
Herkesin bir anısı ve herkesin onunla kesiştiği ortak bir anı vardır. Kısa boyu, şişman haliyle hep zihinlerimizde yer edindi ve edinmeye de devam ediyor. Zihni Dedem önde, Nadime Anam arka da bir bakardım bizim mahalleye girerlerdi. O an dünyalar benim olurdu, her şeyi bırakır onlara doğru koşardım. Dedem de vardı; ama anneannem bir başka idi. O beni uzaktan örtmüş olduğu ehramından görür, benden önce kucağı açardı. Ah keşke şu an olsa da bir kez daha ona doyasıya sarılsam ve bir daha hiç bırakmasam. Gözü ve gönlü açık bir insandı. Evlatları arasında hiçbir zaman ayrımcılık yapmazdı. Her birine ayrı bir önem verirdi. Lakin bir yanı alçak olan Hamiyet Teyzemi ayrı tutardı. Ne de olsa o hayattan zevk alamamış, dünya nimetlerinden faydalanamamış, verilenle iktifa etmiş, daha fazlasını isteyememiş fani dünyanın bir yolcusu idi. Oğul, ölüm hak, elbet bir gün öleceğim; ama şu Hamiyet ne olacak der dururdu. Teslimiyet ve kendisine emanet edilene riayet etme bu olsa gerekti. Son nefesine kadar herkesi düşündü; ama Hamiyet Teyzemi hiç ama hiç aklından çıkarmadı. 6 kızı vardı birde adını Murat koyduğu ve Murat aldığı bir oğlu. Dünyayı birde onun penceresinde yeniden görmüş, kolu kanadı ve yarınları Murat Dayım olmuştu. Tıpkı Zihni Dedem gibiydi. Bunu evlatlarına belli etmemeye çalışırlardı ve bana göre de başarılı da olmuşlardı. Fikrîye, Zehra, Esen, Keriman adını koydukları kızları yol almış, yuvalarını kurmuşlardı, evde kalan ise Mine ile Murat idi. Dayımın evlenmesini çok istemiş, yengem Melek ile evlilik olunca da muradına ermişti. Tatlı yüzü, gülen gözleri hiç eksik olmazdı. Misafirliği sever, evine gelen kim olursa ona tüm evi açardı. Çalışmaktan yorulmaz, dedikodu yapmayı hiç sevmezdi. Evlatlarım der, başka söze yer vermezdi. Evlatlarının yaşadığı her sorun önce ondan vücut bulur, olumsuzluklar varsa işte o an saçlarına aklar düşerdi. Elinden bir şey gelmediği zaman ise gözyaşları boncuk olur damlalar halinde akardı. Nede olsa o anaydı, dert ortağı ise, çözümü de o bulmalıydı. Fikrîye Teyzem olsun, annem olsun, Esen teyzem olsun hepsinin sorunları onun sorunları idi ve çoğu zamanda onları o çözerdi. Ana kurban lafı, sanki sihirli bir sözcük olur, yüreğimizi rahatlatırdı. Hey gidi koca çınar, aramızdan ayrılışının 28. Yılı ve sen bize daha yakınsın. O kadar çok anı var ki sende bana ait olan hangisinden başlayayım, seni hangi kelimelerle ifade edeyim anneannem benim? Kış günleri bize ördüğün şal çorapları mı; yoksa at kazaklarını mı? Ha söyle hangi birini yazayım? Yoksa dayıma her beni gördüğünde verdirttiğin harçlıkları mı? Yoksa aldırttığın ayakkabıları mı? Ne kadar da mutlu olurdum o harçlığı aldığımda ninem, ne kadar sürerdi onun bende etkisi? Var olasın kabrin nur içinde olsun, mekanın cennet, komşun Fadime Anamızdır inşallah. Sen hep öyle dua ederdin ya, sizleri Fadime Anamıza komşu olasınız diye.
Ne güzeldi dedem Aygır deposunda çalışır, bizlerde o lojmanlarda size ziyarete gelirdik. Aslında ziyaret tatil olurdu ve babam bizi size bırakır giderdi. Annem ve kardeşlerimizle bir hafta sürecek tatilimiz başlardı. Sabah bostandan gelen yeşillikler, öğleden kaz eti, akşama en sevdiğimiz yemekler sofradan hiç eksik olmazdı. Etrafımızda dört dolanır, her dediğimizi yapardın. Esen Teyzemlere gitmemiz veya onların size gelmeleri ise ayrı bir cümbüş olurdu. Yunus’la oynardık biz, demir yoluna gider, kazları kovalar, uçurtma uçurur veyahut cüz oynardık. Bazen Fikrîye Teyzemlerde gelir, tam birliktelik olurdu. Dedem, çarşıda ki fırından ekmek taşır, gönüllerimiz ve gönlümüz hoş edilirdi. En çokta o bizler için beslediğin kazlar vardı ya anneannem onu hiç birimiz unutamayız herhalde. Şimdi şimdi anladık ki onları sadece bizlerin tatması için beslermişsin. Torunların ve evlatların için değer miydi bunca meşakkate? Bizler sana layık olduk mu bilmem ama sen bizlere kol kanat geren bir anaç kuş gibiydin. Yine bir gün 09 Nisan’da bir kuş misali aramızdan ayrıldın ve ebedi âleme gittin.
Dedem seni ne kadar çok severmiş Nadime Anam, senin hasretin onda ancak 3 yıl sürdü ve 11 Mart 1997 yılında sana kavuştu inşallah. Kırmadınız, üzmediniz, sardınız, sarmaladınız, bizi, bizden daha çok sevdiniz, bir baba, bir dede olmanın ötesinde çok şeyler kattınız bize ve bu fani dünyaya. Keşke bizlerde sizler gibi olabilsek ve sizler gibi izler bırakabilsek.
Ne güzeldi dedem Aygır deposunda çalışır, bizlerde o lojmanlarda size ziyarete gelirdik. Aslında ziyaret tatil olurdu ve babam bizi size bırakır giderdi. Annem ve kardeşlerimizle bir hafta sürecek tatilimiz başlardı. Sabah bostandan gelen yeşillikler, öğleden kaz eti, akşama en sevdiğimiz yemekler sofradan hiç eksik olmazdı. Etrafımızda dört dolanır, her dediğimizi yapardın. Esen Teyzemlere gitmemiz veya onların size gelmeleri ise ayrı bir cümbüş olurdu. Yunus’la oynardık biz, demir yoluna gider, kazları kovalar, uçurtma uçurur veyahut cüz oynardık. Bazen Fikrîye Teyzemlerde gelir, tam birliktelik olurdu. Dedem, çarşıda ki fırından ekmek taşır, gönüllerimiz ve gönlümüz hoş edilirdi. En çokta o bizler için beslediğin kazlar vardı ya anneannem onu hiç birimiz unutamayız herhalde. Şimdi şimdi anladık ki onları sadece bizlerin tatması için beslermişsin. Torunların ve evlatların için değer miydi bunca meşakkate? Bizler sana layık olduk mu bilmem ama sen bizlere kol kanat geren bir anaç kuş gibiydin. Yine bir gün 09 Nisan’da bir kuş misali aramızdan ayrıldın ve ebedi âleme gittin.
Dedem seni ne kadar çok severmiş Nadime Anam, senin hasretin onda ancak 3 yıl sürdü ve 11 Mart 1997 yılında sana kavuştu inşallah. Kırmadınız, üzmediniz, sardınız, sarmaladınız, bizi, bizden daha çok sevdiniz, bir baba, bir dede olmanın ötesinde çok şeyler kattınız bize ve bu fani dünyaya. Keşke bizlerde sizler gibi olabilsek ve sizler gibi izler bırakabilsek.