
İlk olarak Geoffrey Miller, akademik çevrelerde ses getiren kitabında, Tüketimin Evrim’nde kullandı ‘hipersosyal toplum’ kavramını.
Ancak bu kavram, çağdaş dünya düşünürlerinin, özellikle de Avrupa’nın bugünkü siyasal politikalarına temkinli yaklaşan ‘yeni kuşak muhalif filozofların’ üzerinde durduğu, etrafını sabırla tavaf ettiği çok önemli bir paradigma değişimini ifade ediyor.
***
İnsan…
Birey…
Bireyleşme…
Bireyden organize olmuş topluma geçiş…
Ya da tam aksi yönde, organize olan toplum içinde güçlü bireyselleşmenin tezahürü…
Sosyalleşme…
Sosyal toplum…
Sonra süper sosyal toplum…
Nihayet ‘hipersosyal toplum’…
Uygarlığın kronolojik akışında çok önemli dönüm noktaları bunlar.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın önceki ay Antalya’da düzenlediği ‘Gençlik Kampı Liderleri Eğitimi’ kapsamında gerçekleştirdiğim ‘Etkili İletişim’ dizi seminerlerinde genç kamp liderleriyle konuştuğumuz ilk alt başlıklar -deyim yerindeyse bütün o seminerin önsözü- yine bunlardan oluşuyordu.
Bunları bilmek önemli mi?
Evet, bunları bilmek çok önemli; çünkü hiper sosyal toplumun köklerini ve doğum hikâyesini bilmek, ayağımızı nereye bastığımızı, binayı nasıl bir zemin üzerine inşâ ettiğimizi bilmekle eşdeğerdir.
Evet, uygarlığın kronolojik akışındaki dönüm noktaları bilmek çok önemli; çünkü toplumsal dili, medyayı, iletişimin yeni boyutlarını anlayabilmek -ve daha da önemlisi, tüm bu faktörleri insaniyetin yüceltilmesi yönünde çok etkili kullanabilmek- için mağaranın duvarına geyik çizen adamdan, tabletiyle Londra’daki akranına köyünün fotoğrafını gönderen Tonyalı çocuğa uzayan kronolojiyi doğru bilmek şart!
Bu, sadece teknolojiyle, bilgisayarla, internetle açıklanabilecek bir akış değil.
Başlı başına, tepeden tırnağa bir sosyal evrim.
Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri-Yeni Medya Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimi gören Fethi Feyyaz Özcan’ın 2012 yılında sunduğu ‘Yeni Medya ve Dijital Aktivizm’ başlıklı tezde tam da bu konuya ilişkin çok çarpıcı bir bölüme rastladım. Özcan andığım tezde diyor ki:
‘Çağımızın en yaygın kullanılan kitle iletişim aracı internettir. İntenet sayesinde; 1960’larda Marshall mc Luhan’ın öngörüsü olan ‘Global Village’ (Küresel Köy) kavramı ve 90’larda Pierre Levy’nin öngörüsü olan ‘Bilgi Toplumu’ ve ‘Kollektif Zeka’ kavramları gerçeğe dönüşmüştür. Bu öngörülerin günümüze yansıması ise ‘Dijital Aktivizm’ olmuştur. Dijital aktivistlerin gerçekleştirdiği dijital aktivist hareketler neticesinde dünyanın çehresi değişmiştir. Toplumlar, bu eylemlerle seslerini duyurmuştur; hatta ‘Wikileaks’ le başlayıp Arap Baharı ve Öfkeliler Hareketi olarak devam eden süreçler, birçok devletin yapısının değişmesine neden olmuştur. Dijital aktivistler, sadece söz konusu ülkelerde değil, doğuda ve batıda, hemen hemen her ülkede sahne almışlardır.’
Dijital aktivizmin ve bununla ilişkili hipersosyal toplumsal örgütlenmelerin artık sona erdiğini düşünebilir misiniz?
Öyle düşünürseniz büyük bir yanılgı içine düşersiniz.
Öyle düşünmez ve ‘gardınızı alırsanız’ geleceği değiştiren siz olursunuz.
Bu kadar açık işte!
(…)
*:Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Haziran-2017 sayısındaki yazısından alıntıdır.
(Devamı 27 Haziran 2017-Salı günü…)
Ancak bu kavram, çağdaş dünya düşünürlerinin, özellikle de Avrupa’nın bugünkü siyasal politikalarına temkinli yaklaşan ‘yeni kuşak muhalif filozofların’ üzerinde durduğu, etrafını sabırla tavaf ettiği çok önemli bir paradigma değişimini ifade ediyor.
***
İnsan…
Birey…
Bireyleşme…
Bireyden organize olmuş topluma geçiş…
Ya da tam aksi yönde, organize olan toplum içinde güçlü bireyselleşmenin tezahürü…
Sosyalleşme…
Sosyal toplum…
Sonra süper sosyal toplum…
Nihayet ‘hipersosyal toplum’…
Uygarlığın kronolojik akışında çok önemli dönüm noktaları bunlar.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın önceki ay Antalya’da düzenlediği ‘Gençlik Kampı Liderleri Eğitimi’ kapsamında gerçekleştirdiğim ‘Etkili İletişim’ dizi seminerlerinde genç kamp liderleriyle konuştuğumuz ilk alt başlıklar -deyim yerindeyse bütün o seminerin önsözü- yine bunlardan oluşuyordu.
Bunları bilmek önemli mi?
Evet, bunları bilmek çok önemli; çünkü hiper sosyal toplumun köklerini ve doğum hikâyesini bilmek, ayağımızı nereye bastığımızı, binayı nasıl bir zemin üzerine inşâ ettiğimizi bilmekle eşdeğerdir.
Evet, uygarlığın kronolojik akışındaki dönüm noktaları bilmek çok önemli; çünkü toplumsal dili, medyayı, iletişimin yeni boyutlarını anlayabilmek -ve daha da önemlisi, tüm bu faktörleri insaniyetin yüceltilmesi yönünde çok etkili kullanabilmek- için mağaranın duvarına geyik çizen adamdan, tabletiyle Londra’daki akranına köyünün fotoğrafını gönderen Tonyalı çocuğa uzayan kronolojiyi doğru bilmek şart!
Bu, sadece teknolojiyle, bilgisayarla, internetle açıklanabilecek bir akış değil.
Başlı başına, tepeden tırnağa bir sosyal evrim.
Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri-Yeni Medya Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimi gören Fethi Feyyaz Özcan’ın 2012 yılında sunduğu ‘Yeni Medya ve Dijital Aktivizm’ başlıklı tezde tam da bu konuya ilişkin çok çarpıcı bir bölüme rastladım. Özcan andığım tezde diyor ki:
‘Çağımızın en yaygın kullanılan kitle iletişim aracı internettir. İntenet sayesinde; 1960’larda Marshall mc Luhan’ın öngörüsü olan ‘Global Village’ (Küresel Köy) kavramı ve 90’larda Pierre Levy’nin öngörüsü olan ‘Bilgi Toplumu’ ve ‘Kollektif Zeka’ kavramları gerçeğe dönüşmüştür. Bu öngörülerin günümüze yansıması ise ‘Dijital Aktivizm’ olmuştur. Dijital aktivistlerin gerçekleştirdiği dijital aktivist hareketler neticesinde dünyanın çehresi değişmiştir. Toplumlar, bu eylemlerle seslerini duyurmuştur; hatta ‘Wikileaks’ le başlayıp Arap Baharı ve Öfkeliler Hareketi olarak devam eden süreçler, birçok devletin yapısının değişmesine neden olmuştur. Dijital aktivistler, sadece söz konusu ülkelerde değil, doğuda ve batıda, hemen hemen her ülkede sahne almışlardır.’
Dijital aktivizmin ve bununla ilişkili hipersosyal toplumsal örgütlenmelerin artık sona erdiğini düşünebilir misiniz?
Öyle düşünürseniz büyük bir yanılgı içine düşersiniz.
Öyle düşünmez ve ‘gardınızı alırsanız’ geleceği değiştiren siz olursunuz.
Bu kadar açık işte!
(…)
*:Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Haziran-2017 sayısındaki yazısından alıntıdır.
(Devamı 27 Haziran 2017-Salı günü…)