Yeniden okul hikâyeleri (1)
2021 yılı haziran ayında, anaokulundan üniversiteye okul çevresinde geçmiş otuz dört gerçek hikâyeye yer verdiğim Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikayeler adlı kitabım PEGEM Akademi yayınlarından çıktığında sevgili Hatice Arda öğretmenim, o kitabı imzalatmak için kapımı çalan ilk okurlarım arasındaydı.
O gün dostluğumuzun kendisini gururlandırdığını söyleyip -halbuki o gurur gerçekten de önce bana aitti- kitabıma bu nedenle iki kat daha fazla sevinse de itiraf etti, aslında biraz üzgündü.
Çünkü okul hikâyelerini derlediğimi epeydir biliyordu ve bana anlatacağı harika bir hikâyesi vardı. Kitap basılınca ‘Yetiştiremedim’ diye üzülmüştü...
Teselli ettim, enerji dolu o muhteşem öğretmeni: ‘Merak etmeyin öğretmenim, ben okulların içinden geçen sıcacık, insan kokulu hikâyeleri derlemeyi sürdüreceğim. Sizin hikâyenize de ikinci ciltte mutlaka yer vereceğim’ dedim.
Ömür işte, vefa etmiyor bazı planlara...
Dostum, kurumdaşım, sevgili öğretmenim, canım ablam Hatice Arda, o konuşmadan çok kısa bir süre sonra Covid-19 salgınında yaşamını yitirdi. Yönetim takımında yer aldığım okulun ilk kaybı o oldu. İçimiz yandı...
Cennette, ışıklar içinde olsun...
Anlattığı -öğretmenliğinin henüz ilk yıllarında bizzat başından geçmiş- o muhteşem hikâye de ona verdiğim ikinci cilt sözü de aklımda.
Onu, hikayesini ve verdiğim sözü asla unutmayacağım...
Şimdi işte birazcık sabır ve teveccüh dileyerek o ikinci cilt için derlediğim ilk hikâyeyi paylaşacağım.
★★
Metni, 2022 yılı sona ermek üzereyken Facebook’ta 'Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesi ve Öğretmen Okulu Mezunları' topluluğunda sevgili Fuat Fidan ağabeyim takipçilerine aktarmıştı.
Yavuz Selim (Erzurum-Ilıca), babamın da mezunu olduğu efsane yatılı öǧretmen okulu...
Öyle ki Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikayeler’i o okulun üç mezununa; rahmetli babam Hasan İlmak ve onun can dostları Uğur Acar ile Mürüvvet Demirtaş’a ithaf etmiştim.
Bu uzun girişten sonra sabrınız için bir kez daha teşekkür ediyorum ve sizi bir profesörün son ve belki de en zor sınavıyla baş başa bırakıyorum:
★★
İkinci cildin veya dizinin ilk hikâyesi. Bu nedenle bir bakıma otuz beşinci, bir bakıma da yeni birinci hikâye:
Profesörün son sınavı...
‘Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Burcu Demirel, mezun olan öğrencilerinin son sınavı için hazırladığı kağıtla herkesi duygulandırdı.
Yaptığı işlerle öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu bizlere bir kez daha gösteren Profesör, final sınavında 120 öğrencisine soru sormak yerine ‘kendine sorular sorarak’ öğrencilerini hem şaşırttı hem de çok duygulandırdı.
Sınava katılıp kâğıdı okuyan tüm öğrencilere geçer not veren Demirel, öğrencilerinin son sınavında yaptığı bu sürprizle onlara son bir ders vermiş oldu.
‘Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır’ dememiş miydi Shakespeare? cümlesi ile sınava başlıyor Prof. Dr. Burcu Demirel ve devam ediyor:
‘İşte geldi o vakitlerden biri daha. Yuvadan uçma vaktiniz artık. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, kültür mahallesine, melteme, kantinin yengesine, kankanın el şakalarına, yerine imza atmalara, çaktırmadan kopyalara, sorumluluk bilmeden, ev geçindirme derdi çekmeden, sabah akşamı olmayan günlere ve gecelere, derste uyumalara, dersi kaynatmalara, haftalık değişen aşklara, arkadaş sevdalarına, dostlukların en hakikilerine, bilmem daha nelere veda vakti… Kocaman bir ömür bekliyor sizi, upuzun yollar, nice sevdalar, nice hayal kırıklıkları, nice telaşlar, nice gözyaşları, nice mutluluklar…
Hayat kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yollarınız, umut dolsun düşleriniz, hayal kurup uğruna adanan ömürleriniz olsun. Kendini tavaf edenlerden, istifleyip biriktirenlerden değil, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, atasının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit kadınlar ve yiğit erkekler olan kuzularımızsınız siz bizim. Sevdamızsınız, gözümüzdeki yaşsınız gidişinizle.’
(...)
(Devamı var)
2021 yılı haziran ayında, anaokulundan üniversiteye okul çevresinde geçmiş otuz dört gerçek hikâyeye yer verdiğim Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikayeler adlı kitabım PEGEM Akademi yayınlarından çıktığında sevgili Hatice Arda öğretmenim, o kitabı imzalatmak için kapımı çalan ilk okurlarım arasındaydı.
O gün dostluğumuzun kendisini gururlandırdığını söyleyip -halbuki o gurur gerçekten de önce bana aitti- kitabıma bu nedenle iki kat daha fazla sevinse de itiraf etti, aslında biraz üzgündü.
Çünkü okul hikâyelerini derlediğimi epeydir biliyordu ve bana anlatacağı harika bir hikâyesi vardı. Kitap basılınca ‘Yetiştiremedim’ diye üzülmüştü...
Teselli ettim, enerji dolu o muhteşem öğretmeni: ‘Merak etmeyin öğretmenim, ben okulların içinden geçen sıcacık, insan kokulu hikâyeleri derlemeyi sürdüreceğim. Sizin hikâyenize de ikinci ciltte mutlaka yer vereceğim’ dedim.
Ömür işte, vefa etmiyor bazı planlara...
Dostum, kurumdaşım, sevgili öğretmenim, canım ablam Hatice Arda, o konuşmadan çok kısa bir süre sonra Covid-19 salgınında yaşamını yitirdi. Yönetim takımında yer aldığım okulun ilk kaybı o oldu. İçimiz yandı...
Cennette, ışıklar içinde olsun...
Anlattığı -öğretmenliğinin henüz ilk yıllarında bizzat başından geçmiş- o muhteşem hikâye de ona verdiğim ikinci cilt sözü de aklımda.
Onu, hikayesini ve verdiğim sözü asla unutmayacağım...
Şimdi işte birazcık sabır ve teveccüh dileyerek o ikinci cilt için derlediğim ilk hikâyeyi paylaşacağım.
★★
Metni, 2022 yılı sona ermek üzereyken Facebook’ta 'Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesi ve Öğretmen Okulu Mezunları' topluluğunda sevgili Fuat Fidan ağabeyim takipçilerine aktarmıştı.
Yavuz Selim (Erzurum-Ilıca), babamın da mezunu olduğu efsane yatılı öǧretmen okulu...
Öyle ki Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikayeler’i o okulun üç mezununa; rahmetli babam Hasan İlmak ve onun can dostları Uğur Acar ile Mürüvvet Demirtaş’a ithaf etmiştim.
Bu uzun girişten sonra sabrınız için bir kez daha teşekkür ediyorum ve sizi bir profesörün son ve belki de en zor sınavıyla baş başa bırakıyorum:
★★
İkinci cildin veya dizinin ilk hikâyesi. Bu nedenle bir bakıma otuz beşinci, bir bakıma da yeni birinci hikâye:
Profesörün son sınavı...
‘Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Burcu Demirel, mezun olan öğrencilerinin son sınavı için hazırladığı kağıtla herkesi duygulandırdı.
Yaptığı işlerle öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu bizlere bir kez daha gösteren Profesör, final sınavında 120 öğrencisine soru sormak yerine ‘kendine sorular sorarak’ öğrencilerini hem şaşırttı hem de çok duygulandırdı.
Sınava katılıp kâğıdı okuyan tüm öğrencilere geçer not veren Demirel, öğrencilerinin son sınavında yaptığı bu sürprizle onlara son bir ders vermiş oldu.
‘Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır’ dememiş miydi Shakespeare? cümlesi ile sınava başlıyor Prof. Dr. Burcu Demirel ve devam ediyor:
‘İşte geldi o vakitlerden biri daha. Yuvadan uçma vaktiniz artık. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, kültür mahallesine, melteme, kantinin yengesine, kankanın el şakalarına, yerine imza atmalara, çaktırmadan kopyalara, sorumluluk bilmeden, ev geçindirme derdi çekmeden, sabah akşamı olmayan günlere ve gecelere, derste uyumalara, dersi kaynatmalara, haftalık değişen aşklara, arkadaş sevdalarına, dostlukların en hakikilerine, bilmem daha nelere veda vakti… Kocaman bir ömür bekliyor sizi, upuzun yollar, nice sevdalar, nice hayal kırıklıkları, nice telaşlar, nice gözyaşları, nice mutluluklar…
Hayat kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yollarınız, umut dolsun düşleriniz, hayal kurup uğruna adanan ömürleriniz olsun. Kendini tavaf edenlerden, istifleyip biriktirenlerden değil, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, atasının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit kadınlar ve yiğit erkekler olan kuzularımızsınız siz bizim. Sevdamızsınız, gözümüzdeki yaşsınız gidişinizle.’
(...)
(Devamı var)