
Geçmişte medya sahasındaki enstrüman çeşitliliğinin belki bugüne oranla çok daha dar bir sahaya hapsolmasından, belki de aksine kırk elli yıl önce ‘çekirdekten yetişme gazetecilik (alaylılık)’ geleneğinin bugüne kıyasla çok daha revaçta olmasından ya da belki tamamen başka bir nedenden ötürü, orasını şimdi tam kestiremiyorum ama benim gazetelerle ve köşe yazarlarıyla ilgili çağ karşılaştırmalı gözlemim şu ki ‘bugünün aksine 80’lerde ve öncesinde köşe yazarları hakikaten ağır oturak, toplumda saygı uyandıran, söylediklerini dinletebilen insanlardı’...
Yaşam görüşü ne olursa olsun: Sağdan, soldan, ortadan...
Bugün de gazetelerde öyle ağır toplar yine var, kendilerini tenzih ederim. Çok az olduklarını düşünüyorum ama. Çok çok az hem de!
Ve tabii haber yakalamak için 24 saat didinen ‘muhabir gazetecileri’ hepten tenzih ediyorum. Onlar bana göre ‘geçmişteki gibi şimdilerde de haber alma özgürlüğümüze suni teneffüs yaptıran gizli kahramanlar’.
Genele -özellikle de varlıklarını televizyonlardaki politik şovlara borçlu olan dogmatik, omurgasız, çoğu ne yazık ki birikimsiz; hukuktan, demokrasiden, bilhassa iletişim ve uzlaşı kültüründen, imlâdan, dilden, halden bîhaber köşe yazarlarına- bakınca ve onları okuyunca -bunu izninizle sansürsüz söyleyeyim- açıkça hicap duyuyorum, utanıyorum, çok üzülüyorum!
Niye üstüme alınıyorum ki? Köşeli bir gazeteci miyim, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı mıyım ben?
Bilmiyorum, bir çeşit malumatfuruşluk benimki işte...
Yani ne demekse?
★★
Sevgili okurum, Malumatfuruş’u duymuş muydunuz?
TDK sözlünde ‘ukala, bilgiçlik taslayan kimse’ diye karşılık bulan Arapça-Farsça karışımı bu sözcük, çok ilginç bir internet sitesinin adı aynı zamanda. Ben, kısa zaman önce, benim birkaç yazımı harbî yerden yere vuran -ama yüzde doksan dokuz da haklı bulduğum- eleştirileri yayımlayınca tanıştım kendileriyle. O günden beri de beğenerek ve çok ciddiye alarak takip ediyorum.
İşte o Malumatfuruş, yerel veya ulusal bir gazetenin bilmem kaçıncı sayfasının bir köşesine tünemiş, oradan gelip geçene laf atan, ahkâm kesen, arada sığ bilgisiyle nutuk çeken, vaaz veren, kendi yarım yamalak hayatından fışkıran saçma sapan deneyimleriyle memlekete ve hatta uluslararası topluma yol göstermeye çalışan, hukuk gibi imlâdan ve belagatten de habersiz köşe yazarlarına çeki düzen vermeye çalışan bir ağır eleştiri* yayımladı.
‘Köşe yazarlığı’ temalı o eleştiriden kısa alıntılara kendi ‘tutuşturucu’ yorumlarımızı da ekleyerek -sanki memleketin bütün sıkıntılarını aşmışız gibi- bir de ‘güzel ülkemin köşe yazarlığı sorunsalına’ şöyle bir temas etmeyi deneyelim. Bunu yapmak haddimiz değil ama bu sorunsalı, nesli tükenmeye yüz tutan kallavi köşe yazarlarından birkaçının görüşlerine başvurarak irdelemeyi belki deneyebiliriz.
★★
Uzun eleştirinin girişinde diyor ki Malumatfuruş:
“Köşe yazarlığı açlığının Afrikasıdır Türkiye! Günlük ya da başka frekansta faaliyet gösteren yayınlarda “sözüm ona” köşe yazısı yazan yaklaşık 3000 kişinin bulunduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Dolmadan taşmaya çalışan ya da bir tür etki yahut kamuoyu oluşturma kanalı olarak hareket/hizmet etmek isteyen “yüzbinlerce” insan var, fikir sahibi olmanın bilgi sahibi olmanın fersah fersah önüne geçtiği bu memlekette. İnternette “köşe yazarı” ifadesini aramayı denediğinizde otomatik tamamlama seçeneği aramanıza ilişkin “köşe yazarı nasıl olunur”, “köşe yazarı maaşları”, “köşe yazarı olmak” popüler aramalarının önerilmesini hayretle karşılarsınız. Gazete sayfalarının ilgili kısımlarını pahalı reklamlarla süslemek yerine bu köşe yazarlarına yer açan yayıncıların varlığı ile mevcut yazarların nitelikleri (!) ve ürettikleri çıktı kalitesi (!) de şüphesiz insanları “köşe yazarı olmak” için teşvik eden unsurlar. “Günlük bazda çıktı üretmeye çalışan insanların ne gibi bir birikimleri ya da eğitimleri olabilir ki yıllardır bu mesleği icra edebiliyorlar” diye sormadan edemiyor insan. Ayrıca akıllara hemen, “köşe yazarlığı nasıl olur da bir meslek halini alabilir” sorgulamasını yapıyor “düşünen” beyinler. Bu boş tencerelerin oluşturduğu bilgi kirliliği ve yol açtığı manipülasyonlar da baş edilmesi gereken ayrı bir menfi etken olarak karşımıza çıkıyor. Kendini uzman ya da bilgin sanan malumatfuruşların/megalomanların kalabalığı ne yazık ki gerçek bilgelerin ve yeteneklerin üzerine de gölge düşürüyor ve gazetecilik mesleğinin köküne kibrit suyu döküyor adeta. Kitle iletişim araçlarının giderek geliştiği günümüzde, farklılıklarını ve uzmanlıklarını konuşturan nice yetenek sayesinde kurulu köşe yazarlığı düzeni sarsılıyor ve kalemini silah olarak kullanan “içi boş” şahısların kelamları sorgulamaksızın dikkate alınmıyor diye düşünenler yanılıyor. Her şey daha kötüye gidiyor. Devir tetikçilerin ve malumatfuruşların devri haline geldi maalesef.”*
(Malumatfuruş)
Ama iyi ki Malumatfuruş’un parantez içine attığı o ünlemle ‘ürettikleri çıktı kalitesine’ vurgu yapıp üzerini çizdiği ve yine satır aralarında da ‘yaptıkları galiz hatalara, sergiledikleri muazzam yetersizliğe’ gönderme yaptığı köşe yazarları -bazıları tabii- özeleştiriyi, sorunun çekirdeğindeki gerçeği ve çıkış yolunu komplekssizce ortaya koyabiliyor:
“Köşe yazarı hata yapar mı? Elbette yapar! Köşe yazarı da insandır. Yanılır ya da bilerek veya bilmeyerek yanıltılır. Gazetecilik zamana karşı bir yarıştır. Bazı konular bazen aceleye gelebilir. Ama bunun çözümü kendi içindedir.”
“Ben çuvaldızı başkalarına batırdığım gibi, eğer haklı nedenler varsa iğnenin de kendisine batmasına razı olan, hatalarını ve bilmediklerini itiraf etmekten kaçınmayan, bundan gocunmayan bir gazeteciyim. Onun için bir kez daha söylüyorum: Gazeteci hata yapabilir, yanılır, yanıltılır. Önemli olan bunu düzeltmeyi bilmektir. Yeter ki karşı taraf gazeteciyi kullanmaya, ona yalan, yanlış ve palavra dolu açıklama göndermeye kalkışmasın.”*
(Emin Çölaşan, 1942)
Diğer yandan özeleştiriyi mizahla harmanlayıp iğneye veya çuvaldıza dönüştüren ‘iyi köşe yazarları’ da var:
“Ben köşe yazarlığına ömür boyu biraz küçümseyerek baktım. Dinlerde vaizler vardır, cuma günü Müslümanlar, cumartesi günü Yahudiler, pazar günleri de Hıristiyanlar vaaz ederler. Köşe yazarları haftada yedi gün vaaz ediyorlar.
Köşe yazarlığı benim bayılarak yaptığım, çok da gurur duyduğum bir iş değil. Ben vaiz olmak istemiyordum. Ben bir ara ansiklopedicilik yaptım. Beni bu gruba çağırdıklarında da benim gazeteciliğime heves ettiler diye gururlandım, ama sonra anladım ki ansiklopedi kavgası başlamış. Kimse böyle söylemedi ama bu adam da bu işi biliyor, aramızda bulunsun dediler herhalde. Sonra ansiklopediden vazgeçilince, ne yapılır işe yaramaz hale gelmiş eski bir gazeteci, bir yerde köşe yazar. İşte ben de şimdi ona devam ediyorum. Gazeteyi yönetmek ayrı iştir, gazeteciliktir o. Ama köşe yazarlığı diye bir meslek mi var?”*
(Hakkı Devrim, 1929-2016)
Belki olay biraz da sayıyla, her taraftan türüyor olmakla, başka bir deyişle ‘köşe yazarı enflasyonuyla’ ilgilidir ve fakat tam aksini düşünen ve halihazırdaki durumu renklilik, olumlu çeşitlilik olarak değerlendiren ‘ağır top’ nevinden gazeteciler de var:
“Eğer köşe yazarlarının sayısı bu kadar fazla olmasaydı, yeni yazarlar da eskileri gibi sadece siyasi yazılar yazmaya devam etseydi, yaşadığımız Türkiye daha az renkli olmaz mıydı?”*
(Ertuğrul Özkök, 1947)
Tam olarak aynı şeyi söylemese de bir başka gerçek ağır top yine köşe yazarlığının öz değerlendirmesini yapıyor:
“Biz “Gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir” dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız. Gazetecilik, köşe yazarlığı “meslek” değil, iştir iş!”
(Hasan Pulur, 1932-2015)
Peki gerçekte bu iş ya da bu meslek, her neyse, ne kadar eski?
“Gazetecilikle yaşıt bir kurum köşe yazarlığı. Üstelik yıllar içinde kılıktan kılığa giriyor: Sürekli başvuru kaynağı, bir tür kanaat önderi, sıkı dost, mahallenin gıcık ama hep dikkat çekici tipi, sırdaş, vs. “Bu adamlar ne işe yarar” yaklaşımı bizde fazlasıyla kolaycı ve ucuz gösterişçilik olur. Bin tür işe yarıyoruz çünkü. Tatsız olanı, bazılarımızın dünyayı ya yalnızca kendinden ibaret sanması ya da sığ görüşlü siyasal gözlüklerini on yıllardır çıkarmayışı… Bazıları da var ki, onlar köşe yazıyorlar ama firma temsilcisi veya patron vekili gibi. Eh, okuru da aptal sanmayın ne okuyorsa, bilerek okuyor. Her baş kendi tarağını buluyor yani…”*
(Haşmet Babaoğlu, 1955)
(Devamı var...)
*: Alıntılar için referans:
https://www.malumatfurus.org/kose-yazarligi-hakkinda/
**: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisi Kasım-2022 sayısındaki yazısından alıntılanmıştır.
Yaşam görüşü ne olursa olsun: Sağdan, soldan, ortadan...
Bugün de gazetelerde öyle ağır toplar yine var, kendilerini tenzih ederim. Çok az olduklarını düşünüyorum ama. Çok çok az hem de!
Ve tabii haber yakalamak için 24 saat didinen ‘muhabir gazetecileri’ hepten tenzih ediyorum. Onlar bana göre ‘geçmişteki gibi şimdilerde de haber alma özgürlüğümüze suni teneffüs yaptıran gizli kahramanlar’.
Genele -özellikle de varlıklarını televizyonlardaki politik şovlara borçlu olan dogmatik, omurgasız, çoğu ne yazık ki birikimsiz; hukuktan, demokrasiden, bilhassa iletişim ve uzlaşı kültüründen, imlâdan, dilden, halden bîhaber köşe yazarlarına- bakınca ve onları okuyunca -bunu izninizle sansürsüz söyleyeyim- açıkça hicap duyuyorum, utanıyorum, çok üzülüyorum!
Niye üstüme alınıyorum ki? Köşeli bir gazeteci miyim, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı mıyım ben?
Bilmiyorum, bir çeşit malumatfuruşluk benimki işte...
Yani ne demekse?
★★
Sevgili okurum, Malumatfuruş’u duymuş muydunuz?
TDK sözlünde ‘ukala, bilgiçlik taslayan kimse’ diye karşılık bulan Arapça-Farsça karışımı bu sözcük, çok ilginç bir internet sitesinin adı aynı zamanda. Ben, kısa zaman önce, benim birkaç yazımı harbî yerden yere vuran -ama yüzde doksan dokuz da haklı bulduğum- eleştirileri yayımlayınca tanıştım kendileriyle. O günden beri de beğenerek ve çok ciddiye alarak takip ediyorum.
İşte o Malumatfuruş, yerel veya ulusal bir gazetenin bilmem kaçıncı sayfasının bir köşesine tünemiş, oradan gelip geçene laf atan, ahkâm kesen, arada sığ bilgisiyle nutuk çeken, vaaz veren, kendi yarım yamalak hayatından fışkıran saçma sapan deneyimleriyle memlekete ve hatta uluslararası topluma yol göstermeye çalışan, hukuk gibi imlâdan ve belagatten de habersiz köşe yazarlarına çeki düzen vermeye çalışan bir ağır eleştiri* yayımladı.
‘Köşe yazarlığı’ temalı o eleştiriden kısa alıntılara kendi ‘tutuşturucu’ yorumlarımızı da ekleyerek -sanki memleketin bütün sıkıntılarını aşmışız gibi- bir de ‘güzel ülkemin köşe yazarlığı sorunsalına’ şöyle bir temas etmeyi deneyelim. Bunu yapmak haddimiz değil ama bu sorunsalı, nesli tükenmeye yüz tutan kallavi köşe yazarlarından birkaçının görüşlerine başvurarak irdelemeyi belki deneyebiliriz.
★★
Uzun eleştirinin girişinde diyor ki Malumatfuruş:
“Köşe yazarlığı açlığının Afrikasıdır Türkiye! Günlük ya da başka frekansta faaliyet gösteren yayınlarda “sözüm ona” köşe yazısı yazan yaklaşık 3000 kişinin bulunduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Dolmadan taşmaya çalışan ya da bir tür etki yahut kamuoyu oluşturma kanalı olarak hareket/hizmet etmek isteyen “yüzbinlerce” insan var, fikir sahibi olmanın bilgi sahibi olmanın fersah fersah önüne geçtiği bu memlekette. İnternette “köşe yazarı” ifadesini aramayı denediğinizde otomatik tamamlama seçeneği aramanıza ilişkin “köşe yazarı nasıl olunur”, “köşe yazarı maaşları”, “köşe yazarı olmak” popüler aramalarının önerilmesini hayretle karşılarsınız. Gazete sayfalarının ilgili kısımlarını pahalı reklamlarla süslemek yerine bu köşe yazarlarına yer açan yayıncıların varlığı ile mevcut yazarların nitelikleri (!) ve ürettikleri çıktı kalitesi (!) de şüphesiz insanları “köşe yazarı olmak” için teşvik eden unsurlar. “Günlük bazda çıktı üretmeye çalışan insanların ne gibi bir birikimleri ya da eğitimleri olabilir ki yıllardır bu mesleği icra edebiliyorlar” diye sormadan edemiyor insan. Ayrıca akıllara hemen, “köşe yazarlığı nasıl olur da bir meslek halini alabilir” sorgulamasını yapıyor “düşünen” beyinler. Bu boş tencerelerin oluşturduğu bilgi kirliliği ve yol açtığı manipülasyonlar da baş edilmesi gereken ayrı bir menfi etken olarak karşımıza çıkıyor. Kendini uzman ya da bilgin sanan malumatfuruşların/megalomanların kalabalığı ne yazık ki gerçek bilgelerin ve yeteneklerin üzerine de gölge düşürüyor ve gazetecilik mesleğinin köküne kibrit suyu döküyor adeta. Kitle iletişim araçlarının giderek geliştiği günümüzde, farklılıklarını ve uzmanlıklarını konuşturan nice yetenek sayesinde kurulu köşe yazarlığı düzeni sarsılıyor ve kalemini silah olarak kullanan “içi boş” şahısların kelamları sorgulamaksızın dikkate alınmıyor diye düşünenler yanılıyor. Her şey daha kötüye gidiyor. Devir tetikçilerin ve malumatfuruşların devri haline geldi maalesef.”*
(Malumatfuruş)
Ama iyi ki Malumatfuruş’un parantez içine attığı o ünlemle ‘ürettikleri çıktı kalitesine’ vurgu yapıp üzerini çizdiği ve yine satır aralarında da ‘yaptıkları galiz hatalara, sergiledikleri muazzam yetersizliğe’ gönderme yaptığı köşe yazarları -bazıları tabii- özeleştiriyi, sorunun çekirdeğindeki gerçeği ve çıkış yolunu komplekssizce ortaya koyabiliyor:
“Köşe yazarı hata yapar mı? Elbette yapar! Köşe yazarı da insandır. Yanılır ya da bilerek veya bilmeyerek yanıltılır. Gazetecilik zamana karşı bir yarıştır. Bazı konular bazen aceleye gelebilir. Ama bunun çözümü kendi içindedir.”
“Ben çuvaldızı başkalarına batırdığım gibi, eğer haklı nedenler varsa iğnenin de kendisine batmasına razı olan, hatalarını ve bilmediklerini itiraf etmekten kaçınmayan, bundan gocunmayan bir gazeteciyim. Onun için bir kez daha söylüyorum: Gazeteci hata yapabilir, yanılır, yanıltılır. Önemli olan bunu düzeltmeyi bilmektir. Yeter ki karşı taraf gazeteciyi kullanmaya, ona yalan, yanlış ve palavra dolu açıklama göndermeye kalkışmasın.”*
(Emin Çölaşan, 1942)
Diğer yandan özeleştiriyi mizahla harmanlayıp iğneye veya çuvaldıza dönüştüren ‘iyi köşe yazarları’ da var:
“Ben köşe yazarlığına ömür boyu biraz küçümseyerek baktım. Dinlerde vaizler vardır, cuma günü Müslümanlar, cumartesi günü Yahudiler, pazar günleri de Hıristiyanlar vaaz ederler. Köşe yazarları haftada yedi gün vaaz ediyorlar.
Köşe yazarlığı benim bayılarak yaptığım, çok da gurur duyduğum bir iş değil. Ben vaiz olmak istemiyordum. Ben bir ara ansiklopedicilik yaptım. Beni bu gruba çağırdıklarında da benim gazeteciliğime heves ettiler diye gururlandım, ama sonra anladım ki ansiklopedi kavgası başlamış. Kimse böyle söylemedi ama bu adam da bu işi biliyor, aramızda bulunsun dediler herhalde. Sonra ansiklopediden vazgeçilince, ne yapılır işe yaramaz hale gelmiş eski bir gazeteci, bir yerde köşe yazar. İşte ben de şimdi ona devam ediyorum. Gazeteyi yönetmek ayrı iştir, gazeteciliktir o. Ama köşe yazarlığı diye bir meslek mi var?”*
(Hakkı Devrim, 1929-2016)
Belki olay biraz da sayıyla, her taraftan türüyor olmakla, başka bir deyişle ‘köşe yazarı enflasyonuyla’ ilgilidir ve fakat tam aksini düşünen ve halihazırdaki durumu renklilik, olumlu çeşitlilik olarak değerlendiren ‘ağır top’ nevinden gazeteciler de var:
“Eğer köşe yazarlarının sayısı bu kadar fazla olmasaydı, yeni yazarlar da eskileri gibi sadece siyasi yazılar yazmaya devam etseydi, yaşadığımız Türkiye daha az renkli olmaz mıydı?”*
(Ertuğrul Özkök, 1947)
Tam olarak aynı şeyi söylemese de bir başka gerçek ağır top yine köşe yazarlığının öz değerlendirmesini yapıyor:
“Biz “Gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir” dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız. Gazetecilik, köşe yazarlığı “meslek” değil, iştir iş!”
(Hasan Pulur, 1932-2015)
Peki gerçekte bu iş ya da bu meslek, her neyse, ne kadar eski?
“Gazetecilikle yaşıt bir kurum köşe yazarlığı. Üstelik yıllar içinde kılıktan kılığa giriyor: Sürekli başvuru kaynağı, bir tür kanaat önderi, sıkı dost, mahallenin gıcık ama hep dikkat çekici tipi, sırdaş, vs. “Bu adamlar ne işe yarar” yaklaşımı bizde fazlasıyla kolaycı ve ucuz gösterişçilik olur. Bin tür işe yarıyoruz çünkü. Tatsız olanı, bazılarımızın dünyayı ya yalnızca kendinden ibaret sanması ya da sığ görüşlü siyasal gözlüklerini on yıllardır çıkarmayışı… Bazıları da var ki, onlar köşe yazıyorlar ama firma temsilcisi veya patron vekili gibi. Eh, okuru da aptal sanmayın ne okuyorsa, bilerek okuyor. Her baş kendi tarağını buluyor yani…”*
(Haşmet Babaoğlu, 1955)
(Devamı var...)
*: Alıntılar için referans:
https://www.malumatfurus.org/kose-yazarligi-hakkinda/
**: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisi Kasım-2022 sayısındaki yazısından alıntılanmıştır.