
ÖZÜMÜZ-SÖZÜMÜZ MAHALLELERİMİZ-4
Şehrin İslam ordularıyla tanışması ise dört halife dönemine rastlar. Hz.Osman (644-646) döneminde bölgeye Müslüman akınları ulaşmış ve 645 yılında Müslümanlar Erzurum'u savaşla almışlardır. Böylece Erzurum ilk defa Arap hâkimiyetinde yeni bir çehreye sahip olmuştur. Şehir " İslâmlar tarafından fethedildiğinden beri, ahâlisi daima düşmanlarına karşı koymuş ve şehirlerini korumuşlardır. Aslında Erzurum'a ilk gelen Müslüman akıncılarının komutanı Hz. Ömer'in komutanlarından İyaz Bin Ganemdir. (İslam orduları tarafından Eshab-ı Kiramdan Ebu Ubeyde, İbn-i Cerrah'ın kumandası altındaki bir ordu göndererek, Ceziretü'l Arap, Ahlât ve Erçiş taraflarını fethetmiştir.. Bu ordudan bir müfreze İyaz İbn-i Ganem idaresinde olan birlik, o zaman harap halinde olan Erzurum'u fethetmiştir", Kemal Alyanak, "12 Mart'a Kadar Erzurum", Tarih Yolunda Erzurum, S.3, Erzurum 1959, s.25.)
İyaz Bin Ganem, Erzurum'u ele geçirirse de kısa bir süre sonra şehir tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. Erzurum'daki İslam egemenliği VII. yüzyıldan X.yüzyıla kadar devam etmiştir. Arapların hâkimiyeti zamanında kaynaklarda Kalikala diye geçen Erzurum 949 yılında tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. H.133 yılında (M.750) Rûm Kayseri şehri kuşattıktan sonra şehir, Rumların eline geçmiştir. Kayser, şehri yıkmış ahâlisini Mezopotamya'ya sürmüştür. 755'de Doğu Roma (Bizans) kralı Beşinci Kostantin (741-775)'in zapt ile harabe olarak bıraktığı 756'da Halife Ebû Cafer'in (754-775) kalesini tamir ve tahkim ettiği, 838'de İmparator Theophilos (829-842)'un surlarını tahribatla yıktığı, 840'da depremle surlarından 18 kulenin yıkıldığı akabinde Halife al-Mu'tasım'ın (833-842) büyük masraflarla tâmir ettirdiği, 928 yılında ise İslâm Arap devletinin kuzeyde en uç karakollarının teşkil edildiği 949 da İslâmların elinden çıkmasıyla, Bizanslıların tekrar surlarını yıktığı Kalıkala; X.yüzyılda Bizans İmparatorluğunun temlerinden birinin merkezi olmuş ve doğudan gelecek İslâm akınlarına karşı yeniden tahkim edilmiştir. 949 yılına kadar 300 yıl süren Müslüman Emirliğinin merkezi iken, o tarihten beri Bizanslıların elinde yeni tahkimatla daha çok kuvvetlenmişti. Bizans İmparatoru İkinci Basil 1021'de Doğu'da görülmeden önce 1018 "Nikomit Hükümdarı" denilen birisini Erzurum'a göndermiştir. Bu zat büyük bir ordu toplayarak, kendileri için çok gerekli olan Teodosiopolis (Erzurum) şehrini yeniden inşâyâ başlamıştır.
Erzurum'a ilk Selçuklu akınları ise XI. yüzyılda Horasan ve çevresinde Tuğrul Bey tarafından kurulmuş olan Büyük Selçuklular tarafından olmuştur. Tuğrul Bey'in 1015 yılından itibaren kardeşi Çağrı Bey'e hazırlatılan raporlar doğrultusunda başlattığı Anadolu'nun keşfi, 1040 Dandanakan Savaşından sonra daha da hız kazanmıştır. Bölgeye gelen İbrahim Yınal, Theodosiopolis'in 15 km kuzeybatısında Karasu üzerinde bulunan, Artze'yi kısa sürede ele geçirmiştir. 1048 yılında ise Bizans ile Büyük Selçuklular arasında Pasinler Savaşı yapılmış ve savaşı Selçuklular kazanmıştır. ("Pasinler Savaşının tarihiyle ilgili olarak Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı adlı kitabın da 18 Eylül 1049 tarihini vermektedir", Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 1976, s.56;)
1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesinin kazanılmasından sonra Erzurum, Bayburt ve Oltu, Saltuk Bey'e verilmiştir. 1071 yılından 1080'e kadar Erzurum gene Bizanslılar'ın elinde kalmış, ancak 1080 senesinde Erzurum, Melikşah'ın kumandanlarından Emir Ahmet tarafından fethedilerek, bu havalideki Hıristiyan hâkimiyetine kat'i surette nihayet verilmiştir. Demek ki Erzurum Kalesi'nde Selçuklular'ın imar ve tahkim payı vardır. Bundan sonra Türkler, Erzurum ve havalisine geniş miktarda ve mikyasta yerleşmişler ve serpilmişlerdir. Anadolu'nun kapılarının Türklere açılmasından sonra merkezi Erzurum olan Saltukoğullarının kuruyucusu olan Emir Saltuk'un dedesi Ebû'ül Kasım'ın 1080 senesinden itibaren bu devleti kurmuş olduğu anlaşılmaktadır. Saltukoğulları, Erzurum Kalesi'ni (mahv ve isbat) yolu ile imar ve tamir etmişlerdir. Bugün ayakta kalan kalenin mühim kısmı Saltukoğullarınındır. Kaledeki Saat Kulesi /Tepsi Minare de onlardan kalmadır. Bu beyliğin hâkimiyet süresi 134 yıl sürmüştür. Şehirde esaslı bir imar çalışması başlatan ve ilk Türk-İslami eserleri bırakan Saltuklu Devletinin yıkılmasıyla birlikte şehirde Erzurum Selçukluları dönemi başlamıştır. (1202-1230) Erzurum Selçuklukları döneminde sultan Mugiseddin Tuğrul Şah ilk iş olarak Erzurum'u kuzeyden tehdit eden Trabzon Rum krallarına karşı müstahkem bir mevki haline getirdiği Erzurum ve Bayburt Kalelerini yeni baştan çok esaslı ve metin bir surette yaptırmak olur. Mugiseddin Tuğrul (l202-l225) Erzurum'u metin surlarla tahkim ettirmiş, şehrin içerisini lâik ve dinî mebâni ile süslemişse de zamanla, harpler dolayısıyla bunlar harap olarak bugün ortadan kalkmıştır. Erzurum Kalesi'ne birçok ilaveler yaptırdığı, harap yerlerini tamir ve tecdit ettiği muhakkak olan fakat, kitabeleri bize kadar gelmediği için nereleri, hangi senelerde yaptırdığını bilemediğimiz Mugiseddin Tuğrul 1225 de ölünce yerine oğlu Rükn ed-Din Cihan Şah (1225-1230) geçmiş ve Anadolu Selçuklu hükümdarı amcası Alâ ed-Din Keykubat (l220-l237)'ın niyetinden şüphelenerek Celâleddin Harzemşah ile işbirliği yapmış ve Yassıçemen'de onun mahiyetinde bulunmuştur. Amcası lehine savaşı kaybedince de Alâeddin Keykubat'ın huzuruna çıkarılmıştı. Alâeddin Keykubat, onu alıp Erzurum'a gitmiş ve şehir hâkimi olan kişi bu şehri etrafındaki kalelerle, içinde hazinelerle birlikte Alâeddin Keykubat'a teslim etmişti. Şehir ahâlisi akın akın huzuruna gelerek Sultan'a sadakat ve kulluklarını arz ettiler. Sultan, bütün geçmiş vukûatları affetti. Esir yeğenini affederek Aksaray'a gönderdi. Sultan Erzurum ve civarındaki beş kaleyi de aldı. Erzurum'a vali ve kumandan olarak gönderdiği liyâkatiyle şöhret olan Emîr Mübarizüddin Cavlı ta'yin edildi. Bu suretle Süleyman Şah tarafından 1202 senesinde fethedilip kardeşi Tuğrul Şah'a verilen Saltuk-ili Erzurum, onun ve oğlu Cihan Şah'ın elinde 28 gün kaldıktan sonra bir daha ayrılmamak üzere 1230 senesinde Selçuklu ülkesine katıldı. 1080-1242 yılları arasında 162 yıl kadar münhasıran Türk hâkimiyeti altında kalan serhat şehri Erzurum, tarihinin en saâdetli ve en bahtlı yıllarını yaşamış, hem mamur ve hem de zengin olmuştur. Burası Anadolu'nun en zengin, en büyük şehirlerinden sayılıyordu. O dönemlerde Erzurum'un eriştiği zenginlik ve refah düzeyini bir süre burada oturan Kazvinli Emir Şemseddin şöyle anlatmaktadır: "Günlerin hadiselerinden bir hadise ve zamanın olaylarından bir olay sebebiyle ana yurdum, doğum yerim, iyilikler ülkesi ve hürler kazanmak için kendime meslek edindim. Erzurum'a varınca orayı her çeşit nimetlerle dolu ve her türlü imkanları olan bir şehir olarak gördüm. Kendi kendime, bu şehirde oturmalısın, yüce cennetin kıskandığı bu yeri mesken tutmalısın, dedim ve hemen o gurbet elini yurt seçtim.Birçok vefalı dost edindim. Yolculuk defterini dürerek, güzelliklerle dolu o şehirde yaşamaya başladım. Geçimimi arzuladığım şekilde kazanarak hayatımı sürdürdüm. Büyük ölçüde mal, kumaş ve nimete sahip oldum. Fakat her an, içimde, elimde bulunan inciler ve kıymetli taşlarla rengarenk, pahalı kakma işleri yapmış, zamanımın bir bölümünü o işler için harcadım."
KAYNAKÇA
-Enver Konukçu, Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum,
-Muzaffer Taşyürek, Erzurum Türbeleri ve Ziyaret Yerleri, Palandöken Belediyesi Kültür Serisi-III, Erzurum 2010,
-Tahsin Aşıroğlu, "Erzurum İlinin Tarihçesi", 50.Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi I, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1973,
-El-Belazurî, Fütûhu'l Büldân,
-Abû'l Farac (Bar Harbraeus), Abû'l Farac Tarihi, c.I (Trc: Ö.Rıza Doğru), Ankara 1987,
-E Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (Trc: Fikret Işıltan), İstanbul 1970
-M.H. Yinanç " Erzurum" , İA c.IV,
-Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (trc:Fikret Işıltan), İstanbul 1991
İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitâbeleri ile Erzurum,
Abdurrehim Şerif Beygu, Erzurum, Tarihi, Anıtları, Kitâbeleri,
Şehrin İslam ordularıyla tanışması ise dört halife dönemine rastlar. Hz.Osman (644-646) döneminde bölgeye Müslüman akınları ulaşmış ve 645 yılında Müslümanlar Erzurum'u savaşla almışlardır. Böylece Erzurum ilk defa Arap hâkimiyetinde yeni bir çehreye sahip olmuştur. Şehir " İslâmlar tarafından fethedildiğinden beri, ahâlisi daima düşmanlarına karşı koymuş ve şehirlerini korumuşlardır. Aslında Erzurum'a ilk gelen Müslüman akıncılarının komutanı Hz. Ömer'in komutanlarından İyaz Bin Ganemdir. (İslam orduları tarafından Eshab-ı Kiramdan Ebu Ubeyde, İbn-i Cerrah'ın kumandası altındaki bir ordu göndererek, Ceziretü'l Arap, Ahlât ve Erçiş taraflarını fethetmiştir.. Bu ordudan bir müfreze İyaz İbn-i Ganem idaresinde olan birlik, o zaman harap halinde olan Erzurum'u fethetmiştir", Kemal Alyanak, "12 Mart'a Kadar Erzurum", Tarih Yolunda Erzurum, S.3, Erzurum 1959, s.25.)
İyaz Bin Ganem, Erzurum'u ele geçirirse de kısa bir süre sonra şehir tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. Erzurum'daki İslam egemenliği VII. yüzyıldan X.yüzyıla kadar devam etmiştir. Arapların hâkimiyeti zamanında kaynaklarda Kalikala diye geçen Erzurum 949 yılında tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. H.133 yılında (M.750) Rûm Kayseri şehri kuşattıktan sonra şehir, Rumların eline geçmiştir. Kayser, şehri yıkmış ahâlisini Mezopotamya'ya sürmüştür. 755'de Doğu Roma (Bizans) kralı Beşinci Kostantin (741-775)'in zapt ile harabe olarak bıraktığı 756'da Halife Ebû Cafer'in (754-775) kalesini tamir ve tahkim ettiği, 838'de İmparator Theophilos (829-842)'un surlarını tahribatla yıktığı, 840'da depremle surlarından 18 kulenin yıkıldığı akabinde Halife al-Mu'tasım'ın (833-842) büyük masraflarla tâmir ettirdiği, 928 yılında ise İslâm Arap devletinin kuzeyde en uç karakollarının teşkil edildiği 949 da İslâmların elinden çıkmasıyla, Bizanslıların tekrar surlarını yıktığı Kalıkala; X.yüzyılda Bizans İmparatorluğunun temlerinden birinin merkezi olmuş ve doğudan gelecek İslâm akınlarına karşı yeniden tahkim edilmiştir. 949 yılına kadar 300 yıl süren Müslüman Emirliğinin merkezi iken, o tarihten beri Bizanslıların elinde yeni tahkimatla daha çok kuvvetlenmişti. Bizans İmparatoru İkinci Basil 1021'de Doğu'da görülmeden önce 1018 "Nikomit Hükümdarı" denilen birisini Erzurum'a göndermiştir. Bu zat büyük bir ordu toplayarak, kendileri için çok gerekli olan Teodosiopolis (Erzurum) şehrini yeniden inşâyâ başlamıştır.
Erzurum'a ilk Selçuklu akınları ise XI. yüzyılda Horasan ve çevresinde Tuğrul Bey tarafından kurulmuş olan Büyük Selçuklular tarafından olmuştur. Tuğrul Bey'in 1015 yılından itibaren kardeşi Çağrı Bey'e hazırlatılan raporlar doğrultusunda başlattığı Anadolu'nun keşfi, 1040 Dandanakan Savaşından sonra daha da hız kazanmıştır. Bölgeye gelen İbrahim Yınal, Theodosiopolis'in 15 km kuzeybatısında Karasu üzerinde bulunan, Artze'yi kısa sürede ele geçirmiştir. 1048 yılında ise Bizans ile Büyük Selçuklular arasında Pasinler Savaşı yapılmış ve savaşı Selçuklular kazanmıştır. ("Pasinler Savaşının tarihiyle ilgili olarak Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı adlı kitabın da 18 Eylül 1049 tarihini vermektedir", Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 1976, s.56;)
1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesinin kazanılmasından sonra Erzurum, Bayburt ve Oltu, Saltuk Bey'e verilmiştir. 1071 yılından 1080'e kadar Erzurum gene Bizanslılar'ın elinde kalmış, ancak 1080 senesinde Erzurum, Melikşah'ın kumandanlarından Emir Ahmet tarafından fethedilerek, bu havalideki Hıristiyan hâkimiyetine kat'i surette nihayet verilmiştir. Demek ki Erzurum Kalesi'nde Selçuklular'ın imar ve tahkim payı vardır. Bundan sonra Türkler, Erzurum ve havalisine geniş miktarda ve mikyasta yerleşmişler ve serpilmişlerdir. Anadolu'nun kapılarının Türklere açılmasından sonra merkezi Erzurum olan Saltukoğullarının kuruyucusu olan Emir Saltuk'un dedesi Ebû'ül Kasım'ın 1080 senesinden itibaren bu devleti kurmuş olduğu anlaşılmaktadır. Saltukoğulları, Erzurum Kalesi'ni (mahv ve isbat) yolu ile imar ve tamir etmişlerdir. Bugün ayakta kalan kalenin mühim kısmı Saltukoğullarınındır. Kaledeki Saat Kulesi /Tepsi Minare de onlardan kalmadır. Bu beyliğin hâkimiyet süresi 134 yıl sürmüştür. Şehirde esaslı bir imar çalışması başlatan ve ilk Türk-İslami eserleri bırakan Saltuklu Devletinin yıkılmasıyla birlikte şehirde Erzurum Selçukluları dönemi başlamıştır. (1202-1230) Erzurum Selçuklukları döneminde sultan Mugiseddin Tuğrul Şah ilk iş olarak Erzurum'u kuzeyden tehdit eden Trabzon Rum krallarına karşı müstahkem bir mevki haline getirdiği Erzurum ve Bayburt Kalelerini yeni baştan çok esaslı ve metin bir surette yaptırmak olur. Mugiseddin Tuğrul (l202-l225) Erzurum'u metin surlarla tahkim ettirmiş, şehrin içerisini lâik ve dinî mebâni ile süslemişse de zamanla, harpler dolayısıyla bunlar harap olarak bugün ortadan kalkmıştır. Erzurum Kalesi'ne birçok ilaveler yaptırdığı, harap yerlerini tamir ve tecdit ettiği muhakkak olan fakat, kitabeleri bize kadar gelmediği için nereleri, hangi senelerde yaptırdığını bilemediğimiz Mugiseddin Tuğrul 1225 de ölünce yerine oğlu Rükn ed-Din Cihan Şah (1225-1230) geçmiş ve Anadolu Selçuklu hükümdarı amcası Alâ ed-Din Keykubat (l220-l237)'ın niyetinden şüphelenerek Celâleddin Harzemşah ile işbirliği yapmış ve Yassıçemen'de onun mahiyetinde bulunmuştur. Amcası lehine savaşı kaybedince de Alâeddin Keykubat'ın huzuruna çıkarılmıştı. Alâeddin Keykubat, onu alıp Erzurum'a gitmiş ve şehir hâkimi olan kişi bu şehri etrafındaki kalelerle, içinde hazinelerle birlikte Alâeddin Keykubat'a teslim etmişti. Şehir ahâlisi akın akın huzuruna gelerek Sultan'a sadakat ve kulluklarını arz ettiler. Sultan, bütün geçmiş vukûatları affetti. Esir yeğenini affederek Aksaray'a gönderdi. Sultan Erzurum ve civarındaki beş kaleyi de aldı. Erzurum'a vali ve kumandan olarak gönderdiği liyâkatiyle şöhret olan Emîr Mübarizüddin Cavlı ta'yin edildi. Bu suretle Süleyman Şah tarafından 1202 senesinde fethedilip kardeşi Tuğrul Şah'a verilen Saltuk-ili Erzurum, onun ve oğlu Cihan Şah'ın elinde 28 gün kaldıktan sonra bir daha ayrılmamak üzere 1230 senesinde Selçuklu ülkesine katıldı. 1080-1242 yılları arasında 162 yıl kadar münhasıran Türk hâkimiyeti altında kalan serhat şehri Erzurum, tarihinin en saâdetli ve en bahtlı yıllarını yaşamış, hem mamur ve hem de zengin olmuştur. Burası Anadolu'nun en zengin, en büyük şehirlerinden sayılıyordu. O dönemlerde Erzurum'un eriştiği zenginlik ve refah düzeyini bir süre burada oturan Kazvinli Emir Şemseddin şöyle anlatmaktadır: "Günlerin hadiselerinden bir hadise ve zamanın olaylarından bir olay sebebiyle ana yurdum, doğum yerim, iyilikler ülkesi ve hürler kazanmak için kendime meslek edindim. Erzurum'a varınca orayı her çeşit nimetlerle dolu ve her türlü imkanları olan bir şehir olarak gördüm. Kendi kendime, bu şehirde oturmalısın, yüce cennetin kıskandığı bu yeri mesken tutmalısın, dedim ve hemen o gurbet elini yurt seçtim.Birçok vefalı dost edindim. Yolculuk defterini dürerek, güzelliklerle dolu o şehirde yaşamaya başladım. Geçimimi arzuladığım şekilde kazanarak hayatımı sürdürdüm. Büyük ölçüde mal, kumaş ve nimete sahip oldum. Fakat her an, içimde, elimde bulunan inciler ve kıymetli taşlarla rengarenk, pahalı kakma işleri yapmış, zamanımın bir bölümünü o işler için harcadım."
KAYNAKÇA
-Enver Konukçu, Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum,
-Muzaffer Taşyürek, Erzurum Türbeleri ve Ziyaret Yerleri, Palandöken Belediyesi Kültür Serisi-III, Erzurum 2010,
-Tahsin Aşıroğlu, "Erzurum İlinin Tarihçesi", 50.Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi I, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1973,
-El-Belazurî, Fütûhu'l Büldân,
-Abû'l Farac (Bar Harbraeus), Abû'l Farac Tarihi, c.I (Trc: Ö.Rıza Doğru), Ankara 1987,
-E Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (Trc: Fikret Işıltan), İstanbul 1970
-M.H. Yinanç " Erzurum" , İA c.IV,
-Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (trc:Fikret Işıltan), İstanbul 1991
İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitâbeleri ile Erzurum,
Abdurrehim Şerif Beygu, Erzurum, Tarihi, Anıtları, Kitâbeleri,