
Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundan olan Selçuklular, 960 yılında Cend bölgesine geldiklerinde İslamiyet’i seçmişlerdir. XI. Yüzyılda Arslan Yabgu’nun liderliğinde ilerleyen Selçukluların önünü Karahanlı ve Gazneliler kesmeye çalışmış ve bir hile ile Maveraünnehir Zirvesini düzenlemişlerdir. Zirve ile Arslan Yabgu’yu esir etmiş ve onun Kalincar Kalesinde ölümüne göz yummuşlardır. Arslan Yabgu’nun ölümü Mikail’in çocukları olan Tuğrul ve Çağrı Bey’in de önünü açmış ve yönetim onların eline geçmiştir. Tuğrul Bey daha Arslan Yabgu’nun sağlığında yönetim de söz sahibi olmuş ve geleceğe dair hesaplar yapmıştır. X. Yüzyılın sonlarına doğru Cend şehrinde doğan Tuğrul Bey’in yetişmesinde dedesi Selçuk Bey etkili olmuştur. İyi bir devlet adamı, cesur bir asker olan Tuğrul Bey, 1025 yılından itibaren Selçukluların beyidir ve hedef öncelikle Horasan Bölgesidir. Tuğrul Bey’in hedeflerinden biri de Anadolu’dur ve kardeşi Çağrı Bey daha yönetimi ele almadan 1015-1021 tarihleri arasında Anadolu’yu tanımaya gönderen de ta kendisidir. Anadolu’nun siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda yeni yurt edinmeye müsait oluşuna dair gelen rapor Tuğrul Bey’in de isteği yönündedir.
Horasan bölgesine yönelen Tuğrul Bey’in karşına Gazneliler çıkmış ve Nesa, Serahs ve 1040 yılında kazanılan Dandanakan Savaşı ile Selçuklu Türkleri bu bölgeye yerleşmiştir. Savaşın kazanılmasıyla Tuğrul Bey devletin resmen kuruluşunu ilan eder ve 1043 yılında başkenti Rey şehrine Nişabur’dan nakleder.
Dönemin en önemli olayı ise 1048 yılında Bizans ordularına karşı kazanılan Pasinler Savaşıdır. Erzurum’un Pasinler Ovasında Bizans-Selçuklu arasında meydana gelen savaşı İbrahim Yınal ve Kutalmış’ın liderliğinde Tuğrul Bey’in ordusu kazanmış ve Gürcü Kral Liparit ise esir edilmiştir. Bu başarı sonucunda İstanbul’da inşa edilen camide Tuğrul Bey adına hutbe okutulmasını Bizans kabul etmiştir. Bu ise ilk Bizans-Selçuklu Savaşının sonucunda üstünlüğün Türkler tarafına geçtiğinin de göstergesidir. Pasinler Savaşı, Anadolu’nun Türk yurdu edinilmesinde ilk basamaktır ve Malazgirt Meydan Muharebesinin de önünü açan gelişmedir. Tarihi kayıtlara KAPETRU Savaşı olarak da geçen savaş bir süre sonra Tuğrul Bey Erzurum Kalesi önüne gelir ve kalenin yüksekliği karşısında hayretlerini de gizleyemez.
Tuğrul Bey, üvey kardeşi İbrahim Yınal isyanını bastırmasının ardında hedefi Abbasi Halifesini devamlı baskı altında tutan Şii Büveyhoğulları meselesini çözmek olur. 1055 ve 1060 yılları arasında iki kez yaptığı seferler ile Büveyhoğullarına son veren de yine Tuğrul Bey olur. Tuğrul Bey’in bu başarının ardında Abbasi Halifesi El Kaim kendisine önce RÜKNU’D DEVLE yani dinin direği ardından ise Sultan’ül Ve’l Maşrık Ve’l Mağrip yani doğunun ve batının sultanı unvanını verir.
Dinine sıkı bağlı olan Tuğrul Bey aynı zamanda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasını savunan bir kişiliğe sahip liderdi. Abbasi Halifesine sen din ben devlet işlerine bakalım demesi onun laik bir devlet anlayışını benimsediğinin en açık göstergesidir. Türk-İslam devletleri içerisinde ilk laik devlet uygulamasını da başlatan yine Tuğrul Bey’dir.
Tuğrul Bey bir sözünde derki: “Kendime bir saray yapıp ta yanında bir cami inşa etmezsem, Allah’ı Teâlâ’dan utanırım.” Nitekim Bağdat şehrinde yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamam sözünün sadece sözde kalmadığının da somut göstergesidir. Tuğrul Bey, Maveraünnehir’den Horasan’a, Irak’tan Azerbaycan ve Kafkaslar’a kadar uzanan coğrafyada Türk-İslam Medeniyet ve huzur asrının yaşanmasına neden olan önemli isimlerden biri olmuştur. Tuğrul Bey, 1063 yılında hayata veda ettiğinde geride evladı olmadığı için Selçuklu tahtının yeni varisi Sultan Alp Arslan’dır.
Hayatı boyunca birlik ve beraberliğin önemine değinen Tuğrul Bey, ağabeyi Çağrı Bey’le yaşadığı bir olayla bunun herkese anlatmaya çalışmıştır. Bir kurultay toplandığında Çağrı Bey’e bir ok ve yay verir ve onu kırmasını ister. Çağrı Bey, tek oku ve yayı bir hamlede kırar. Bunun üzerine Tuğrul Bey, Çağrı Bey üç ok birden verir ve onları kırmasını ister. Çağrı Bey zorlanarak da olsa okları kırar. Bu sefer ok sayısı dörde çıkarılır ve kırılması istenir. Bu sefer Çağrı Bey bütün uğraşmalarına rağmen okları kıramaz ve bu süre sonra bundan vazgeçer. Bunun üzeri Tuğrul Bey:
“Birlik halinde kalmadığımız takdirde, tek ok gibi kolaylıkla yenilebiliriz. Selçuklu ailesinin birleşik oklar gibi birlik içinde kalmaları halinde hiç kimse bizi yenemeyecektir. Bu şekilde bütün cihanı fethedebiliriz.” Diyerek bir ve beraberliğinin önemine dikkat çeker.
Tuğrul Bey’in son nefesini verdiği 1063’de rey şehrinde söylediği sözler ise yine manidardır ve dikkate şayandır. Tuğrul Bey: “Benim durumum bir koyuna benziyor. Yününü kırpmak için ayakları bağlandığı zaman boynunun kesileceğini zanneder ve ıztırap çeker. Serbest bırakılınca da sevinir. Sonra kesilmek için bağlanır; fakat o yünü kırpılmak için bağlandığını zannederek sakinleşir. Bir müddet sonra boynu kesilir. İşte benim yakalandığım bu hastalık, boynu kesilmek üzere bağlanan koyunun durumuna benzemektedir.”
Âlimleri koruyan, istişareye önem veren, sabırlı, sır saklayabilen, yumuşak huylu ve her verilmişse bunu yüce yaratanın bir mükâfatı olarak gören, asla mağrurlanmayan ve kibre kapılmayan, zulme karşı duran, kapısına geleni geri çevirmeyen yüce ruhlu bir insan portresi Tuğrul Bey mekânın cennet olsun, hayallerini Alp Arslan ve Melik Şah başlattı, torunların onlara sahip çıkıyor.
Horasan bölgesine yönelen Tuğrul Bey’in karşına Gazneliler çıkmış ve Nesa, Serahs ve 1040 yılında kazanılan Dandanakan Savaşı ile Selçuklu Türkleri bu bölgeye yerleşmiştir. Savaşın kazanılmasıyla Tuğrul Bey devletin resmen kuruluşunu ilan eder ve 1043 yılında başkenti Rey şehrine Nişabur’dan nakleder.
Dönemin en önemli olayı ise 1048 yılında Bizans ordularına karşı kazanılan Pasinler Savaşıdır. Erzurum’un Pasinler Ovasında Bizans-Selçuklu arasında meydana gelen savaşı İbrahim Yınal ve Kutalmış’ın liderliğinde Tuğrul Bey’in ordusu kazanmış ve Gürcü Kral Liparit ise esir edilmiştir. Bu başarı sonucunda İstanbul’da inşa edilen camide Tuğrul Bey adına hutbe okutulmasını Bizans kabul etmiştir. Bu ise ilk Bizans-Selçuklu Savaşının sonucunda üstünlüğün Türkler tarafına geçtiğinin de göstergesidir. Pasinler Savaşı, Anadolu’nun Türk yurdu edinilmesinde ilk basamaktır ve Malazgirt Meydan Muharebesinin de önünü açan gelişmedir. Tarihi kayıtlara KAPETRU Savaşı olarak da geçen savaş bir süre sonra Tuğrul Bey Erzurum Kalesi önüne gelir ve kalenin yüksekliği karşısında hayretlerini de gizleyemez.
Tuğrul Bey, üvey kardeşi İbrahim Yınal isyanını bastırmasının ardında hedefi Abbasi Halifesini devamlı baskı altında tutan Şii Büveyhoğulları meselesini çözmek olur. 1055 ve 1060 yılları arasında iki kez yaptığı seferler ile Büveyhoğullarına son veren de yine Tuğrul Bey olur. Tuğrul Bey’in bu başarının ardında Abbasi Halifesi El Kaim kendisine önce RÜKNU’D DEVLE yani dinin direği ardından ise Sultan’ül Ve’l Maşrık Ve’l Mağrip yani doğunun ve batının sultanı unvanını verir.
Dinine sıkı bağlı olan Tuğrul Bey aynı zamanda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasını savunan bir kişiliğe sahip liderdi. Abbasi Halifesine sen din ben devlet işlerine bakalım demesi onun laik bir devlet anlayışını benimsediğinin en açık göstergesidir. Türk-İslam devletleri içerisinde ilk laik devlet uygulamasını da başlatan yine Tuğrul Bey’dir.
Tuğrul Bey bir sözünde derki: “Kendime bir saray yapıp ta yanında bir cami inşa etmezsem, Allah’ı Teâlâ’dan utanırım.” Nitekim Bağdat şehrinde yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamam sözünün sadece sözde kalmadığının da somut göstergesidir. Tuğrul Bey, Maveraünnehir’den Horasan’a, Irak’tan Azerbaycan ve Kafkaslar’a kadar uzanan coğrafyada Türk-İslam Medeniyet ve huzur asrının yaşanmasına neden olan önemli isimlerden biri olmuştur. Tuğrul Bey, 1063 yılında hayata veda ettiğinde geride evladı olmadığı için Selçuklu tahtının yeni varisi Sultan Alp Arslan’dır.
Hayatı boyunca birlik ve beraberliğin önemine değinen Tuğrul Bey, ağabeyi Çağrı Bey’le yaşadığı bir olayla bunun herkese anlatmaya çalışmıştır. Bir kurultay toplandığında Çağrı Bey’e bir ok ve yay verir ve onu kırmasını ister. Çağrı Bey, tek oku ve yayı bir hamlede kırar. Bunun üzerine Tuğrul Bey, Çağrı Bey üç ok birden verir ve onları kırmasını ister. Çağrı Bey zorlanarak da olsa okları kırar. Bu sefer ok sayısı dörde çıkarılır ve kırılması istenir. Bu sefer Çağrı Bey bütün uğraşmalarına rağmen okları kıramaz ve bu süre sonra bundan vazgeçer. Bunun üzeri Tuğrul Bey:
“Birlik halinde kalmadığımız takdirde, tek ok gibi kolaylıkla yenilebiliriz. Selçuklu ailesinin birleşik oklar gibi birlik içinde kalmaları halinde hiç kimse bizi yenemeyecektir. Bu şekilde bütün cihanı fethedebiliriz.” Diyerek bir ve beraberliğinin önemine dikkat çeker.
Tuğrul Bey’in son nefesini verdiği 1063’de rey şehrinde söylediği sözler ise yine manidardır ve dikkate şayandır. Tuğrul Bey: “Benim durumum bir koyuna benziyor. Yününü kırpmak için ayakları bağlandığı zaman boynunun kesileceğini zanneder ve ıztırap çeker. Serbest bırakılınca da sevinir. Sonra kesilmek için bağlanır; fakat o yünü kırpılmak için bağlandığını zannederek sakinleşir. Bir müddet sonra boynu kesilir. İşte benim yakalandığım bu hastalık, boynu kesilmek üzere bağlanan koyunun durumuna benzemektedir.”
Âlimleri koruyan, istişareye önem veren, sabırlı, sır saklayabilen, yumuşak huylu ve her verilmişse bunu yüce yaratanın bir mükâfatı olarak gören, asla mağrurlanmayan ve kibre kapılmayan, zulme karşı duran, kapısına geleni geri çevirmeyen yüce ruhlu bir insan portresi Tuğrul Bey mekânın cennet olsun, hayallerini Alp Arslan ve Melik Şah başlattı, torunların onlara sahip çıkıyor.