
Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikâyeler’den alıntı
(PEGEM Akademi Yayınları; Haziran-2021, Ankara / ISBN: 978-625-7582-06-3)
★★
Okullar, mucizelerin en fazla gerçekleştiği yerlerdir.
Ve o mucizelerin dağ başında bir okulda mı, metropolde bir kolejde mi gerçekleşeceğini kestiremezsiniz. ‘Eğitimde fırsat eşitliğinin’ var olabileceğine bizi inandıran az şeyden biri de bu öngörülemezlik durumudur.
Bunu kanıtlayan ya da somutlaştıran gerçek hikâyeleri paylaşmaya devam ediyoruz.
‘Yedi’ olmuş, ne güzel…
★★
Tahsin'in babası subaydı.
‘Tayinci çocuğu’ derlerdi.
Erzurum'a gittiler ilkokul yıllarında... Bir oda, beş sınıf; ikiden başladı. Konuşmadı, konuşamadı; okuyamadı da...
Derken yine tayin; Erzurum'dan Kayseri'ye...
Okuyamayan, konuşamayan Tahsin'i birinci sınıfa geri çektiler. Birinci sınıflarda Aliye Öğretmen vardı. Kekemelik tutmuştu Tahsin'i... Her gün, bütün çocuklar gittikten sonra Aliye Öğretmen Tahsin'le çalıştı, konuşma uygulamalarına eğildiler birlikte.
Bir buçuk yıl sürdü bu konuşma talimleri...
Birgün Aliye Öğretmen:
-Tahsin, senin en kolay söylediğin kelime nedir?
diye sordu.
-Hele'dir öğretmenim…
-Peki, bu kelimenin arkasına başka bir kelime ekleyerek konuş. ‘Hele be, hele sen gel, hele git’ gibi...
-Hele be öğretmenim, hele sen gel öğretmenim...
Sorun, mucizevi biçimde çözüldü.
5'inci sınıfta okul birincisi oldu Tahsin.
Aliye Öğretmen tuttu elinden bilgi yarışmalarına katıldı.
Ama tayinci çocuğu işte...
Yine tayin, Kayseri'den İstanbul’a…
Tahsin okudu. Makina mühendisi oldu. Bir daha okudu. Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi…
Bir de tutkusu vardı: Sinema…
Ona da hiç sırt çevirmedi Tahsin, devam etti…
Yıllar sonra...
Kayseri PTT'den ismi Aliye olan ne kadar insan varsa hepsinin telefonunu aldı. Hepsini bir bir aradı Tahsin.
-Aliye isminde, şu şekilde, şurada bir öğretmenim vardı, onu arıyorum...
Yılmadı Tahsin. Aradığı telefonlardan biri, bir akrabasının tanıma uyduğunu söyledi ve ekledi
-O da hep sizin adınızı söylerdi...
İzini sürdü ve buldu…
Ellerinden öptü öğretmeninin...
Tahsin...
Sinemaya aşıktı ama reklamları hiç sevmezdi. Bir tıraş bıçağının tüm dünyada yayınlanacak reklamını da otomobil markasının reklamını da elinin tersiyle itti.
Köşeyi dönebilirdi; ama şampuan, diş macunu, banka reklamları falan, hepsine ‘Hayır’ dedi ve ekledi:
-Dünyada her şey para değildir!
Ve nihayet yine tayin...
Bu dünyadan 16 Eylül 2016'da tayini çıktı. Bilinmeyen, en uzak yere…
Hele bir gitti...
Hele Allah rahmet eylesin...
Hele saygıyla...
Tahsin!
Tahsin Tarık Üregül…
Biz onu ‘TARIK AKAN’ adıyla tanıdık (13.12.1949 - 16.09.2016)…
★★
O büyük yıldız, hayatının bir bölümüyle de ‘esas dikkat edilecek şeyin okul binaları, kampüsler ve binaları dolduran alet edevat olmadığını; gerçekte esas ayrıntının ‘okulların içindeki mucizevi insan hikâyeleri’ olduğunu’ öğretti bize.
Kabri pür-nûr olsun.
(PEGEM Akademi Yayınları; Haziran-2021, Ankara / ISBN: 978-625-7582-06-3)
★★
Okullar, mucizelerin en fazla gerçekleştiği yerlerdir.
Ve o mucizelerin dağ başında bir okulda mı, metropolde bir kolejde mi gerçekleşeceğini kestiremezsiniz. ‘Eğitimde fırsat eşitliğinin’ var olabileceğine bizi inandıran az şeyden biri de bu öngörülemezlik durumudur.
Bunu kanıtlayan ya da somutlaştıran gerçek hikâyeleri paylaşmaya devam ediyoruz.
‘Yedi’ olmuş, ne güzel…
★★
Tahsin'in babası subaydı.
‘Tayinci çocuğu’ derlerdi.
Erzurum'a gittiler ilkokul yıllarında... Bir oda, beş sınıf; ikiden başladı. Konuşmadı, konuşamadı; okuyamadı da...
Derken yine tayin; Erzurum'dan Kayseri'ye...
Okuyamayan, konuşamayan Tahsin'i birinci sınıfa geri çektiler. Birinci sınıflarda Aliye Öğretmen vardı. Kekemelik tutmuştu Tahsin'i... Her gün, bütün çocuklar gittikten sonra Aliye Öğretmen Tahsin'le çalıştı, konuşma uygulamalarına eğildiler birlikte.
Bir buçuk yıl sürdü bu konuşma talimleri...
Birgün Aliye Öğretmen:
-Tahsin, senin en kolay söylediğin kelime nedir?
diye sordu.
-Hele'dir öğretmenim…
-Peki, bu kelimenin arkasına başka bir kelime ekleyerek konuş. ‘Hele be, hele sen gel, hele git’ gibi...
-Hele be öğretmenim, hele sen gel öğretmenim...
Sorun, mucizevi biçimde çözüldü.
5'inci sınıfta okul birincisi oldu Tahsin.
Aliye Öğretmen tuttu elinden bilgi yarışmalarına katıldı.
Ama tayinci çocuğu işte...
Yine tayin, Kayseri'den İstanbul’a…
Tahsin okudu. Makina mühendisi oldu. Bir daha okudu. Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi…
Bir de tutkusu vardı: Sinema…
Ona da hiç sırt çevirmedi Tahsin, devam etti…
Yıllar sonra...
Kayseri PTT'den ismi Aliye olan ne kadar insan varsa hepsinin telefonunu aldı. Hepsini bir bir aradı Tahsin.
-Aliye isminde, şu şekilde, şurada bir öğretmenim vardı, onu arıyorum...
Yılmadı Tahsin. Aradığı telefonlardan biri, bir akrabasının tanıma uyduğunu söyledi ve ekledi
-O da hep sizin adınızı söylerdi...
İzini sürdü ve buldu…
Ellerinden öptü öğretmeninin...
Tahsin...
Sinemaya aşıktı ama reklamları hiç sevmezdi. Bir tıraş bıçağının tüm dünyada yayınlanacak reklamını da otomobil markasının reklamını da elinin tersiyle itti.
Köşeyi dönebilirdi; ama şampuan, diş macunu, banka reklamları falan, hepsine ‘Hayır’ dedi ve ekledi:
-Dünyada her şey para değildir!
Ve nihayet yine tayin...
Bu dünyadan 16 Eylül 2016'da tayini çıktı. Bilinmeyen, en uzak yere…
Hele bir gitti...
Hele Allah rahmet eylesin...
Hele saygıyla...
Tahsin!
Tahsin Tarık Üregül…
Biz onu ‘TARIK AKAN’ adıyla tanıdık (13.12.1949 - 16.09.2016)…
★★
O büyük yıldız, hayatının bir bölümüyle de ‘esas dikkat edilecek şeyin okul binaları, kampüsler ve binaları dolduran alet edevat olmadığını; gerçekte esas ayrıntının ‘okulların içindeki mucizevi insan hikâyeleri’ olduğunu’ öğretti bize.
Kabri pür-nûr olsun.