
(Cumartesi dizisi - Son bölüm)
IV. Sonuç olarak…
Doğru çözümleme ihtimali eğer burada -tam da şu soruda- beliriyorsa biz de Türkiye’de özel okul algısına yönelik eleştirimizin tam bu kritik noktasında duralım:
Devlet okulu ile özel okul arasındaki fark ne?
Ya da bir okulu ‘özel’ yapan objektif etkenler neler?
Buraya kadar sıraladığım ve tüm okulları ilgilendirdiğinin altını özellikle çizdiğim toplumsal beklentilere ek olarak herhangi bir biçimde kendi bakış açısına uygun bir özel okul algısı geliştirmiş herkes; kurucular, yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, veliler, hatta konuyla ilgisiz kişiler bile, ülkenin geleceğini etkileme potansiyeli taşıyan özel okullardan şunları da bekleme hakkına sahiptirler:
Gerçekten ‘özel’ diyebileceğimiz bir özel okul;
• ‘Yerel değil, küresel kalite standartlarının üzerinde’ eğitsel malzeme ve donanıma, müfredat geliştirme olanaklarına, yerleşke dışı -dahası kent ve ülke dışı- bağlantılara ve bilimsel-kültürel referanslara, yine bilimsel-kültürel paydaşlara (akreditasyonlara) sahiptir.
• ’Sınıf mevcutları ve okulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı’, eğitim-öğretimde gerçekten fark yaratabilen etkenlerdendir; o halde özel okulda bu iki rakam üzerinde dikkatle durulur ve rakamlar makul ölçüde küçültülür.
• Özel okul, özel oluşuna eğer bir de ‘sürdürülebilirlik’ katmak istiyorsa çevrenin -mesela velilerin- kendisinden her istediğini ya da piyasa koşullarının, rekabetin zorladığı şeyleri değil de eğitim bilimlerine, akla, hukuka ve mevzuata, adalet duygusuna ve bizzat kendisinin ilan ettiği vizyona uygun olan şeyleri yapar; akademik dürüstlükten asla ödün vermez; iyi örnek olur ama en önemlisi yolundan, kararlarından kolay kolay sapmaz!
• Etiketlerden, ünvanlardan, kartvizitlerden etkilenmez ve istisnasız öğrencilerinin tümünü kapsayacak biçimde kendi yerleşkesinde adalet ve eşitlik ilkesinden asla ödün vermez.
• Kendisinden istenen bütün zamanları değil, okuldan veya okula bağlı gerçekleşen esas eğitim operasyonundan, derslerden, ders hazırlıklarından artan ve görüşmelere ayrılmış, bu amaçla planlanmış zamanı velilerin ve diğer konukların kullanımına açar. En iyi oyununu vitrine ya da tribünlere değil, içeriye ve yani kendi mutfağına oynar…
• Gereğinde öğrenci kaybetme pahasına da olsa; başta fiziksel ve psikolojik şiddeti önleyici kurallar olmak üzere, disiplin kurallarını geciktirmeden, adil ve kararlı biçimde uygular; ne pahasına olursa olsun, öğrencilere hayat dersi verecek olayları halının altına süpürmez, deşer, irdeler, ders verir…
• Özel okul, onu hedefleyen tüm çocuklar ve gençler için ‘emek harcandığında erişilebilir’ bir şey, çabayla ulaşılabilir bir hedef olmalıdır; bu bağlamda ‘çok iyi veya en iyi’ sınırını aşmaya odaklanmış özel okulun burs politikası da Türkiye gerçeklerine göre, kârlılık sınırına değil kritik verimlilik sınırına gelinceye dek zorlanarak ülke yararına biçimlendirilir. Bunun getirisi için paha biçilemez!
• Ve bütün iyi, köklü, kaliteli özel okullar, oluşturdukları olumlu öğrenme iklimini çevrelerine açarlar. Duvarları yıkarlar ve zaman içinde güçlü bir lokomotife dönüşürler…
★★
Bu yazının başından beri -hoşgörünüze sığınarak- nakarat gibi tekrarladığım şeye son kez dönüp bitiriyorum:
Özel okul-devlet okulu fark eder mi?
Bu ayrıma ‘kadercilik içinde boyun eğmek’ çocuklarımıza haksızlık olur!
Madem böyle, o halde lütfen, yukarıda sıraladığım sekiz maddeyi, şimdi bir kez de en başa iliştirdiğim veya aralara serpiştirdiğim ‘özel’ sözcüklerini çıkararak okuyun…
…
Nasıl?
Okulların aslında özel-devlet diye değil de ‘yeterli-yetersiz (yeterli düzeyde iyileştirilebilmiş-iyileştirilememiş)’ diye ikiye ayrıldığını farkettiniz değil mi?
Doğru açıdan bakabilmek ve doğru girişimlerde bulunabilmek için tam da bu noktada hemfikir olabilmeliyiz:
Eğer iyi eğitim almış çocukların sokağa çıkınca yalnızlaşmalarını, ufalmalarını, azınlıkta kalıp usul usul tükenmelerini istemiyorsak ‘en özel ya da en iyi okulun kalite kriterlerini’, ülkemizdeki bütün okulların önsözüne dönüştürmeliyiz!
Bu standartları ufuk çizgisi kabul ederek algımızı ve beklentilerimizi belki de yeniden biçimlendirmeliyiz…
Bütün çocukların tartışmasız özel olduğu bir dünyada, bütün okulları da belki bütçe ölçeğinde değil; ama felsefe ve hayatı ele alış bakımından özel hale getirebilmeliyiz.
Bunun mümkün olduğuna inanmalıyız!
★★
V. ‘Özetin özeti’
Öncelikle;
(1) Devlet okulu - özel okul hiç fark etmiyor; tümünde eşzamanlı kalite artışı sağlamak zorundayız. Bunu başaramazsak toplumsal iyileşme sağlanamaz ve en yalın ifadeyle de ‘iyi okulları bitirenler, toplumda gittikçe yalnızlaşırlar ve anlaşılamamaktan sürekli yakınırlar’.
(2) Bununla birlikte; ülkemizde özel okullarla ilgili ‘genel beklenti’ ne yazık ki hâlâ yüksek yapı (kampüs) donanımının ve veliye takdim edilen lüksle-konforla ilgili ayrıcalıkların çok da ilerisine geçebilmiş değil. Onun yerine ilkelere, uygulamalara, sürdürülebilirliğe, okul kararlarını -tabii makul bilimsel gerekçeleri doğrultusunda- saygıyla karşılayıp benimsemeye odaklanmamız gerekiyor.
(3) Ve son olarak; devletin, ‘sosyal devlet’ yaklaşımıyla özel öğretimi teşvik etmesi ve desteklemesi gerekiyor. Bu hem devlet okullarının sırtındaki yükü azaltarak o sahada da daha kaliteli eğitim-öğretim gerçekleştirmesini sağlayacaktır hem de eğitim alanındaki genel inovasyonu ve doğru etkileşimi hızlandıracaktır.
Bunlar olmadıkça gerçek bir özel öğretim atılımından söz etmemiz ve tabii eğitim-öğretimin bu çok tartışılan boyutuna dönük doğru, objektif, hassas algılar geliştirmemiz çok da mümkün gözükmüyor!
Referanslar:
1: Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2020 Örgün Eğitim İstatistikleri Raporu
(ana metin):
http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2020_09/04144812_meb_istatistikleri_orgun_egitim_2019_2020.pdf
2: Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2020 Örgün Eğitim İstatistikleri Raporu
(haber metni):
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/turkiyenin-egitim-ogretim-istatistiklerini-aciklandi-41603792
3: YÖK - Türkiye Yükseköğrenim İstatistiği Raporu -2019
(haber metni)
https://www.aa.com.tr/tr/egitim/yuksekogretim-istatistikleri-aciklandi/1468890
IV. Sonuç olarak…
Doğru çözümleme ihtimali eğer burada -tam da şu soruda- beliriyorsa biz de Türkiye’de özel okul algısına yönelik eleştirimizin tam bu kritik noktasında duralım:
Devlet okulu ile özel okul arasındaki fark ne?
Ya da bir okulu ‘özel’ yapan objektif etkenler neler?
Buraya kadar sıraladığım ve tüm okulları ilgilendirdiğinin altını özellikle çizdiğim toplumsal beklentilere ek olarak herhangi bir biçimde kendi bakış açısına uygun bir özel okul algısı geliştirmiş herkes; kurucular, yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, veliler, hatta konuyla ilgisiz kişiler bile, ülkenin geleceğini etkileme potansiyeli taşıyan özel okullardan şunları da bekleme hakkına sahiptirler:
Gerçekten ‘özel’ diyebileceğimiz bir özel okul;
• ‘Yerel değil, küresel kalite standartlarının üzerinde’ eğitsel malzeme ve donanıma, müfredat geliştirme olanaklarına, yerleşke dışı -dahası kent ve ülke dışı- bağlantılara ve bilimsel-kültürel referanslara, yine bilimsel-kültürel paydaşlara (akreditasyonlara) sahiptir.
• ’Sınıf mevcutları ve okulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı’, eğitim-öğretimde gerçekten fark yaratabilen etkenlerdendir; o halde özel okulda bu iki rakam üzerinde dikkatle durulur ve rakamlar makul ölçüde küçültülür.
• Özel okul, özel oluşuna eğer bir de ‘sürdürülebilirlik’ katmak istiyorsa çevrenin -mesela velilerin- kendisinden her istediğini ya da piyasa koşullarının, rekabetin zorladığı şeyleri değil de eğitim bilimlerine, akla, hukuka ve mevzuata, adalet duygusuna ve bizzat kendisinin ilan ettiği vizyona uygun olan şeyleri yapar; akademik dürüstlükten asla ödün vermez; iyi örnek olur ama en önemlisi yolundan, kararlarından kolay kolay sapmaz!
• Etiketlerden, ünvanlardan, kartvizitlerden etkilenmez ve istisnasız öğrencilerinin tümünü kapsayacak biçimde kendi yerleşkesinde adalet ve eşitlik ilkesinden asla ödün vermez.
• Kendisinden istenen bütün zamanları değil, okuldan veya okula bağlı gerçekleşen esas eğitim operasyonundan, derslerden, ders hazırlıklarından artan ve görüşmelere ayrılmış, bu amaçla planlanmış zamanı velilerin ve diğer konukların kullanımına açar. En iyi oyununu vitrine ya da tribünlere değil, içeriye ve yani kendi mutfağına oynar…
• Gereğinde öğrenci kaybetme pahasına da olsa; başta fiziksel ve psikolojik şiddeti önleyici kurallar olmak üzere, disiplin kurallarını geciktirmeden, adil ve kararlı biçimde uygular; ne pahasına olursa olsun, öğrencilere hayat dersi verecek olayları halının altına süpürmez, deşer, irdeler, ders verir…
• Özel okul, onu hedefleyen tüm çocuklar ve gençler için ‘emek harcandığında erişilebilir’ bir şey, çabayla ulaşılabilir bir hedef olmalıdır; bu bağlamda ‘çok iyi veya en iyi’ sınırını aşmaya odaklanmış özel okulun burs politikası da Türkiye gerçeklerine göre, kârlılık sınırına değil kritik verimlilik sınırına gelinceye dek zorlanarak ülke yararına biçimlendirilir. Bunun getirisi için paha biçilemez!
• Ve bütün iyi, köklü, kaliteli özel okullar, oluşturdukları olumlu öğrenme iklimini çevrelerine açarlar. Duvarları yıkarlar ve zaman içinde güçlü bir lokomotife dönüşürler…
★★
Bu yazının başından beri -hoşgörünüze sığınarak- nakarat gibi tekrarladığım şeye son kez dönüp bitiriyorum:
Özel okul-devlet okulu fark eder mi?
Bu ayrıma ‘kadercilik içinde boyun eğmek’ çocuklarımıza haksızlık olur!
Madem böyle, o halde lütfen, yukarıda sıraladığım sekiz maddeyi, şimdi bir kez de en başa iliştirdiğim veya aralara serpiştirdiğim ‘özel’ sözcüklerini çıkararak okuyun…
…
Nasıl?
Okulların aslında özel-devlet diye değil de ‘yeterli-yetersiz (yeterli düzeyde iyileştirilebilmiş-iyileştirilememiş)’ diye ikiye ayrıldığını farkettiniz değil mi?
Doğru açıdan bakabilmek ve doğru girişimlerde bulunabilmek için tam da bu noktada hemfikir olabilmeliyiz:
Eğer iyi eğitim almış çocukların sokağa çıkınca yalnızlaşmalarını, ufalmalarını, azınlıkta kalıp usul usul tükenmelerini istemiyorsak ‘en özel ya da en iyi okulun kalite kriterlerini’, ülkemizdeki bütün okulların önsözüne dönüştürmeliyiz!
Bu standartları ufuk çizgisi kabul ederek algımızı ve beklentilerimizi belki de yeniden biçimlendirmeliyiz…
Bütün çocukların tartışmasız özel olduğu bir dünyada, bütün okulları da belki bütçe ölçeğinde değil; ama felsefe ve hayatı ele alış bakımından özel hale getirebilmeliyiz.
Bunun mümkün olduğuna inanmalıyız!
★★
V. ‘Özetin özeti’
Öncelikle;
(1) Devlet okulu - özel okul hiç fark etmiyor; tümünde eşzamanlı kalite artışı sağlamak zorundayız. Bunu başaramazsak toplumsal iyileşme sağlanamaz ve en yalın ifadeyle de ‘iyi okulları bitirenler, toplumda gittikçe yalnızlaşırlar ve anlaşılamamaktan sürekli yakınırlar’.
(2) Bununla birlikte; ülkemizde özel okullarla ilgili ‘genel beklenti’ ne yazık ki hâlâ yüksek yapı (kampüs) donanımının ve veliye takdim edilen lüksle-konforla ilgili ayrıcalıkların çok da ilerisine geçebilmiş değil. Onun yerine ilkelere, uygulamalara, sürdürülebilirliğe, okul kararlarını -tabii makul bilimsel gerekçeleri doğrultusunda- saygıyla karşılayıp benimsemeye odaklanmamız gerekiyor.
(3) Ve son olarak; devletin, ‘sosyal devlet’ yaklaşımıyla özel öğretimi teşvik etmesi ve desteklemesi gerekiyor. Bu hem devlet okullarının sırtındaki yükü azaltarak o sahada da daha kaliteli eğitim-öğretim gerçekleştirmesini sağlayacaktır hem de eğitim alanındaki genel inovasyonu ve doğru etkileşimi hızlandıracaktır.
Bunlar olmadıkça gerçek bir özel öğretim atılımından söz etmemiz ve tabii eğitim-öğretimin bu çok tartışılan boyutuna dönük doğru, objektif, hassas algılar geliştirmemiz çok da mümkün gözükmüyor!
Referanslar:
1: Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2020 Örgün Eğitim İstatistikleri Raporu
(ana metin):
http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2020_09/04144812_meb_istatistikleri_orgun_egitim_2019_2020.pdf
2: Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2020 Örgün Eğitim İstatistikleri Raporu
(haber metni):
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/turkiyenin-egitim-ogretim-istatistiklerini-aciklandi-41603792
3: YÖK - Türkiye Yükseköğrenim İstatistiği Raporu -2019
(haber metni)
https://www.aa.com.tr/tr/egitim/yuksekogretim-istatistikleri-aciklandi/1468890