
Tarih boyunca istiklal ve istikbal uğrunda bir hayat sürmüş bir milletin ferdi olmaktan ne kadar gurur duysak azdır. Orta Asya bozkırlarından Anadolu coğrafyasına uzanan süreçte her daim toprağı, bayrağı, milleti ve millet yararına olacak her şeyi aziz tutmuş ve bu uğurda her türlü fedakârlığı yapmışızdır. Buna tarihin her anı şahittir. Asya Hun İmparatorluğunun en parlak dönemini yaşatan ve kara kuvvetlerimizin de kurucusu sayılan Mete Han’dan toprak talebinde bulunan Tunguzlara verilen cevap, daha sonra ki dönemlerde bu tarz isteklerde bulunanlara verilecek öncü bir adım olmuştur. Tunguzların at, silah ve benzeri isteklerine boş yere kan dökülmesin diye ses çıkarmayan Mete, son konusu vatan, millet ve bağımsızlık olunca köpürmüş ve şahsı isteklerin dışında kalan milli menfaatlerimizden ödün verilsin diyerek bu isteklere onay veren devlet adamlarını cezalandırmıştır. Bana ait olanı verebilirsiniz; ama millete ait olana dokunamazsınız. Yüreği yeten, onu almaya gelir. Bunun adı Ya İstiklal Ya Ölüm değil midir?
Mete Han’dan yaklaşık yüz elli yıl sonra yaşayan ÇİÇİ Yabgunun, Çin’e ve kardeşine karşı tavrı ise bağımsızlık nedir ve onun uğrunda neler yapılabilir sorusunun cevabıdır. Çin’in örf, adet, gelenek ve göreneklerinizden vazgeçin, göçebe hayattan, yerleşik yaşama geçin, istiklalinizden, dininizden, ok ve yaydan ayrılın baskılarına karşı sergilediği duruşu ise bugünün tüm gençlerine örnek olmalıdır. ÇİÇİ derki: “"Devletimiz o kadar güçlü olmayabilir. Ama bu istekler kabul edilirse bu zaten biz Hunlar için ölüm demektir. Köle olarak yaşamayacağız, savaşacağız, biz ölsek bile bizden sonra gelecek olanlar, torunlarımız intikamımızı alacaklardır." Böylelikle ÇİÇİ, kardeşi HO-HAN-YEH gibi hareket etmez ve esaretin yerine bağımsızlığı tercih eder ve Batı Hun Devletinin kurulmasına giden yolunda önünü de açmış olur. Yıllar sonra bir başka Türk devlet adamı Köktürk Kağanlarından İŞBARA Kağan aynı durumla karşı karşıya kalır. Kağanlar arasında ki rekabetten dolayı Çin hükümdarına bağlılığını bildirir ama içi kan ağlar. İşbara Kağan’ın Çin hükümdarına verdiği cevap ise manidardır. “Elbiselerimi değiştiremem, dalgalı saçlarımı kesemem, Türk olana Türk dilini bıraktıramam. Çünkü bunu yapmaya muktedir değilim…’’
Çin’in yıldırma politikası ve entrikaları sonucunda 630 yılında Türkler için 50 yıl sürecek olan esaret hayatı başlar. Han soyundan gelenler ve esir düşenler bu durumu kabullenmez ve içten içe istiklalin yeniden kazanılabilmesi için planlar yapar. İlk adım atılır ve KÜR-ŞAD adında bir yiğit, 39 adamı ile ortaya çıkar. Yıl 639’dur ve Çin İmparatoruna sarayında baskın yapılması düşünülmektedir. Kürşat ve 39 çerisi hazırdır ve tüm planlar istiklalinin kazanılmasına yöneliktir. İmparator yakalanacak ve bunun karşılığında ise Köktürk büyükleri serbest bırakılıp, daha önce işgal edilen topraklar geri alınacak, yeniden bağımsız bir devletimiz kurulacaktı. İmparator her gün tebdili kıyafet ile dışarıya çıkıyordu ve halkın arasına karışıyordu. İşte o anlardan birinde imparator yakalanacaktı. Hesaplar tutmamış, hareketin olacağı gün hava yağmurlu ölünce, imparator dışarıya çıkmamıştır. Kürşat ve adamları ise hazırdır ve plan deşifre olmuştur. İhtilal, sarayda başlatılır ve bağımsızlık ateşi yakılır. Kürşat ve adamları, Lİ ŞİH MİN kaçırılıp. ÖTÜKEN’E götürecekti. Ne yazık ki bu 40 yiğit VEY nehrinde son nefeslerini vermiş, hareket görünüşte başarısız olmuştu. Görünüşte başarılı olamadı ama yıllar sonra bu yoldan yürüyenler Kutluk Devletini 682 yılında kurarak Kürşat’ın başlattığı mücadeleyi bağımsızlıkla sona erdirdi. Kürşat, atının üzerinde elinde kılıcıyla ölürken bile dimdik kalmış, asaletinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Kürşat’ın mücadelesi ve kahramanlaştığı anları kaleme alan ise yıllar sonra Nihat Atsız olmuştur. ATSIZ şiirinde bu yiğit kahramanı şöyle ifade eder:
“ Kim derdi ki KÜR-ŞAD, kemikle et idi.
O bir kişi değil, O bir devletti, bayraktı, vatandı.
Bir candı, tepeden tırnağa, kıpkızıl kandı…!
Mete Han’dan yaklaşık yüz elli yıl sonra yaşayan ÇİÇİ Yabgunun, Çin’e ve kardeşine karşı tavrı ise bağımsızlık nedir ve onun uğrunda neler yapılabilir sorusunun cevabıdır. Çin’in örf, adet, gelenek ve göreneklerinizden vazgeçin, göçebe hayattan, yerleşik yaşama geçin, istiklalinizden, dininizden, ok ve yaydan ayrılın baskılarına karşı sergilediği duruşu ise bugünün tüm gençlerine örnek olmalıdır. ÇİÇİ derki: “"Devletimiz o kadar güçlü olmayabilir. Ama bu istekler kabul edilirse bu zaten biz Hunlar için ölüm demektir. Köle olarak yaşamayacağız, savaşacağız, biz ölsek bile bizden sonra gelecek olanlar, torunlarımız intikamımızı alacaklardır." Böylelikle ÇİÇİ, kardeşi HO-HAN-YEH gibi hareket etmez ve esaretin yerine bağımsızlığı tercih eder ve Batı Hun Devletinin kurulmasına giden yolunda önünü de açmış olur. Yıllar sonra bir başka Türk devlet adamı Köktürk Kağanlarından İŞBARA Kağan aynı durumla karşı karşıya kalır. Kağanlar arasında ki rekabetten dolayı Çin hükümdarına bağlılığını bildirir ama içi kan ağlar. İşbara Kağan’ın Çin hükümdarına verdiği cevap ise manidardır. “Elbiselerimi değiştiremem, dalgalı saçlarımı kesemem, Türk olana Türk dilini bıraktıramam. Çünkü bunu yapmaya muktedir değilim…’’
Çin’in yıldırma politikası ve entrikaları sonucunda 630 yılında Türkler için 50 yıl sürecek olan esaret hayatı başlar. Han soyundan gelenler ve esir düşenler bu durumu kabullenmez ve içten içe istiklalin yeniden kazanılabilmesi için planlar yapar. İlk adım atılır ve KÜR-ŞAD adında bir yiğit, 39 adamı ile ortaya çıkar. Yıl 639’dur ve Çin İmparatoruna sarayında baskın yapılması düşünülmektedir. Kürşat ve 39 çerisi hazırdır ve tüm planlar istiklalinin kazanılmasına yöneliktir. İmparator yakalanacak ve bunun karşılığında ise Köktürk büyükleri serbest bırakılıp, daha önce işgal edilen topraklar geri alınacak, yeniden bağımsız bir devletimiz kurulacaktı. İmparator her gün tebdili kıyafet ile dışarıya çıkıyordu ve halkın arasına karışıyordu. İşte o anlardan birinde imparator yakalanacaktı. Hesaplar tutmamış, hareketin olacağı gün hava yağmurlu ölünce, imparator dışarıya çıkmamıştır. Kürşat ve adamları ise hazırdır ve plan deşifre olmuştur. İhtilal, sarayda başlatılır ve bağımsızlık ateşi yakılır. Kürşat ve adamları, Lİ ŞİH MİN kaçırılıp. ÖTÜKEN’E götürecekti. Ne yazık ki bu 40 yiğit VEY nehrinde son nefeslerini vermiş, hareket görünüşte başarısız olmuştu. Görünüşte başarılı olamadı ama yıllar sonra bu yoldan yürüyenler Kutluk Devletini 682 yılında kurarak Kürşat’ın başlattığı mücadeleyi bağımsızlıkla sona erdirdi. Kürşat, atının üzerinde elinde kılıcıyla ölürken bile dimdik kalmış, asaletinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Kürşat’ın mücadelesi ve kahramanlaştığı anları kaleme alan ise yıllar sonra Nihat Atsız olmuştur. ATSIZ şiirinde bu yiğit kahramanı şöyle ifade eder:
“ Kim derdi ki KÜR-ŞAD, kemikle et idi.
O bir kişi değil, O bir devletti, bayraktı, vatandı.
Bir candı, tepeden tırnağa, kıpkızıl kandı…!