
Ben onu hep böyle sevdim: ‘Sarı, benim akıllı oğlum...’
Pisikız’ımın yavrusu; Tompiti’nin, Doğu’nun ve Doğa’nın sevgili kardeşi, Deniz’in ve benim uslu oğlumuz Sarı, geçtiğimiz hafta sonu, 27 Mart 2022 Pazar sabahı kucağımızda can verdi, melek oldu. İnsan yılıyla altı yıldır hayatımızdaydı ve şimdi hep onu konuşuyoruz. Bir tek gün, bir tek an bile bizi, Pisikız’ı ya da Tompiti’yi üzmedi Sarı.
Hiç ama hiç...
Ağır böbrek rahatsızlığı yaşadığı son günlerinde bile...
O kadar akıllı, o kadar uysal ve nazik bir evlattı işte. Anlatabildiğimden çok daha iyiydi. Yaşarken de bir melekti o...
★★
Ortalıkta görünmeyi pek sevmezdi benim Sarı oğlum...
Günün büyük kısmını bizim yatak odamızda, benim yastığımın yanına kıvrılmış olarak geçirirdi. Öyleyken her dokunuşumuza o kadar sevimli bir mırıldamayla yanıt verirdi ki dedikleri kesinlikle doğdu, mutlu kedilere mahsus o ses, o titreşim, bizim için paha biçilemez bir terapiydi. Hem o eşsiz ses hem de yine Sarı’nın masum ve hayran bakışları, Deniz’in de benim de bütün yorgunluğumuzu, stresimizi alıp götürürdü.
Dışarıya çıktığındaysa konuşurdu bizimle. Öyle miyavlama falan değil, bildiğiniz kesik kesik, bir bebeğin konuşması gibi anlatmaya çalışırdı derdini. Biz anlardık...
Gurbette, ailelerimizden uzakta yaşayan insanlar olarak kedilerimizle nasıl teselli bulduğumuzu ve kendimizi nasıl sevimli bir kalabalık içinde hissettiğimizi ise şimdi daha iyi anlayabiliyoruz...
★★
Bir insandan söz eder gibiyim, değil mi? Belki saçma buluyorsunuz...
Öyleydi ama... Çocuğumuzdu o bizim...
Öyle masum, öyle sessiz sedasız gelip geçti dünyadan:
Hiç üzmedi...
Hiç nankörlük etmedi bize...
Hiçbir şeye, hiç kimseye zarar vermedi; hep sakin, memnun ve uysaldı. Ne büyük hüner, ne büyük yetenek ve içten içe kaynayan dünyada ne eşsiz bir vasıf bu, düşünsenize: Sakin, memnun, uysal (yerine göre uyumlu) olabilmek...
Sarı, hep kendine özgü ürkekliğiyle ama hep sevgiyle baktı çevresine...
Gözlerinin yeşili, rahmetli babamın o eşsiz güzel gözlerinin yeşiliyle aynıydı. Unutur muyum hiç?..
Öfkenin, hırçınlığın zerresi yoktu onda da.
Hayatımıza öyle güzel, öyle nahif bir anlam kattı ki...
Tarif edemem...
İnsanların hepsi böyle mi?
Değil ne yazık ki...
Onun için hayatlarımız zindan oluyor ya...
★★
Tekrar söyleyeceğim bunu, afedersiniz: Anlattıklarım bazılarına çok anlamsız gelebilir. Bazıları, bir kedinin insanmış gibi değerlendirilmesini, öyle tarif edilmesini ve bir ailenin içine o şekilde konumlandırılmasını çok garipseyebilir. Ne bileyim, inançlara falan ters düştüğünü düşünenler olabilir...
Ne diyeyim?
Herkes değil ama bazı insanlar, bir kedinin, bir köpeğin, bir kuşun ya da başka bir hayvanın, bir başka canlının, insanı nasıl etkileyebileceğini, nasıl değiştirebileceğini, nasıl ‘iyileştirebileceğini’ belki gerçekten anlamayabilirler...
Nitekim Sarı’yı Mersin-Mezitli hayvan mezarlığında kendi ellerimle toprağa verdiğim 27 Mart sabahından bugüne, tüm hafta boyunca kafamın nasıl allak bullak olduğunu, ruhumun nasıl parçalandığını, nasıl üzüldüğümü görenler bana temelde üç farklı tepki verdiler:
Birincisi; az önce özetlediğim durum ve bu durumu anlamsız, gereksiz veya saçma görenler. Bana göre ‘olumsuz, anlayışsız’ tepki verenler...
Benim çevremde böyleleri az iyi ki! Ama var işte, ne yazık ki...
İkincisi; nötrler. Olumlu veya olumsuz hiçbir tepkisi olmayanlar.
Üçüncüsü; -ki bana göre dünyayı güzelleştirebilecek potansiyele sahip olanlar onlar- benimle aynı şeyi hissedenler...
Onlar benimle birlikte üzülenler...
Duygularıma anlam verip açıkça ‘Seni anlıyorum!’ diyenler...
Beni anlayabilenler...
Hayatımda oldukları için şükrediyorum.
★★
Her neyse, işte. Ne anlatsam boş...
Ve fakat beni bu durumda anlayabilenler eminim ki bir beni değil, başkalarını da her koşulda anlıyorlardır. Duyuları da tıpkı duyguları gibi gelişkin, hassas, nazik insanlardır onlar.
Diğer yandan; demek ki -ve ne yazık ki- onlar hep incinecekler!
Hep üzülecekler...
Niye ama?!?
Niyesi şu: Ne demişti Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832): “Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir!..”
Öyleyse hem benim için hem de beni anlayan o hassas kalpli insanlar için dünya bir cehennem!
Ama yine de başka bir gemimiz yok bu ummanda. Öyleyse açık kapı bırakmak lazım. Sonuçta her şey tartışılabilir ve böyle bir sonucu kabullenemeyip isyan edenler de var elbette. Dünya ‘iyileşebilir’. İyiler hep vardı, hep de var olacaklar çünkü...
★★
Ah, bizim sevgili Sarı’mız... Artık bir melek o...
Ruhu cennette ve alabildiğine özgür, ben buna yürekten inanıyorum. Sarı’nın bedeni ise görkemli çam ağaçlarının arasından Akdeniz’i seyreden bir mezarlıkta, Mersin-Mezitli hayvan mezarlığında sonsuz uykusunda artık...
Bütün acıları dindi, huzur içinde uyusun...
Ve bizim gibilerin duygularını hesaba katarak o mezarlığı akıl eden, oluşturan, idame ettirenlerden Allah bin kere razı olsun. Şimdilerde Mezitli Belediye Başkanı olan yerel yönetimler alanında uluslararası başarı ödülü (Kadın Üretici Pazarları Projesi ile 2018-Guangzhou Kentsel İnovasyon Ödülü) sahibi Sayın Neşet Tarhan’a ve onun akıl-emek ekibine, evcil dostlarını yitirmiş ve o mezarlıkta toprağa vermiş bütün hayvanseverler adına çok teşekkür ediyorum.
Başka nerde var öyle bir mezarlık?
Ya da var mı, bilmiyorum.
Eğer siz biliyorsanız lütfen bana yazın (yasarken@gmail.com). Varsa diğerlerini de açıklamak ve ilgililere ismen teşekkür etmek isterim.
★★
Ve bitirmeden...
İki gün sonra, 4 Nisan günü yani, ‘Dünya Sokak Hayvanları Günü’...
Hiçbir şey yapmasanız bile hissedin lütfen.
Önemseyenleri anlayın...
Merhamet, biraz merhamet! Lütfen...
Pisikız’ımın yavrusu; Tompiti’nin, Doğu’nun ve Doğa’nın sevgili kardeşi, Deniz’in ve benim uslu oğlumuz Sarı, geçtiğimiz hafta sonu, 27 Mart 2022 Pazar sabahı kucağımızda can verdi, melek oldu. İnsan yılıyla altı yıldır hayatımızdaydı ve şimdi hep onu konuşuyoruz. Bir tek gün, bir tek an bile bizi, Pisikız’ı ya da Tompiti’yi üzmedi Sarı.
Hiç ama hiç...
Ağır böbrek rahatsızlığı yaşadığı son günlerinde bile...
O kadar akıllı, o kadar uysal ve nazik bir evlattı işte. Anlatabildiğimden çok daha iyiydi. Yaşarken de bir melekti o...
★★
Ortalıkta görünmeyi pek sevmezdi benim Sarı oğlum...
Günün büyük kısmını bizim yatak odamızda, benim yastığımın yanına kıvrılmış olarak geçirirdi. Öyleyken her dokunuşumuza o kadar sevimli bir mırıldamayla yanıt verirdi ki dedikleri kesinlikle doğdu, mutlu kedilere mahsus o ses, o titreşim, bizim için paha biçilemez bir terapiydi. Hem o eşsiz ses hem de yine Sarı’nın masum ve hayran bakışları, Deniz’in de benim de bütün yorgunluğumuzu, stresimizi alıp götürürdü.
Dışarıya çıktığındaysa konuşurdu bizimle. Öyle miyavlama falan değil, bildiğiniz kesik kesik, bir bebeğin konuşması gibi anlatmaya çalışırdı derdini. Biz anlardık...
Gurbette, ailelerimizden uzakta yaşayan insanlar olarak kedilerimizle nasıl teselli bulduğumuzu ve kendimizi nasıl sevimli bir kalabalık içinde hissettiğimizi ise şimdi daha iyi anlayabiliyoruz...
★★
Bir insandan söz eder gibiyim, değil mi? Belki saçma buluyorsunuz...
Öyleydi ama... Çocuğumuzdu o bizim...
Öyle masum, öyle sessiz sedasız gelip geçti dünyadan:
Hiç üzmedi...
Hiç nankörlük etmedi bize...
Hiçbir şeye, hiç kimseye zarar vermedi; hep sakin, memnun ve uysaldı. Ne büyük hüner, ne büyük yetenek ve içten içe kaynayan dünyada ne eşsiz bir vasıf bu, düşünsenize: Sakin, memnun, uysal (yerine göre uyumlu) olabilmek...
Sarı, hep kendine özgü ürkekliğiyle ama hep sevgiyle baktı çevresine...
Gözlerinin yeşili, rahmetli babamın o eşsiz güzel gözlerinin yeşiliyle aynıydı. Unutur muyum hiç?..
Öfkenin, hırçınlığın zerresi yoktu onda da.
Hayatımıza öyle güzel, öyle nahif bir anlam kattı ki...
Tarif edemem...
İnsanların hepsi böyle mi?
Değil ne yazık ki...
Onun için hayatlarımız zindan oluyor ya...
★★
Tekrar söyleyeceğim bunu, afedersiniz: Anlattıklarım bazılarına çok anlamsız gelebilir. Bazıları, bir kedinin insanmış gibi değerlendirilmesini, öyle tarif edilmesini ve bir ailenin içine o şekilde konumlandırılmasını çok garipseyebilir. Ne bileyim, inançlara falan ters düştüğünü düşünenler olabilir...
Ne diyeyim?
Herkes değil ama bazı insanlar, bir kedinin, bir köpeğin, bir kuşun ya da başka bir hayvanın, bir başka canlının, insanı nasıl etkileyebileceğini, nasıl değiştirebileceğini, nasıl ‘iyileştirebileceğini’ belki gerçekten anlamayabilirler...
Nitekim Sarı’yı Mersin-Mezitli hayvan mezarlığında kendi ellerimle toprağa verdiğim 27 Mart sabahından bugüne, tüm hafta boyunca kafamın nasıl allak bullak olduğunu, ruhumun nasıl parçalandığını, nasıl üzüldüğümü görenler bana temelde üç farklı tepki verdiler:
Birincisi; az önce özetlediğim durum ve bu durumu anlamsız, gereksiz veya saçma görenler. Bana göre ‘olumsuz, anlayışsız’ tepki verenler...
Benim çevremde böyleleri az iyi ki! Ama var işte, ne yazık ki...
İkincisi; nötrler. Olumlu veya olumsuz hiçbir tepkisi olmayanlar.
Üçüncüsü; -ki bana göre dünyayı güzelleştirebilecek potansiyele sahip olanlar onlar- benimle aynı şeyi hissedenler...
Onlar benimle birlikte üzülenler...
Duygularıma anlam verip açıkça ‘Seni anlıyorum!’ diyenler...
Beni anlayabilenler...
Hayatımda oldukları için şükrediyorum.
★★
Her neyse, işte. Ne anlatsam boş...
Ve fakat beni bu durumda anlayabilenler eminim ki bir beni değil, başkalarını da her koşulda anlıyorlardır. Duyuları da tıpkı duyguları gibi gelişkin, hassas, nazik insanlardır onlar.
Diğer yandan; demek ki -ve ne yazık ki- onlar hep incinecekler!
Hep üzülecekler...
Niye ama?!?
Niyesi şu: Ne demişti Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832): “Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir!..”
Öyleyse hem benim için hem de beni anlayan o hassas kalpli insanlar için dünya bir cehennem!
Ama yine de başka bir gemimiz yok bu ummanda. Öyleyse açık kapı bırakmak lazım. Sonuçta her şey tartışılabilir ve böyle bir sonucu kabullenemeyip isyan edenler de var elbette. Dünya ‘iyileşebilir’. İyiler hep vardı, hep de var olacaklar çünkü...
★★
Ah, bizim sevgili Sarı’mız... Artık bir melek o...
Ruhu cennette ve alabildiğine özgür, ben buna yürekten inanıyorum. Sarı’nın bedeni ise görkemli çam ağaçlarının arasından Akdeniz’i seyreden bir mezarlıkta, Mersin-Mezitli hayvan mezarlığında sonsuz uykusunda artık...
Bütün acıları dindi, huzur içinde uyusun...
Ve bizim gibilerin duygularını hesaba katarak o mezarlığı akıl eden, oluşturan, idame ettirenlerden Allah bin kere razı olsun. Şimdilerde Mezitli Belediye Başkanı olan yerel yönetimler alanında uluslararası başarı ödülü (Kadın Üretici Pazarları Projesi ile 2018-Guangzhou Kentsel İnovasyon Ödülü) sahibi Sayın Neşet Tarhan’a ve onun akıl-emek ekibine, evcil dostlarını yitirmiş ve o mezarlıkta toprağa vermiş bütün hayvanseverler adına çok teşekkür ediyorum.
Başka nerde var öyle bir mezarlık?
Ya da var mı, bilmiyorum.
Eğer siz biliyorsanız lütfen bana yazın (yasarken@gmail.com). Varsa diğerlerini de açıklamak ve ilgililere ismen teşekkür etmek isterim.
★★
Ve bitirmeden...
İki gün sonra, 4 Nisan günü yani, ‘Dünya Sokak Hayvanları Günü’...
Hiçbir şey yapmasanız bile hissedin lütfen.
Önemseyenleri anlayın...
Merhamet, biraz merhamet! Lütfen...