
Notre Dame’ın kamburu, Fransız edebiyatının devi Victor Hugo’nun din-toplum-tabiat üçlemesinin birinci kitabı. Dünya klasikleri olarak kabul edilen eserler arasında yer alan bir yapıt. Burada size kitap üzerine bir eleştiri yazacak değilim. Notre Dame’ın kamburundan yola çıkarak günümüze uzanan bir karşılaştırma yapmak niyetindeyim. Bu sebeple okumayanlar için kısa bir kahramanlar tahlili vermek ve koşulları günümüzle karşılaştıran bir yol izlemek istiyorum.
QUASİMODO-ESMERALDA-GRİNGOİRE-CLOUDE FROLLO VS.
Quasimodo yani Notre Dame’ın Kamburu; Hugo’ya göre dünyanın en çirkin adamı tabiçirkinlik kavramını dış görünüşü baz alarak değerlendirirsek. Kambur, tek gözlü ve yıllarcaçaldığı çanın sesinden sağır kalmış bir ucube. Ama yüreği güzel bir çirkinlik anıtı çıkarıyor karşımıza yazar. Canı pahasına kendisine yapılan iyiliğe karşı sadakat gösteren bir erdem abidesi Quasimodo. Keşke dış görünüşü cilalı, yürekleri çirkinlerinde böyle küçük kusurlarıolsa dedirtecek güzellikte bir yüreğe sahip.
Esmeralda; dünyanın en güzel kızı betimleniyor Esmeralda kişiliğinde. Keçisiyle birlikte türlü danslar ve ilginç gösterilerle hayatını sürdüren bir çingene kızı. Sanki kamburun aksine bir görüntü ziyafeti çekiyor yazar bize Esmeralda’yla. Yüreğiyle de güzelliği tasvir eden bir talihsizi anlatıyor. Güzelliğin taşınamaz yükünü küçücük kızın boynuna yükleyerek bizi acıklıbir öykünün peşinde koşturuyor.
Gringoire; Bir şair, tanrıya adanmış oyunlar yazan bir korkak gösterilmiş Gringoireşahsında. Filozof tavırlarıyla, bilgeliğiyle karşımıza çıkan adamın arka planında entellektüelizmden uzak düşünce adamlarının düştüğü acı durum anlatılmış. Halkı için kaygıtaşımayan aydın geçinenlerin düştükleri garip durum karşımıza çıkıyor izini sürdükçe Gringoire’nin.
Ve tabi diğerleri...
1800’lü yılların karanlığı anlatılıyor Notre Dame’ın kamburunda ve içinden çıkılmaz acılarıokurken insanların hangi çukurlarda tüketilerek bugünlere geldiği gösteriliyor. Hukukun ne demek olduğunu hukuksuzluğun tamda ortasında anlamamız sağlanıyor. Güçlüyle haklının mücadelesinde güçlülerin kazandıkları zaferler bize bu tavırlar karşısında hangi duruşu göstermemiz gerektiği konusunda etkileyici dersler veriyor. Birde bakıyoruz ki bu bunalımlar arasında insanlık vasfını kaybetmiş bir düzine kemik yalayıcısı itibarlı; onurlu ve erdemli saydığımız davranışları gösterenler boyunlarında yağlı ilmekle zavallı durumuna düşmüşler.
Bu içinden çıkılamaz durumlar karşısında ne yapacağını şaşırmış halde kalan halka acımak yerine çözümler üretmeyi yeğliyoruz yada insanlık onurumuz bunu emrediyor. Tabi küçükçıkarları uğruna erdeme gözlerini kapayan iğrenç çıkarcıların her dönemde var olduklarınıanlayarak onlara bir kez daha acıyarak bakıyoruz.
Sonra hak aramak konusunda hukuktan umudumuzu kestiğimizde serserilerin umuduna kaldığımızı fark ediyoruz. Hiç işlemediği bir suçtan dolayı güya mahkeme edilen Esmeralda’nın mahkeme salonunda kendimizi yalnız hissediyor onu ölüme mahkum edebilmek için küçücük bedenine dayanılmaz işkenceler uygulanarak suçunu itiraf etmesini sağlayanların “Haksızları cezalandırdık!” naralarını derin bir ürpertiyle seyrediyoruz. Ve orada kaç koldan kaç güçlünün halkı kölesi kabul eden anlayışla iliklerine kadar süzmeyeçalıştığını görüp utanıyoruz.
O dönem adına utandığımızı sanma kolaycılığına kapılanlara boşuna heveslenmemelerini salıklıyorum. Bugün boğazları yırtılırcasına birey özgürlüğü diye bağıranların arkasından bölücüler diye haykıran kemik yalayıcılarını güçlülerin etrafında ezilenler affetmeyeceklerdir.
Tekrar Notre Dame’ın kamburunun yaşadığı Paris sokaklarında dolaşmamızı arzu edenlerin güya çağdaş versiyonlarının oyununa gelmemek için hukukun üstünlüğünün ışığında bireyi enönemli sayan bir temele oturtulmuş demokrasi fikri üzerinde dikkatle düşünülmesi gerekir diye hatırlatmak istiyoruz. Unutmayın bir gün başka bir güç karşısında güçsüz kalabilirsiniz ve o gün etrafınızda kimse kalmayabilir.
Kralın, piskoposun ve etrafındakilerin adaletine sığınmayacağımız evrensel hukuk normlarının tesis edilebilmesi için yapılması gerekenler ortada bilmem daha neyi bekliyoruz...
QUASİMODO-ESMERALDA-GRİNGOİRE-CLOUDE FROLLO VS.
Quasimodo yani Notre Dame’ın Kamburu; Hugo’ya göre dünyanın en çirkin adamı tabiçirkinlik kavramını dış görünüşü baz alarak değerlendirirsek. Kambur, tek gözlü ve yıllarcaçaldığı çanın sesinden sağır kalmış bir ucube. Ama yüreği güzel bir çirkinlik anıtı çıkarıyor karşımıza yazar. Canı pahasına kendisine yapılan iyiliğe karşı sadakat gösteren bir erdem abidesi Quasimodo. Keşke dış görünüşü cilalı, yürekleri çirkinlerinde böyle küçük kusurlarıolsa dedirtecek güzellikte bir yüreğe sahip.
Esmeralda; dünyanın en güzel kızı betimleniyor Esmeralda kişiliğinde. Keçisiyle birlikte türlü danslar ve ilginç gösterilerle hayatını sürdüren bir çingene kızı. Sanki kamburun aksine bir görüntü ziyafeti çekiyor yazar bize Esmeralda’yla. Yüreğiyle de güzelliği tasvir eden bir talihsizi anlatıyor. Güzelliğin taşınamaz yükünü küçücük kızın boynuna yükleyerek bizi acıklıbir öykünün peşinde koşturuyor.
Gringoire; Bir şair, tanrıya adanmış oyunlar yazan bir korkak gösterilmiş Gringoireşahsında. Filozof tavırlarıyla, bilgeliğiyle karşımıza çıkan adamın arka planında entellektüelizmden uzak düşünce adamlarının düştüğü acı durum anlatılmış. Halkı için kaygıtaşımayan aydın geçinenlerin düştükleri garip durum karşımıza çıkıyor izini sürdükçe Gringoire’nin.
Cloude Frollo; Din adamı yada o zamanın tabiriyle Piskoposun ikinci yardımcısı bir Başdiyakoz. Okumuş yazmış sınıfından bir cahil. Dinin vazgeçilmez imtiyazlarıyla bezenmiş ihtiras kurbanı bir katil. Kendi yaraladığı adamı bir zavallının öldürdüğüne kendi karar veren bir çirkinlik.
Ve tabi diğerleri...
1800’lü yılların karanlığı anlatılıyor Notre Dame’ın kamburunda ve içinden çıkılmaz acılarıokurken insanların hangi çukurlarda tüketilerek bugünlere geldiği gösteriliyor. Hukukun ne demek olduğunu hukuksuzluğun tamda ortasında anlamamız sağlanıyor. Güçlüyle haklının mücadelesinde güçlülerin kazandıkları zaferler bize bu tavırlar karşısında hangi duruşu göstermemiz gerektiği konusunda etkileyici dersler veriyor. Birde bakıyoruz ki bu bunalımlar arasında insanlık vasfını kaybetmiş bir düzine kemik yalayıcısı itibarlı; onurlu ve erdemli saydığımız davranışları gösterenler boyunlarında yağlı ilmekle zavallı durumuna düşmüşler.
Bu içinden çıkılamaz durumlar karşısında ne yapacağını şaşırmış halde kalan halka acımak yerine çözümler üretmeyi yeğliyoruz yada insanlık onurumuz bunu emrediyor. Tabi küçükçıkarları uğruna erdeme gözlerini kapayan iğrenç çıkarcıların her dönemde var olduklarınıanlayarak onlara bir kez daha acıyarak bakıyoruz.
Sonra hak aramak konusunda hukuktan umudumuzu kestiğimizde serserilerin umuduna kaldığımızı fark ediyoruz. Hiç işlemediği bir suçtan dolayı güya mahkeme edilen Esmeralda’nın mahkeme salonunda kendimizi yalnız hissediyor onu ölüme mahkum edebilmek için küçücük bedenine dayanılmaz işkenceler uygulanarak suçunu itiraf etmesini sağlayanların “Haksızları cezalandırdık!” naralarını derin bir ürpertiyle seyrediyoruz. Ve orada kaç koldan kaç güçlünün halkı kölesi kabul eden anlayışla iliklerine kadar süzmeyeçalıştığını görüp utanıyoruz.
O dönem adına utandığımızı sanma kolaycılığına kapılanlara boşuna heveslenmemelerini salıklıyorum. Bugün boğazları yırtılırcasına birey özgürlüğü diye bağıranların arkasından bölücüler diye haykıran kemik yalayıcılarını güçlülerin etrafında ezilenler affetmeyeceklerdir.
Tekrar Notre Dame’ın kamburunun yaşadığı Paris sokaklarında dolaşmamızı arzu edenlerin güya çağdaş versiyonlarının oyununa gelmemek için hukukun üstünlüğünün ışığında bireyi enönemli sayan bir temele oturtulmuş demokrasi fikri üzerinde dikkatle düşünülmesi gerekir diye hatırlatmak istiyoruz. Unutmayın bir gün başka bir güç karşısında güçsüz kalabilirsiniz ve o gün etrafınızda kimse kalmayabilir.
Kralın, piskoposun ve etrafındakilerin adaletine sığınmayacağımız evrensel hukuk normlarının tesis edilebilmesi için yapılması gerekenler ortada bilmem daha neyi bekliyoruz...