Hamdolsun bir Ramazan’a daha girdik ve bir kere daha ‘hoş geldin ya şehr-i ramazan’ diyoruz. Kelime anlamı, ‘güneşin sıcaklığının yakması’ da demek olan Ramazan’ın, kişisel, ailevi ve toplumsal hata, günah ve yanlışlarımızı ortadan kaldırmasını; bizi iyilik, güzellik, sevap ve doğrulardan oluşan bir atmosferdeki hayata ulaştırmasını diliyoruz.
Ramazan’ı Ülkemizde, bir oruç, ibadet ve Kur’an ayı; olarak görür ve karşılarız. İslam’ın belirlemiş olduğu haram, günah, yanlışlık ve kötülüklerden uzaklaşmağa çalışır ve bu yönde birbirimizi teşvik ederiz. Camilerdeki vaazlarda, Kur’an bülbüllerinin okuduğu hatimlerde, gazetelerdeki haber-yorum ve makalelerde, televizyonlardaki sohbetlerde bu hususları yoğun bir şekilde teneffüs ederiz. Sevgimizi, saygımızı, maddi ve manevi imkânlarımızı başkalarıyla paylaşıp, diğer insanların ‘başkaları’ olmaktan çıkarıldığı, birlik ve beraberlik ruhuna ulaşırız. Bu tavrımızın Ramazanda ve Ramazan sonrasında da sürekli ve tutarlı olmasına çok özen gösteririz.
Ramazan Ayı, İslam’ın tevhid (birlik) inancının yeryüzüne en çok aksettiği bir zaman dilimidir. Çünkü Müslümanlar ‘birlik’te sahura kalkar, ‘birlik’te iftar eder, ‘birlik’te teravih ve diğer namazları kılar, ‘birlik’te çalışır ve ‘birlik’te dinlenirler.
Bu ayda, İslam’ın temel varoluş sebebinin, Ülkemizin de merkezde olduğu yeryüzünde Hakk’ı hâkim kılmak, Bu ‘Hakk’ ölçüleri çerçevesinde iyilikleri (Ma’ruf’u) yaygınlaştırıp artırmak ve olumsuzluklarla (Münker’le) mücadele etmek olduğunu hatırda tutmak; Ramazan’ı bu ulvi bilince ulaşmak için bir fırsat olarak görmek gerekir. Yani herkes, hem kendisinin, yeryüzünde Hakk’ı hâkim kılma gayretinde olmalı, hem de diğer insanların aynı gayede buluşmasına yönelik bir çaba içerisinde olmalıdır.
Bu bağlamda Ramazan ayını, Müslümanlığımızı yeniden inşa etmek için bir başlangıç olarak değerlendirmeliyiz.
Daha özelden başlayarak, şöyle bir yol takip edebiliriz: Ramazanda sevap amaçlı olarak Kur’an-ı Kerim’i daha çok okuruz, bu çok güzel bir husustur. Ancak O’nu anlamak için de muhakkak Kur’an Meali ve çeşitli tefsirleri de okumak gerekir ki, aslolan da budur. Kur’an-ı Kerim’i okurken, O’nun bizden nasıl bir bakış açısı ve yaklaşım sergilememizi istediğini araştırıp incelemeliyiz? O, sadece ‘inandık’ deyip oruç, namaz, hac, zekât gibi ibadetleri kişisel olarak veya gurup halinde yerine getirip, onun dışında Ülkemizde ve bütün dünyada olanlara seyirci kalmamızı mı istiyor? Yoksa ‘Siz insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a da iman edersiniz’ ayetinde ifade edilen, Ülkemiz dâhil, bütün insanlığa karşı küresel bir görev üstlenmemizi mi yani Hakk’ı hâkim kılmamızı mı bizden istiyor? Bu konuları çok iyi düşünmek ve ona göre bir tavır almak gerekir. Müslümanlığın var oluş sebebi, ‘Hakkı’, yeryüzünde başvurulan yegâne ölçü kılmak, Batıl’ı yani Hakk’ın dışındaki ölçü adına ne varsa onlarla da mücadele içerisine girmektir.
Bu anlayış çerçevesinde, Ülkemizde Hakk’ın yeniden egemen olması, O’nun ölçüleri çerçevesinde iyiliklerin (Ma’ruf’un) yaygınlaşması; kötülüklerin (Münker’in) ortadan kaldırılması, birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhu içinde maddeten ve manen yükselmesi; içeride kalkınma, huzur ve güveni sağlamış, dışarıda da gündem belirleyen bir aktör durumuna gelmiş olması hepimizin ortak hedefi olmalıdır. Küresel ölçekte ise, yine aynı ‘çizgi’de dış dünyadaki olumlu gelişmelere katkı sağlayıp, onların ülkemizde de geçerli olmasına çalışmak; her türlü kötülüğe ve olumsuz gelişmelere karşı mücadele ederek, onlara karşı bir tavır içerisinde olmak da yine ortak hedeflerimizden olmalıdır.
Unutmayalım, İslam (Hakk) karşıtı güçler, bugün yıkamadıkları tek ülke olarak bizi görmektedirler. Bunun için bütün desise ve oyunlarıyla, plan ve programlarıyla üzerimize gelmektedirler. Ancak, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, yıkılmak şöyle dursun, Allah’ın yardımıyla içeride olduğu gibi, dışarıda da iyilikleri ve güzellikleri yaygınlaştıracak ve dünyaya yeni bir anlayış kazandıracak güçteyiz.
Bunu bizim birçoğumuzdan, karşı taraf, çok daha iyi bilmektedir.
İşte namaz, oruç ve diğer ibadetler, sadece bireyin iç dünyasını temizlemeye yönelik bir ibadet olarak asla algılanmamalıdır. Bu ibadetler, aslında Müslümanları bu misyona hazırlamak için konulmuş ibadetlerdir. Bu ibadetlerin asıl gayesi, Müslümanları “İyi Müslüman” yapmak ve sonra da o İyi Müslüman’ı, Ülkemizin merkezde olduğu dış dünyaya yönelterek, yukarıda değindiğimiz gayeler için iradesini küresel ölçekte harekete geçirmektir.
Ramazan’ın çok feyizli, bereketli ve huzurlu geçmesi temennisi ile selam ve saygılar.
Prof. Dr. Ömer ÖZYILMAZ
İAÜ Eğitim Fakültesi
Öğretim Üyesi
Ramazan’ı Ülkemizde, bir oruç, ibadet ve Kur’an ayı; olarak görür ve karşılarız. İslam’ın belirlemiş olduğu haram, günah, yanlışlık ve kötülüklerden uzaklaşmağa çalışır ve bu yönde birbirimizi teşvik ederiz. Camilerdeki vaazlarda, Kur’an bülbüllerinin okuduğu hatimlerde, gazetelerdeki haber-yorum ve makalelerde, televizyonlardaki sohbetlerde bu hususları yoğun bir şekilde teneffüs ederiz. Sevgimizi, saygımızı, maddi ve manevi imkânlarımızı başkalarıyla paylaşıp, diğer insanların ‘başkaları’ olmaktan çıkarıldığı, birlik ve beraberlik ruhuna ulaşırız. Bu tavrımızın Ramazanda ve Ramazan sonrasında da sürekli ve tutarlı olmasına çok özen gösteririz.
Ramazan Ayı, İslam’ın tevhid (birlik) inancının yeryüzüne en çok aksettiği bir zaman dilimidir. Çünkü Müslümanlar ‘birlik’te sahura kalkar, ‘birlik’te iftar eder, ‘birlik’te teravih ve diğer namazları kılar, ‘birlik’te çalışır ve ‘birlik’te dinlenirler.
Bu ayda, İslam’ın temel varoluş sebebinin, Ülkemizin de merkezde olduğu yeryüzünde Hakk’ı hâkim kılmak, Bu ‘Hakk’ ölçüleri çerçevesinde iyilikleri (Ma’ruf’u) yaygınlaştırıp artırmak ve olumsuzluklarla (Münker’le) mücadele etmek olduğunu hatırda tutmak; Ramazan’ı bu ulvi bilince ulaşmak için bir fırsat olarak görmek gerekir. Yani herkes, hem kendisinin, yeryüzünde Hakk’ı hâkim kılma gayretinde olmalı, hem de diğer insanların aynı gayede buluşmasına yönelik bir çaba içerisinde olmalıdır.
Bu bağlamda Ramazan ayını, Müslümanlığımızı yeniden inşa etmek için bir başlangıç olarak değerlendirmeliyiz.
Daha özelden başlayarak, şöyle bir yol takip edebiliriz: Ramazanda sevap amaçlı olarak Kur’an-ı Kerim’i daha çok okuruz, bu çok güzel bir husustur. Ancak O’nu anlamak için de muhakkak Kur’an Meali ve çeşitli tefsirleri de okumak gerekir ki, aslolan da budur. Kur’an-ı Kerim’i okurken, O’nun bizden nasıl bir bakış açısı ve yaklaşım sergilememizi istediğini araştırıp incelemeliyiz? O, sadece ‘inandık’ deyip oruç, namaz, hac, zekât gibi ibadetleri kişisel olarak veya gurup halinde yerine getirip, onun dışında Ülkemizde ve bütün dünyada olanlara seyirci kalmamızı mı istiyor? Yoksa ‘Siz insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a da iman edersiniz’ ayetinde ifade edilen, Ülkemiz dâhil, bütün insanlığa karşı küresel bir görev üstlenmemizi mi yani Hakk’ı hâkim kılmamızı mı bizden istiyor? Bu konuları çok iyi düşünmek ve ona göre bir tavır almak gerekir. Müslümanlığın var oluş sebebi, ‘Hakkı’, yeryüzünde başvurulan yegâne ölçü kılmak, Batıl’ı yani Hakk’ın dışındaki ölçü adına ne varsa onlarla da mücadele içerisine girmektir.
Bu anlayış çerçevesinde, Ülkemizde Hakk’ın yeniden egemen olması, O’nun ölçüleri çerçevesinde iyiliklerin (Ma’ruf’un) yaygınlaşması; kötülüklerin (Münker’in) ortadan kaldırılması, birlik-beraberlik ve kardeşlik ruhu içinde maddeten ve manen yükselmesi; içeride kalkınma, huzur ve güveni sağlamış, dışarıda da gündem belirleyen bir aktör durumuna gelmiş olması hepimizin ortak hedefi olmalıdır. Küresel ölçekte ise, yine aynı ‘çizgi’de dış dünyadaki olumlu gelişmelere katkı sağlayıp, onların ülkemizde de geçerli olmasına çalışmak; her türlü kötülüğe ve olumsuz gelişmelere karşı mücadele ederek, onlara karşı bir tavır içerisinde olmak da yine ortak hedeflerimizden olmalıdır.
Unutmayalım, İslam (Hakk) karşıtı güçler, bugün yıkamadıkları tek ülke olarak bizi görmektedirler. Bunun için bütün desise ve oyunlarıyla, plan ve programlarıyla üzerimize gelmektedirler. Ancak, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, yıkılmak şöyle dursun, Allah’ın yardımıyla içeride olduğu gibi, dışarıda da iyilikleri ve güzellikleri yaygınlaştıracak ve dünyaya yeni bir anlayış kazandıracak güçteyiz.
Bunu bizim birçoğumuzdan, karşı taraf, çok daha iyi bilmektedir.
İşte namaz, oruç ve diğer ibadetler, sadece bireyin iç dünyasını temizlemeye yönelik bir ibadet olarak asla algılanmamalıdır. Bu ibadetler, aslında Müslümanları bu misyona hazırlamak için konulmuş ibadetlerdir. Bu ibadetlerin asıl gayesi, Müslümanları “İyi Müslüman” yapmak ve sonra da o İyi Müslüman’ı, Ülkemizin merkezde olduğu dış dünyaya yönelterek, yukarıda değindiğimiz gayeler için iradesini küresel ölçekte harekete geçirmektir.
Ramazan’ın çok feyizli, bereketli ve huzurlu geçmesi temennisi ile selam ve saygılar.
Prof. Dr. Ömer ÖZYILMAZ
İAÜ Eğitim Fakültesi
Öğretim Üyesi