
Bilginin bireysel bir deneyimden ziyade toplumsal bir tecrübeye dayanması sözlü kültünün en belirgin özelliğini oluşturur. Atasözlerinde olduğu gibi sözlü kültürde de bilgi az ve klişe bir ifadeye bürünerek toplumun geneline yayılır, standartlaşır ve ortak kültürün ürünü olarak toplumun hafızasına yerleşir. Sözlü kültürde bir kişinin diğer bireylerden çok farklı ve fazla bilgili olması zayıf bir ihtimaldir.
Hâlbuki yazılı kültürde bireysellik ön plandadır. İnsan her daim ve her yerde tek başına okuyarak bilgi edinme, kendini geliştirme şansına sahiptir. Okumanın olmadığı, insanların teknoloji ve sosyal medya bağımlısı olduğu ortamlar, geçmişi günümüze taşımaktadır. Sosyal medya insanları aynileştiriyor, oradaki tek tip ve sloganik ifadeler insanları sözlü kültürün hakim olduğu, bilginin aynileştiği, tek kanala geçtiği alana hızla yönlendirmektedir. Burada yatay hareketler daha fazla olmakta, bireylerin iletişim imkânları yok edilmektedir. Ezber olan, tekrar olan bilgiler şerit halinde ve fazla bir şekilde sosyal medya aracılığı ile yayılmakta dahası onu kullanan bireyler bunu dayanak kabul ederek kanıtlı bilgi gibi kullanmaktadırlar. Sosyal medya ve teknoloji bağımlısı kişiler her şeyden haberli, ama bilginin ruhundan uzak bir görünüm arz etmektedirler. Sözlü kültürde yaşayan insanların kulakla yapmış oldukları iletişimi, yeni nesil hem kulağı hem de gözü ile yapmaktadır.
Çocuklar, her gün televizyon izliyor, telefon tablet, bilgisayar ile vakit geçiriyorlar. Onların bu ortamda harcadıkları vakit, aileleri, çevreleri ile geçirmiş oldukları zamandan kat be kat fazladır. Bu nedenle çocuklar çevreleri ile iletişim kuramıyorlar, içlerine kapanık, bencil sorun çözemeyen birey olarak yetişiyorlar.
Günlük hayatta kullandığımız kelimeler sadece iletişimimizi gerçekleştirmiyor, aynı zamanda zihnimizde birçok çağrışım yaparak geniş alanda düşünmemizi, olayları başka açıdan da değerlendirmemizi sağlıyor. Televizyon, tablet, bilgisayar vb. teknik araçlar, kavramlar üzerinde çağrışım yapmaya, onlardan bağlantılar kurmaya engel olmaktadır. Bu da zihnimizi görselliğe bağımlı hâle getirdiği gibi, bizi tembelliğe de itmekte ve olaylara tek boyuttan bakmaya mahkûm etmektedir.
Eğitimli kişilerle, eğitimsiz kişiler arasında oluşan makas, eğitimin en belirgin vasfını oluşturur. Bu fark sadece bilgi seviyesinde değil, 21. Yüzyıl becerileri olarak algılanan, eleştirel düşünme, problem çözme, hız ve uyum, girişkenlik, girişimcilik, etkili sözlü ve yazılı iletişim gibi unsurları da içinde barındırır.
Teknolojiye gömülen gençlerin iletişim, girişkenlik, problem çözme, eleştirel düşünme becerilerinde sorun olmaktadır. Hatta bu durum onların diğer akranlarından geri kalmasına neden olmakta, ortaokulu veya liseyi bitirerek hayata atılan gençler, teknolojiye bağımlı hâle gelmiş üniversite mezunu bireylerden daha avantajlı duruma gelmektedirler.
Böyle ortamlarda eğitimin kalitesi sorgulanmalı, yetiştirdiğimiz gençlerin çağa hazır olup olmadıklarını iyi etüt etmeliyiz. Teknolojiye bağımlı, fakat okuldaki test tekniği sisteminde başarılı olan ve normal bir üniversitede herkesin okuyabileceği bir ortamda eğitimini sürdüren bir üniversite öğrencisi, bir nevi çocukluk dönemini uzatmış gibidir. Ekonomik özgürlüğü, teşebbüs gücü ve iletişim becerisi eksik olan bireyler fiziksel olarak gelişmiş olsalar bile bireysel karar vermede kendilerinden beklenen tavrı sergileyememektedirler.
Hâlbuki yazılı kültürde bireysellik ön plandadır. İnsan her daim ve her yerde tek başına okuyarak bilgi edinme, kendini geliştirme şansına sahiptir. Okumanın olmadığı, insanların teknoloji ve sosyal medya bağımlısı olduğu ortamlar, geçmişi günümüze taşımaktadır. Sosyal medya insanları aynileştiriyor, oradaki tek tip ve sloganik ifadeler insanları sözlü kültürün hakim olduğu, bilginin aynileştiği, tek kanala geçtiği alana hızla yönlendirmektedir. Burada yatay hareketler daha fazla olmakta, bireylerin iletişim imkânları yok edilmektedir. Ezber olan, tekrar olan bilgiler şerit halinde ve fazla bir şekilde sosyal medya aracılığı ile yayılmakta dahası onu kullanan bireyler bunu dayanak kabul ederek kanıtlı bilgi gibi kullanmaktadırlar. Sosyal medya ve teknoloji bağımlısı kişiler her şeyden haberli, ama bilginin ruhundan uzak bir görünüm arz etmektedirler. Sözlü kültürde yaşayan insanların kulakla yapmış oldukları iletişimi, yeni nesil hem kulağı hem de gözü ile yapmaktadır.
Çocuklar, her gün televizyon izliyor, telefon tablet, bilgisayar ile vakit geçiriyorlar. Onların bu ortamda harcadıkları vakit, aileleri, çevreleri ile geçirmiş oldukları zamandan kat be kat fazladır. Bu nedenle çocuklar çevreleri ile iletişim kuramıyorlar, içlerine kapanık, bencil sorun çözemeyen birey olarak yetişiyorlar.
Günlük hayatta kullandığımız kelimeler sadece iletişimimizi gerçekleştirmiyor, aynı zamanda zihnimizde birçok çağrışım yaparak geniş alanda düşünmemizi, olayları başka açıdan da değerlendirmemizi sağlıyor. Televizyon, tablet, bilgisayar vb. teknik araçlar, kavramlar üzerinde çağrışım yapmaya, onlardan bağlantılar kurmaya engel olmaktadır. Bu da zihnimizi görselliğe bağımlı hâle getirdiği gibi, bizi tembelliğe de itmekte ve olaylara tek boyuttan bakmaya mahkûm etmektedir.
Eğitimli kişilerle, eğitimsiz kişiler arasında oluşan makas, eğitimin en belirgin vasfını oluşturur. Bu fark sadece bilgi seviyesinde değil, 21. Yüzyıl becerileri olarak algılanan, eleştirel düşünme, problem çözme, hız ve uyum, girişkenlik, girişimcilik, etkili sözlü ve yazılı iletişim gibi unsurları da içinde barındırır.
Teknolojiye gömülen gençlerin iletişim, girişkenlik, problem çözme, eleştirel düşünme becerilerinde sorun olmaktadır. Hatta bu durum onların diğer akranlarından geri kalmasına neden olmakta, ortaokulu veya liseyi bitirerek hayata atılan gençler, teknolojiye bağımlı hâle gelmiş üniversite mezunu bireylerden daha avantajlı duruma gelmektedirler.
Böyle ortamlarda eğitimin kalitesi sorgulanmalı, yetiştirdiğimiz gençlerin çağa hazır olup olmadıklarını iyi etüt etmeliyiz. Teknolojiye bağımlı, fakat okuldaki test tekniği sisteminde başarılı olan ve normal bir üniversitede herkesin okuyabileceği bir ortamda eğitimini sürdüren bir üniversite öğrencisi, bir nevi çocukluk dönemini uzatmış gibidir. Ekonomik özgürlüğü, teşebbüs gücü ve iletişim becerisi eksik olan bireyler fiziksel olarak gelişmiş olsalar bile bireysel karar vermede kendilerinden beklenen tavrı sergileyememektedirler.