
(Cumartesi dizisi - Yazının devamı…)
Aslında çok merak ediyoruz; nedir şu ‘ayrıcalık’ sözcüğünün ardına gizlenen ayrıntılar? Neden bu ışıltılı laf, özel öğretim terminolojisinin önsöz özetine dönüşmüş halde? Ayrıcalıklı olmak, gerçekten çok mu önemli, çok mu çekici?
Ayrıcalıklarla büyütülmüş çocuklar çok mutlu, çok başarılı, çok sosyal mi oluyorlar? Diyelim ki öyle; o halde biz bu bağlamda ne tür ayrıcalıklardan söz ediyoruz?
Eğer ayrıcalık diye nitelenen şey, bir okulun bütün öğrencilerine ve velilerine adil biçimde sunulan fazladan bir hizmeti -söz gelimi mesai saatleri içerisinde okula uğrama şansı olmayan veliler düşünülerek oluşturulmuş özel bir enformasyon uygulamasını, artırılmış görüşme saatlerini veya mesela kampüs sosyal tesislerine giriş kartlarını, dışa kapalı kulüp üyeliklerini, akreditasyonları, referansları vs…- ifade ediyorsa sorun yok. Aksine, bunları yapabilen okul, kendini güçlü ve de çekici kılabilecek, ileri düzey aidiyet duygusu doğurabilecek işe yarar bir yol, bir uygulama geliştirmiş olabilir.
Diğer yandan elbette ki velilerin akla uygun bütün istekleri de yine değerli olabilir. Hatta ihtimalden öte, tüm talepler -hukuka, eşitliğe ve pedagoji mantığına aykırı olmadıkça- kesinlikle değerlidir! Çünkü isteklerin yerine getirilmesi, velinin de öğrencinin de moralini, motivasyonunu, aidiyet duygusunu, nihayet okuldaki esas operasyonu ve sürdürülebilirliği olumlu etkileyebilir…
Ama öyle ya, bu işin bir de ‘standartlar’ boyutu var!
Karar altına alınan her şey, bütün veliler ve bütün öğrenciler için adil biçimde uygulanabilecek mi; okulda gerçekten ‘fırsat eşitliği iklimi’ yaratılabilecek mi?..
Ve en önemlisi, bu yöndeki kararlar paydaşlar tarafından saygı duyularak kabullenilecek mi? Hangi oranda kabullenilecek?
Bunlar, çok çok önemli!
Hukuka saygıyı, adalet duygusunu ve kişiye özel ayrıcalıklardan -torpilden, adam kayırmacılıktan- arındırılmış eşitlik bilincini çocuklarımıza bu yolla, aslında tek geçerli yolla, hem de ‘ayrıcalıkların cirit attığı bir ortamda’ öğretmeyi başarabilecek miyiz?
Bu eğitimi çocuklarımıza ‘okul çatısı altında’ verebilecek miyiz? Bakın ‘özel okul’ demiyorum, özellikle ve üstüne basa basa ‘okul’ diyorum!
Yüksek olasılıkla kentlerimizi, ülkemizi, siyasal ve sosyo-ekonomik yapımızı biçimlendirecek ve yönetecek çocuklarımızın şimdiden, ‘okul çatısı altında’ hukuka saygıyı ve adalet duygusunu içselleştirmelerini sağlayabilecek miyiz?
Ne dersiniz?
★★
Öte yandan, üzerinde durduğumuz beklentilerin bir kısmı öğrencinin okulda katıldığı eğitim-öğretim süreciyle doğrudan ilgili olmayabilir de… Daha doğrusu, öğrencinin öğrenme motivasyonunu dolaylı yoldan etkileyebilecek şeyler söz konusu olsa dahi bunlar, eğitim-öğretim operasyonunun kalitesine, ortak standartlara doğrudan etkiyen faktörler içerisinde yer almayabilir.
Daha açık söyleyeyim; mesela ‘okulun kalitesi her şeyden çok buna bağlı’ (?) dediğimiz bir etken veya bir uygulama, aslında paydaşların tümü için değil, sadece bir çocuk için ya da sadece o vurguyu yapan veli için değer taşıyor olabilir. Buna ilişkin onlarca, yüzlerce örnek düşünebiliriz: Çocuğunun servise en son alınmasını ve eve ilk bırakılan çocuk olmasını isteyen veliyi düşünün mesela…
Elbette iyi bir okulun özel-kişisel gereksinimlere duyarlılık göstermesi de beklenir; ama sınıflarda gerçekleşen eğitim-öğretim etkinliğine ek olarak okulun ikincil (özel) sunumlarına eleştiri getirirken birincil işlevini, asıl misyonunu eksiksiz yerine getirdiğini görmezden gelmek, ne akla yatkın bir davranış ne de adil bir eleştiri olur!
Ve altını çizdiğim bu sorunla ilgili örneklerin çokluğu, ‘özel okul algısının’ bizde henüz yeterince olgunlaşmadığının bir göstergesi sayılabilir. Böyle düşünüyorum. Daha doğrusu 25 yılı aşan mütevazı bir deneyimden (özel öğretim öğretmenliği ve yöneticiliği deneyiminden) sonra bunların daha iyi farkına varıyorum.
★★
Kurum belleğine kaydedilmiş bütün veli beklentileri, eğitimbilimsel açıdan ‘kabul edilebilir; tutarlı, bilimsel’ şeyler midir?
Olgunlaşmamış bir genel-toplumsal algı üzerinden beynimize veya daha ilerisinde dilimize dökülen şeylerin hepsi, eğitim bilimleri açısından doğruluğu onaylanabilir şeyler midir?
Ve dahası, özel ve kişisel beklentilerin gerçekleşmediği bir okul, diğer bileşenleri kusursuz biçimde bir araya getirmiş olsa; yine de -beklentileri yüzde yüz oranında karşılayamadığı için- başarısız mı sayılır?
Son sorudan başlayalım yanıtlamaya:
-Bence hayır!
Bir okul, diğer bileşenleri titizce bir araya getirmişse özel ve kişisel beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda da başarılı sayılır!
Birçok özel okul velisinin de aslında benim gibi düşüneceğini biliyorum. Öyleyse ‘bence’ değil, ‘bizce’ demeliyim:
Bizce özel sektöre ya da devlete ait her okul, ama istisnasız her okul, kişisel ayrıcalık beklentisinin çok daha uzağındaki ve çok daha üzerindeki değerli etkenleri bir araya getirmesi koşuluyla; kişilik gelişimini, olumlu davranış değişikliklerini, değerler eğitimini, mensuplarına standart olarak sunduğu bilimsel, sanatsal, sportif ve kültürel kazanımları, gelişim olanaklarını oylumlayarak; öte yandan öğrencilerini bir üst okula -ve tabii o okula gidebilmesi için geçmek zorunda olduğu sınavlara- hazırlayıcı özel uygulamalar oluşturarak; bunların tümünde eşzamanlı verim ve başarı elde ederek ‘gerçek ayrıcalığı’ oluşturur.
Bir okul, ancak böyle bir sentez devinim gerçekleştirebilirse, somut ürünler ortaya koyar ve bir mezun kültürü oluşturursa ‘Benim mensuplarım ayrıcalıklıdır; benim bir geleneğim var’ diyebilir.
Okulun oluşturabileceği ya da oluşturması gereken ayrıcalıkları bu düzeyde ve objektif eğitim-bilim perspektifinde değerlendirebilmeliyiz. Reklam ve pazarlama perspektifinde değil!
Çünkü genelgeçer ‘okul algımızı’ gerçekçi beklentiler üzerinde şekillendirdiğimiz zaman, özel okulları da beklentiler atlasındaki en doğru haritaya, en doğru koordinatlarla konumlandırabiliriz…
Devlet okullarının ve özel okulların şu anda nasıl olduklarını, gerçekte nasıl olmaları gerektiğini, bu konuda uluslararası standartların neler olduğunu; dahası, okulları devlet-özel diye kategorilere ayırmanın doğru bir şey olup olmadığını belki biraz daha iyi değerlendirebiliriz. O zaman da okullar arasındaki farkları ve fark yaratan etkenleri daha doğru çözümleyebiliriz…
(…)
(Devamı var…)
Aslında çok merak ediyoruz; nedir şu ‘ayrıcalık’ sözcüğünün ardına gizlenen ayrıntılar? Neden bu ışıltılı laf, özel öğretim terminolojisinin önsöz özetine dönüşmüş halde? Ayrıcalıklı olmak, gerçekten çok mu önemli, çok mu çekici?
Ayrıcalıklarla büyütülmüş çocuklar çok mutlu, çok başarılı, çok sosyal mi oluyorlar? Diyelim ki öyle; o halde biz bu bağlamda ne tür ayrıcalıklardan söz ediyoruz?
Eğer ayrıcalık diye nitelenen şey, bir okulun bütün öğrencilerine ve velilerine adil biçimde sunulan fazladan bir hizmeti -söz gelimi mesai saatleri içerisinde okula uğrama şansı olmayan veliler düşünülerek oluşturulmuş özel bir enformasyon uygulamasını, artırılmış görüşme saatlerini veya mesela kampüs sosyal tesislerine giriş kartlarını, dışa kapalı kulüp üyeliklerini, akreditasyonları, referansları vs…- ifade ediyorsa sorun yok. Aksine, bunları yapabilen okul, kendini güçlü ve de çekici kılabilecek, ileri düzey aidiyet duygusu doğurabilecek işe yarar bir yol, bir uygulama geliştirmiş olabilir.
Diğer yandan elbette ki velilerin akla uygun bütün istekleri de yine değerli olabilir. Hatta ihtimalden öte, tüm talepler -hukuka, eşitliğe ve pedagoji mantığına aykırı olmadıkça- kesinlikle değerlidir! Çünkü isteklerin yerine getirilmesi, velinin de öğrencinin de moralini, motivasyonunu, aidiyet duygusunu, nihayet okuldaki esas operasyonu ve sürdürülebilirliği olumlu etkileyebilir…
Ama öyle ya, bu işin bir de ‘standartlar’ boyutu var!
Karar altına alınan her şey, bütün veliler ve bütün öğrenciler için adil biçimde uygulanabilecek mi; okulda gerçekten ‘fırsat eşitliği iklimi’ yaratılabilecek mi?..
Ve en önemlisi, bu yöndeki kararlar paydaşlar tarafından saygı duyularak kabullenilecek mi? Hangi oranda kabullenilecek?
Bunlar, çok çok önemli!
Hukuka saygıyı, adalet duygusunu ve kişiye özel ayrıcalıklardan -torpilden, adam kayırmacılıktan- arındırılmış eşitlik bilincini çocuklarımıza bu yolla, aslında tek geçerli yolla, hem de ‘ayrıcalıkların cirit attığı bir ortamda’ öğretmeyi başarabilecek miyiz?
Bu eğitimi çocuklarımıza ‘okul çatısı altında’ verebilecek miyiz? Bakın ‘özel okul’ demiyorum, özellikle ve üstüne basa basa ‘okul’ diyorum!
Yüksek olasılıkla kentlerimizi, ülkemizi, siyasal ve sosyo-ekonomik yapımızı biçimlendirecek ve yönetecek çocuklarımızın şimdiden, ‘okul çatısı altında’ hukuka saygıyı ve adalet duygusunu içselleştirmelerini sağlayabilecek miyiz?
Ne dersiniz?
★★
Öte yandan, üzerinde durduğumuz beklentilerin bir kısmı öğrencinin okulda katıldığı eğitim-öğretim süreciyle doğrudan ilgili olmayabilir de… Daha doğrusu, öğrencinin öğrenme motivasyonunu dolaylı yoldan etkileyebilecek şeyler söz konusu olsa dahi bunlar, eğitim-öğretim operasyonunun kalitesine, ortak standartlara doğrudan etkiyen faktörler içerisinde yer almayabilir.
Daha açık söyleyeyim; mesela ‘okulun kalitesi her şeyden çok buna bağlı’ (?) dediğimiz bir etken veya bir uygulama, aslında paydaşların tümü için değil, sadece bir çocuk için ya da sadece o vurguyu yapan veli için değer taşıyor olabilir. Buna ilişkin onlarca, yüzlerce örnek düşünebiliriz: Çocuğunun servise en son alınmasını ve eve ilk bırakılan çocuk olmasını isteyen veliyi düşünün mesela…
Elbette iyi bir okulun özel-kişisel gereksinimlere duyarlılık göstermesi de beklenir; ama sınıflarda gerçekleşen eğitim-öğretim etkinliğine ek olarak okulun ikincil (özel) sunumlarına eleştiri getirirken birincil işlevini, asıl misyonunu eksiksiz yerine getirdiğini görmezden gelmek, ne akla yatkın bir davranış ne de adil bir eleştiri olur!
Ve altını çizdiğim bu sorunla ilgili örneklerin çokluğu, ‘özel okul algısının’ bizde henüz yeterince olgunlaşmadığının bir göstergesi sayılabilir. Böyle düşünüyorum. Daha doğrusu 25 yılı aşan mütevazı bir deneyimden (özel öğretim öğretmenliği ve yöneticiliği deneyiminden) sonra bunların daha iyi farkına varıyorum.
★★
Kurum belleğine kaydedilmiş bütün veli beklentileri, eğitimbilimsel açıdan ‘kabul edilebilir; tutarlı, bilimsel’ şeyler midir?
Olgunlaşmamış bir genel-toplumsal algı üzerinden beynimize veya daha ilerisinde dilimize dökülen şeylerin hepsi, eğitim bilimleri açısından doğruluğu onaylanabilir şeyler midir?
Ve dahası, özel ve kişisel beklentilerin gerçekleşmediği bir okul, diğer bileşenleri kusursuz biçimde bir araya getirmiş olsa; yine de -beklentileri yüzde yüz oranında karşılayamadığı için- başarısız mı sayılır?
Son sorudan başlayalım yanıtlamaya:
-Bence hayır!
Bir okul, diğer bileşenleri titizce bir araya getirmişse özel ve kişisel beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda da başarılı sayılır!
Birçok özel okul velisinin de aslında benim gibi düşüneceğini biliyorum. Öyleyse ‘bence’ değil, ‘bizce’ demeliyim:
Bizce özel sektöre ya da devlete ait her okul, ama istisnasız her okul, kişisel ayrıcalık beklentisinin çok daha uzağındaki ve çok daha üzerindeki değerli etkenleri bir araya getirmesi koşuluyla; kişilik gelişimini, olumlu davranış değişikliklerini, değerler eğitimini, mensuplarına standart olarak sunduğu bilimsel, sanatsal, sportif ve kültürel kazanımları, gelişim olanaklarını oylumlayarak; öte yandan öğrencilerini bir üst okula -ve tabii o okula gidebilmesi için geçmek zorunda olduğu sınavlara- hazırlayıcı özel uygulamalar oluşturarak; bunların tümünde eşzamanlı verim ve başarı elde ederek ‘gerçek ayrıcalığı’ oluşturur.
Bir okul, ancak böyle bir sentez devinim gerçekleştirebilirse, somut ürünler ortaya koyar ve bir mezun kültürü oluşturursa ‘Benim mensuplarım ayrıcalıklıdır; benim bir geleneğim var’ diyebilir.
Okulun oluşturabileceği ya da oluşturması gereken ayrıcalıkları bu düzeyde ve objektif eğitim-bilim perspektifinde değerlendirebilmeliyiz. Reklam ve pazarlama perspektifinde değil!
Çünkü genelgeçer ‘okul algımızı’ gerçekçi beklentiler üzerinde şekillendirdiğimiz zaman, özel okulları da beklentiler atlasındaki en doğru haritaya, en doğru koordinatlarla konumlandırabiliriz…
Devlet okullarının ve özel okulların şu anda nasıl olduklarını, gerçekte nasıl olmaları gerektiğini, bu konuda uluslararası standartların neler olduğunu; dahası, okulları devlet-özel diye kategorilere ayırmanın doğru bir şey olup olmadığını belki biraz daha iyi değerlendirebiliriz. O zaman da okullar arasındaki farkları ve fark yaratan etkenleri daha doğru çözümleyebiliriz…
(…)
(Devamı var…)