
“Gizli-açık, arkadan-önden sürekli iftira atıp kara çalan, çekiştirip ayıp kusur arayan herkes kendine yazık etmiştir.” Hümeze Suresi / 1
Öyle güvensiz bir zamandayız ki, bütün itimat edilemezler şikâyetçi hallerinden. Dertlenip duruyorlar etraflarını saran güvenilmez tiplerden. En yakınlarından bizarlar. Ellerine baktıklarından bıkmış usanmışlar. Sürekli gördüklerinden elaman etmişler.
Şaşkınlar!
Budalalıklarının farkına varamadıklarından, sürekli korku dolu bakışlarla hayatı izlemekteler.
Güvensizler!
Kendilerine emniyet edilemeyeceğinden habersiz söylenip durmaktalar.
Acizler!
Bir öfkelenseler yeri göğü inleteceklerine kanaat getirecek kadar hadlerini aşmışlar.
Sürekli söylenmekte herkes! Konuşarak başlarına musallat olacak belalardan beri olacaklarına hükmedecek kadar zavallılaşmışlar.
Kokuşmuş sözcükler durmadan dudakları yırtıp geçmekte. Acımakta canları… ancak bu sızının suçlusunu başkaları belleyip, susmaksızın kendilerine yazık ettiklerinden habersiz, etraflarına kara çalmakla meşguller.
İki komşu üçüncüsü hakkında…
Aynı sokağın esnafları beri sokaktaki meslektaşları ile ilgili…
Aynı dairede karşı karşıya masalardan birbirlerine bakmaktan başka çıkarları olmayan memurlar, amirleriyle alakalı…
Öğretmenler odasının sükûnetinden cüret alan hocalar, meslektaşları için…
İki adım yolu birlikte kat etmeye yazgılı ak saçlılar, kendilerini yıllar önce bırakıp göçen karındaşları ardından…
Daha niceleri daha nicelerine; kendilerince korkusuzca, sözlerine bakılırsa istemeden, kınayıcılıklarından anlaşıldığı üzere yalandan dolandan arındırılmış olarak… durmak susmak bilmeksizin iç dünyalarını kaplayacak bir ateşin içine atmaktalar kendilerini!
Kendine yazık etmekten usanmayan birini görmek ister misin?
Dön yüzünü aynaya ve karar ver bakalım, kararmış dudakların sahibi olmak gitti mi hoşuna?
Sevdin mi daha az önce hiç gerek yokken, yüzüne sahte tebessümlerini saldığın arkadaşının arkasından söylediklerin yüzünden kararan dudaklarını…
Beğendin mi yaptığını, değdi mi sana emaneten öğretilen kelimeleri alevden işaretler şekline sokup, dudak aralarında güzelliğini mahveden izler peyda ettiğine?
Yakıştı mı ahrazdan daha çok hasret koymak hayırlı iki cümleye dudaklarını?
Değdiyse, iliklere işleyen bir ateşin dibine savrulacak kadar önemliydiyse dost gülücüklerle hatırını sorduklarının arkasından konuşmak, katlan o zaman sonuçlarına!
Ve sakın senin ardından dudaklarını karartanlar olduğu için de kederlenme.
Yaşanmaz kıldığın hayatı kirletenleri arayıp durmak yerine, iki dudağını birbirine değdirip sükût etmenin herkes için nasıl da ferahlatıcı olduğunu anla artık.
Sus! Çünkü iftira etmekten daha erdemlidir kimsenin kokuşmuş cümlelerini duymaması elbette.
Hesabını veremeyeceğin binlerce harfi birbirine ulamaktan çok daha şefkatlidir senin için dilsiz olmak.
Ve sağır bulunmak hiç şüphesiz daha güzeldir, çamurlara bulanmış sözcüklerin bunaltıcılığıyla ruhunu kirletmekten.
Delirmiş gibi konuşmak yerine düşünürmüş gibi sessiz kalmayı daha hesabı verilebilir belle. Hayatın sürekli başkaları hakkında konuşmaktan öte bir uğraş için sana verilmiş olduğunu anla artık.
Konuşacaksan başkaları hakkında değil kendi beceriksizliklerinle yaşamı nasıl içinden çıkılamaz hale düşündüğün hakkında konuş.
İlla konuşmak zorunda değilsin.
Kendini önemli biri haline dönüştürmek için ötekini durmadan çekiştirmenin fayda sağlayamayacağını öğrenmeye kıymet biçerek, anlamsız kelimelerin dudak aralarından sızmalarına mani olmaya bak.
Sözcük verip fenalık almak ne feci bir ticarettir senin için.
Ziyandasın!
Ziyankâr olmakla övünemez insan.
Zarar vermeyi huy bellemek, insani değildir bilesin.
Sen iyisi mi, iftiranın zilletinden… Başkalarını arkalarından durmaksızın kirletmekten… Ayıp kusur arayıp en itimatsız kişi olmaya cehdetmekten… Kendine yazık etmekten vazgeç.
Öyle güvensiz bir zamandayız ki, bütün itimat edilemezler şikâyetçi hallerinden. Dertlenip duruyorlar etraflarını saran güvenilmez tiplerden. En yakınlarından bizarlar. Ellerine baktıklarından bıkmış usanmışlar. Sürekli gördüklerinden elaman etmişler.
Şaşkınlar!
Budalalıklarının farkına varamadıklarından, sürekli korku dolu bakışlarla hayatı izlemekteler.
Güvensizler!
Kendilerine emniyet edilemeyeceğinden habersiz söylenip durmaktalar.
Acizler!
Bir öfkelenseler yeri göğü inleteceklerine kanaat getirecek kadar hadlerini aşmışlar.
Sürekli söylenmekte herkes! Konuşarak başlarına musallat olacak belalardan beri olacaklarına hükmedecek kadar zavallılaşmışlar.
Kokuşmuş sözcükler durmadan dudakları yırtıp geçmekte. Acımakta canları… ancak bu sızının suçlusunu başkaları belleyip, susmaksızın kendilerine yazık ettiklerinden habersiz, etraflarına kara çalmakla meşguller.
İki komşu üçüncüsü hakkında…
Aynı sokağın esnafları beri sokaktaki meslektaşları ile ilgili…
Aynı dairede karşı karşıya masalardan birbirlerine bakmaktan başka çıkarları olmayan memurlar, amirleriyle alakalı…
Öğretmenler odasının sükûnetinden cüret alan hocalar, meslektaşları için…
İki adım yolu birlikte kat etmeye yazgılı ak saçlılar, kendilerini yıllar önce bırakıp göçen karındaşları ardından…
Daha niceleri daha nicelerine; kendilerince korkusuzca, sözlerine bakılırsa istemeden, kınayıcılıklarından anlaşıldığı üzere yalandan dolandan arındırılmış olarak… durmak susmak bilmeksizin iç dünyalarını kaplayacak bir ateşin içine atmaktalar kendilerini!
Kendine yazık etmekten usanmayan birini görmek ister misin?
Dön yüzünü aynaya ve karar ver bakalım, kararmış dudakların sahibi olmak gitti mi hoşuna?
Sevdin mi daha az önce hiç gerek yokken, yüzüne sahte tebessümlerini saldığın arkadaşının arkasından söylediklerin yüzünden kararan dudaklarını…
Beğendin mi yaptığını, değdi mi sana emaneten öğretilen kelimeleri alevden işaretler şekline sokup, dudak aralarında güzelliğini mahveden izler peyda ettiğine?
Yakıştı mı ahrazdan daha çok hasret koymak hayırlı iki cümleye dudaklarını?
Değdiyse, iliklere işleyen bir ateşin dibine savrulacak kadar önemliydiyse dost gülücüklerle hatırını sorduklarının arkasından konuşmak, katlan o zaman sonuçlarına!
Ve sakın senin ardından dudaklarını karartanlar olduğu için de kederlenme.
Yaşanmaz kıldığın hayatı kirletenleri arayıp durmak yerine, iki dudağını birbirine değdirip sükût etmenin herkes için nasıl da ferahlatıcı olduğunu anla artık.
Sus! Çünkü iftira etmekten daha erdemlidir kimsenin kokuşmuş cümlelerini duymaması elbette.
Hesabını veremeyeceğin binlerce harfi birbirine ulamaktan çok daha şefkatlidir senin için dilsiz olmak.
Ve sağır bulunmak hiç şüphesiz daha güzeldir, çamurlara bulanmış sözcüklerin bunaltıcılığıyla ruhunu kirletmekten.
Delirmiş gibi konuşmak yerine düşünürmüş gibi sessiz kalmayı daha hesabı verilebilir belle. Hayatın sürekli başkaları hakkında konuşmaktan öte bir uğraş için sana verilmiş olduğunu anla artık.
Konuşacaksan başkaları hakkında değil kendi beceriksizliklerinle yaşamı nasıl içinden çıkılamaz hale düşündüğün hakkında konuş.
İlla konuşmak zorunda değilsin.
Kendini önemli biri haline dönüştürmek için ötekini durmadan çekiştirmenin fayda sağlayamayacağını öğrenmeye kıymet biçerek, anlamsız kelimelerin dudak aralarından sızmalarına mani olmaya bak.
Sözcük verip fenalık almak ne feci bir ticarettir senin için.
Ziyandasın!
Ziyankâr olmakla övünemez insan.
Zarar vermeyi huy bellemek, insani değildir bilesin.
Sen iyisi mi, iftiranın zilletinden… Başkalarını arkalarından durmaksızın kirletmekten… Ayıp kusur arayıp en itimatsız kişi olmaya cehdetmekten… Kendine yazık etmekten vazgeç.