
Nâvek-i âh-ı derûn pûlâd u mermerden geçer
Leylâ Hanım
(İçeriden gelen ahın oku, çelik ve mermeri deler)
Her on yılda bir ihtilaller yaşadığımız için olaylar karşısında insanımızda tutarlı bir duruş görmek zor olmakta, zamana, zemine göre yön değiştiren, dün farklı, bugün farklı davranışlar sergileyen birçok kişi ile karşılaşmak mümkün olmaktadır.
28 Şubat sürecinde öğrencilerin üniversitede namaz kılmalarını büyük sorun eden, yanındaki arkadaşlarını dinci diye şikâyet eden kişilerin bu hükumet zamanında iş yerindeki odasının kapısını yarı açık bırakarak namaz kıldıklarına da şahit olmuşluğumuz vardır. Aynı şekilde dün cemaatin en arka safında yer kapabilmek için takla atan kişilerin bugün önene gelen birçok kişiyi cemaatçi diye damgalamaya çalıştıklarını da görmekteyiz.
15 Temmuz gecesi ülkemiz çok büyük badire atlattı. Böyle bir rezalet ile karşılaşmamak için bütün tedbirleri almak zorundayız. Belki öyle bir ihtimal yok ama yine de böyle bir olayın İngiltere ve Almanya’nın başına gelmiş olsa onların bu olayı nasıl çözebileceğini hayal edelim. Belki onlar da birçok canı yakacaklardı fakat bu olayı daha suhuletle halledecekler, suçlu ile suçsuzu daha derinlemesine ayırt edeceklerdi.
Elbette çok zorlu bir süreçten geçmekteyiz bu süreci en az hasarla atlatmamız gerekir. Bugün bir doktoru, bir öğretmeni meslekten ihraç ettiğimizde onun yerini doldurmak için en az 25-30 yıl emek harcamamız gerekmektedir. Böyle bir ortamda çok daha dikkatli davranma mecburiyetimiz vardır.
Devlet hiçbir dönemde vatandaşına hiddetle muamele etmez, hatta merhametini daima ön planda tutar. Hadi merhametten geçtik fakat adaleti elden bırakmamak gerekir. Böyle ortamlarda hiç kimsenin yarın için garantisi yoktur. Adaletin tam olarak gözetilmediği durumlarda ilmeğin kimin boynuna geçirileceği biraz da şansa kalmıştır.
Şurası bir gerçek ki FETÖ/PDY’nin çekirdek kadrosunu oluşturanlardan ziyade bu yapıdan nemalanmak için o grupta görünen kişilerin bugün, “Benim bunlarla ne alakam var, bana niye soruşturma başlattılar diye?” isyan etmektedirler. Belki haklıdırlar. Devletin, “Bu dönemlerde kurunun yanında yaş yanabilir”, savunmasının kabul edilebilir tarafı yoktur. Devletin azami derecede adaletli davranması gerekir.
İktidarın bu noktada en büyük handikabı konumu gereği kendine vazife çıkaran bazı yöneticiler olmaktadır. Bunlar önlerine gelen birçok kişiye hain muamelesi yaparak kendilerince kahramanlık sergilemektedirler.
Bu ülkenin bütünlüğüne kastedenlerin en ağır şekilde cezalandırılması gerekmektedir. Sorumluluk sahibi olan kişilerin birinci vazifesi kuruyu yakmak değil, yaşı kurtarmak olması gerekirken en fazla kişi benim müdürlüğünü yaptığım kurumdan atıldı diye hava atanlara, bu yüzden her tarafı yaş olsa bile ucundan hafif kuru olan kişilere hain muamelesi yapan sorumlulara meydanın bırakılmaması gerekir.
Bugün haksız yere ekmeğinden, onurundan ettiğimiz kişilerin ahının altında kalmamak için herkesin yaptığı işlerde, verdiği kararlarda azami dikkati göstermesi gerekmektedir. Bir hain yapıyı yok etmenin ana unsurlarından birisi de şefkattir. Devlet, şefkatini vatandaşlarından esirgememeli, kuru, yaş ayrımına giderken, arada nemli olanlara da çok dikkat etmelidir.
Psikiyatr ve hukuk adamlarının iş yükünün arttığı ortamlarda ciddi şekilde sıkıntıların var olduğunu da unutmamız gerekir.