
Bizler seksenli yılların ilk dönemlerinde ilkokul öğrencisiydik. O günlerde ne cep telefonları ne de televizyonlar hayatımızda henüz yer edinmemişti. Oyunlarımızı ya okul bahçesinde ya da mahallemizde oynardık. Hafta içi okuldan sonra hafta sonları ise günün ilk saatlerinden akşam ezanı okununcaya kadar hep mahallemizde oyun peşinde olurduk. Erkekler topaç çevirir, bilye oynar veyahut kovalamaca peşindeydi. Kızlar ise daha çok ip atlardı. O yıllarda bizler için bir arada olmamıza ve farklı mahalleleri tanımamıza vesile olan etkinlik küme çalışması olurdu. İlkokul da 4. ve 5. sınıfta ortaokulda ise 6 ve 7. sınıflar küme çalışmalarının yapıldığı sınıflardı. Küme çalışmasını dört gözle beklerdik. Özellikle sosyal bilgiler ve fen bilgisi dersleri küme çalışmaları için birebirdi. Günler öncesinden küme çalışması heyecanı bizleri sarardı. Küme çalışması demek sınıf düzenimizin de değişmesi demekti. Sevdiğimiz arkadaşlarla birlikte olma ve onlarla daha fazla zaman geçirme demek, aynı zaman da küme çalışması demekti. Öğretmenimiz evet çocuklar ünitemiz bitti artık yeni ünitemize geçiyoruz dedi mi tüm arkadaşlar birbirimizin yüzüne sevinçle bakardık. Öğretmenimiz hadi bakalım çocuklar küme çalışmamız için arkadaşlarımızı seçelim ifadesi bizde o an küme çalışması yoluna girmiş olurduk. Küme demek başkan, sözcü, yazıcı ve üyelerde oluşan koca bir aile demekti. Küme çalışması olacağını bildiğimiz için o ünite gelmeden önce birbirimize yakın gördüğümüz arkadaşlarımızı bizler seçmiş olurduk. Bazen istemediğimiz sınıf arkadaşlarımızdan da kümemize dâhil olanlarda olurdu. Genelde küme çalışmalarında öğretmenlerimizi ekip üyelerimizi bizlerin seçmesine izin verirdi. Eğer tersi durum yani öğretmenimiz tüm üyeleri seçmişse moralimiz bozulurdu. Bu durum da istemeye istemeye küme çalışmalarına başlardık; ama ilerleyen günlerde yeni arkadaşlarımızı tanıdıkça bu duruma da alışırdık. Yine de biz tanıdıklarımızla ve aynı mahalleden olan arkadaşlarımızla aynı kümede olmayı isterdik. Kümenin en güzel yazı yazan üyesi bizim yazıcımız olur ve hazırladığımız yazıları temize o geçirirdi. Hele bir de hazırlanan dosyanın süslenmesi ise ayrı bir heyecan idi. Yazıcımız günlerce kapak üzerinde çalışır ve sonunda hepimizi mutlu edecek bir kapak hazırlanmış olurdu. O zamanlar bilgisayar olmadığından tüm çalışmalar el emeği ve göz nuru dökülerek yapılırdı.
Küme çalışmalarının en güzel yanı ise okul dışında arkadaşlarımızla evlerimizde buluşmamız olurdu. Bu çalışmalar bizlerin işbirliği yapmasına ve birlikte bir şeyi başarabilmesine ön ayak olurdu. Hele de her gün farklı bir evde toplanmamız ise bizler için ayrı bir sevinç kaynağı idi. Arkadaşlarımızın anne ve babalarını tanır, onların sofralarından istifade ederdik. Sabah gitmişsek sabaha kahvaltılarına, öğleden sonra gitmişsek öğlen yemeklerine, ikindi vakti ise atıştırmalıklardan tadardık. Bu ziyaretlerde en fazla yediğimiz yemek ise patates kızartması olurdu. Ev toplantılara çoğu zaman tüm üyelerin katılımı olmazdı. İçimizden biri herhangi bir sebepten çalışmaya katılamazdı. O patates kızartması o kadar lezzetli olurdu ki hiç bitmesini istemezdik. Somun ekmek, patates ve yanında tatlı çayımızda olurdu. Güle eğlene yemeğimizi yerdik. Çayımızı içer ardından çalışma masamızın olduğu odaya giderdik. Herkes çalışmalarını ortaya koyar ve neler yaptığımızı anlamaya çalışırdık. Saatin kaç olduğunu fark edemezdik. Hadi bakalım çocuklar anneleriniz sizi merak etmiştir diye tatlı bir sesleniş olduğunda gitme vaktimizin de geldiğini anlardık. Bir sonra ki gün buluşacağımız evi tayin ettikten sonra evlerimize yol alırdık. Küme çalışmasının bizlere katkısı işbirliği, birlikte hareket etme, birbirimizi yakında tanıma, bir şeyi başarabilme, farklılıkları görme duyguları olurdu. Yaklaşık iki hafta süren çalışmalarımızın sonunda küme çalışmasında anlatacağımız konuyu tamamen bitirir ve günümüzü beklerdik.
Küme çalışmamızı sunacağımız gün heyecanımız artardı. Sabahçı ve öğlenci durumuza göre okula erkenden giderdik. İçimizden seçtiğimiz bir arkadaşımızın en önemli görevi ise oturacağımız sıranın süslenmesiydi. Sıra üstüne örtülecek örtü, çiçek ve başka süs olarak kullanacağımız bir ürün o arkadaşımız tarafından getirilirdi. Erkenden sınıfa küme elemanları olarak biz gelir ve kümemizi tahtanın önüne çekerdik. Örtümüz sıraların üstüne serilirdi. Başkan ve diğer üyelerin adları kâğıtlara yazılır ve masanın önüne sınıfın göreceği şekilde konulurdu. Hepimizin saçı ve başı o gün farklıdır ve önlüğümüz ise annemiz tarafından yıkanmış ve ütülenmiştir.
Öğretmenimizin sınıfa gelip hadi bakalım kümemiz tahtaya deyince hep beraber zafer kazanmış bir komutan edasıyla yerimizi alırdık. İlk sözü sözcümüz alır ve küme üyeleri ve konularımızı tanıttıktan sonra sunum başlardı. Bazen heyecanlanır söyleyeceklerimizi unuturduk. Bazen de kümenin zayıf elemanı olur ve o kümede bir daha olma hakkımızı kaybederdik.
Küme çalışmalarının en güzel yanı ise okul dışında arkadaşlarımızla evlerimizde buluşmamız olurdu. Bu çalışmalar bizlerin işbirliği yapmasına ve birlikte bir şeyi başarabilmesine ön ayak olurdu. Hele de her gün farklı bir evde toplanmamız ise bizler için ayrı bir sevinç kaynağı idi. Arkadaşlarımızın anne ve babalarını tanır, onların sofralarından istifade ederdik. Sabah gitmişsek sabaha kahvaltılarına, öğleden sonra gitmişsek öğlen yemeklerine, ikindi vakti ise atıştırmalıklardan tadardık. Bu ziyaretlerde en fazla yediğimiz yemek ise patates kızartması olurdu. Ev toplantılara çoğu zaman tüm üyelerin katılımı olmazdı. İçimizden biri herhangi bir sebepten çalışmaya katılamazdı. O patates kızartması o kadar lezzetli olurdu ki hiç bitmesini istemezdik. Somun ekmek, patates ve yanında tatlı çayımızda olurdu. Güle eğlene yemeğimizi yerdik. Çayımızı içer ardından çalışma masamızın olduğu odaya giderdik. Herkes çalışmalarını ortaya koyar ve neler yaptığımızı anlamaya çalışırdık. Saatin kaç olduğunu fark edemezdik. Hadi bakalım çocuklar anneleriniz sizi merak etmiştir diye tatlı bir sesleniş olduğunda gitme vaktimizin de geldiğini anlardık. Bir sonra ki gün buluşacağımız evi tayin ettikten sonra evlerimize yol alırdık. Küme çalışmasının bizlere katkısı işbirliği, birlikte hareket etme, birbirimizi yakında tanıma, bir şeyi başarabilme, farklılıkları görme duyguları olurdu. Yaklaşık iki hafta süren çalışmalarımızın sonunda küme çalışmasında anlatacağımız konuyu tamamen bitirir ve günümüzü beklerdik.
Küme çalışmamızı sunacağımız gün heyecanımız artardı. Sabahçı ve öğlenci durumuza göre okula erkenden giderdik. İçimizden seçtiğimiz bir arkadaşımızın en önemli görevi ise oturacağımız sıranın süslenmesiydi. Sıra üstüne örtülecek örtü, çiçek ve başka süs olarak kullanacağımız bir ürün o arkadaşımız tarafından getirilirdi. Erkenden sınıfa küme elemanları olarak biz gelir ve kümemizi tahtanın önüne çekerdik. Örtümüz sıraların üstüne serilirdi. Başkan ve diğer üyelerin adları kâğıtlara yazılır ve masanın önüne sınıfın göreceği şekilde konulurdu. Hepimizin saçı ve başı o gün farklıdır ve önlüğümüz ise annemiz tarafından yıkanmış ve ütülenmiştir.
Öğretmenimizin sınıfa gelip hadi bakalım kümemiz tahtaya deyince hep beraber zafer kazanmış bir komutan edasıyla yerimizi alırdık. İlk sözü sözcümüz alır ve küme üyeleri ve konularımızı tanıttıktan sonra sunum başlardı. Bazen heyecanlanır söyleyeceklerimizi unuturduk. Bazen de kümenin zayıf elemanı olur ve o kümede bir daha olma hakkımızı kaybederdik.