Dünyada on milyon canlı türü yaşamaktadır. Bu on milyon canlı türü içinde aklını kullanan, diğer canlılara üstünlük kuran tek varlık insanoğlu olmuştur.
Aynı zamanda bu türlerin en hırslısı da insanoğlu olmuştur. İnsan kendi hırsını, kendi egosunu çoğu zaman bastıramamış, durum böyle olunca haddini aşan eylemlere de başvurmuştur. Hırsı nedeni ile kendisini Peygamberlerden üstün olduğunu iddia edenler, Tanrılaştıranlar bile olmuştur.
İslâm âleminin yetiştirmiş olduğu en büyük âlimlerden olan Muhyeddin İbn’ül-Arabî, Peygamberlerin Cebrail vasıtası ile; Velilerin ise Cebrail’i aracı etmeden Allah ile görüştükleri için onların Peygamberlerden (dolayısı ile Hz. Muhammet’ten bile) üstün olduklarını iddia etmiş, onun bu iddiasını kaynak alan bazı şeyhler de kendilerinin Allah ile konuştuğunu iddia ederek saf müritlerini kendilerine kolaylıkla ram etmeyi başarmışlardır. (İslam Tarihinde, Ömer ed-Dımaşkî, İbn Teymiyye, Ebussüûd Efendi gibi âlimler bu fikirleri nedeni ile Muhyeddin İbn’ül-Arabî’nin dinden çıktığını ileri sürmüşlerdir)
İttihat Terakkiciler iktidar ellerine daha kolay geçer diye Osmanlı’nın Balkan savaşlarına girmesini istemiş, Balkan Savaşı başladığı zaman, cephedeki askerlere, sizin buralarda ne işiniz var, Balkanlar sizin ülkeniz mi diyerek onların cepheden kaçmasını teşvik etmiş, İstanbul’da da hükümet savaşmadan Edirne’yi, Rumeli’ni Bulgarlara, Yunanlılara terk ediyor diyerek halkı hükümete karşı kışkırtmaya çalışmışlardır. Tahsin Ünal’ın Türk Siyasi Tarihi Kitabı’nda anlattığı bu olayda görüldüğü gibi insanların hırslarını kontrol edemedikleri zaman hainliğe bile tevessül ettikleri görülmektedir.
Türkiye’deki partilerin hepsi bir ekol, bir mektep olmaktan çıkmıştır. Böyle olduğu için liderler kendi ardıllarını yetiştirme noktasında sıkıntı yaşamaktadır. Bu durum da partilerin, temelden siyasetçi yetiştiren bir yapıdan ziyade insanların kısa vadeli giriş çıkışlar yaptığı, menfaatlerini gerçekleştirmek için kullandıkları bir alana, hatta bir markete dönüştüğü görülmekttedir.
Bu nedenle parti liderlerinin yapmış olduğu hatayı, memleketin lehine olsa bile kendi menfaatlerine zarar gelir endişesi dile getiren bir milletvekiline rastlamak mümkün değildir. Şeyh uçmaz mürit uçurur, sözü bizim ülkemizde tersinden tezahür etmekte, eleştirilmeyen, yanlışları, kusurları kendisine söylenilmeyen liderler, tarikat şeyhleri gibi kendilerini erişilmez, sual edilmez, hesap sorulmaz olarak görmektedirler.
Birilerinin çok beğendiği, birilerinin ise hiç beğenmediği Âli Osmanlı Devleti, devletin bekası tehlikeye girmesin diye kardeş katline bile cevaz verirken, bizde siyasete atılan kişiler, ülkenin yararına olsa bile kendi menfaatine zarar gelir diye yapılan yanlışlara ses çıkarmamakta hatta avuçları çatlayana kadar alkış yapmaktadırlar.
Ülkemizde şu anda milletvekili aday adaylığı sürecini yaşanmaktadır. Aday adaylarının siyasi kimliğine, eylemlerine baktığımız zaman birçoğunun memleketin gelecek yüzyılı ile ilgili bir hayalinin, düşüncesinin olmadığı, günübirlik siyasi amacın peşinde oldukları, siyaseti geçici bir heves ya da maddi manevi ikbalin bir aracı unsuru olarak gördüklerini gözlemlemekteyiz.
Maalesef hırsın en şiddetli şekilde tezahürü siyasette görülmekte, hırsın olduğu yerde ise akıl ortadan kaybolmaktadır. Çatışmalar, sıkıntılar ortamında memleketin gerçek sorunlarını, gelecekte yaşayacağımız problemleri kimse düşünmemekte, liderler; hırsları nedeni ile vatandaşlara akıl almaz seçim vaatlerinde bulunmakta, bölücü terör örgütleri ile bile işbirliğine gitmektedirler.
Bir iki oy fazla almak için hırs denizine dalan kişiler yılanlara sarılarak benim yılanım daha zehirsiz diye ekranlarda fikir beyan etmekte, hatta milliyetçi geçinen kişiler bile buna ses çıkarmamaktadırlar.
Şartlar ne olursa olsun, asıl olan bizim devletimiz, milletimiz ve ülkemizin geleceğidir. Bu memleketin geleceği, günübirlik yaşayan siyasetçilerin siyasi hırslarına kurban edilmesine müsaade edilmemelidir.
Aynı zamanda bu türlerin en hırslısı da insanoğlu olmuştur. İnsan kendi hırsını, kendi egosunu çoğu zaman bastıramamış, durum böyle olunca haddini aşan eylemlere de başvurmuştur. Hırsı nedeni ile kendisini Peygamberlerden üstün olduğunu iddia edenler, Tanrılaştıranlar bile olmuştur.
İslâm âleminin yetiştirmiş olduğu en büyük âlimlerden olan Muhyeddin İbn’ül-Arabî, Peygamberlerin Cebrail vasıtası ile; Velilerin ise Cebrail’i aracı etmeden Allah ile görüştükleri için onların Peygamberlerden (dolayısı ile Hz. Muhammet’ten bile) üstün olduklarını iddia etmiş, onun bu iddiasını kaynak alan bazı şeyhler de kendilerinin Allah ile konuştuğunu iddia ederek saf müritlerini kendilerine kolaylıkla ram etmeyi başarmışlardır. (İslam Tarihinde, Ömer ed-Dımaşkî, İbn Teymiyye, Ebussüûd Efendi gibi âlimler bu fikirleri nedeni ile Muhyeddin İbn’ül-Arabî’nin dinden çıktığını ileri sürmüşlerdir)
İttihat Terakkiciler iktidar ellerine daha kolay geçer diye Osmanlı’nın Balkan savaşlarına girmesini istemiş, Balkan Savaşı başladığı zaman, cephedeki askerlere, sizin buralarda ne işiniz var, Balkanlar sizin ülkeniz mi diyerek onların cepheden kaçmasını teşvik etmiş, İstanbul’da da hükümet savaşmadan Edirne’yi, Rumeli’ni Bulgarlara, Yunanlılara terk ediyor diyerek halkı hükümete karşı kışkırtmaya çalışmışlardır. Tahsin Ünal’ın Türk Siyasi Tarihi Kitabı’nda anlattığı bu olayda görüldüğü gibi insanların hırslarını kontrol edemedikleri zaman hainliğe bile tevessül ettikleri görülmektedir.
Türkiye’deki partilerin hepsi bir ekol, bir mektep olmaktan çıkmıştır. Böyle olduğu için liderler kendi ardıllarını yetiştirme noktasında sıkıntı yaşamaktadır. Bu durum da partilerin, temelden siyasetçi yetiştiren bir yapıdan ziyade insanların kısa vadeli giriş çıkışlar yaptığı, menfaatlerini gerçekleştirmek için kullandıkları bir alana, hatta bir markete dönüştüğü görülmekttedir.
Bu nedenle parti liderlerinin yapmış olduğu hatayı, memleketin lehine olsa bile kendi menfaatlerine zarar gelir endişesi dile getiren bir milletvekiline rastlamak mümkün değildir. Şeyh uçmaz mürit uçurur, sözü bizim ülkemizde tersinden tezahür etmekte, eleştirilmeyen, yanlışları, kusurları kendisine söylenilmeyen liderler, tarikat şeyhleri gibi kendilerini erişilmez, sual edilmez, hesap sorulmaz olarak görmektedirler.
Birilerinin çok beğendiği, birilerinin ise hiç beğenmediği Âli Osmanlı Devleti, devletin bekası tehlikeye girmesin diye kardeş katline bile cevaz verirken, bizde siyasete atılan kişiler, ülkenin yararına olsa bile kendi menfaatine zarar gelir diye yapılan yanlışlara ses çıkarmamakta hatta avuçları çatlayana kadar alkış yapmaktadırlar.
Ülkemizde şu anda milletvekili aday adaylığı sürecini yaşanmaktadır. Aday adaylarının siyasi kimliğine, eylemlerine baktığımız zaman birçoğunun memleketin gelecek yüzyılı ile ilgili bir hayalinin, düşüncesinin olmadığı, günübirlik siyasi amacın peşinde oldukları, siyaseti geçici bir heves ya da maddi manevi ikbalin bir aracı unsuru olarak gördüklerini gözlemlemekteyiz.
Maalesef hırsın en şiddetli şekilde tezahürü siyasette görülmekte, hırsın olduğu yerde ise akıl ortadan kaybolmaktadır. Çatışmalar, sıkıntılar ortamında memleketin gerçek sorunlarını, gelecekte yaşayacağımız problemleri kimse düşünmemekte, liderler; hırsları nedeni ile vatandaşlara akıl almaz seçim vaatlerinde bulunmakta, bölücü terör örgütleri ile bile işbirliğine gitmektedirler.
Bir iki oy fazla almak için hırs denizine dalan kişiler yılanlara sarılarak benim yılanım daha zehirsiz diye ekranlarda fikir beyan etmekte, hatta milliyetçi geçinen kişiler bile buna ses çıkarmamaktadırlar.
Şartlar ne olursa olsun, asıl olan bizim devletimiz, milletimiz ve ülkemizin geleceğidir. Bu memleketin geleceği, günübirlik yaşayan siyasetçilerin siyasi hırslarına kurban edilmesine müsaade edilmemelidir.