
Bu defa tırnak içine almadan bir okul hikâyesi paylaşacağım sizinle. Tırnak içine almayacağım; çünkü benim başımdan geçmiş gerçek bir hikâye bu:
Dört beş yıl önce…
Ortaokula birkaç ay önce başlamış çocuklar, telaş içinde odama daldılar:
-Öğretmenim koşun, Alabele bizim sınıftaki Nigâr’ı parçaladı!
-Nasıl yani çocuklar?!?
-Gerçekten öğretmenim, Nigâr’ın her yerinden kanlar fışkırıyor, koşun koşun!
Korkudan yüzleri bembeyaz olmuş çocuklarla birlikte okul revirine koşarken bir yandan da soruyordum:
-Nasıl oldu, neredeydiniz, Alabele okula mı girmişti, nöbetçi öğretmen neredeydi?..
Bu arada Alabele, üç renkli bir sokak kedisiydi. Siyahı baskın, sarısı belirgin, beyazı belli belirsiz… O, diğer kedilerle birlikte bizim okulun bahçesinde yaşıyordu. Sınav stresi yaşayan büyük sınıflar onun varlığından pek haberdar olmasa da beşinci ve altıncı sınıflar, onu besliyor, seviyor, boy boy fotoğraflarını çekiyordu. Çocukların akıllı telefonlarının çoğunda arka plan Alabele’nin fotoğrafıydı…
Anlayacağınız okula yeni başlayanların gözdesiydi Alabele…
Revire girdiğimde hayal gücü gelişkin yumurcakların olayı epey abarttığını anladım ve rahatladım. Nigâr parçalanmış falan değildi. Sağ elinin üzerinde hafif iki sıyrık vardı, hemşiremiz küçük kıza pansuman yapıyordu.
Ama o, içini çeke çeke ağlıyordu.
-Yok bir şeyin Nigârcığım, korkma!
dediğimde sustu:
-Canım yandığı için ağlamıyorum ki… Alabele tutuklanıp barınağa gönderilecek diye ağlıyorum öğretmenim. Ne olur onu okuldan kovmayın, ne olur!
Benden okul müdürü olarak bu olayı zabıtlara geçirmememi istiyordu.
Ufacık kızın başını okşarken gülümsememek için kendimi zor tuttum. Rol yaptım aslında, yüzüme en ciddi mimiklerimi giydirip sordum yumurcaklara:
-Anlaşıldı. Şimdi anlatın bakalım, nasıl oldu bu iş?
Nigâr, sözü başkasına bırakmadan anlatmaya başladı:
-Kurabiye parçasını Alabele’ye verir gibi yapıp yapıp geri çektim. Kızdı galiba. Sonra da patisiyle….
-Tamam Nigâr. Alabele’nin tutuklanacağını nereden çıkardın peki?
-Onlar söyledi!
diye sınıfındaki halı saha çetesini gösterdi. Birbirinden afacan beş altı erkek çocuğu…
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Yanımda dikilen nöbetçi öğretmene dönüp
-Galiba bir kolayı var bu işin…
dedim. Küçük çocukların gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Nasıl?..
-Bir afiş hazırlayacaksınız çocuklar. Okuldaki bütün arkadaşlarınızı, bahçedeki kedileri dokunmadan sevmeleri konusunda uyaran bir afiş olacak bu. Dilerseniz bütün sınıfları tek tek gezip afişinizi sınıflara kendiniz asabilirsiniz. Yaşadığınız bu olayı, buna rağmen Alabele’yi çok sevdiğinizi falan anlatırsınız. Böylece kedilerimizden birini tutuklanmaktan ve barınağa sürgün edilmekten kurtarırsınız. Başka çocuklarda da kedilere karşı önyargı doğmamış olur. Ne dersiniz?
Sevinç çığlıklarını tahmin edersiniz tabii.
Sonra yaraya ne mi oldu? Hiçbir şey; veteriner bir velimiz okulun bahçesindeki kedilere sene başında bütün aşılarını yapmıştı çünkü…
Nigâr’ın başına gelen olay ve o hafta okulun her tarafına asılan el yapımı sempatik afişler de çocuklara bir kedinin nasıl sevileceğini öğretmeye yetmişti.
Bahçesinde o kadar kedi olan ve çocukları o kadar hayvansever başka bir okul görmedim…
***
Öyle bir ihtimal yok ama Milli Eğitim Bakanı olsaydım görevi devraldığım ilk gün bütün öğretmenlere bir mektup gönderirdim.
O mektupta internette fenomen olmuş bir yazıya yer verirdim:
‘Merhametli çocuklar yetiştirin…
Kedilerin kuyruğunu çekmeyen,
Karıncaların yuvalarını bozmayan,
Salyangozları ezmeyen çocuklar…
Sokak köpeklerini taşlamayan,
Ağaç dallarını kırmayan,
Çiçekleri ezmeyen çocuklar…
Sevgiyi hissetmeyi ve saygıyı hissettirmeyi bilen çocuklar yetiştirin...
Çünkü siz onları hangi duyguyla büyütüyorsanız onlar da yarınları aynı duyguyla büyütecekler…’
derdim bütün öğretmenlere…
Ve tabii velilere de…
Mektubun içine yeşil gözlü, sapsarı saçlı Nigâr’ın sargılı eliyle Alabele’ye yiyecek uzattığı anın fotoğrafını da eklerdim mutlaka.
Dört beş yıl önce…
Ortaokula birkaç ay önce başlamış çocuklar, telaş içinde odama daldılar:
-Öğretmenim koşun, Alabele bizim sınıftaki Nigâr’ı parçaladı!
-Nasıl yani çocuklar?!?
-Gerçekten öğretmenim, Nigâr’ın her yerinden kanlar fışkırıyor, koşun koşun!
Korkudan yüzleri bembeyaz olmuş çocuklarla birlikte okul revirine koşarken bir yandan da soruyordum:
-Nasıl oldu, neredeydiniz, Alabele okula mı girmişti, nöbetçi öğretmen neredeydi?..
Bu arada Alabele, üç renkli bir sokak kedisiydi. Siyahı baskın, sarısı belirgin, beyazı belli belirsiz… O, diğer kedilerle birlikte bizim okulun bahçesinde yaşıyordu. Sınav stresi yaşayan büyük sınıflar onun varlığından pek haberdar olmasa da beşinci ve altıncı sınıflar, onu besliyor, seviyor, boy boy fotoğraflarını çekiyordu. Çocukların akıllı telefonlarının çoğunda arka plan Alabele’nin fotoğrafıydı…
Anlayacağınız okula yeni başlayanların gözdesiydi Alabele…
Revire girdiğimde hayal gücü gelişkin yumurcakların olayı epey abarttığını anladım ve rahatladım. Nigâr parçalanmış falan değildi. Sağ elinin üzerinde hafif iki sıyrık vardı, hemşiremiz küçük kıza pansuman yapıyordu.
Ama o, içini çeke çeke ağlıyordu.
-Yok bir şeyin Nigârcığım, korkma!
dediğimde sustu:
-Canım yandığı için ağlamıyorum ki… Alabele tutuklanıp barınağa gönderilecek diye ağlıyorum öğretmenim. Ne olur onu okuldan kovmayın, ne olur!
Benden okul müdürü olarak bu olayı zabıtlara geçirmememi istiyordu.
Ufacık kızın başını okşarken gülümsememek için kendimi zor tuttum. Rol yaptım aslında, yüzüme en ciddi mimiklerimi giydirip sordum yumurcaklara:
-Anlaşıldı. Şimdi anlatın bakalım, nasıl oldu bu iş?
Nigâr, sözü başkasına bırakmadan anlatmaya başladı:
-Kurabiye parçasını Alabele’ye verir gibi yapıp yapıp geri çektim. Kızdı galiba. Sonra da patisiyle….
-Tamam Nigâr. Alabele’nin tutuklanacağını nereden çıkardın peki?
-Onlar söyledi!
diye sınıfındaki halı saha çetesini gösterdi. Birbirinden afacan beş altı erkek çocuğu…
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Yanımda dikilen nöbetçi öğretmene dönüp
-Galiba bir kolayı var bu işin…
dedim. Küçük çocukların gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Nasıl?..
-Bir afiş hazırlayacaksınız çocuklar. Okuldaki bütün arkadaşlarınızı, bahçedeki kedileri dokunmadan sevmeleri konusunda uyaran bir afiş olacak bu. Dilerseniz bütün sınıfları tek tek gezip afişinizi sınıflara kendiniz asabilirsiniz. Yaşadığınız bu olayı, buna rağmen Alabele’yi çok sevdiğinizi falan anlatırsınız. Böylece kedilerimizden birini tutuklanmaktan ve barınağa sürgün edilmekten kurtarırsınız. Başka çocuklarda da kedilere karşı önyargı doğmamış olur. Ne dersiniz?
Sevinç çığlıklarını tahmin edersiniz tabii.
Sonra yaraya ne mi oldu? Hiçbir şey; veteriner bir velimiz okulun bahçesindeki kedilere sene başında bütün aşılarını yapmıştı çünkü…
Nigâr’ın başına gelen olay ve o hafta okulun her tarafına asılan el yapımı sempatik afişler de çocuklara bir kedinin nasıl sevileceğini öğretmeye yetmişti.
Bahçesinde o kadar kedi olan ve çocukları o kadar hayvansever başka bir okul görmedim…
***
Öyle bir ihtimal yok ama Milli Eğitim Bakanı olsaydım görevi devraldığım ilk gün bütün öğretmenlere bir mektup gönderirdim.
O mektupta internette fenomen olmuş bir yazıya yer verirdim:
‘Merhametli çocuklar yetiştirin…
Kedilerin kuyruğunu çekmeyen,
Karıncaların yuvalarını bozmayan,
Salyangozları ezmeyen çocuklar…
Sokak köpeklerini taşlamayan,
Ağaç dallarını kırmayan,
Çiçekleri ezmeyen çocuklar…
Sevgiyi hissetmeyi ve saygıyı hissettirmeyi bilen çocuklar yetiştirin...
Çünkü siz onları hangi duyguyla büyütüyorsanız onlar da yarınları aynı duyguyla büyütecekler…’
derdim bütün öğretmenlere…
Ve tabii velilere de…
Mektubun içine yeşil gözlü, sapsarı saçlı Nigâr’ın sargılı eliyle Alabele’ye yiyecek uzattığı anın fotoğrafını da eklerdim mutlaka.