
Kardeş Şehir Özbekistan İzlenimleri : 3
Özbekistan gezimizin ilk durağını Buhara olarak planladık. Daha doğrusu gece saat 2’sıralarında indiğimiz Taşkent Hava alanından sabah 07.00’de iç hat uçağıyla tarihi Hive kentine gitmek ve gezimizi Hive’den başlatmak üzere bir plan yapmıştık. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Hive uçağında yer bulamadık. Biz de zaman kaybetmemek için Taşkent’ten kalkan ve Türklerin atalarından ünlü Afrasiyab’ın ismini taşıyan hızlı tirene binerek 4-5 saat süren bir tren yoluculuğunun ardından ikindi saatlerinde Buhara’ya vardık. Kızım ve damadımın internet üzerinden tarihi dokuya yakın bir noktada ayarladıkları otele taksiyle gidip yerleştik ve akşam serininde otelimizden ayrılarak Buhara ile tanıştık.

Buhara ile ilgili ilk izlenimler
Buhara yatay büyüyen 230 metre rakımlı sıcak büyük bir kent. Mahallerdeki evlerin neredeyse tamamının (avlu-hayat) denilen kimi ağaçlı kimi havuzlu gizli bahçesi var. Şehrin ana caddeleri geniş orta yol fazla yer almıyor, kaldırımlar da gayet geniş ve envaı çeşit ağaç dikilmiş. Hele Dut ağacı! Bütün parklar neredeyse dut ağaçlarına ayrılmış; bu çok ilginç! Çok yaşlı ve koruma altına alınmış dut ağaçları da var, bizim İstanbul çınarları gibi.
Rahat bir trafiği var Buhara’nın... Adeta büyük bir park olan Buhara şehri tertemizdir; bu kadar geniş yeşil alanı olup da bu kadar temiz kalmış bir kent daha var mı, bilmiyorum? Açıkta sigara içen insan hemen hiç yok. Geleneksel evlerin kapıları ahşap, demirkapı nadir olarak göze çarpıyor; inşaat malzemesi olarak pişmiş tuğla ve ahşap kullanılıyor. Özellikte ahşap direklerle yükseltilen dış avluların manzarası geleneksel yapıyla da uyumlu olarak çok özel bir yapı mimarisiyle bizi yüz yüze bırakıyor. Bu özellikteki evlerin yazın serin kışınsa sıcak olduğu malum...
Elektrik ve doğal gaz hatları hâlâ yer altına alınmamış. Doğal gaz ve su boruları pencere ve kapı seviyesinden geçiyor ve bu durum oldukça mizahi bir görüntüye neden oluyor...

Mâverâünnehir’in kalbi
Gençlik yıllarımdan beri aşınası olduğum bir sözcük, Mâverâünnehir: Turan illerinin en görkemli medeniyetine ev sahipliği yapmış cihad erlerinin beldesi. Mâverâünnehir, maddi ve manevi köklerimizin toprakları, evet. Peki, neresi Mâverâünnehir? Orta Asya’nın hayat kaynağı Ceyhun (Amu Derya) ve Seyhun (Siri Derya) nehirleri arasında kalan tarihi bölge. Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüş. Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasında kalan yaklaşık 660 bin kilometre karelik coğrafî bölge Türk illeri. Orta Asya’nın vücudu Mâverâünnehir ise onlarca seçkin şehri arasında Buhara, Semerkant, Taşkent’te bir bakıma kalbidir.
Ceyhun nehri çok eski devirlerden beri İran ile Turan arasında sınır kabul edilmiş, bazen batıda bulunan yerleşik İranî kavimlerin bazen doğuda bulunan Turanî göçebelerin nüfuz alanına girmiştir. Verimli topraklara sahip olan Mâverâünnehir eski tarihlerden itibaren tarımsal hayatın da merkezi olmuştur. Milattan çok önce gelişen ticaret yolları vasıtasıyla Çin, İran, Hindistan, Rus stepleri ve Baltık ülkelerine bağlanan Mâverâünnehir’in havası, suyu, topraklarının bereketi, mamurluğu, halkının savaşçılığı, cömertliği, hayırseverliği, İslâm coğrafyacılarının yanı sıra Doğulu ve Batılı seyyahlar tarafından da hep övülmüştür.

İslam’ın kubbesi
Mâverâünnehir’in göz bebeği şehirleri Buhara ve Semerkant, kaynaklarda, İslâm’ın kubbesi ve dünya cennetlerinin en önde geleni şeklinde tanımlanmış. Kim itiraz edebilir! Bereketli ve stratejik Özbekistan topraklarına sahip olmak arzusuyla yanmamış bir cihangir yok. Çininden Rusuna, İranından Yunanına ve Müchid Araplarına kadar, her kavim bu toprakları ele geçirmek için askeri seferler düzenlemiş. Biz, ciltler dolusu bu tarihi hadiseleri geçiyoruz. Sadece şunu vurgulamak isteriz: Aryaîler, Persler, Büyük İskender, Baktriya Krallığı, Yüeçiler, Kuşan Devleti, Eftalitler, Batı Göktürk Devleti vb. cihangir milletler, tarihler boyunca Mâverâünnehir’e sahip olmaya çalıştı. İslâm’ın Mâverâünnehir’e ulaşması ise Emeviler zamanında başladı ve Abbasiler devrinde kemale erdi.

İslam çağında Buhara
İslam çağında Buhara’nın özet tarihiyse şöyle: ‘Buhara, 9. yüzyılın ortasından 10. yüzyılın sonuna kadar Samanîlerin başkentiydi. Samanîlerin yerini Karahanlılar aldı. Karahanlıların yerine Kara Hıtaylar geçti. Buhara şehri özellikle Samanîler ve Karahanlılar zamanında muhteşem bir ömür sürdü. Günümüze ulaşan birçok tarihi eser bu yüzyılların kültürel mirası.
Samanî hükümdarları âlim, edip ve şairleri himaye ettikleri için çok sayıda edip ve şair Buhara’da toplandı. Birçok saray, medrese, cami ve mescit inşa edildi. Buralardan yetişen âlimler İslamiyet’in yayılmasına hizmet ettiler.
İlmin yanında sanayi de gelişti. Özel kumaşlar dokunan Darü’t-Tıraz yaptırıldı. Buhara’da dokunan kumaşlar, halılar, kilimler, yünlü ve pamuklular, seccadeler çeşitli ülkelere ihraç edildi. Buhara ve etrafında ziraat, ticaret ve sanayi çok gelişti, çok büyük çarşılar inşa edildi.
Alaeddin Muhammed Tekiş 1207’de Buhara’yı Harzemşah Devletine dâhil etti. Bu dönemde Buhara mâmur hale getirildi. Şehrin çeşitli yerlerine medreseler, kütüphaneler ve camiler yapıldı, şehrin kalesi tamir ettirildi. Harzemşahların idaresi bir müddet daha devam etti.

Cengiz’in zulmü
1220 yılında, Cengiz Han'ın oğlu Çağatay Otrar'ı zapt edip yağmalarken, bu sırada Cengiz Han da kendi komutasındaki ordu ile Buhara'yı tamamen yaktı. 30.000 kişi katledildi. Bu, tarihin gördüğü en zalimane hadiselerden biridir. Şehir tamamen yağma edilirken, insanlığın kültürel hazinesi sayılacak önemdeki eserler yakıldı.
Gönül sultanları yurdu…
Buhara, Semerkand Türk İslam dünyasının en önemli bilginlerinin yetiştiği şehirleri arasında. Anadolu’muzun İslamlaşmasının sağlayan iklim Mâverâünnehir iklimidir. Maddi ve manevi büyük bir kültürel mirasa sahip Buhara, gerek mimarisi gerek yetiştirdiği ve tüm Türk dünyasını besleyen âlimleriyle de meşhur bir belde. Moğol istilası öncesi dönemde Buhara, İslam medeniyetini derinden etkileyecek büyük bilginler yetiştirmiştir ki, bunların en meşhuru kabri Semerkand’da olan İmam el-Buhari ve İbn-i Sina’dır. Türk İslam dünyasında tasavvufi hayatın ‘Yedi Pir’i diye şöhret kazanmış ve kabirleri Buhara’da bulunan Hoca Abdülhalık Gucdevani, Hoca Muhammed Arif er-Rivegeri, Hoca Mahmud Encir Fağnevi, Hoca Ali Rametani, Hoca Muhammed Baba Sammasi, Seyyid Emir Külal ve Bahauddin Nakşibend’i tek tek ziyaret ettik. Buhara’ya yolu düşen ve yetişen diğer âlimlerden bazıları da şöyle: Hakim Tirmizî, Muhammed bin Selam el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yusuf el-Bikendi, İbrahim bin el-Eş’as, İmam-ı Muhammed Şeybani, Yusuf-i Hemedani, İsmail Samanî, Hace Muhammed Parisa, Seyyid Emir Külal, Mahmud Buhari.

Türbe ziyareti adabı
Özbek hükümetinin ve halkının maneviyat ve ilim önderlerine olan samimi muhabbeti ve bu değerli zatlar için muazzam kabirler ve cenneti andıran mekânlar yapmış olmaları, bizi etkileyen hususlardan biri oldu. Açıkhava türbeleri şeklinde düzenlenmiş kabirleri ziyarete gelen Özbekler, kabirlerin etrafındaki sandalyelere sessizce oturuyor. Yer bulamayanlar da çömeliyor. Sonra içlerinden biri, genellikle yaşlı bir şahıs, Kuran’dan bir miktar okuyor ve dua ediyor. Huşu içinde dinliyorlar. Kuş nağmeleri dışında bir ses işitilmiyor. Ne çaput bağlama var, ne taşa toprağa el sürme, ne de bağırıp çağırma. En önemlisi de ortalıkta ölülerden geçinen kimselerin olmaması…
İmam Buhari Müzesi
İmam Buhari Hazretleri İslam dünyasında tanınan en popüler kişilerden biri. Özbekistan bu çapta bir âlime sahip olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyor ve gösteriyor. Ona olan sevgileri nedeniyle hem Buhara’da hem de Semerkand’da ismiyle anılan iki müze kurmuşlar. Buhara’da İmam Buhari Müzesinde ilgimi çeken objelerden biri imamın seyahat güzergâhını gösteren haritaydı; lütfen siz de internetten bakınız, o günün koşullarında İslam beldelerinin neredeyse tamamı hadis sevdasıyla gezilmiş görülmüş...

Çil çil mavi kubbeler yurdu…
Müslümanlar Buhara’yı fethettikten sonra, pek çok cami, medrese ve kütüphane gibi mimarî eserler yaptılar. Yuvarlak tuğla payeler üzerine sivri kemerli ve kubbeli bir yapı olan ve zamanımıza kadar ulaşan Hazer Degaron Camii, Karahanlılar tarafından yaptırılmıştır. Her kubbenin etrafı tonozlarla çevrili olan cami, 1121 senesinde inşa edilmiş. Kuli Hatun ve Hakim Tirmizî türbeleri de zamanımıza kadar ulaşan eski eserler arasında yer alıyor. Ark Kalesi ise Buhara hanlarının kullandığı ünlü saray olarak, bugün de en önemli kültürel miras. İçinde pek çok tematik müze yer alıyor.
1536 senesinde yapılan Mir-i Arab Medresesi ile 1652 senesinde yapılan Abdülaziz Han Medresesi, on altıncı asır mimarisini çok güzel temsil eder. Buhara’da son medrese, 1807 senesinde Niyazi Kul tarafından yaptırılan Dört Kuleli Medresedir.
Komünistlerin tahribatı
Rusya’da komünist rejim, iktidarı ele geçirdikten sonra, Maveraünnehr’de birçok ibadet yerlerini yıktılar. Yalnız Buhara vilayetinde 360 cami ve mescid yıktırıldı. Uluğ Bey Medresesini bıraktılar ki, o da din aleyhtarlığı için müze olarak kullanıldı. Buhara kütüphanelerinde bulunan binlerce Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif kitapları başta olmak üzere, bütün dini eserleri toplayıp yakan komünistler, sokaklarda yırtarak ayaklar altında çiğnediler. Halkın evlerinde bulunan dini, milli ve tarihi kitaplara varıncaya kadar toplayıp imha ettiler. Kitapları teslim etmek istemeyen binlerce Müslümanı da hunharca şehid ettiler.

Rus işgalinden sonra başkenti Taşkent olan Özbekistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin bir şehri haline gelen Buhara’da Sovyet idaresine karşı başlatılan silahlı mukavemet 1926 yılına kadar sürdü. 1923 sonunda Buhara hükümeti tamamen Rus kontrolü altına alındı. Halkın büyük bir kısmı Afganistan’a, geri kalanı da kırsal alanlara ve Özbekistan şehirlerine kaçtı. 1930 ve 1940’lı yıllarda da baskılar sebebiyle bir göç daha yaşandı. Şehrin nüfusu tamamen azaldı.
Ticari potansiyeli
Buhara topraklarından elde edilen doğal gazın boru hattıyla Urallara, Avrupa’nın bir kısmına ve diğer Orta Asya ülkelerine nakledilmesi, şehrin ticarî ve ekonomik yönden önemini arttırmaktadır. Buhara’nın bugünkü nüfusunun büyük bölümü Müslüman Özbek, Türkmen, Kırgız, Kazak, Tatar, Uygur ve Taciklerden ibarettir. Az bir miktar, Rus, Kafkasyalı, Ukraynalı ve Yahudi nüfus bulunmaktadır. Buhara şehri Özbekistan’ın tekrar ilim, kültür ve ticaret merkezi olmaya namzettir.
(Fotoğraflar: Şeyda Betül Kızılaslanoğlu)
Özbekistan gezimizin ilk durağını Buhara olarak planladık. Daha doğrusu gece saat 2’sıralarında indiğimiz Taşkent Hava alanından sabah 07.00’de iç hat uçağıyla tarihi Hive kentine gitmek ve gezimizi Hive’den başlatmak üzere bir plan yapmıştık. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Hive uçağında yer bulamadık. Biz de zaman kaybetmemek için Taşkent’ten kalkan ve Türklerin atalarından ünlü Afrasiyab’ın ismini taşıyan hızlı tirene binerek 4-5 saat süren bir tren yoluculuğunun ardından ikindi saatlerinde Buhara’ya vardık. Kızım ve damadımın internet üzerinden tarihi dokuya yakın bir noktada ayarladıkları otele taksiyle gidip yerleştik ve akşam serininde otelimizden ayrılarak Buhara ile tanıştık.

Buhara ile ilgili ilk izlenimler
Buhara yatay büyüyen 230 metre rakımlı sıcak büyük bir kent. Mahallerdeki evlerin neredeyse tamamının (avlu-hayat) denilen kimi ağaçlı kimi havuzlu gizli bahçesi var. Şehrin ana caddeleri geniş orta yol fazla yer almıyor, kaldırımlar da gayet geniş ve envaı çeşit ağaç dikilmiş. Hele Dut ağacı! Bütün parklar neredeyse dut ağaçlarına ayrılmış; bu çok ilginç! Çok yaşlı ve koruma altına alınmış dut ağaçları da var, bizim İstanbul çınarları gibi.
Rahat bir trafiği var Buhara’nın... Adeta büyük bir park olan Buhara şehri tertemizdir; bu kadar geniş yeşil alanı olup da bu kadar temiz kalmış bir kent daha var mı, bilmiyorum? Açıkta sigara içen insan hemen hiç yok. Geleneksel evlerin kapıları ahşap, demirkapı nadir olarak göze çarpıyor; inşaat malzemesi olarak pişmiş tuğla ve ahşap kullanılıyor. Özellikte ahşap direklerle yükseltilen dış avluların manzarası geleneksel yapıyla da uyumlu olarak çok özel bir yapı mimarisiyle bizi yüz yüze bırakıyor. Bu özellikteki evlerin yazın serin kışınsa sıcak olduğu malum...
Elektrik ve doğal gaz hatları hâlâ yer altına alınmamış. Doğal gaz ve su boruları pencere ve kapı seviyesinden geçiyor ve bu durum oldukça mizahi bir görüntüye neden oluyor...

Mâverâünnehir’in kalbi
Gençlik yıllarımdan beri aşınası olduğum bir sözcük, Mâverâünnehir: Turan illerinin en görkemli medeniyetine ev sahipliği yapmış cihad erlerinin beldesi. Mâverâünnehir, maddi ve manevi köklerimizin toprakları, evet. Peki, neresi Mâverâünnehir? Orta Asya’nın hayat kaynağı Ceyhun (Amu Derya) ve Seyhun (Siri Derya) nehirleri arasında kalan tarihi bölge. Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüş. Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasında kalan yaklaşık 660 bin kilometre karelik coğrafî bölge Türk illeri. Orta Asya’nın vücudu Mâverâünnehir ise onlarca seçkin şehri arasında Buhara, Semerkant, Taşkent’te bir bakıma kalbidir.
Ceyhun nehri çok eski devirlerden beri İran ile Turan arasında sınır kabul edilmiş, bazen batıda bulunan yerleşik İranî kavimlerin bazen doğuda bulunan Turanî göçebelerin nüfuz alanına girmiştir. Verimli topraklara sahip olan Mâverâünnehir eski tarihlerden itibaren tarımsal hayatın da merkezi olmuştur. Milattan çok önce gelişen ticaret yolları vasıtasıyla Çin, İran, Hindistan, Rus stepleri ve Baltık ülkelerine bağlanan Mâverâünnehir’in havası, suyu, topraklarının bereketi, mamurluğu, halkının savaşçılığı, cömertliği, hayırseverliği, İslâm coğrafyacılarının yanı sıra Doğulu ve Batılı seyyahlar tarafından da hep övülmüştür.

İslam’ın kubbesi
Mâverâünnehir’in göz bebeği şehirleri Buhara ve Semerkant, kaynaklarda, İslâm’ın kubbesi ve dünya cennetlerinin en önde geleni şeklinde tanımlanmış. Kim itiraz edebilir! Bereketli ve stratejik Özbekistan topraklarına sahip olmak arzusuyla yanmamış bir cihangir yok. Çininden Rusuna, İranından Yunanına ve Müchid Araplarına kadar, her kavim bu toprakları ele geçirmek için askeri seferler düzenlemiş. Biz, ciltler dolusu bu tarihi hadiseleri geçiyoruz. Sadece şunu vurgulamak isteriz: Aryaîler, Persler, Büyük İskender, Baktriya Krallığı, Yüeçiler, Kuşan Devleti, Eftalitler, Batı Göktürk Devleti vb. cihangir milletler, tarihler boyunca Mâverâünnehir’e sahip olmaya çalıştı. İslâm’ın Mâverâünnehir’e ulaşması ise Emeviler zamanında başladı ve Abbasiler devrinde kemale erdi.

İslam çağında Buhara
İslam çağında Buhara’nın özet tarihiyse şöyle: ‘Buhara, 9. yüzyılın ortasından 10. yüzyılın sonuna kadar Samanîlerin başkentiydi. Samanîlerin yerini Karahanlılar aldı. Karahanlıların yerine Kara Hıtaylar geçti. Buhara şehri özellikle Samanîler ve Karahanlılar zamanında muhteşem bir ömür sürdü. Günümüze ulaşan birçok tarihi eser bu yüzyılların kültürel mirası.
Samanî hükümdarları âlim, edip ve şairleri himaye ettikleri için çok sayıda edip ve şair Buhara’da toplandı. Birçok saray, medrese, cami ve mescit inşa edildi. Buralardan yetişen âlimler İslamiyet’in yayılmasına hizmet ettiler.
İlmin yanında sanayi de gelişti. Özel kumaşlar dokunan Darü’t-Tıraz yaptırıldı. Buhara’da dokunan kumaşlar, halılar, kilimler, yünlü ve pamuklular, seccadeler çeşitli ülkelere ihraç edildi. Buhara ve etrafında ziraat, ticaret ve sanayi çok gelişti, çok büyük çarşılar inşa edildi.
Alaeddin Muhammed Tekiş 1207’de Buhara’yı Harzemşah Devletine dâhil etti. Bu dönemde Buhara mâmur hale getirildi. Şehrin çeşitli yerlerine medreseler, kütüphaneler ve camiler yapıldı, şehrin kalesi tamir ettirildi. Harzemşahların idaresi bir müddet daha devam etti.

Cengiz’in zulmü
1220 yılında, Cengiz Han'ın oğlu Çağatay Otrar'ı zapt edip yağmalarken, bu sırada Cengiz Han da kendi komutasındaki ordu ile Buhara'yı tamamen yaktı. 30.000 kişi katledildi. Bu, tarihin gördüğü en zalimane hadiselerden biridir. Şehir tamamen yağma edilirken, insanlığın kültürel hazinesi sayılacak önemdeki eserler yakıldı.
Gönül sultanları yurdu…
Buhara, Semerkand Türk İslam dünyasının en önemli bilginlerinin yetiştiği şehirleri arasında. Anadolu’muzun İslamlaşmasının sağlayan iklim Mâverâünnehir iklimidir. Maddi ve manevi büyük bir kültürel mirasa sahip Buhara, gerek mimarisi gerek yetiştirdiği ve tüm Türk dünyasını besleyen âlimleriyle de meşhur bir belde. Moğol istilası öncesi dönemde Buhara, İslam medeniyetini derinden etkileyecek büyük bilginler yetiştirmiştir ki, bunların en meşhuru kabri Semerkand’da olan İmam el-Buhari ve İbn-i Sina’dır. Türk İslam dünyasında tasavvufi hayatın ‘Yedi Pir’i diye şöhret kazanmış ve kabirleri Buhara’da bulunan Hoca Abdülhalık Gucdevani, Hoca Muhammed Arif er-Rivegeri, Hoca Mahmud Encir Fağnevi, Hoca Ali Rametani, Hoca Muhammed Baba Sammasi, Seyyid Emir Külal ve Bahauddin Nakşibend’i tek tek ziyaret ettik. Buhara’ya yolu düşen ve yetişen diğer âlimlerden bazıları da şöyle: Hakim Tirmizî, Muhammed bin Selam el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yusuf el-Bikendi, İbrahim bin el-Eş’as, İmam-ı Muhammed Şeybani, Yusuf-i Hemedani, İsmail Samanî, Hace Muhammed Parisa, Seyyid Emir Külal, Mahmud Buhari.

Türbe ziyareti adabı
Özbek hükümetinin ve halkının maneviyat ve ilim önderlerine olan samimi muhabbeti ve bu değerli zatlar için muazzam kabirler ve cenneti andıran mekânlar yapmış olmaları, bizi etkileyen hususlardan biri oldu. Açıkhava türbeleri şeklinde düzenlenmiş kabirleri ziyarete gelen Özbekler, kabirlerin etrafındaki sandalyelere sessizce oturuyor. Yer bulamayanlar da çömeliyor. Sonra içlerinden biri, genellikle yaşlı bir şahıs, Kuran’dan bir miktar okuyor ve dua ediyor. Huşu içinde dinliyorlar. Kuş nağmeleri dışında bir ses işitilmiyor. Ne çaput bağlama var, ne taşa toprağa el sürme, ne de bağırıp çağırma. En önemlisi de ortalıkta ölülerden geçinen kimselerin olmaması…
İmam Buhari Müzesi
İmam Buhari Hazretleri İslam dünyasında tanınan en popüler kişilerden biri. Özbekistan bu çapta bir âlime sahip olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyor ve gösteriyor. Ona olan sevgileri nedeniyle hem Buhara’da hem de Semerkand’da ismiyle anılan iki müze kurmuşlar. Buhara’da İmam Buhari Müzesinde ilgimi çeken objelerden biri imamın seyahat güzergâhını gösteren haritaydı; lütfen siz de internetten bakınız, o günün koşullarında İslam beldelerinin neredeyse tamamı hadis sevdasıyla gezilmiş görülmüş...

Çil çil mavi kubbeler yurdu…
Müslümanlar Buhara’yı fethettikten sonra, pek çok cami, medrese ve kütüphane gibi mimarî eserler yaptılar. Yuvarlak tuğla payeler üzerine sivri kemerli ve kubbeli bir yapı olan ve zamanımıza kadar ulaşan Hazer Degaron Camii, Karahanlılar tarafından yaptırılmıştır. Her kubbenin etrafı tonozlarla çevrili olan cami, 1121 senesinde inşa edilmiş. Kuli Hatun ve Hakim Tirmizî türbeleri de zamanımıza kadar ulaşan eski eserler arasında yer alıyor. Ark Kalesi ise Buhara hanlarının kullandığı ünlü saray olarak, bugün de en önemli kültürel miras. İçinde pek çok tematik müze yer alıyor.
1536 senesinde yapılan Mir-i Arab Medresesi ile 1652 senesinde yapılan Abdülaziz Han Medresesi, on altıncı asır mimarisini çok güzel temsil eder. Buhara’da son medrese, 1807 senesinde Niyazi Kul tarafından yaptırılan Dört Kuleli Medresedir.
Komünistlerin tahribatı
Rusya’da komünist rejim, iktidarı ele geçirdikten sonra, Maveraünnehr’de birçok ibadet yerlerini yıktılar. Yalnız Buhara vilayetinde 360 cami ve mescid yıktırıldı. Uluğ Bey Medresesini bıraktılar ki, o da din aleyhtarlığı için müze olarak kullanıldı. Buhara kütüphanelerinde bulunan binlerce Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif kitapları başta olmak üzere, bütün dini eserleri toplayıp yakan komünistler, sokaklarda yırtarak ayaklar altında çiğnediler. Halkın evlerinde bulunan dini, milli ve tarihi kitaplara varıncaya kadar toplayıp imha ettiler. Kitapları teslim etmek istemeyen binlerce Müslümanı da hunharca şehid ettiler.

Rus işgalinden sonra başkenti Taşkent olan Özbekistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin bir şehri haline gelen Buhara’da Sovyet idaresine karşı başlatılan silahlı mukavemet 1926 yılına kadar sürdü. 1923 sonunda Buhara hükümeti tamamen Rus kontrolü altına alındı. Halkın büyük bir kısmı Afganistan’a, geri kalanı da kırsal alanlara ve Özbekistan şehirlerine kaçtı. 1930 ve 1940’lı yıllarda da baskılar sebebiyle bir göç daha yaşandı. Şehrin nüfusu tamamen azaldı.
Ticari potansiyeli
Buhara topraklarından elde edilen doğal gazın boru hattıyla Urallara, Avrupa’nın bir kısmına ve diğer Orta Asya ülkelerine nakledilmesi, şehrin ticarî ve ekonomik yönden önemini arttırmaktadır. Buhara’nın bugünkü nüfusunun büyük bölümü Müslüman Özbek, Türkmen, Kırgız, Kazak, Tatar, Uygur ve Taciklerden ibarettir. Az bir miktar, Rus, Kafkasyalı, Ukraynalı ve Yahudi nüfus bulunmaktadır. Buhara şehri Özbekistan’ın tekrar ilim, kültür ve ticaret merkezi olmaya namzettir.
(Fotoğraflar: Şeyda Betül Kızılaslanoğlu)