
1- İSLAM,
İslam; Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, dünyada ve ahirette, kendi istek ve arzularıyla insanları mutluluğa ulaştıran hayat bir nizamıdır, dinamik bir yaşam biçimidir; itikadi, ahlaki ve amelî bir sistemdir.
İslam, ilk insandan bu yana sürüp gelen, berrak ve çevresine hayat veren, coşkulu bir ırmak gibidir. Allah Teala, bu ırmağın, hangi beldelere, hangi insan gruplarına, ne zaman ve ne kadar götürüleceğini belirlemiş ve peygamberleri vasıtasıyla da göndermiştir. Gelenek, öteden beri yapılagelen şeyler ve geçmişle olan bağlantı anlamındadır. Bu anlamda ilk insan ve ilk peygamberden bu yana, Allah, yüzbinleri aşan bir sayıda Peygamber göndermiş ve insanlık tarihindetemiz, parlak ve nurani bir peygamberlik geleneği oluşmuştur. Tarih boyunca her peygamberin getirdiği dinin ortak adı: İslam’dır. Son Peygambere kadar Peygamberlik ve getirdikleri din olan İslam, zaman, insan ve coğrafyayla sınırlıdır. Ancak son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’in Peygamberliği ve getirdiği İslam Dini ise, bütün zamanlara, bütün mekânlara ve bütün insanlaradır yani O’nun mesajı evrenseldir.
İslam’a göre Peygamberlerin görevlerinin ilki, getirdikleri nizamın-yaşam biçiminin/İslam’ın bütününü yaşama, sorumlu oldukları bütün insanlara ulaştırma, anlatma, öğretme, onları örgütlendirme/teşkilatlandırma, O’na gelen İslam’ın yaşanmasını sağlama ve onu, hayatın her alanında etkin kılma çabasıdır. İkincisi ise, özellikle sorumlu olduğu bölgede var olan kötülüklerin ortadan kaldırılması için bütün gücüyle gayret etmektir. Kısaca onların işi, yerel ve evrensel anlamda, Marufu emretmek ve Münkerden nehyetmektir. Diğer bir deyişle, dinin bütününün etkin olmasın ve kötülüklerin tamamının ortadan kalkması için çalışmaktır.
Peygamberler, bu yüce görevlerini tam olarak yerine getirmek için, bütün güçleriyle çalışmışlar ve her yönden insanlığa ışık tutmuşlardır. İnsanlık ta onlardan aldıkları feyz ve ilhamla birçok yerel ve evrensel güzelliği bugüne taşımıştır. Peygamberlerin ilki Hz. Âdem, Son Peygamber ise, Hz. Muhammed (as)dır. Hepsine binlerce salat ve selam olsun.
Son Peygamber Hz. Muhammed (as) ile birlikte, peygamberlik dönemi, dolayısıyla yeni bir din getirme işi, tamamlanmıştır, artık yeni bir din gelmeyecektir. Son ve evrensel din olarak İslam, Allah tarafından bütün insanlık için, kıyamete kadar baki ve geçerli olarak vaz’edilmiştir.
Peygamberler döneminden sonra, onların misyonunu gerçekleştirme işi, Medine İslam devleti vasıtasıyla Müslümanların devletlerinin şahs-i manevisine geçmiştir. Bu anlamda İslam ile Devlet, ikiz kardeş gibidirler, iç içedirler, birbirlerini destekler ve tamamlarlar. Devletin olmadığı yerde, İslam, zayıf kalır ve fonksiyonunu yerine getiremez. Dolayısıyla İslam, devletini bulmak ya da kurmak ister. Nitekim Hz. Peygamber (AS), Medine’de İslam Devletini kurmuş, sonra bu gelenek, Emevi ve Abbasi Devletleri yoluyla devam etmiştir.
Tarihin son bin yılında da Selçuklu-Osmanlı geleneğinde bunu görmekteyiz. Bu devletler, tarih boyunca hem inancımız, tarihimiz ve kültürümüzün bir bütün halinde öğrenilmesi, yaşanması, geliştirilmesi ve dünyanın her tarafına götürülmesi için bütün güçleriyle çalışmışlardır. Ayrıca hem yerel ve evrensel anlamda, insanların ürettiği kötülükleri ortadan kaldırmak için yoğun çaba sarf etmişler, hem de İslam’ı ve Müslümanları, önce Moğollar gibi göçebe saldırılarına, sonra da Batı saldırısına ve Batı soygununa (o günkü emperyalizme) karşı koruma görevini üstlenmişlerdir. Onlar da iyiliği yaygınlaştırma ve kötülüğü ortadan kaldırma görevini yürütmüşlerdir.
Buna, ‘peygamberlerin ve devletlerin, İslam Konusuna bütüncül yaklaşımı’ diyoruz.
Osmanlının yıkılışına yakın dönemlerde bu bütüncül yaklaşım, o günkü ulemada, aydınlarda, gazetecilerde ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkmış ve sonra da yeni bir gelenek halini almıştır, İSLAMCILIK.
Aslında Peygamberler, İslam Devletleri ve bir asırdan beri ulemada, aydınlarda, gazetecilerde, belli siyasal organlarda ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkan bu yaklaşımın çizgisi aynıdır ve hepsinde de ‘bütüncül yaklaşım’ esastır, diyebiliriz.
İşte bu yaklaşıma, yani Peygamberler, İslam Devletleri ve ulemada, aydınlarda, gazetecilerde ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkmış olan bu bütüncül yaklaşıma ‘İslamcılık’ ta diyebiliriz. Ya da İslamcılık, derken bunu anlamalıyız, diye düşünüyorum.
Pazartesi Günü İslamcılık nedir, onu inceleyelim.
İslam; Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, dünyada ve ahirette, kendi istek ve arzularıyla insanları mutluluğa ulaştıran hayat bir nizamıdır, dinamik bir yaşam biçimidir; itikadi, ahlaki ve amelî bir sistemdir.
İslam, ilk insandan bu yana sürüp gelen, berrak ve çevresine hayat veren, coşkulu bir ırmak gibidir. Allah Teala, bu ırmağın, hangi beldelere, hangi insan gruplarına, ne zaman ve ne kadar götürüleceğini belirlemiş ve peygamberleri vasıtasıyla da göndermiştir. Gelenek, öteden beri yapılagelen şeyler ve geçmişle olan bağlantı anlamındadır. Bu anlamda ilk insan ve ilk peygamberden bu yana, Allah, yüzbinleri aşan bir sayıda Peygamber göndermiş ve insanlık tarihindetemiz, parlak ve nurani bir peygamberlik geleneği oluşmuştur. Tarih boyunca her peygamberin getirdiği dinin ortak adı: İslam’dır. Son Peygambere kadar Peygamberlik ve getirdikleri din olan İslam, zaman, insan ve coğrafyayla sınırlıdır. Ancak son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’in Peygamberliği ve getirdiği İslam Dini ise, bütün zamanlara, bütün mekânlara ve bütün insanlaradır yani O’nun mesajı evrenseldir.
İslam’a göre Peygamberlerin görevlerinin ilki, getirdikleri nizamın-yaşam biçiminin/İslam’ın bütününü yaşama, sorumlu oldukları bütün insanlara ulaştırma, anlatma, öğretme, onları örgütlendirme/teşkilatlandırma, O’na gelen İslam’ın yaşanmasını sağlama ve onu, hayatın her alanında etkin kılma çabasıdır. İkincisi ise, özellikle sorumlu olduğu bölgede var olan kötülüklerin ortadan kaldırılması için bütün gücüyle gayret etmektir. Kısaca onların işi, yerel ve evrensel anlamda, Marufu emretmek ve Münkerden nehyetmektir. Diğer bir deyişle, dinin bütününün etkin olmasın ve kötülüklerin tamamının ortadan kalkması için çalışmaktır.
Peygamberler, bu yüce görevlerini tam olarak yerine getirmek için, bütün güçleriyle çalışmışlar ve her yönden insanlığa ışık tutmuşlardır. İnsanlık ta onlardan aldıkları feyz ve ilhamla birçok yerel ve evrensel güzelliği bugüne taşımıştır. Peygamberlerin ilki Hz. Âdem, Son Peygamber ise, Hz. Muhammed (as)dır. Hepsine binlerce salat ve selam olsun.
Son Peygamber Hz. Muhammed (as) ile birlikte, peygamberlik dönemi, dolayısıyla yeni bir din getirme işi, tamamlanmıştır, artık yeni bir din gelmeyecektir. Son ve evrensel din olarak İslam, Allah tarafından bütün insanlık için, kıyamete kadar baki ve geçerli olarak vaz’edilmiştir.
Peygamberler döneminden sonra, onların misyonunu gerçekleştirme işi, Medine İslam devleti vasıtasıyla Müslümanların devletlerinin şahs-i manevisine geçmiştir. Bu anlamda İslam ile Devlet, ikiz kardeş gibidirler, iç içedirler, birbirlerini destekler ve tamamlarlar. Devletin olmadığı yerde, İslam, zayıf kalır ve fonksiyonunu yerine getiremez. Dolayısıyla İslam, devletini bulmak ya da kurmak ister. Nitekim Hz. Peygamber (AS), Medine’de İslam Devletini kurmuş, sonra bu gelenek, Emevi ve Abbasi Devletleri yoluyla devam etmiştir.
Tarihin son bin yılında da Selçuklu-Osmanlı geleneğinde bunu görmekteyiz. Bu devletler, tarih boyunca hem inancımız, tarihimiz ve kültürümüzün bir bütün halinde öğrenilmesi, yaşanması, geliştirilmesi ve dünyanın her tarafına götürülmesi için bütün güçleriyle çalışmışlardır. Ayrıca hem yerel ve evrensel anlamda, insanların ürettiği kötülükleri ortadan kaldırmak için yoğun çaba sarf etmişler, hem de İslam’ı ve Müslümanları, önce Moğollar gibi göçebe saldırılarına, sonra da Batı saldırısına ve Batı soygununa (o günkü emperyalizme) karşı koruma görevini üstlenmişlerdir. Onlar da iyiliği yaygınlaştırma ve kötülüğü ortadan kaldırma görevini yürütmüşlerdir.
Buna, ‘peygamberlerin ve devletlerin, İslam Konusuna bütüncül yaklaşımı’ diyoruz.
Osmanlının yıkılışına yakın dönemlerde bu bütüncül yaklaşım, o günkü ulemada, aydınlarda, gazetecilerde ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkmış ve sonra da yeni bir gelenek halini almıştır, İSLAMCILIK.
Aslında Peygamberler, İslam Devletleri ve bir asırdan beri ulemada, aydınlarda, gazetecilerde, belli siyasal organlarda ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkan bu yaklaşımın çizgisi aynıdır ve hepsinde de ‘bütüncül yaklaşım’ esastır, diyebiliriz.
İşte bu yaklaşıma, yani Peygamberler, İslam Devletleri ve ulemada, aydınlarda, gazetecilerde ve bireysel olarak da insanlarda, ortaya çıkmış olan bu bütüncül yaklaşıma ‘İslamcılık’ ta diyebiliriz. Ya da İslamcılık, derken bunu anlamalıyız, diye düşünüyorum.
Pazartesi Günü İslamcılık nedir, onu inceleyelim.