
(ZOR ZAMANLARIN İSTİSMARI)
Halife Hz. Ömer bir gün mescide gitmek üzere dışarı çıkmıştı. Yürürken yol kenarına yayılmış duran bol miktarda yiyecek maddesi gördü. "Bunlar nedir?" diye çevresindeki insanlara sordu. Onlar da satılmak üzere dışarıdan getirildiğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, "Allah bu yiyeceklere ve bunları getirenlere bereket ihsan etsin." diye dua etti. Orada bulunanlar, "Ey müminlerin emiri, (sen bunlara dua ediyorsun ama) sahipleri bu malları karaborsaya düşürdüler." diyerek Hz. Ömer'e şikayette bulundular. Hz. Ömer, "Bunları karaborsaya düşürenler kim?" diye sordu. "Osman'ın azatlı kölesi Ferruh ile senin azatlı kölen falanca kişi." Cevabını verdiler. Bunun üzerine Halife Ömer (ra) haber gönderip ikisini de çağırttı ve onlara Müslümanların yiyeceklerini stok etmelerinin sebebini sordu. "Ey müminlerin emiri, kendi mallarımızı alıp satıyoruz." cevabını alınca Hz. Ömer, "Hz. Peygamber'in, Müslümanların yiyeceğini stoklayıp karaborsaya düşürenleri Allah ya iflasla ya da cüzzamla cezalandırır. ' dediğini işittim." diyerek yaptıklarının yanlış olduğu söyleyip bu konuda onları uyardı.
İnsanların ihtiyacı olan ticaret mallarını toplayıp stoklayarak pahalanmasını beklemek ve bu gayeyle piyasaya arzını geciktirmek anlamına gelen karaborsacılık, dinin genel ahlaki ilkelerine ters düşen bir davranıştır. Ticari ve ahlaki yapının bozulmasına neden olabilecek bu bencilce ve zalimce davranış, insanların mallarını kendi aralarında haksız ve batıl yollarla yemelerini yasaklayan Yüce Allah'ın katında kesinlikle makbul değildir. Bu anlamda Sevgili Peygamberimizin, "Karaborsacılık yapan kimse günahkar olur. "(Müslim, Musakat. 129.) hadisi, insanlara zulmederek onların sırtından haksız kazanç elde eden kimselere yönelik ciddi bir uyarıdır.
Karaborsacılık yaparak insanları mağdur etmenin ne denli kötü olduğunu Efendimizin başka bir hadisi şerifinde “Fiyatları artırmak için Müslümanların piyasalarına müdahale eden kişiyi, Allah Teala'nın kıyamet gününde büyük bir ateşe oturtması haktır.”(İbn, Hanbel,28) Ticaretle uğraşan kişi, servet kazanmanın yanı sıra toplumsal bir görev de ifa etmektedir. Zira tüccar, insanlara ihtiyacı olan maddeleri temin etmekte, bu sebeple yaptığı iş kendisine servet kazandırdığı gibi sevap da kazandırmaktadır. Ancak ticaretteki para kazanma ihtirası, başkalarına karşı zulüm ve haksız kazanç aracı oluyorsa bu muhteris tacir, şu misaldeki gibidir. Muhteris kimse; ocak, soba veya mangal gibidir ki, ona odun ve kömür gibi yakacaklar yığıldıkça, doyma noktasına gelip sönmez; bilakis alev ve harareti iyice artar. Hazret-i Peygamber (sav) muhteris insanı şöyle ifade eder “Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun ağzını topraktan başka bir şey dolduramaz.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)
Hazret-i Ömer’e (r.a) bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi sorardı ve bir defasında methedene; “Sen hiç onunla; komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?” diye sordu. Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince: “Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi. Adamın da: “Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi.” ifâdesi üzerine Hz Ömer (r.a) “O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir.” buyurdu. Görüldüğü gibi ticâret, ferdin iç dünyâsını dışarıya yansıtır. Yâni ferdin iç âlemi nasılsa ticareti de öyledir. Onun için Hazret-i Peygamber (sav) bir hadîs-i şerîfinde: “Allâh, sizin namazlarınıza, oruçlarınıza değil, para münâsebetlerinize bakar” buyurmuştur.
Bu itibarla bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve meşrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz. Ârif bir tüccâr, dünyâ ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhıret kazancını ihmâl etmeyecek, ebedî seâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır. Ticaret ehli kardeşlerimiz, İslam’ın emrettiği ticaret ahlaki kurallarına göre hareket ederlerse, Rabbim inşallah hadis-i şerifte buyurulan“elinden dilinden mü’minlerin istifade ettiği” kullarından eyler, her iki cihanda da bu ticareti rahmet ve berekete vesile olur.
FIKIH KÖŞEMİZ
Kira akdi tek taraflı olarak feshedilebilir mi?
Kira akdi her iki taraf için de bağlayıcı (lazım) bir akit olduğundan, akit yapıldıktan sonra taraflardan biri, geçerli bir mazereti olmadan veya diğerinin rızasını almadan tek taraflı olarak akdi feshedemez. Akdi feshedebilmek için; kiracının iflas etmesi, başka bir şehre tayin edilmesi, işi bırakması veya iş değişikliği yapması gibi geçerli bir mazeretinin bulunması (Merğînânî, el-Hidâye III, 250) ya da her iki tarafın da rıza ve onayı gereklidir. Şu kadar var ki, mazeret belirgin olmaz ya da tartışmaya götürebilecek bir nitelik arz ederse, o takdirde akit, ancak mahkeme kararı ile fesh edilir. Bu durumda, mahkeme kararından sonra söz konusu akdi fesheden taraf, mâli bakımdan yükümlü olmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 237-238)
Halife Hz. Ömer bir gün mescide gitmek üzere dışarı çıkmıştı. Yürürken yol kenarına yayılmış duran bol miktarda yiyecek maddesi gördü. "Bunlar nedir?" diye çevresindeki insanlara sordu. Onlar da satılmak üzere dışarıdan getirildiğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, "Allah bu yiyeceklere ve bunları getirenlere bereket ihsan etsin." diye dua etti. Orada bulunanlar, "Ey müminlerin emiri, (sen bunlara dua ediyorsun ama) sahipleri bu malları karaborsaya düşürdüler." diyerek Hz. Ömer'e şikayette bulundular. Hz. Ömer, "Bunları karaborsaya düşürenler kim?" diye sordu. "Osman'ın azatlı kölesi Ferruh ile senin azatlı kölen falanca kişi." Cevabını verdiler. Bunun üzerine Halife Ömer (ra) haber gönderip ikisini de çağırttı ve onlara Müslümanların yiyeceklerini stok etmelerinin sebebini sordu. "Ey müminlerin emiri, kendi mallarımızı alıp satıyoruz." cevabını alınca Hz. Ömer, "Hz. Peygamber'in, Müslümanların yiyeceğini stoklayıp karaborsaya düşürenleri Allah ya iflasla ya da cüzzamla cezalandırır. ' dediğini işittim." diyerek yaptıklarının yanlış olduğu söyleyip bu konuda onları uyardı.
İnsanların ihtiyacı olan ticaret mallarını toplayıp stoklayarak pahalanmasını beklemek ve bu gayeyle piyasaya arzını geciktirmek anlamına gelen karaborsacılık, dinin genel ahlaki ilkelerine ters düşen bir davranıştır. Ticari ve ahlaki yapının bozulmasına neden olabilecek bu bencilce ve zalimce davranış, insanların mallarını kendi aralarında haksız ve batıl yollarla yemelerini yasaklayan Yüce Allah'ın katında kesinlikle makbul değildir. Bu anlamda Sevgili Peygamberimizin, "Karaborsacılık yapan kimse günahkar olur. "(Müslim, Musakat. 129.) hadisi, insanlara zulmederek onların sırtından haksız kazanç elde eden kimselere yönelik ciddi bir uyarıdır.
Karaborsacılık yaparak insanları mağdur etmenin ne denli kötü olduğunu Efendimizin başka bir hadisi şerifinde “Fiyatları artırmak için Müslümanların piyasalarına müdahale eden kişiyi, Allah Teala'nın kıyamet gününde büyük bir ateşe oturtması haktır.”(İbn, Hanbel,28) Ticaretle uğraşan kişi, servet kazanmanın yanı sıra toplumsal bir görev de ifa etmektedir. Zira tüccar, insanlara ihtiyacı olan maddeleri temin etmekte, bu sebeple yaptığı iş kendisine servet kazandırdığı gibi sevap da kazandırmaktadır. Ancak ticaretteki para kazanma ihtirası, başkalarına karşı zulüm ve haksız kazanç aracı oluyorsa bu muhteris tacir, şu misaldeki gibidir. Muhteris kimse; ocak, soba veya mangal gibidir ki, ona odun ve kömür gibi yakacaklar yığıldıkça, doyma noktasına gelip sönmez; bilakis alev ve harareti iyice artar. Hazret-i Peygamber (sav) muhteris insanı şöyle ifade eder “Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun ağzını topraktan başka bir şey dolduramaz.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)
Hazret-i Ömer’e (r.a) bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi sorardı ve bir defasında methedene; “Sen hiç onunla; komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?” diye sordu. Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince: “Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi. Adamın da: “Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi.” ifâdesi üzerine Hz Ömer (r.a) “O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir.” buyurdu. Görüldüğü gibi ticâret, ferdin iç dünyâsını dışarıya yansıtır. Yâni ferdin iç âlemi nasılsa ticareti de öyledir. Onun için Hazret-i Peygamber (sav) bir hadîs-i şerîfinde: “Allâh, sizin namazlarınıza, oruçlarınıza değil, para münâsebetlerinize bakar” buyurmuştur.
Bu itibarla bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve meşrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz. Ârif bir tüccâr, dünyâ ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhıret kazancını ihmâl etmeyecek, ebedî seâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır. Ticaret ehli kardeşlerimiz, İslam’ın emrettiği ticaret ahlaki kurallarına göre hareket ederlerse, Rabbim inşallah hadis-i şerifte buyurulan“elinden dilinden mü’minlerin istifade ettiği” kullarından eyler, her iki cihanda da bu ticareti rahmet ve berekete vesile olur.
FIKIH KÖŞEMİZ
Kira akdi tek taraflı olarak feshedilebilir mi?
Kira akdi her iki taraf için de bağlayıcı (lazım) bir akit olduğundan, akit yapıldıktan sonra taraflardan biri, geçerli bir mazereti olmadan veya diğerinin rızasını almadan tek taraflı olarak akdi feshedemez. Akdi feshedebilmek için; kiracının iflas etmesi, başka bir şehre tayin edilmesi, işi bırakması veya iş değişikliği yapması gibi geçerli bir mazeretinin bulunması (Merğînânî, el-Hidâye III, 250) ya da her iki tarafın da rıza ve onayı gereklidir. Şu kadar var ki, mazeret belirgin olmaz ya da tartışmaya götürebilecek bir nitelik arz ederse, o takdirde akit, ancak mahkeme kararı ile fesh edilir. Bu durumda, mahkeme kararından sonra söz konusu akdi fesheden taraf, mâli bakımdan yükümlü olmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 237-238)