
(26 Eylül Salı günü yayımlanan yazının devamı)
(…) Johari Penceresi’nden herhangi bir okula baktığımızda göreceğimiz dört kutucuk -ya da dört tanı alanı- olacaktır:
Okulun kendisi hakkında çevresine anlatmayı başarabildiği şeylerdir bunlar.
Çevrenin o okul hakkında bildiği, öğrenebildiği şeyler, erişilebilir bilgiler…
Ve elbette enformasyonun işe yarar sonuçları, çıktıları…
Bu nasıl olur? Başkaları bilecek ama okul, kendi kendini bilmeyecek…
Şöyle olur: Psikolojideki o basit ilkeyi anımsayın; ‘Bilmek=Kabullenmek’…
Ve yani ‘kabullenmediğiniz bir şeyi bilmiyorsunuz demektir’!
Eğer birileri, bir okul hakkında bir şeyleri biliyor ama okul kendisiyle ilgili o bilinenleri kabullenmiyorsa işte bu durumun tanımı ‘okul hakkında başkaları tarafından bilinen ancak okulun kendi hakkında bilmediği ayrıntı’ olur.
Son derece trajik bir ayrıntıdır.
Mesela bir okulun öğrencilerinde sosyal becerileri geliştirici çalışmaları yapamadığını, bunu beceremediğini dışarıdan birileri görür, bilir, teşhis eder; ama okulun kendi iddiası bunun tam tersidir. Gerçeği göremez, bilemez.
Ya da kabullenemez…
Trajik olan ve ne yazık ki sıkça karşılaşılan ayrıntı işte bu.
Henüz başarılamamış şeyleri…
Ertelenmiş sorumlulukları…
Keza okula ilgiyi azaltabilecek riskli kozmik bilgileri.
Bunları okul biliyor olabilir ama duvarların dışındakiler henüz gerçeğe vâkıf olamamışlardır.
İstatistiki çöküntü mesela.
Nasılsa içimizde istatistikle ilgilenen, çocuğunu göndereceği okula bu bağlamda detay soran azdır. Hatta ‘yok’ denecek kadar azdır…
Olumlu ve olumsuz potansiyeller…
Henüz baş göstermemiş krizler…
Dışavurumu gerçekleşmemiş olası durumlar…
Elde olan ya da olmayan ama henüz vuku bulmamış şeyler…
Okulun eksik bıraktığı bir yatırım veya mevzuata ilişkin bir açıklık, kısa süre içinde bir krize dönüşecektir ama çalışan, veli veya dışarıdan okulu izleyen kimseler bunun farkında değildir.
Bu tür şeyler ‘bilinmeyen alan’ daha doğrusu ‘henüz bilinmeyen alan’ içeriğindedir.
Tamam, demek ki oluyormuş.
Okula Johari Penceresi’nden bakılabiliyormuş ve tıpkı bir insan gibi okulun da kimliğini, karakterini, davranışlarını, potansiyellerini, olumlu veya olumsuz türlü ayrıntılarını bu yolla belirlemek mümkün olabilirmiş.
Bunu kabaca görebiliyoruz.
Peki, ne değişir bir okula böyle bakabildiğimizde?
Hiç kuşkunuz olmasın, aslında çok şey değişir!
O okulun hayatı değişir en başta!
Nasıl ki tıbbî anlamda erken teşhis hayat kurtarıyorsa eğitim sektöründe de devlete ya da özel sektöre ait olmaları fark etmeksizin, okulların kendi yapılarıyla ilgili olarak erken teşhisle aydınlanmaları, öncelikle eğitsel boyutta sonra da işletmecilik ve kurusallaşma açısından çok önemli avantajlar doğurur:
(…)
(Devamı 10 Ekim Salı günü...)
(…) Johari Penceresi’nden herhangi bir okula baktığımızda göreceğimiz dört kutucuk -ya da dört tanı alanı- olacaktır:
- Açık Alan: Okulun kendisi hakkında bildikleri ve aynı zamanda dış çevrenin de o okul hakkında bildikleri. Ortak bilinenler…
Okulun kendisi hakkında çevresine anlatmayı başarabildiği şeylerdir bunlar.
Çevrenin o okul hakkında bildiği, öğrenebildiği şeyler, erişilebilir bilgiler…
Ve elbette enformasyonun işe yarar sonuçları, çıktıları…
- Kör Alan: Bu alanda okul hakkında başkaları tarafından bilinen ancak okulun kendi hakkında bilmediği ayrıntılar yer alırdı.
Bu nasıl olur? Başkaları bilecek ama okul, kendi kendini bilmeyecek…
Şöyle olur: Psikolojideki o basit ilkeyi anımsayın; ‘Bilmek=Kabullenmek’…
Ve yani ‘kabullenmediğiniz bir şeyi bilmiyorsunuz demektir’!
Eğer birileri, bir okul hakkında bir şeyleri biliyor ama okul kendisiyle ilgili o bilinenleri kabullenmiyorsa işte bu durumun tanımı ‘okul hakkında başkaları tarafından bilinen ancak okulun kendi hakkında bilmediği ayrıntı’ olur.
Son derece trajik bir ayrıntıdır.
Mesela bir okulun öğrencilerinde sosyal becerileri geliştirici çalışmaları yapamadığını, bunu beceremediğini dışarıdan birileri görür, bilir, teşhis eder; ama okulun kendi iddiası bunun tam tersidir. Gerçeği göremez, bilemez.
Ya da kabullenemez…
Trajik olan ve ne yazık ki sıkça karşılaşılan ayrıntı işte bu.
- Saklı Alan: Bu alan okulun kendisiyle ilgili olarak bildiği ancak başkalarının bilmediği alandır. Okul, bilinçli olarak bazı yanlarını gizlemek isteyebilir.
Henüz başarılamamış şeyleri…
Ertelenmiş sorumlulukları…
Keza okula ilgiyi azaltabilecek riskli kozmik bilgileri.
Bunları okul biliyor olabilir ama duvarların dışındakiler henüz gerçeğe vâkıf olamamışlardır.
İstatistiki çöküntü mesela.
Nasılsa içimizde istatistikle ilgilenen, çocuğunu göndereceği okula bu bağlamda detay soran azdır. Hatta ‘yok’ denecek kadar azdır…
- Ve bilinmeyen Alan: Bu alan ise okulun da başkalarının da bilmediği, karanlık alandır.
Olumlu ve olumsuz potansiyeller…
Henüz baş göstermemiş krizler…
Dışavurumu gerçekleşmemiş olası durumlar…
Elde olan ya da olmayan ama henüz vuku bulmamış şeyler…
Okulun eksik bıraktığı bir yatırım veya mevzuata ilişkin bir açıklık, kısa süre içinde bir krize dönüşecektir ama çalışan, veli veya dışarıdan okulu izleyen kimseler bunun farkında değildir.
Bu tür şeyler ‘bilinmeyen alan’ daha doğrusu ‘henüz bilinmeyen alan’ içeriğindedir.
Tamam, demek ki oluyormuş.
Okula Johari Penceresi’nden bakılabiliyormuş ve tıpkı bir insan gibi okulun da kimliğini, karakterini, davranışlarını, potansiyellerini, olumlu veya olumsuz türlü ayrıntılarını bu yolla belirlemek mümkün olabilirmiş.
Bunu kabaca görebiliyoruz.
Peki, ne değişir bir okula böyle bakabildiğimizde?
Hiç kuşkunuz olmasın, aslında çok şey değişir!
O okulun hayatı değişir en başta!
Nasıl ki tıbbî anlamda erken teşhis hayat kurtarıyorsa eğitim sektöründe de devlete ya da özel sektöre ait olmaları fark etmeksizin, okulların kendi yapılarıyla ilgili olarak erken teşhisle aydınlanmaları, öncelikle eğitsel boyutta sonra da işletmecilik ve kurusallaşma açısından çok önemli avantajlar doğurur:
- Eğitsel bağlamda okulun gelişimini engelleyen iç ve dış faktörler, okula Johari Penceresi’nden bakılarak biraz daha kolay, biraz daha objektif biçimde belirlenip sınıflandırılabilir.
- Rekabet bağlamında okulu nelerin beklediği daha net tahlil edilebilir. Çevresel koşullar, önyargılar, riskler ve fırsatlar daha görünür kılınabilir.
- Okulun temel dinamiklerinden biri olan ‘öğretmen potansiyelleri’ ve belki bu bağlamda göz ardı edilen gerçekler daha kolay fark edilir hale getirilebilir ve kim bilir, belki öğretmenler okul içinde yeniden konumlandırılabilir.
- Kurumları kendini beğenmişliğe ve ardından çöküşe sürükleyen o en yaygın kusurun, ‘görmezden gelme’ kusurunun önüne geçilebilir. O zaman işte nüanslarda gizli o ufacık ama çığa dönüşme potansiyeline sahip eksiklikler, sorunlar, şikayetler daha doğru biçimde görülür, kayda geçirilir, kolayca çözüme kavuşturulur.
- Ve en önemlisi şu ki ‘Johari Penceresi, okullarımızda daha onlarca çözümsel bulgu doğurabilecek SWOT Analizi bağlamında yeniden ele alınabilir, farklı bilim disiplinlerinden doğmuş iki analitik yöntem sentezlenebilir ya da birbirine ulanabilir’.
(…)
(Devamı 10 Ekim Salı günü...)