“Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak. Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!” Vâkıa 9
İnsanları yüzünden bilirsiniz… Gözleriniz anahtar gibi usulca açar kilitleri…
İnsanları sözlerinden bilirsiniz… Kulaklarınız kelimelerin izinde aralar kapalı kapıları…
İnsanları yollarından bilirsiniz… Adımları ele verir onları…
İnsanları kalplerinden bilirsiniz… iyilik ya da nankörlükleri bir ayna gibi gösterir onları…
İnsanları insanlıklarından bilirsiniz… Hakikate hürmetleri beden perdelerini sıyırıverir üzerlerinden!
Merhametin ve sevginin gözesi olan Rahman, kullarına kıyamaz! Onları sağda iyiler, solda kötüler olarak toplayıp, bütün emekleri bir torbaya tıkıştırmaya razı gelmez.
Önce az da olsa, iyilikler kırıntı halinde de bulunmuş olsa, zerre kadar iyiliği zayii etmeyeceğini beyan ettiği için onları sağ tarafa ayırır.
“Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak. Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!”
Hakikate becerebildiğince hürmet gösterenleri ödüllendirir Muallimlerin en Âlimi olan. Bu şekilde bize demek ister ki, iyilik bir kabın dibini ıslatacak kadar az da olsa, nankörlük karşısında yok sayılmaz. Sen de o halde kabını hiç olmazsa ıslatanlardan ol!
Yapacak birşey bulamıyorsan, dudaklarına kiraz ağacından ödünç alacağın tebessüm lezzetleri sür.
Nasıl olacağını bilemiyorsan, karşına ilk çıkan komşu çocuğunun ağzını cebinden el çabukluğuyla çıkardığın bir çikolatayla tatlandır.
Bütün dertlere yetemeyeceğin malum da, sokağında unutulmuş bir yetimin bayramlığı olmaya da mı türlü mazeretlerle yetmez yüreğin.
Yol üstündeki taşı da mı, susamış kuşu da mı, caddeden karşıya geçmeye korkan ihtiyar amcayı da mı sırtlamaya yetmez gücün.
Yeter de sen küçük görüp basar geçersin yanından!
Bilsen o küçükler birikip seni sağ tarafta tutacak, Rabbinin affına mazhar kılacak minicik sebepleri oluşturacak, yüzünü çevirir geçer miydin ey aciz?
Artık küçük atıfetlerin büyük ödüllere sebep olacağını haber aldın değil mi?
O halde durarak, ebedi hayatını hüsrana çevirme!
Buraya kadar birinci grubun yanında yürüdük, aza çok alanların tatlı kârlarına bakıp, işe yaramaz sandığımız küçük güzelliklerin nasıl kocaman sevinçlere dönüştüğünü gördük.
Sırada ikinciler var!
Talihsiz olanlar…
Kendilerine bile hayırsız kalanlar…
Hem günlerini, dünlerini hem de yarınlarını mahvetmiş olanlar…
Soldakiler! Allah’ın sol tarafta toplayacağını söylediği bahtsızlar.
Merhametim gazabımı geçti diyecek kadar kullarını seven Sahiplerinin bu müjdesinden bir parçacık olsun kalplerine koyamayanlar.
Kim mi bunlar… Dünyada iyiliğe arkasını, kötülüğe yüzünü dönenler elbette!
“Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak. Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!”
Kötülüğün bir bataklık olduğunu hatırlatıyor Rabbimiz ve ekliyor, içine giren dibe doğru yollanmaktan kurtaramaz kendini.
Mutsuzluk, senin ihtiyaçlarından ortaya çıkmaz. Mutsuzluk muhtacım sandıklarının elinde olmamasından doğar.
Sen gerekli sanırsın oysa gerekli olsa sende mutlaka olurdu, unutursun!
Senin kıt idrakinle gerekli sandıklarını sana gereksiz gören Rahman’a baş kaldırmaya başlarsın…
Zaten işe oradan başladınsa gerisi teferruat olarak geldikçe gelir.
Önce, yavrucuğunu tanıyamaz olur anneciği…
Sonra mahalledeki çocukluk arkdaşlarını hayretler içerisinde bırakırsın…
İş, okul, askerlik, apartman say sayabildiğin kadar… sırasıyla nankörlüğünden nasiplendikçe baş belaları olur çıkıverirsin eski ahbaplarının.
Kötülerin en büyük kötülüğü kendilerine lazım gelmediği halde halde başkalarına gerekenleri tarumar etmeleridir.
Sana bakanların yüreklerini ağzına getirmek telaşıyla attığın her çirkin kahkaha, sol tarafta bir adım daha önde bulunmana yarar.
Sen Rahman’ın kullarını sahipsiz sandıkça, hesap gününün çetin anlarında yüzüne bakılmazların arasında nasipsizliğin perçimlenir.
Ah! Ne mutsuz kimselerdir hitabının başına geçeceği gün, keşke dünya başıma yıkılsaydı da bu halde olmaktan kurtulabilseydim diyeceksin.
Öyle diyeceğine, sana güvenmiş olan Allah’ı, Rahim yerine Kahhar sıfatıyla tanıyacağına, iki elinin arasına al başını ve akletmeye başla artık!
Bir yetim sevindirmek sandığın kadar zor değil, dene istersen.
Evladına en sevdiği boya kalemlerinden daha sevgili gelecek olan baba gülümsemesini göstermek aklına yatmayacak kadar imkânsız değil, at bir adım.
Komşularını sevmekle meşhur olmak ince yufkadan açtığın baklavaya gösterdiğin özenden daha azına hakketmez, emin ol.
İşyerinin gudubeti olmak için harcadığın çabanın onda biriyle etrafındakilerin sevgili kardeşi olmayı başarabilirsin hem bilsen bu daha çok yarar işinie üstelik iki cihanda bilmiş ol.
Hesap gününün hesapsız kaybedeni olmak yerine gel kıyma kendine de şimdi hesapla başına geleceklerin ağırlığını.
Yazık etme zatına!
Bu ikincinin üzerine bir üçüncü gelecekse eyvah ki eyvah deme sakın!
Sınıflandırmayı Vedud olan Rahman yapıyor meraklanma. En büyük mükafatı en sona saklar ki, sen hayret denizinde kocaman kulaçlar atarak ferahlayasın.
Gelsin mi müjde? Başkasına değil sana gelsin mi? sadece seni değil arzulayan herkesi bulsun mu büyük muştu!
“Önde olanlar ise (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde) öne çıkanlar olacak.”
Duydun değil mi… Biri iki yaparsan, bire bin alırsın.
Önce başkası başlasın ben arkasından gelirim demez de, ilk gülü sen atarsan gülizara çevrilir sonu olmayan hayatın.
Başkalarının acısını dindirmek için kendi küçük sızılarına aldırmazsan, sonsuz devalar çıkarılır karşına.
Tebessümün yanına güvenilir insandır ondan zarar gelmez denilmesini eklersen, sonsuz bir mutluluğun kucağında bulursun kendini.
O halde söyleyelim, iyilik yapan olmak yetmez, hep iyilik umulan olmalısın.
İyice olmak yetmez, kime sorsalar iyiliği lafta kalmaz deyilen olmalısın.
İyiliğe doğru yürümek güzel de sen koşan olmalısın.
Merak etme zor değildir üçüncülerden olmak…
Sen iyilikte öne çıkmayı yürekten iste hele, bak o zaman seni iyilik olsun diye yaratan, nasıl nefesini sağlam, bedenini kavi kılar!
Gördüklerine zaman gelir sen bile inanamazsın.
Hele göreceklerine!
Hiç zorlama tahayyülde küçük aklın yaya kalır!
İnsanları yüzünden bilirsiniz… Gözleriniz anahtar gibi usulca açar kilitleri…
İnsanları sözlerinden bilirsiniz… Kulaklarınız kelimelerin izinde aralar kapalı kapıları…
İnsanları yollarından bilirsiniz… Adımları ele verir onları…
İnsanları kalplerinden bilirsiniz… iyilik ya da nankörlükleri bir ayna gibi gösterir onları…
İnsanları insanlıklarından bilirsiniz… Hakikate hürmetleri beden perdelerini sıyırıverir üzerlerinden!
Merhametin ve sevginin gözesi olan Rahman, kullarına kıyamaz! Onları sağda iyiler, solda kötüler olarak toplayıp, bütün emekleri bir torbaya tıkıştırmaya razı gelmez.
Önce az da olsa, iyilikler kırıntı halinde de bulunmuş olsa, zerre kadar iyiliği zayii etmeyeceğini beyan ettiği için onları sağ tarafa ayırır.
“Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak. Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!”
Hakikate becerebildiğince hürmet gösterenleri ödüllendirir Muallimlerin en Âlimi olan. Bu şekilde bize demek ister ki, iyilik bir kabın dibini ıslatacak kadar az da olsa, nankörlük karşısında yok sayılmaz. Sen de o halde kabını hiç olmazsa ıslatanlardan ol!
Yapacak birşey bulamıyorsan, dudaklarına kiraz ağacından ödünç alacağın tebessüm lezzetleri sür.
Nasıl olacağını bilemiyorsan, karşına ilk çıkan komşu çocuğunun ağzını cebinden el çabukluğuyla çıkardığın bir çikolatayla tatlandır.
Bütün dertlere yetemeyeceğin malum da, sokağında unutulmuş bir yetimin bayramlığı olmaya da mı türlü mazeretlerle yetmez yüreğin.
Yol üstündeki taşı da mı, susamış kuşu da mı, caddeden karşıya geçmeye korkan ihtiyar amcayı da mı sırtlamaya yetmez gücün.
Yeter de sen küçük görüp basar geçersin yanından!
Bilsen o küçükler birikip seni sağ tarafta tutacak, Rabbinin affına mazhar kılacak minicik sebepleri oluşturacak, yüzünü çevirir geçer miydin ey aciz?
Artık küçük atıfetlerin büyük ödüllere sebep olacağını haber aldın değil mi?
O halde durarak, ebedi hayatını hüsrana çevirme!
Buraya kadar birinci grubun yanında yürüdük, aza çok alanların tatlı kârlarına bakıp, işe yaramaz sandığımız küçük güzelliklerin nasıl kocaman sevinçlere dönüştüğünü gördük.
Sırada ikinciler var!
Talihsiz olanlar…
Kendilerine bile hayırsız kalanlar…
Hem günlerini, dünlerini hem de yarınlarını mahvetmiş olanlar…
Soldakiler! Allah’ın sol tarafta toplayacağını söylediği bahtsızlar.
Merhametim gazabımı geçti diyecek kadar kullarını seven Sahiplerinin bu müjdesinden bir parçacık olsun kalplerine koyamayanlar.
Kim mi bunlar… Dünyada iyiliğe arkasını, kötülüğe yüzünü dönenler elbette!
“Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak. Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!”
Kötülüğün bir bataklık olduğunu hatırlatıyor Rabbimiz ve ekliyor, içine giren dibe doğru yollanmaktan kurtaramaz kendini.
Mutsuzluk, senin ihtiyaçlarından ortaya çıkmaz. Mutsuzluk muhtacım sandıklarının elinde olmamasından doğar.
Sen gerekli sanırsın oysa gerekli olsa sende mutlaka olurdu, unutursun!
Senin kıt idrakinle gerekli sandıklarını sana gereksiz gören Rahman’a baş kaldırmaya başlarsın…
Zaten işe oradan başladınsa gerisi teferruat olarak geldikçe gelir.
Önce, yavrucuğunu tanıyamaz olur anneciği…
Sonra mahalledeki çocukluk arkdaşlarını hayretler içerisinde bırakırsın…
İş, okul, askerlik, apartman say sayabildiğin kadar… sırasıyla nankörlüğünden nasiplendikçe baş belaları olur çıkıverirsin eski ahbaplarının.
Kötülerin en büyük kötülüğü kendilerine lazım gelmediği halde halde başkalarına gerekenleri tarumar etmeleridir.
Sana bakanların yüreklerini ağzına getirmek telaşıyla attığın her çirkin kahkaha, sol tarafta bir adım daha önde bulunmana yarar.
Sen Rahman’ın kullarını sahipsiz sandıkça, hesap gününün çetin anlarında yüzüne bakılmazların arasında nasipsizliğin perçimlenir.
Ah! Ne mutsuz kimselerdir hitabının başına geçeceği gün, keşke dünya başıma yıkılsaydı da bu halde olmaktan kurtulabilseydim diyeceksin.
Öyle diyeceğine, sana güvenmiş olan Allah’ı, Rahim yerine Kahhar sıfatıyla tanıyacağına, iki elinin arasına al başını ve akletmeye başla artık!
Bir yetim sevindirmek sandığın kadar zor değil, dene istersen.
Evladına en sevdiği boya kalemlerinden daha sevgili gelecek olan baba gülümsemesini göstermek aklına yatmayacak kadar imkânsız değil, at bir adım.
Komşularını sevmekle meşhur olmak ince yufkadan açtığın baklavaya gösterdiğin özenden daha azına hakketmez, emin ol.
İşyerinin gudubeti olmak için harcadığın çabanın onda biriyle etrafındakilerin sevgili kardeşi olmayı başarabilirsin hem bilsen bu daha çok yarar işinie üstelik iki cihanda bilmiş ol.
Hesap gününün hesapsız kaybedeni olmak yerine gel kıyma kendine de şimdi hesapla başına geleceklerin ağırlığını.
Yazık etme zatına!
Bu ikincinin üzerine bir üçüncü gelecekse eyvah ki eyvah deme sakın!
Sınıflandırmayı Vedud olan Rahman yapıyor meraklanma. En büyük mükafatı en sona saklar ki, sen hayret denizinde kocaman kulaçlar atarak ferahlayasın.
Gelsin mi müjde? Başkasına değil sana gelsin mi? sadece seni değil arzulayan herkesi bulsun mu büyük muştu!
“Önde olanlar ise (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde) öne çıkanlar olacak.”
Duydun değil mi… Biri iki yaparsan, bire bin alırsın.
Önce başkası başlasın ben arkasından gelirim demez de, ilk gülü sen atarsan gülizara çevrilir sonu olmayan hayatın.
Başkalarının acısını dindirmek için kendi küçük sızılarına aldırmazsan, sonsuz devalar çıkarılır karşına.
Tebessümün yanına güvenilir insandır ondan zarar gelmez denilmesini eklersen, sonsuz bir mutluluğun kucağında bulursun kendini.
O halde söyleyelim, iyilik yapan olmak yetmez, hep iyilik umulan olmalısın.
İyice olmak yetmez, kime sorsalar iyiliği lafta kalmaz deyilen olmalısın.
İyiliğe doğru yürümek güzel de sen koşan olmalısın.
Merak etme zor değildir üçüncülerden olmak…
Sen iyilikte öne çıkmayı yürekten iste hele, bak o zaman seni iyilik olsun diye yaratan, nasıl nefesini sağlam, bedenini kavi kılar!
Gördüklerine zaman gelir sen bile inanamazsın.
Hele göreceklerine!
Hiç zorlama tahayyülde küçük aklın yaya kalır!