
1876 yılında Tom Sawyer’ın Maceraları adlı çocuk romanını yayımlattıktan sonra ‘dünyanın en çok okunan yazarları’ arasına giren Amerikalı öğretmen-yazar Mark Twain (1835-1910) anlatıyor:
“Henüz küçücük bir çocukken, bir defasında ilkokul öğretmenime şöyle demiştim:
-Bir kitap okudum ama zihnimde o kitaptan hiçbir şey kalmadı...
Hocam okumaya ilişkin azmimin zayıfladığını görerek bana bir meyve uzattı ve dedi ki:
-Bunu ağzında çiğneyip yut!
Dediğini yapıp meyveyi yiyince sordu:
-Şimdi sen büyüdün mü?
-Elbette hayır!
Dedim ve bunun üzerine o da dedi ki:
-Büyümedin ama o meyve vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…
Anladım ki okuduğum kitap da öyle dağılıyor: Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi ve merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor…
Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da…
Kitap okumak bir şeye yaramaz!
Çünkü kitap okumak, aslında birden çok şeye yarar. O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek nerdeyse imkansızdır.”
★★
Size garip gelebilir ama 1900’lerin başında en tanınmış ve en çok sevilen Amerikalı hiç tartışmasız Twain’di. 1996 başlarında Adam Sanat dergisinde yayımlanan ve Amerikan gerçekçiliğini irdeleyen bir makalede ‘20. Yüzyıl başlarken Amerikalı yazar Twain’in ününün Amerika’yı kuran George Washington’ın ününü aştığı’ söylenir…
Ve işte o Twain, aynı çağda bilim dünyasının jargonunu değiştiren deha Nikola Tesla’nın en yakın dostudur.
O çağda Tesla, fizikle ve mühendislikle ilgili akıl almaz çalışmalar yürütüyor olsa da ünlü dostunun hayal gücüne sık sık atıfta bulunur ve ‘ondan -ve yani bir sanatçıdan- beslendiğini’ hiç komplekse kapılmadan her ortamda dile getirir.
Hem de her fırsatta…
Tabii Tesla’yı o denli etkileyen ünlü yazarın hayal gücü, yediği elmalardan değil, okuduğu kitaplardan besleniyordu. Twain’in kütüphanesinde farklı ülkelerden, farklı dillerde yazılmış yaklaşık 250 bin kitap vardı…
Öyle ki Twain kimi zaman kitapların üzerinde uyuyordu.
Ve yine o kitapların sayısı, Twain’in hayata gözlerini yumduğu kent olan Redding-Connecticut’ın kütüphanesindekinin yaklaşık iki katıydı...
★★
Mark Twain’i boş ver, peki senin okudukların?
Aslında bu, zor iş değil mi?
O kadar okumak, o denli aydınlanmak…
(?!...)
Ve o aydınlanma içindeyken dünyada olup biten bunca saçma sapan şeyi seyredip mutlu ve müsterih olabilmek…
Gerçekten çok zor bir şey bu.
Ama yine de okumak, düşünmek, aydınlanmak; diğer insanlardan -okuma hazzını henüz tatmamış olanlardan- daha fazla içlenme, daha çok üzülme pahasına da olsa son derece insanca ve çok da keyifli elbette…
★★
Bitirmeden…
Yine Mark Twain ve yine harikulade bir saptama. Daha doğrusu bu defa MT patentli bir öneri:
“Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et, hiç incinmemiş gibi sev, hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı şöyle ve dünya cennetmiş gibi yaşa…
Dünya gerçekte öyle olmasa da…”
Bir şey daha: Sevdiğin insana güven ve güvendiğin insanı sev!
Ah, bunları başarmış olanlara ne mutlu!
“Henüz küçücük bir çocukken, bir defasında ilkokul öğretmenime şöyle demiştim:
-Bir kitap okudum ama zihnimde o kitaptan hiçbir şey kalmadı...
Hocam okumaya ilişkin azmimin zayıfladığını görerek bana bir meyve uzattı ve dedi ki:
-Bunu ağzında çiğneyip yut!
Dediğini yapıp meyveyi yiyince sordu:
-Şimdi sen büyüdün mü?
-Elbette hayır!
Dedim ve bunun üzerine o da dedi ki:
-Büyümedin ama o meyve vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…
Anladım ki okuduğum kitap da öyle dağılıyor: Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi ve merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor…
Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da…
Kitap okumak bir şeye yaramaz!
Çünkü kitap okumak, aslında birden çok şeye yarar. O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek nerdeyse imkansızdır.”
★★
Size garip gelebilir ama 1900’lerin başında en tanınmış ve en çok sevilen Amerikalı hiç tartışmasız Twain’di. 1996 başlarında Adam Sanat dergisinde yayımlanan ve Amerikan gerçekçiliğini irdeleyen bir makalede ‘20. Yüzyıl başlarken Amerikalı yazar Twain’in ününün Amerika’yı kuran George Washington’ın ününü aştığı’ söylenir…
Ve işte o Twain, aynı çağda bilim dünyasının jargonunu değiştiren deha Nikola Tesla’nın en yakın dostudur.
O çağda Tesla, fizikle ve mühendislikle ilgili akıl almaz çalışmalar yürütüyor olsa da ünlü dostunun hayal gücüne sık sık atıfta bulunur ve ‘ondan -ve yani bir sanatçıdan- beslendiğini’ hiç komplekse kapılmadan her ortamda dile getirir.
Hem de her fırsatta…
Tabii Tesla’yı o denli etkileyen ünlü yazarın hayal gücü, yediği elmalardan değil, okuduğu kitaplardan besleniyordu. Twain’in kütüphanesinde farklı ülkelerden, farklı dillerde yazılmış yaklaşık 250 bin kitap vardı…
Öyle ki Twain kimi zaman kitapların üzerinde uyuyordu.
Ve yine o kitapların sayısı, Twain’in hayata gözlerini yumduğu kent olan Redding-Connecticut’ın kütüphanesindekinin yaklaşık iki katıydı...
★★
Mark Twain’i boş ver, peki senin okudukların?
Aslında bu, zor iş değil mi?
O kadar okumak, o denli aydınlanmak…
(?!...)
Ve o aydınlanma içindeyken dünyada olup biten bunca saçma sapan şeyi seyredip mutlu ve müsterih olabilmek…
Gerçekten çok zor bir şey bu.
Ama yine de okumak, düşünmek, aydınlanmak; diğer insanlardan -okuma hazzını henüz tatmamış olanlardan- daha fazla içlenme, daha çok üzülme pahasına da olsa son derece insanca ve çok da keyifli elbette…
★★
Bitirmeden…
Yine Mark Twain ve yine harikulade bir saptama. Daha doğrusu bu defa MT patentli bir öneri:
“Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et, hiç incinmemiş gibi sev, hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı şöyle ve dünya cennetmiş gibi yaşa…
Dünya gerçekte öyle olmasa da…”
Bir şey daha: Sevdiğin insana güven ve güvendiğin insanı sev!
Ah, bunları başarmış olanlara ne mutlu!