
Eylül ayında yaprakların sararıp düşmesiyle birlikte evlerde patates alma telaşı da başlardı. Patates, alınıp depolara konuluncaya kadar küçüğünden büyüğüne herkesin dilinde olur gündemden hiç düşmezdi. Geçen yıl alınan patates, evin hanımı tarafından beğenilmişse yine aynısı için sipariş verilirdi. Patatesinden memnun olmayanlar ise konu komşudan, yakın akrabalardan tüyolar alırdı. Daha çok tercih edilenler ise Tortum ya da Hasankale patatesi olurdu. Pazarlık sonucunda alınan çuval çuval patatesler at arabasıyla getirilir, evin önüne yığılırdı. Çocuklar gelen patates çuvalların başına üşüşür üzerinde türlü oyunlar çevirirdi. Patates satan, ürününü öve öve bitiremez; analarımız ise inşallah diye karşılık verirdi.
Çuvallardaki patatesler içeriye alınır güneşli bir gün beklenirdi. Hava açınca da patatesler temizlenmek için dışarıya serilirdi. Patates; sıcak havada çamurlarından ayıltılarak tekrar çuvallara konulurdu. Böylelikle lapa lapa yağan karlı kış gecelerinde patates en büyük ziyafet olurdu. Patates; özenle bulunduğu yerden çıkarılır iyice yıkandıktan sonra dilim dilim kesilirdi. Patates narlaşmış sobanın fırın bölümüne güzelce yerleştirilirdi. Tuzlamayı da unutmamak gerekirdi. Patates kızarıncaya kadar fırında bekletilirdi. Pişen patatesleri sobadan çıkarıp tuzlayanlara; ise lezzetin tadını çıkarmak için bir köşeye çekilmek kalırdı…
BORÇSUZ CAMİ
Bir zamanlar şehirde Ahmet adında biri yaşarmış. Ahmet; güzel bir cami yaptırmak ister, amel defterinin kapanmaması için Allah’a dua edermiş. Gün gelir Ahmet Efendi emeline nail olur ve camisini yaptırmaya başlar. Cami inşaatı ilerledikçe Ahmet Efendi’nin de heyecanı artar. Ahmet Efendi’nin cami için biriktirdiği para gün gelir, biter. İnşaatın yavaşlaması Ahmet Efendi’yi hayli üzer. Caminin tamamlanabilmesi için paraya ihtiyaç vardır; ama kimden alına bilinirdi ki? Ahmet Efendi bu düşüncelerle şehrin ileri geleni olan Derviş Ağa’ya başvurur. Ağa caminin yarım kalmasından haberdardır ve Ahmet Efendi’ye gereken parayı verir. Cami biter, ibadete açılır. Ahmet Efendi bir zaman sonra borcunu ödemek için Derviş Ağa’ya gider. Ağa borcunun olmadığını söyleyerek parayı kabul etmez.
TEŞİ
Uzun bir sopa üzerinde, kubbeye benzer şapkası ve bir ucunda demiriyle teşinin ne olduğunu anlamaya çalışırdık, çocuk aklımızla… Hele babaannemin elinden teşiyi hiç düşürmemesi merakımızı iyice artırırdı. Babaannemin elindeki yünler pazardan alınır, çuvallara konulurdu. Hali vakti yerinde olanlar dere kenarında; olmayanlar ise bu yünleri evlerinin önünde merasimle yıkardı. Yıkanan yünler güneşe serilir, kurutulurdu. Kurutulan yünün büyük bir bölümüyle yorgan ve döşek yapılır, küçük bir kısmı ise teşinin tezgâhından geçirilirdi.
Küçük yumaklar halindeki yün, teşinin üst kısmındaki demirden geçirilerek ip haline getirilirdi. Sabahtan akşama kadar hiç bıkmadan çevirme yapılır, yün yumak haline getirilirdi. Bir anda evlerde çeşit çeşit ipler olur, ihtiyaç oldukça bunlardan yararlanılırdı. Yumak olan yünler daha çok ayaklarda şal çoraba döner, kış aylarında sıcacık bir ortam sağlardı.
Çuvallardaki patatesler içeriye alınır güneşli bir gün beklenirdi. Hava açınca da patatesler temizlenmek için dışarıya serilirdi. Patates; sıcak havada çamurlarından ayıltılarak tekrar çuvallara konulurdu. Böylelikle lapa lapa yağan karlı kış gecelerinde patates en büyük ziyafet olurdu. Patates; özenle bulunduğu yerden çıkarılır iyice yıkandıktan sonra dilim dilim kesilirdi. Patates narlaşmış sobanın fırın bölümüne güzelce yerleştirilirdi. Tuzlamayı da unutmamak gerekirdi. Patates kızarıncaya kadar fırında bekletilirdi. Pişen patatesleri sobadan çıkarıp tuzlayanlara; ise lezzetin tadını çıkarmak için bir köşeye çekilmek kalırdı…
BORÇSUZ CAMİ
Bir zamanlar şehirde Ahmet adında biri yaşarmış. Ahmet; güzel bir cami yaptırmak ister, amel defterinin kapanmaması için Allah’a dua edermiş. Gün gelir Ahmet Efendi emeline nail olur ve camisini yaptırmaya başlar. Cami inşaatı ilerledikçe Ahmet Efendi’nin de heyecanı artar. Ahmet Efendi’nin cami için biriktirdiği para gün gelir, biter. İnşaatın yavaşlaması Ahmet Efendi’yi hayli üzer. Caminin tamamlanabilmesi için paraya ihtiyaç vardır; ama kimden alına bilinirdi ki? Ahmet Efendi bu düşüncelerle şehrin ileri geleni olan Derviş Ağa’ya başvurur. Ağa caminin yarım kalmasından haberdardır ve Ahmet Efendi’ye gereken parayı verir. Cami biter, ibadete açılır. Ahmet Efendi bir zaman sonra borcunu ödemek için Derviş Ağa’ya gider. Ağa borcunun olmadığını söyleyerek parayı kabul etmez.
TEŞİ
Uzun bir sopa üzerinde, kubbeye benzer şapkası ve bir ucunda demiriyle teşinin ne olduğunu anlamaya çalışırdık, çocuk aklımızla… Hele babaannemin elinden teşiyi hiç düşürmemesi merakımızı iyice artırırdı. Babaannemin elindeki yünler pazardan alınır, çuvallara konulurdu. Hali vakti yerinde olanlar dere kenarında; olmayanlar ise bu yünleri evlerinin önünde merasimle yıkardı. Yıkanan yünler güneşe serilir, kurutulurdu. Kurutulan yünün büyük bir bölümüyle yorgan ve döşek yapılır, küçük bir kısmı ise teşinin tezgâhından geçirilirdi.
Küçük yumaklar halindeki yün, teşinin üst kısmındaki demirden geçirilerek ip haline getirilirdi. Sabahtan akşama kadar hiç bıkmadan çevirme yapılır, yün yumak haline getirilirdi. Bir anda evlerde çeşit çeşit ipler olur, ihtiyaç oldukça bunlardan yararlanılırdı. Yumak olan yünler daha çok ayaklarda şal çoraba döner, kış aylarında sıcacık bir ortam sağlardı.