
Okulları açtık dün…
Dünya standartlarına göre azıcık uzun sayılabilecek bir tatili bitiren ‘yüksek öneme haiz’ bir açılış bu; çünkü okul öncesinden üniversitenin eşiğine uzayan ve en az on iki yıl süren bir yaş evresini, başka bir bakışla 18 milyonu aşkın çocuğumuzu ve yani nüfusumuzun % 22’sini birinci dereceden ilgilendiriyor.
Anne-babaları ve öğretmenleri de kattığımızda hesap bir anda üçe katlanıyor!
***
Şimdi öyle bir fabrika düşünün ki 18 milyon kişiyi bir durumdan bir başka duruma dönüştürüyor…
1 milyonu aşkın kalifiye personeli, mühendisi, teknikeri var; ülkenin en büyük istihdam çatısı…
Ülkedeki her birey, bu fabrikanın yüksek kaliteli, orta kaliteli veya defolu birer ürünü…
Fabrikanın bütçesi, 78 milyar TL… Ve yani 540 milyar TL gelirden ibaret olan genel bütçenin 7’de biri sadece bu fabrikaya ait…
Bu fabrika irili ufaklı 60 bin binadan ve 600 bin odadan oluşuyor…
Tesisler silsilesinin % 6’sı gibi bir bölümü özel sektör tarafından işletiliyor ve kalan % 94’lük kısım devlete ait…
Düşününüz ki işte öyle bir imalathanenin, muazzam bir fabrikanın yeni sezon açılışı vardı dün…
Peki bu açılışın yeterince önemsendiğini düşünüyor musunuz?
Bu açılışta eldeki veriler, doneler ve beklentiler; geçen yıldan devreden sorunlar ve uzun yaz tatili boyunca o sorunların hangilerinin çözüme kavuşturulduğu, rasyonel biçimde masaya yatırıldı mı?
Görkem, ihtişam, şaşaa, havai fişekler, kesilen kurdaleler falan değil…
Akıl, merak, ilgi, bilgi, dikkat, ihtimam…
Bunlar dün tavan yaptı mı ülkemizde?
‘Evet’ diyorsanız ne mutlu bize!
Ama eğer ‘Hayır’ diyorsanız bu yıl da tıpkı geçen yıllarda olduğu gibi okul çağındaki milyonlarca çocuğumuzun yaşamlarını olumlu yönde değiştirecek şey ‘azıcık şans, azıcık da idealizm’ olacak demektir. Bilim, bütçe, olanaklar, hayal gücü mü?
Bunlar ise ‘belki’ ve ‘bir yere kadar’ girecek hayatlarımıza…
Belki…
Bir yere kadar…
***
Okulları açtık dün…
İşte bu gerçeklerin ışığında, bu duygularla açtık…
Ben, iyimserim.
Ne olursa olsun iyimserim.
Bilimsel yaklaşımlar, yatırım ve Ar-Ge bütçeleri, yenileşim olanakları, hayal gücünün teşvik edilmesi gibi kritik ve evrensel faktörler bize yeterince iyimserlik telkin etmese de az önce vurguladığım özellikle ikinci etken (idealist öğretmenler) benim bakış açıma göre her şeyin üzerinde:
Bir de doğuda-batıda, dört bucakta öğretmenlerimizin olağanüstü fedakârlıkları…
İşte bu, Cumhuriyet’in ilk günlerinden beri Türkiye’nin en büyük şansı olageldi…
Gazi Yaşargilleri, Yaşar Kemalleri, Aziz Sancarları, Bingür Sönmezleri, İsmail Boztosunları, Attila İlhanları, Cemil Meriçleri, İdil Biretleri, Tarık Akanları, Mizgin Ayları bozkırdaki tohumlar gibi özenle esirgeyen, sonra da sulayıp büyüten şey işte bu!
Ben, iyimserim…
Siz ne düşünüyorsunuz bilemem fakat ben, her şeye karşın çok ama çok iyimserim…
Ve elbette şunun önemine de tüm kalbimle inanıyorum:
Okulları açmamız yetmez; ufkumuzu da açmamız lazım…
Gönlümüzü açmamız lazım…
İlk günden, ilk haftadan itibaren bilimseverliğe de mutlaka yelken açmamız lazım…
İçimizden gele gele, tüm içtenliğimizle ‘Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir, fendir’ diyebilmemiz lazım…
Eğer böyleyse…
Eğer okullarımızla beraber yüreğimizi de açtıysak…
Eğer okullarımızla beraber beynimizi de açtıysak…
O zaman hiç korkmayın, bütün engelleri aşarız; bütün zorlukların üstesinden geliriz. Ulusal ya da uluslararası sorunlar vız gelir, tırıs gider…
Bizi dünyanın göz bebeği yapabilecek tam 18 milyon çocuğumuz var.
Velev ki yetişkinlerimiz bıkkın, yılgın, karamsar, umutsuz olsun…
Ne yazar!
Dünya standartlarına göre azıcık uzun sayılabilecek bir tatili bitiren ‘yüksek öneme haiz’ bir açılış bu; çünkü okul öncesinden üniversitenin eşiğine uzayan ve en az on iki yıl süren bir yaş evresini, başka bir bakışla 18 milyonu aşkın çocuğumuzu ve yani nüfusumuzun % 22’sini birinci dereceden ilgilendiriyor.
Anne-babaları ve öğretmenleri de kattığımızda hesap bir anda üçe katlanıyor!
***
Şimdi öyle bir fabrika düşünün ki 18 milyon kişiyi bir durumdan bir başka duruma dönüştürüyor…
1 milyonu aşkın kalifiye personeli, mühendisi, teknikeri var; ülkenin en büyük istihdam çatısı…
Ülkedeki her birey, bu fabrikanın yüksek kaliteli, orta kaliteli veya defolu birer ürünü…
Fabrikanın bütçesi, 78 milyar TL… Ve yani 540 milyar TL gelirden ibaret olan genel bütçenin 7’de biri sadece bu fabrikaya ait…
Bu fabrika irili ufaklı 60 bin binadan ve 600 bin odadan oluşuyor…
Tesisler silsilesinin % 6’sı gibi bir bölümü özel sektör tarafından işletiliyor ve kalan % 94’lük kısım devlete ait…
Düşününüz ki işte öyle bir imalathanenin, muazzam bir fabrikanın yeni sezon açılışı vardı dün…
Peki bu açılışın yeterince önemsendiğini düşünüyor musunuz?
Bu açılışta eldeki veriler, doneler ve beklentiler; geçen yıldan devreden sorunlar ve uzun yaz tatili boyunca o sorunların hangilerinin çözüme kavuşturulduğu, rasyonel biçimde masaya yatırıldı mı?
Görkem, ihtişam, şaşaa, havai fişekler, kesilen kurdaleler falan değil…
Akıl, merak, ilgi, bilgi, dikkat, ihtimam…
Bunlar dün tavan yaptı mı ülkemizde?
‘Evet’ diyorsanız ne mutlu bize!
Ama eğer ‘Hayır’ diyorsanız bu yıl da tıpkı geçen yıllarda olduğu gibi okul çağındaki milyonlarca çocuğumuzun yaşamlarını olumlu yönde değiştirecek şey ‘azıcık şans, azıcık da idealizm’ olacak demektir. Bilim, bütçe, olanaklar, hayal gücü mü?
Bunlar ise ‘belki’ ve ‘bir yere kadar’ girecek hayatlarımıza…
Belki…
Bir yere kadar…
***
Okulları açtık dün…
İşte bu gerçeklerin ışığında, bu duygularla açtık…
Ben, iyimserim.
Ne olursa olsun iyimserim.
Bilimsel yaklaşımlar, yatırım ve Ar-Ge bütçeleri, yenileşim olanakları, hayal gücünün teşvik edilmesi gibi kritik ve evrensel faktörler bize yeterince iyimserlik telkin etmese de az önce vurguladığım özellikle ikinci etken (idealist öğretmenler) benim bakış açıma göre her şeyin üzerinde:
Bir de doğuda-batıda, dört bucakta öğretmenlerimizin olağanüstü fedakârlıkları…
İşte bu, Cumhuriyet’in ilk günlerinden beri Türkiye’nin en büyük şansı olageldi…
Gazi Yaşargilleri, Yaşar Kemalleri, Aziz Sancarları, Bingür Sönmezleri, İsmail Boztosunları, Attila İlhanları, Cemil Meriçleri, İdil Biretleri, Tarık Akanları, Mizgin Ayları bozkırdaki tohumlar gibi özenle esirgeyen, sonra da sulayıp büyüten şey işte bu!
Ben, iyimserim…
Siz ne düşünüyorsunuz bilemem fakat ben, her şeye karşın çok ama çok iyimserim…
Ve elbette şunun önemine de tüm kalbimle inanıyorum:
Okulları açmamız yetmez; ufkumuzu da açmamız lazım…
Gönlümüzü açmamız lazım…
İlk günden, ilk haftadan itibaren bilimseverliğe de mutlaka yelken açmamız lazım…
İçimizden gele gele, tüm içtenliğimizle ‘Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir, fendir’ diyebilmemiz lazım…
Eğer böyleyse…
Eğer okullarımızla beraber yüreğimizi de açtıysak…
Eğer okullarımızla beraber beynimizi de açtıysak…
O zaman hiç korkmayın, bütün engelleri aşarız; bütün zorlukların üstesinden geliriz. Ulusal ya da uluslararası sorunlar vız gelir, tırıs gider…
Bizi dünyanın göz bebeği yapabilecek tam 18 milyon çocuğumuz var.
Velev ki yetişkinlerimiz bıkkın, yılgın, karamsar, umutsuz olsun…
Ne yazar!