
Seçimlere artık iki elin parmakları kadar gün kaldı!
Belediye başkanlarımızı seçeceğiz… Doğru!
Ancak daha önce de yazdığım gibi ben bu seçimin sadece yerel yöneticilerimizi seçeceğimiz bir seçim olmadığına inanıyorum.
Evet, başkanları seçeceğimiz şüphesiz. Ancak o kadar değil.
Neden bu meseleye böyle bakıyorum sorusunun cevabı sınırlarımızın içinden daha da çok sınırlarımızın dışında saklı.
Yadsınamaz gerçek olarak karşımızda duran; Türkiye’nin özellikle batının ama Ortadoğu’nun da hararetle bağrına bastığı bir ülke olmadığıdır.
Hep çıkarların yarıştığı ilişkilerle bezeli bir yumağın içerisinde yuvarlanıyoruz.
Akıllı siyasetlerle hareket ettiğimizde sırtımız yerden kalkıyor ancak uzaktan bakınca bize gülümsediklerini zannettiklerimiz bile çok memnun olmuyorlar bizim başarılarımızdan.
Çünkü Türkiye’nin sırtı yerden kalktığında muhakkak sırtı yere gelecek çok sayıda aktör var dünyada.
Kimi kesimlerce ne kadar kabul edilmemeye çalışılmasa da asrımızda dünya müslümanlarının koruyucusu olmak görevi de bizim sırtımızda!
Nereden çıkardın bunu diyenler; Suriye’ye, Mısır’a, Filistin’e ve daha pek çok coğrafyaya bakabilir.
Bizim İslam dünyasının önemli aktörü olduğumuzu İsrafil’in bize karşı tavrından anlamak da mümkün.
Yeni Zelanda’da yaşanan insanlık dışı hadisede şehit olan elli kardeşimizin çok çok azı Türk olmasına rağmen meseleye bakışımızın değişmediğini görebilirsek, dünyadaki Türkiye algısının da sadece Edirne’den Kars’a topraklarımızla sınırlı olmadığını görebiliriz.
Beka meselesini şaka meselesi haline getirip üzerini örtmek isteyenlerin dikkatle üzerinde durmaları gereken konular var. Üstelik bunlar çok uzak zamanlara ait meseleler değil.
Etrafımız ateş çemberiyle sarılıyken yaklaşan seçimleri sadece belediye seçimi olarak okuyup genel siyasete hiç bulaştırılmayacağını sananların ya çok saf ya da çok sinsi olduklarını hemen söyleyebiliriz.
Türkiye’nin bugün istikrara ve güçlü olmaya çok ihtiyacı var.
Bu Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi; eksiklerine, hatalarına rağmen milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüz için olmazsa olmaz bir temel üzerine oturuyor.
Tayyip Erdoğan, düşmanlarının onu iktidardan indirmek için gerekirse dış güçlerle yapılacak ittifaklara soğuk bakmadıkları ortaya çıkan tabloda görünüyor.
Bu gerçeği partiler üzerinden okumaktan ziyade kişiler üzerinden de okumak mümkün.
Cumhuriyeti kuran parti olduğunu söyleyen CHP’nin seçim stratejisinin neye rağmen ve kiminle beraber olursa olsun kazanmak olduğunu anlamamak mümkün değil.
HDP’nin Genel Başkanı’nın dava konusu olan sözlerini hatırlamak bile meselenin sadece belediye başkanı seçmek kadar yalın olmadığını gösteriyor.
“Kürdistan’da kazanacağız batıda AKP ve MHP’ye kaybettireceğiz.”
O zaman batıda kime kazandıracaksınız sorusunun cevabı olan gizli özneyi bulmak çok da zor olmasa gerek.
Biz ülkemizin bölünmez bir bütün olduğunu ve hiçbir bölgemizin adının Kürdistan olmadığını inanç ve kararlılıkla haykırmazsak, milli bütünlüğümüzün ne hale geleceğini düşünmek zorundayız.
Bu ülke toprağın altında yatan milyonlarca şehidin bize emaneti, onların kemiklerini sızlatmak isteyenlerin emellerine ulaşmalarını önlemek bizim için vatan borcu!
O halde sinsi planlarını uygulamak için gün sayanların hesaplarını bozmak da bizim milli görevlerimiz arasında olmalı.
Burada parti, siyaset ve kişisel hayal kırıklıklarımızı bir kenara bırakıp ülkemizin istikrarına oy vermek gerekliliği ortadadır.
Bu seçim yalnızca yerel yöneticilerin seçileceği bir seçim olamaz.
Öyle olsaydı Yeni Zelanda’da elli kardeşimizi camiide şehit eden teröristin mektubunda Tayyip Erdoğan, Ayasofya ve bizim milli bütünlüğümüze yönelik tehditler olmazdı.
Belediye başkanlarımızı seçeceğiz… Doğru!
Ancak daha önce de yazdığım gibi ben bu seçimin sadece yerel yöneticilerimizi seçeceğimiz bir seçim olmadığına inanıyorum.
Evet, başkanları seçeceğimiz şüphesiz. Ancak o kadar değil.
Neden bu meseleye böyle bakıyorum sorusunun cevabı sınırlarımızın içinden daha da çok sınırlarımızın dışında saklı.
Yadsınamaz gerçek olarak karşımızda duran; Türkiye’nin özellikle batının ama Ortadoğu’nun da hararetle bağrına bastığı bir ülke olmadığıdır.
Hep çıkarların yarıştığı ilişkilerle bezeli bir yumağın içerisinde yuvarlanıyoruz.
Akıllı siyasetlerle hareket ettiğimizde sırtımız yerden kalkıyor ancak uzaktan bakınca bize gülümsediklerini zannettiklerimiz bile çok memnun olmuyorlar bizim başarılarımızdan.
Çünkü Türkiye’nin sırtı yerden kalktığında muhakkak sırtı yere gelecek çok sayıda aktör var dünyada.
Kimi kesimlerce ne kadar kabul edilmemeye çalışılmasa da asrımızda dünya müslümanlarının koruyucusu olmak görevi de bizim sırtımızda!
Nereden çıkardın bunu diyenler; Suriye’ye, Mısır’a, Filistin’e ve daha pek çok coğrafyaya bakabilir.
Bizim İslam dünyasının önemli aktörü olduğumuzu İsrafil’in bize karşı tavrından anlamak da mümkün.
Yeni Zelanda’da yaşanan insanlık dışı hadisede şehit olan elli kardeşimizin çok çok azı Türk olmasına rağmen meseleye bakışımızın değişmediğini görebilirsek, dünyadaki Türkiye algısının da sadece Edirne’den Kars’a topraklarımızla sınırlı olmadığını görebiliriz.
Beka meselesini şaka meselesi haline getirip üzerini örtmek isteyenlerin dikkatle üzerinde durmaları gereken konular var. Üstelik bunlar çok uzak zamanlara ait meseleler değil.
Etrafımız ateş çemberiyle sarılıyken yaklaşan seçimleri sadece belediye seçimi olarak okuyup genel siyasete hiç bulaştırılmayacağını sananların ya çok saf ya da çok sinsi olduklarını hemen söyleyebiliriz.
Türkiye’nin bugün istikrara ve güçlü olmaya çok ihtiyacı var.
Bu Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi; eksiklerine, hatalarına rağmen milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüz için olmazsa olmaz bir temel üzerine oturuyor.
Tayyip Erdoğan, düşmanlarının onu iktidardan indirmek için gerekirse dış güçlerle yapılacak ittifaklara soğuk bakmadıkları ortaya çıkan tabloda görünüyor.
Bu gerçeği partiler üzerinden okumaktan ziyade kişiler üzerinden de okumak mümkün.
Cumhuriyeti kuran parti olduğunu söyleyen CHP’nin seçim stratejisinin neye rağmen ve kiminle beraber olursa olsun kazanmak olduğunu anlamamak mümkün değil.
HDP’nin Genel Başkanı’nın dava konusu olan sözlerini hatırlamak bile meselenin sadece belediye başkanı seçmek kadar yalın olmadığını gösteriyor.
“Kürdistan’da kazanacağız batıda AKP ve MHP’ye kaybettireceğiz.”
O zaman batıda kime kazandıracaksınız sorusunun cevabı olan gizli özneyi bulmak çok da zor olmasa gerek.
Biz ülkemizin bölünmez bir bütün olduğunu ve hiçbir bölgemizin adının Kürdistan olmadığını inanç ve kararlılıkla haykırmazsak, milli bütünlüğümüzün ne hale geleceğini düşünmek zorundayız.
Bu ülke toprağın altında yatan milyonlarca şehidin bize emaneti, onların kemiklerini sızlatmak isteyenlerin emellerine ulaşmalarını önlemek bizim için vatan borcu!
O halde sinsi planlarını uygulamak için gün sayanların hesaplarını bozmak da bizim milli görevlerimiz arasında olmalı.
Burada parti, siyaset ve kişisel hayal kırıklıklarımızı bir kenara bırakıp ülkemizin istikrarına oy vermek gerekliliği ortadadır.
Bu seçim yalnızca yerel yöneticilerin seçileceği bir seçim olamaz.
Öyle olsaydı Yeni Zelanda’da elli kardeşimizi camiide şehit eden teröristin mektubunda Tayyip Erdoğan, Ayasofya ve bizim milli bütünlüğümüze yönelik tehditler olmazdı.