
Avrupa ve Amerika’daki bazı üniversitelere girişte uygulanmakta olan IGCSE veya GCE sınavlarında olduğu gibi Türkiye’de de liseden üniversiteye veya ortaokuldan liseye geçişte ‘klasik yazılı sınav’ diye tanımladığımız ‘açık uçlu sorularla oluşturulmuş’ sınavlar uygulamamız gerektiğine inanan eğitimciler var.
Ve belki bundan daha önemlisi, o eğitimciler, böyle bir şeyin gerekliliğinden öte, teknik ve lojistik açıdan mümkün olabileceği yönünde de kanaat geliştiriyorlar.
Ben de onlardan biriyim. Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası sertifika sınavlarına yönelik aracısız gözlemler yaptığım, sonrasında o sınavlara öğrenci hazırlayan akademik takıma katıldığım 1997 yılından beri bu gerekliliğe ve ‘öyle bir işin teknik açıdan olabilirliğine’ samimiyele inanmaktayım. Nitekim makaleler arşivimi taradığımda bu doğrultuda görüş belirttiğim veya bir metne, bir fikre olumlu atıfta bulunduğum 9 ayrı makalemi belirledim. Konuya duyarlılığımla ve kararlılığımla ilgili mütevazı bir referans sayılabilir bu.
Durum böyleyken ÖSYM’nin 2017 Lisans Yerleştirme Sınavı’ndan başlayarak kitapçıklarda açık uçlu sınav sorularına yer verme fikrini sevinçle karşıladım. Çünkü biliyoruz ki bilimsel çerçevede titizce oluşturulmuş bir klasik sınav -ya da önemli bir sınavın tamamı olmasa da klasik olarak oluşturulmuş bölümü- değerlendiricilere, o sınava katılmış adayların bilme, düşünme, eleştirme, ifade etme gibi üst düzey becerileri hakkında bir test ile edinebileceklerinden çok daha fazla fikir verebilir.
Üniversiteye kabul edeceğimiz çocuklarımızda bu becerilerin gelişmişlik düzeyine bakmak ise hem üniversitelerdeki kalite artışına olumlu etkir hem de üniversite öncesi öğrenim kurumlarının tümünün söz konusu becerileri geliştirme hususunda kendine çeki düzen vermesinin yolunu açar.
Ve fakat…
Gerek ÖSYM’nin resmi internet sitesinde yayımlanan 5 Ocak 2017 tarihli ‘Açık uçlu sorular hakkında bilgilendirme ve Soru Örnekleri’ başlıklı kılavuz metin gerekse türlü yayınevlerinin ÖSYM’nin ilgili yönergelerine uygun biçimde ocak başından beri örneklerini piyasaya sürdüğü sorular, konuya çok temkinli yaklaşmamız gerektiğini gösteriyor. Başka bir deyişle, en azından başlangıç için lüzumundan fazla iyimser olmamak gerekiyor:
Peki neden ihtiyatlı olmak lazım?
Öncelikle:
Açık uçlu soru ile ölçebileceğimiz üst düzey becerileri, ÖSYM’nin uygulamayı öngördüğü gibi sadece 10 karaktere sıkıştırmaya çalışırsak bu henüz fırlatma rampasındayken doğru yörünge açısını ıskalamak anlamına gelecektir.
Daha kısası, eğer açık uçlu soru soracaksak gerçekten açık uçlu soru sormalıyız. Yanıtı harf düzeyine indirgemek, sorunun açık olan ucunu tıkamak olur!
Ve eğer açık uçlu soru soracaksak o zaman açık uçlu yanıtlara uygun bir değerlendirmeye yönelmeliyiz. Bunun için de mutlaka soracağımız sorulara uygun çok boyutlu birer ‘rubrik’ oluşturmalıyız. Doğru yanıt sayabileceğimiz varyasyonlar (farklı doğru yanıtlar), doğru yanıtın komşuları, uzak doğrular ve tümden yanlışın başladığı o kritik çizgi…
Bunların ayrıntılı biçimde belirlendiği gelişkin yanıt anahtarlarıdır rubrikler.
Bilkent çatısı altında ölçme-değerlendirme çalışmalarına katıldığım Ankara Üniversitesi’nin çok değerli akademisyeni Yrd. Doç. Dr. Ömer Kutlu’nun kulakları çınlasın. Umarım ÖSYM, üniversite sınavında açık uçlu soru kullanma fikrine sahip çıktığı ilk anda, Türkiye’de sınav hazırlama ve değerlendirme konusunda en yetkin ototritelerden biri durumundaki Ömer Hoca’yla ya da o düzeyde bir başka uzmanla iletişime geçmiştir.
Şimdiki durum, 5 Ocak tarihli açıklamada geçen ‘ÖSYM, ileride bir el yazısı veri tabanı oluşturmayı planlamaktadır’ notuna rağmen bize IGCSE’dekine benzer bir rubrik değerlendirmesi fikrinin atlandığını veya bu fikre -ve Ömer Hoca gibi bir otoriteye- yaklaşılamadığını düşündürüyor.
İyimsel olamamamın ikinci nedeni şu:
Açık uçlu soruların derslere dağılımını tartışmaya açık buluyorum.
ÖSYM’nin açıkladığı biçimiyle 2017
***
Ve belki bundan daha önemlisi, o eğitimciler, böyle bir şeyin gerekliliğinden öte, teknik ve lojistik açıdan mümkün olabileceği yönünde de kanaat geliştiriyorlar.
Ben de onlardan biriyim. Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası sertifika sınavlarına yönelik aracısız gözlemler yaptığım, sonrasında o sınavlara öğrenci hazırlayan akademik takıma katıldığım 1997 yılından beri bu gerekliliğe ve ‘öyle bir işin teknik açıdan olabilirliğine’ samimiyele inanmaktayım. Nitekim makaleler arşivimi taradığımda bu doğrultuda görüş belirttiğim veya bir metne, bir fikre olumlu atıfta bulunduğum 9 ayrı makalemi belirledim. Konuya duyarlılığımla ve kararlılığımla ilgili mütevazı bir referans sayılabilir bu.
Durum böyleyken ÖSYM’nin 2017 Lisans Yerleştirme Sınavı’ndan başlayarak kitapçıklarda açık uçlu sınav sorularına yer verme fikrini sevinçle karşıladım. Çünkü biliyoruz ki bilimsel çerçevede titizce oluşturulmuş bir klasik sınav -ya da önemli bir sınavın tamamı olmasa da klasik olarak oluşturulmuş bölümü- değerlendiricilere, o sınava katılmış adayların bilme, düşünme, eleştirme, ifade etme gibi üst düzey becerileri hakkında bir test ile edinebileceklerinden çok daha fazla fikir verebilir.
Üniversiteye kabul edeceğimiz çocuklarımızda bu becerilerin gelişmişlik düzeyine bakmak ise hem üniversitelerdeki kalite artışına olumlu etkir hem de üniversite öncesi öğrenim kurumlarının tümünün söz konusu becerileri geliştirme hususunda kendine çeki düzen vermesinin yolunu açar.
Ve fakat…
Gerek ÖSYM’nin resmi internet sitesinde yayımlanan 5 Ocak 2017 tarihli ‘Açık uçlu sorular hakkında bilgilendirme ve Soru Örnekleri’ başlıklı kılavuz metin gerekse türlü yayınevlerinin ÖSYM’nin ilgili yönergelerine uygun biçimde ocak başından beri örneklerini piyasaya sürdüğü sorular, konuya çok temkinli yaklaşmamız gerektiğini gösteriyor. Başka bir deyişle, en azından başlangıç için lüzumundan fazla iyimser olmamak gerekiyor:
Peki neden ihtiyatlı olmak lazım?
Öncelikle:
Açık uçlu soru ile ölçebileceğimiz üst düzey becerileri, ÖSYM’nin uygulamayı öngördüğü gibi sadece 10 karaktere sıkıştırmaya çalışırsak bu henüz fırlatma rampasındayken doğru yörünge açısını ıskalamak anlamına gelecektir.
Daha kısası, eğer açık uçlu soru soracaksak gerçekten açık uçlu soru sormalıyız. Yanıtı harf düzeyine indirgemek, sorunun açık olan ucunu tıkamak olur!
Ve eğer açık uçlu soru soracaksak o zaman açık uçlu yanıtlara uygun bir değerlendirmeye yönelmeliyiz. Bunun için de mutlaka soracağımız sorulara uygun çok boyutlu birer ‘rubrik’ oluşturmalıyız. Doğru yanıt sayabileceğimiz varyasyonlar (farklı doğru yanıtlar), doğru yanıtın komşuları, uzak doğrular ve tümden yanlışın başladığı o kritik çizgi…
Bunların ayrıntılı biçimde belirlendiği gelişkin yanıt anahtarlarıdır rubrikler.
Bilkent çatısı altında ölçme-değerlendirme çalışmalarına katıldığım Ankara Üniversitesi’nin çok değerli akademisyeni Yrd. Doç. Dr. Ömer Kutlu’nun kulakları çınlasın. Umarım ÖSYM, üniversite sınavında açık uçlu soru kullanma fikrine sahip çıktığı ilk anda, Türkiye’de sınav hazırlama ve değerlendirme konusunda en yetkin ototritelerden biri durumundaki Ömer Hoca’yla ya da o düzeyde bir başka uzmanla iletişime geçmiştir.
Şimdiki durum, 5 Ocak tarihli açıklamada geçen ‘ÖSYM, ileride bir el yazısı veri tabanı oluşturmayı planlamaktadır’ notuna rağmen bize IGCSE’dekine benzer bir rubrik değerlendirmesi fikrinin atlandığını veya bu fikre -ve Ömer Hoca gibi bir otoriteye- yaklaşılamadığını düşündürüyor.
İyimsel olamamamın ikinci nedeni şu:
Açık uçlu soruların derslere dağılımını tartışmaya açık buluyorum.
ÖSYM’nin açıkladığı biçimiyle 2017
***