
Akıl ne? Bu soruya sadece mantıklı konuşma ve mantıklı eylemler üzerinden bir cevap verilebilir. Yoksa bir nesne gibi, akıl gösterilemez. Ruh ne? sorusunun cevabı da benzer; ruhun varlığı da bedende yürüttüğü her türlü faaliyetle açıklanmakta. Ruh, şudur? diye bir varlık gösterilemez. Beş duyuyla gördüklerimiz, duyduklarımız, kokladıklarımız, tattıklarımız, temas ettiklerimiz, hafızada tutuklarımız, hissettiklerimiz, kavradıklarımız, fikirlerimiz, düşüncelerimiz, vb., hep aynı merkezin eylemleri: Ruh.
Ruh-akıl-din aslında aynı şey. Ruh, bedenle kendini ifşa eder; beş duyuya bağlı hissetmeler, akletmeler ifşayı somutlaştırır. Böylece ruh, Ben bilincinin kökeni olur. Dış âlem ruhun iç âlemi; ruh, Ben bilincine, batınını dış âlemde zahir ederek, Ben’ini açık eder. Eğer, zahiri olmasaydı ruh batınında gizli kalacak ve Ben’i zuhur etmeyecekti.
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın." (Hicr 29)
Melekler üfleneni görmediler, Âdem’i gördüler; ilahî donanım (ruh) yüklenmiş Âdem’i. Nitekim ruh programı (emri) yüklenen Âdem, Yaratıcı’nın kendisine emretmesi üzerine, varlık hakkında nutuk irat etti; böylece üstünlüğü aşikâr oldu. (Bakınız: Bakara 31, 33, 34, 37, Enam 98, A’raf 11, 189)
Hazreti Muhammed (sav) ruh nedir? sorusuna, ‘Allah’ın emri’ cevabını verdi. Allah’ın emri ‘yazgı, değişmez şey, durum’ demek.
İnsan ruhtur ve bu ilahî emir ile insan Allah'ın halifesi ilan edildi; melekler ve tabiat insana taşıdığı ruh emri nedeniyle secde etti. Sadece insan ruhudur ki, Halik’ın Esma-ı Hüsna’sını en mükemmel şekilde temsil eder. Bu, öyle bir mertebedir ki; hayat, akıl, bilgi, irade, kudret, arzu, vs. diğer her türlü ruhî özellik, bedenle zahir olmakta.
İnsan düşünen yegâna varlıktır: Yetişkin insanın beyin korteksinde 86 milyar nöron mevcut: Ruh, zahir olurken beyni araçsallaştırır ve hayret edilecek bir faaliyetle zahir olur. Ruhun öngörebilme özelliği, hayal gücü, yaratıcılık, vicdan gibi özellikleriyle; duyguları, düşünceleri, inançları ve bunlara bağlı şuuruyla, hep zahirini inşa etmekte.
İnsan öleceğini bilerek yaşar: Haliyle ruh çocuğu ölüm hakkında da düşünür. Ölüm gerçeği, ruhu, nefs-i emmare mertebesinde pek korkutur; öte yandan ölüm insanı motive eder. Din, ölüm gerçeği karşısında insanı inşa eder: Kuran, ruhun ölümsüz olduğunu ve insana baki bir hayat verildiğini müjdeler. Ruh çocukları, Yasin suresinde bildirilen, ‘dönün emri’ne uyup bedenlerini terk ettiklerinde, Ben’leri nasıl şekillenmişse, ebedî yaşama bu kazanımları ile ulaşır. Sonra da cennete yahut cehenneme gider.
Din, ruh çocuklarının cennete dönebilmeleri için hayatı nasıl yaşayacaklarını öğretir: Din, iman ve amel ile iyilik, kötülük, adalet gibi kavramları anlamlandırır ve Kuran emirleriyle Ben’i ölüm sonrasına hazırlar.
Ruhun bir özelliği de hafızaya sahip olmasıdır: İnsan ruhu, Ben bilincine hafıza ile sahip olur ve hafıza ile korur. Hafıza varlıkları anlama ve geleceğe hazırlanma imkânını sağlar. Geçmişin ve geleceğin farkındalığını hafıza temin eder. Ruh çocukları, hafıza, dil, konuşma becerisi ve yazı gibi özellikleri sayesinde çevrelerine ve sonraki kuşaklara duygu, düşünce, fikir, bilgi, inanç ve değerler ile tasavvurlar aktarır. Böylece ruh çocukları, sahip oldukları donanımla, değişir ve dünyayı değiştirir. Eğer ruh çocukları, akıl ve dinle hareket ederse, değişim olumlu, aksi durumda ruh çocukları nefs-i emmare seviyesinde zahir olan sahiplenme dürtüsüyle, çevreyi kontrol etme isteği, hayatta kalma ve üstünlüğünü sürdürme hazzıyla, hem batınlarına hem de zahirlerine karşı tehdit oluşturur. Zay olur ve zay ederler!
Ruh-akıl-din aslında aynı şey. Ruh, bedenle kendini ifşa eder; beş duyuya bağlı hissetmeler, akletmeler ifşayı somutlaştırır. Böylece ruh, Ben bilincinin kökeni olur. Dış âlem ruhun iç âlemi; ruh, Ben bilincine, batınını dış âlemde zahir ederek, Ben’ini açık eder. Eğer, zahiri olmasaydı ruh batınında gizli kalacak ve Ben’i zuhur etmeyecekti.
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın." (Hicr 29)
Melekler üfleneni görmediler, Âdem’i gördüler; ilahî donanım (ruh) yüklenmiş Âdem’i. Nitekim ruh programı (emri) yüklenen Âdem, Yaratıcı’nın kendisine emretmesi üzerine, varlık hakkında nutuk irat etti; böylece üstünlüğü aşikâr oldu. (Bakınız: Bakara 31, 33, 34, 37, Enam 98, A’raf 11, 189)
Hazreti Muhammed (sav) ruh nedir? sorusuna, ‘Allah’ın emri’ cevabını verdi. Allah’ın emri ‘yazgı, değişmez şey, durum’ demek.
İnsan ruhtur ve bu ilahî emir ile insan Allah'ın halifesi ilan edildi; melekler ve tabiat insana taşıdığı ruh emri nedeniyle secde etti. Sadece insan ruhudur ki, Halik’ın Esma-ı Hüsna’sını en mükemmel şekilde temsil eder. Bu, öyle bir mertebedir ki; hayat, akıl, bilgi, irade, kudret, arzu, vs. diğer her türlü ruhî özellik, bedenle zahir olmakta.
İnsan düşünen yegâna varlıktır: Yetişkin insanın beyin korteksinde 86 milyar nöron mevcut: Ruh, zahir olurken beyni araçsallaştırır ve hayret edilecek bir faaliyetle zahir olur. Ruhun öngörebilme özelliği, hayal gücü, yaratıcılık, vicdan gibi özellikleriyle; duyguları, düşünceleri, inançları ve bunlara bağlı şuuruyla, hep zahirini inşa etmekte.
İnsan öleceğini bilerek yaşar: Haliyle ruh çocuğu ölüm hakkında da düşünür. Ölüm gerçeği, ruhu, nefs-i emmare mertebesinde pek korkutur; öte yandan ölüm insanı motive eder. Din, ölüm gerçeği karşısında insanı inşa eder: Kuran, ruhun ölümsüz olduğunu ve insana baki bir hayat verildiğini müjdeler. Ruh çocukları, Yasin suresinde bildirilen, ‘dönün emri’ne uyup bedenlerini terk ettiklerinde, Ben’leri nasıl şekillenmişse, ebedî yaşama bu kazanımları ile ulaşır. Sonra da cennete yahut cehenneme gider.
Din, ruh çocuklarının cennete dönebilmeleri için hayatı nasıl yaşayacaklarını öğretir: Din, iman ve amel ile iyilik, kötülük, adalet gibi kavramları anlamlandırır ve Kuran emirleriyle Ben’i ölüm sonrasına hazırlar.
Ruhun bir özelliği de hafızaya sahip olmasıdır: İnsan ruhu, Ben bilincine hafıza ile sahip olur ve hafıza ile korur. Hafıza varlıkları anlama ve geleceğe hazırlanma imkânını sağlar. Geçmişin ve geleceğin farkındalığını hafıza temin eder. Ruh çocukları, hafıza, dil, konuşma becerisi ve yazı gibi özellikleri sayesinde çevrelerine ve sonraki kuşaklara duygu, düşünce, fikir, bilgi, inanç ve değerler ile tasavvurlar aktarır. Böylece ruh çocukları, sahip oldukları donanımla, değişir ve dünyayı değiştirir. Eğer ruh çocukları, akıl ve dinle hareket ederse, değişim olumlu, aksi durumda ruh çocukları nefs-i emmare seviyesinde zahir olan sahiplenme dürtüsüyle, çevreyi kontrol etme isteği, hayatta kalma ve üstünlüğünü sürdürme hazzıyla, hem batınlarına hem de zahirlerine karşı tehdit oluşturur. Zay olur ve zay ederler!