‘Olmaz, olmaz!’ dememeli ve şaşırmamalı; tarih bize öğretmiştir ki dünün düşmanları bugün pekâlâ canciğer kuzu sarması dostlar olabilirler… Tarihsel olarak, Türkiye-Rusya yakınlaşması ancak savaş meydanlarında söz konusu idi. Osmanlı imparatorluğu, 1677 - 1918 yılları arasında, on üç defa Ruslarla savaşmak zorunda kaldı. Bu savaşların üçünde (1829, 1877, 1916) Erzurum da Rusların işgaline uğradı ve büyük acılar yaşadı. 1677-1918 yılları arasındaki 241 yıllın 57 yılında Rusların ömrü bilfiil Osmanlı Türkleriyle savaşmakla geçti. Bu hesaba göre Ruslar, ortalama on sekiz yılda bir bize savaşlar açtı ve vahşi sürüler şeklinde şehirlerimize saldırdı. Özellikle Balkanlardaki ve Kafkaslardaki topraklarımız bu arsız saldırılardan büyük yaralar aldı ve sonunda da bu cihat yurtları bir bir elimizden koparıldı. Anadolu’da, Selçuklu hâkimiyetiyle başlayan bin yıllık şanlı Türk tarihinin ilk beş yüz yılı Bizans’ın hıncını tutan öfkeli Avrupa devletleri ve Latin fanatiklerin organize ettiği onlarca Haçlı seferiyle, kalan beş yüz yıl da, ağırlıklı olarak, Slav milliyetçiliği peşindeki Çarlık Rusya ile kanlı ve pek dramatik mücadelelerle sürüp gitti.
Şimdi, son birkaç yıldır, 1677’den beri görülmeyen bir Türkiye-Rusya yakınlaşması söz konusudur. İki gün önce temeli atılan ve 2023’de nükleer elektrik üretmeye başlayacak olan, uzun yıllardır hayalini kurduğumuz, Akkuyu Nükleer Santrali’mizi Ruslar yapıyor. Türkiye’nin güvenliği için elzem olan S-400 savunma füzelerini Ruslar temin ediyor… Doğalgaz ve petrol boru hatları gibi, daha onlarca ortak proje ve kök salan ticarî ilişkiler, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı ekonomik işbirliğinin ötesine taşıyor ve şimdiden ilişkileri sağlam stratejik bir ortaklığa doğru geliştiriyor.
Nitekim Rusya Devlet Televizyonu, Başkan Putin'in Ankara ziyaretini 'tarihi' diye nitelendirdi ve haklı olarak, bunun iki ülkenin ‘en büyük yakınlaşması’ olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, limuzinin taşıdığı ve atlı birliğin eşlik ettiği, Türk devletleri flamalarının, milli kıyafetler içinde karşılama seremonisiyle selamladığı Putin'in resmi ziyaretine özel bir ağırlık yüklediğini gördük. Bu renkli ve anlamlı seremoninin Türkiye’nin milli menfaatlerini ciddiye almayan ve arkasından gizli açık kuyu kazan ABD ve AB ülkelerine verilmiş bir mesaj içerdiği açık.
Putin’de, yeniden başkan seçilmesinin ardından ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapıp büyük ve bağlayıcı anlaşmalar yaparak, NATO çevrelerine Türkiye size değil bize güveniyor; biz de size değil Türkiye’ye güveniyoruz! şeklinde okuyabileceğimiz bir mesaj vermiş oldu.
Rusya ile kurulan derin bağlar, kuşkusuz, Türkiye’nin yeni stratejik yapılanmasında doğru bir tercih olarak görülüyor. Türkiye, altmış yıldır, NATO üyesi olarak, Batı’nın çıkarlarına ve isteklerine uygun davrandı ve Rusya’dan uzak durdu. Soğuk Savaş yılları artık çok çok geride kaldı. Varşova Paktı gibi NATO’nun da dağılması gerekir. Türkiye, menfaatini, NATO’dan bağımsız olarak gerçekleştiremezse asla dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olamayacak ve daima bir güvenlik sorunu ağı içinde yaşamaya mahkûm bırakılacaktır. NATO çevrelerinin Türkiye’ye uygun gördüğü rol şudur: ‘Hasta adamın biraz hallicesi! Ne ölsün ne de dirilsin, ama asla bir büyük güç haline gelmesin!
Rusya, tarihsel olarak, bölgede hep var oldu, bugün de var, yarın da var olacak. Türkiye de öyle. O halde, tarihsel iki büyük gücün menfaatlerinden doğan işbirliği enerjisi, bölge milletlerinin ve iki ülkenin lehine sonuçlar doğurabilecektir. Türkiye’den, ekonomilerini güçlendirecek zincirleme reaksiyonlar bekleyen Ruslar, aynı beklentinin Türkiye’de olduğunu unutmamalı ve mesela domatesin tadını sık sık kaçırmaktan vaz geçip ekonomik ilişkileri, nükleer santral gibi, daha dayanıklı kılmak için samimi gayret göstermelidir. Tarihsel düşmanların dost olmasını pat diye kabullenmek zor; fakat gerçek şu ki bugün Türkiye’nin Rusya’ya Rusya’nın da Türkiye’ye ihtiyacı var!
Şimdi, son birkaç yıldır, 1677’den beri görülmeyen bir Türkiye-Rusya yakınlaşması söz konusudur. İki gün önce temeli atılan ve 2023’de nükleer elektrik üretmeye başlayacak olan, uzun yıllardır hayalini kurduğumuz, Akkuyu Nükleer Santrali’mizi Ruslar yapıyor. Türkiye’nin güvenliği için elzem olan S-400 savunma füzelerini Ruslar temin ediyor… Doğalgaz ve petrol boru hatları gibi, daha onlarca ortak proje ve kök salan ticarî ilişkiler, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı ekonomik işbirliğinin ötesine taşıyor ve şimdiden ilişkileri sağlam stratejik bir ortaklığa doğru geliştiriyor.
Nitekim Rusya Devlet Televizyonu, Başkan Putin'in Ankara ziyaretini 'tarihi' diye nitelendirdi ve haklı olarak, bunun iki ülkenin ‘en büyük yakınlaşması’ olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, limuzinin taşıdığı ve atlı birliğin eşlik ettiği, Türk devletleri flamalarının, milli kıyafetler içinde karşılama seremonisiyle selamladığı Putin'in resmi ziyaretine özel bir ağırlık yüklediğini gördük. Bu renkli ve anlamlı seremoninin Türkiye’nin milli menfaatlerini ciddiye almayan ve arkasından gizli açık kuyu kazan ABD ve AB ülkelerine verilmiş bir mesaj içerdiği açık.
Putin’de, yeniden başkan seçilmesinin ardından ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapıp büyük ve bağlayıcı anlaşmalar yaparak, NATO çevrelerine Türkiye size değil bize güveniyor; biz de size değil Türkiye’ye güveniyoruz! şeklinde okuyabileceğimiz bir mesaj vermiş oldu.
Rusya ile kurulan derin bağlar, kuşkusuz, Türkiye’nin yeni stratejik yapılanmasında doğru bir tercih olarak görülüyor. Türkiye, altmış yıldır, NATO üyesi olarak, Batı’nın çıkarlarına ve isteklerine uygun davrandı ve Rusya’dan uzak durdu. Soğuk Savaş yılları artık çok çok geride kaldı. Varşova Paktı gibi NATO’nun da dağılması gerekir. Türkiye, menfaatini, NATO’dan bağımsız olarak gerçekleştiremezse asla dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olamayacak ve daima bir güvenlik sorunu ağı içinde yaşamaya mahkûm bırakılacaktır. NATO çevrelerinin Türkiye’ye uygun gördüğü rol şudur: ‘Hasta adamın biraz hallicesi! Ne ölsün ne de dirilsin, ama asla bir büyük güç haline gelmesin!
Rusya, tarihsel olarak, bölgede hep var oldu, bugün de var, yarın da var olacak. Türkiye de öyle. O halde, tarihsel iki büyük gücün menfaatlerinden doğan işbirliği enerjisi, bölge milletlerinin ve iki ülkenin lehine sonuçlar doğurabilecektir. Türkiye’den, ekonomilerini güçlendirecek zincirleme reaksiyonlar bekleyen Ruslar, aynı beklentinin Türkiye’de olduğunu unutmamalı ve mesela domatesin tadını sık sık kaçırmaktan vaz geçip ekonomik ilişkileri, nükleer santral gibi, daha dayanıklı kılmak için samimi gayret göstermelidir. Tarihsel düşmanların dost olmasını pat diye kabullenmek zor; fakat gerçek şu ki bugün Türkiye’nin Rusya’ya Rusya’nın da Türkiye’ye ihtiyacı var!