
“Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine yaklaşmak için bir vesile arıyorlar. O’nun rahmetini umuyor ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz Rabbin azabı korkunçtur.” (İsrâ 57)
İnsanın putlaştırma eğilimiyle ilgili bu sitede daha önce de yazılar yazmıştık, ele aldığımız ayet-i kerimede yine bu konu vurgulanmaktadır. Tarihsel ve güncel bir konu olarak ‘Allah’tan başka ilah’ anlayışı daima var olmuştur. Eski medeniyetlerin put tanrıları, Uzakdoğu inançlarındaki Buda vb. heykel tanrılar, birer tapınma aracı olarak kullanıldığı gibi birçok millet melek, şeytan, aziz ve cin gibi varlıkları tanrı yahut aracı telakki ederek ya doğrudan ya da dolaylı bunlara ibadet etmiş veya bunların aracılığıyla tanrıdan istemişlerdir.
Oysa ayette ifade buyurulduğu üzere; Allah’ın yarattığı hiçbir mahlûk (melek, cin, şeytan) yahut Allah’ın kulları; peygamber, veli, azız gibi yakınlık sahibi insanlar, kulluktan başka bir iddiada bulunamazlar, en çok onlar Allah’ın azabından korkar ve Allah’tan merhamet umarlar.
İslam’da mümin kişiler Allah’a doğrudan ulaşırlar; zaten Allah, her insana şahdamarından daha yakındır. Herkesi görür ve bilir. Herkesin sözünü duasını işitir. Bu yüzden Allah’tan başkasından manevi yardım dilemek ve vesileyle Allah’ın ancak kendisine yardım edeceğine inanmak, Kuran İslam’ına uygun bir inanç değildir. Peygamberlerin kendileri gece gündüz Rablerine yalvarırken insanların Peygamberlere yahut sureta iyi hallerine bakıp evliya veya aziz denilen kimselere yalvarmaları, onları bilinçli bilinçsiz, ilah yerine koymaları, vesile/kurtuluş sebebi saymaları, bir nevi putlaştırmadır. Kuran, sünnet, akıl ve vicdan kişinin Allah’a ulaşmasına yeter sebeptir. Dini eğitim ve faaliyetler ise birer hizmettir; tebliğidir; hidayetin kaynağı hacı, hoca, şeyh vb. değildir; Allah’tır.
İslam inancında Allah’la kul arasında aracı bir varlık yoktur. Haliyle önce aracıya durumun söylenmesi ve aracının sorunu Allah’a iletmesi ve Allah’ın da ricacı vesilesiyle insanlara yardım etmesi inanışı, eski milletlerin şirkidir. Hıristiyanlığın tahrif edilmesinin en büyük sebebi bu türden itikatların dine sokulmasıdır: Hazreti İsa’nın tanrılaştırılması; onun kurtarıcı olduğuna inanılması… Bu tarzda aracılar oluşturulması kişiyi İslam dairesinin haricine çıkarır. Rabbimiz Kuran’da uyarmaktadır: “Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar” (Yunus 18).
Sonuç: Dua Allah’a edilir, yardım Allah’tan istenir, şifa veren, rızık veren, hayatı veren ve alan yegâne kurtarıcı Allah’tır. Kişileri kutsallaştırmak, zatları, makamları aracı yapmak Hak Din itikadı değildir. Kulu Allahü Teâlâ’ya yaklaştıran vesile; iman, ilim ve ameldir. “De ki: Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, onun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetini önleyebilir mi? De ki: Bana Allah yeter. Güvenip dayanacaklar, ancak O’na güvenip dayanırlar.” (Zümer 38)
İnsanın putlaştırma eğilimiyle ilgili bu sitede daha önce de yazılar yazmıştık, ele aldığımız ayet-i kerimede yine bu konu vurgulanmaktadır. Tarihsel ve güncel bir konu olarak ‘Allah’tan başka ilah’ anlayışı daima var olmuştur. Eski medeniyetlerin put tanrıları, Uzakdoğu inançlarındaki Buda vb. heykel tanrılar, birer tapınma aracı olarak kullanıldığı gibi birçok millet melek, şeytan, aziz ve cin gibi varlıkları tanrı yahut aracı telakki ederek ya doğrudan ya da dolaylı bunlara ibadet etmiş veya bunların aracılığıyla tanrıdan istemişlerdir.
Oysa ayette ifade buyurulduğu üzere; Allah’ın yarattığı hiçbir mahlûk (melek, cin, şeytan) yahut Allah’ın kulları; peygamber, veli, azız gibi yakınlık sahibi insanlar, kulluktan başka bir iddiada bulunamazlar, en çok onlar Allah’ın azabından korkar ve Allah’tan merhamet umarlar.
İslam’da mümin kişiler Allah’a doğrudan ulaşırlar; zaten Allah, her insana şahdamarından daha yakındır. Herkesi görür ve bilir. Herkesin sözünü duasını işitir. Bu yüzden Allah’tan başkasından manevi yardım dilemek ve vesileyle Allah’ın ancak kendisine yardım edeceğine inanmak, Kuran İslam’ına uygun bir inanç değildir. Peygamberlerin kendileri gece gündüz Rablerine yalvarırken insanların Peygamberlere yahut sureta iyi hallerine bakıp evliya veya aziz denilen kimselere yalvarmaları, onları bilinçli bilinçsiz, ilah yerine koymaları, vesile/kurtuluş sebebi saymaları, bir nevi putlaştırmadır. Kuran, sünnet, akıl ve vicdan kişinin Allah’a ulaşmasına yeter sebeptir. Dini eğitim ve faaliyetler ise birer hizmettir; tebliğidir; hidayetin kaynağı hacı, hoca, şeyh vb. değildir; Allah’tır.
İslam inancında Allah’la kul arasında aracı bir varlık yoktur. Haliyle önce aracıya durumun söylenmesi ve aracının sorunu Allah’a iletmesi ve Allah’ın da ricacı vesilesiyle insanlara yardım etmesi inanışı, eski milletlerin şirkidir. Hıristiyanlığın tahrif edilmesinin en büyük sebebi bu türden itikatların dine sokulmasıdır: Hazreti İsa’nın tanrılaştırılması; onun kurtarıcı olduğuna inanılması… Bu tarzda aracılar oluşturulması kişiyi İslam dairesinin haricine çıkarır. Rabbimiz Kuran’da uyarmaktadır: “Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar” (Yunus 18).
Sonuç: Dua Allah’a edilir, yardım Allah’tan istenir, şifa veren, rızık veren, hayatı veren ve alan yegâne kurtarıcı Allah’tır. Kişileri kutsallaştırmak, zatları, makamları aracı yapmak Hak Din itikadı değildir. Kulu Allahü Teâlâ’ya yaklaştıran vesile; iman, ilim ve ameldir. “De ki: Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, onun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetini önleyebilir mi? De ki: Bana Allah yeter. Güvenip dayanacaklar, ancak O’na güvenip dayanırlar.” (Zümer 38)