
Farkındasınız değil mi, provasını hiç yapmadığımız, kurallarına hiç alışık olmadığımız yeni bir düzene ayak uydurmaya çalışıyoruz. Hem de bütün insanlık, aynı anda…
Sergilediğimiz uyum becerisi, yaşamımızdaki en önemli şeye dönüşüyor. Diğer yetenekler, özgeçmişler, referanslar, hatta sahip olanların servetleri bile hissedilir bir hızla ‘ikinci plana’ kayıyor. Meğer onlar sandığımız kadar da önemli değillermiş!
Öğrenme algısını ve eğitim sistemlerini radikal değişimlere zorlayan bu süper hızlı geçiş sürecinde hepimiz doğal olarak önemli keşifler de yapıyoruz.
Önceki yaşamımızda belki ayda bir, haftada bir gibi ölçümlediğimiz değişimler (keşifler, yaşantımıza yeni eklenen bilgiler, yöntemler, kullanmayı ilk kez deneyimlediğimiz araçlar, donanımlar ve yazılımlar) şimdilerde ‘her gün birkaç kez’ karşımıza çıkıyor. Çok ilginç.
Ama benim için çok ilginç olan başka bir şey daha var:
Nüfusun dörtte üçünden fazlası ‘evde’ olduğu halde hayatımızı bir biçimde değiştirmeyi başaran bu inanılmaz ‘dışsal’ trafikte ben son büyük keşfimi dışarıda ve uzakta bir yerde, Instagram'ın büyüleyici platolarında yaptım: Sosyomixx
Evet, bunu yeni keşfettim!
Eğitimi, kültürel gelişimi, sosyal bilimleri ortak bağlamda ve çok ilginç uygulamalarla ele alan son derece dikkat çekici bir fikir, yöntem, buluş ve ürün paylaşım hesabı.
Aklınıza takıldığını düşündüğüm ilk detaya hemen açıklık getireyim. İnanın aynı şeye ben de takılmıştım: ‘Sondaki çift x mi?’
Yukarıdaki yazım doğru; çift x’le yazılıyor Sosyomixx…
Acemi Instagram kullanıcıları için bir de kestirme yol tarifi:
Sosyomix instagram adıyla @sosyomixx girişimine erişim mümkün.
Kullanıcı adını aratıp takip et butonuna bastıktan sonra kolayca bağlantı sağlanabiliyor…
***
Eğer henüz tanışmadıysanız ve eğer internet sizin için öğrenirken eğlenmenin, eğlenirken öğrenmenin gerçekleştiği bir yer ise…….
Bir dakika!
Niye anlatıyorum ben bunlar; biliyorum, çoğunuz ekranda veya basılı gazetede bu yazıya ‘takılırken’, diğer yandan tanıttığım hesaba -az evvel kısa yolunu tarif eder etmez- girip sağı solu ‘kurcalamaya’ başladınız bile…
Ama gerçekten çok çarpıcı, çok etkileyici, değil mi?
***
Sosyomixx’i düşleyip hayata geçiren genç ama çok deneyimli ve çok başarılı eğitim yöneticisi Yasemin Cırık, yönettiği Instagram hesabının var oluş gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Sosyal bilgiler alanında interaktif kaynaklar, diğer alanlarla karşılaştırıldığında görece az. Var olan kaynakların çoğu da güncel konuları ele almadan işin ezber yanına değiniyor.
Bundan ötürü de Sosyomixx’i düşlerken hedef kitlesini esas olarak öğretmenler ve veliler olarak belirledik. Geleneksel öğretim paradigmaları içerisinde büyümüş veliler -ki bu neredeyse hepimizi ifade ediyor- sosyal bilgiler dersinde neler işleniyor, nasıl işleniyor, bu birikim nasıl güncellenebilir, hangi yöntemle bu öğrenim süreci modernize edilebilir, bunları detaylı biçimde bilemiyorlar.
Elbette ki sosyal bilimler alanı, klasik tarih ve coğrafyadan fazlasını barındırıyor, göründüğünün aksine tarihlere ve ezber tanımlara genellikle ihtiyacınız yok. Sosyomixx’in tezi bu…
Dersin mantığını kavrarsanız ve çocuğunuzu alıp seyyah olmaya karar verirsiniz; onu sizi kaygılandırmayacak büyük toplulukla kaynaştırabilirsiniz. Öylelikle de sosyal bilimlerin, sosyalleşmenin türlü yollarıyla pekiştirildiğine tanık edersiniz. Bu inanılmaz güzel ve eğlenceli…”
Gerçekten inanılmaz güzel ve gerçekten çok eğlenceli…
Sosyomixx’in veliler ve öğrenciler kadar, hatta belki onlardan da fazla, inovasyonu bilen ve önemseyen okullara, öğretmenlere hitap ettiğini düşünüyorum…
***
Başlıktaki soruya gelelim:
Yasemin hocanın düşleyip yaşama geçirdiği Sosyomixx, ben bu yazıyı oluştururken en güncel değinilerinden biriyle bize Fatih’in oğlu Sultan 2.Bayezid ile uygarlık tarihinin kayda geçirdiği tartışmasız en büyük dâhilerden biri olan Leonardo da Vinci’nin bir düş, Galata Köprüsü’nü inşa etme düşü bağlamında mektuplaşmalarını ele alıyordu.
Biliyor muydunuz?
Yetişkin bir yurttaş, yaşamı boyunca kaba bir hesapla 3 bin saat civarında sosyal bilgiler, tarih, coğrafya ve haya bilgisi dersi alır; ama bunu veya buna benzer ilginç ayrıntıları genellikle internetten, Instagram’dan, Facebook’tan duyar; ilginç değil mi?
Ve daha ilginci, ‘bir daha hiç unutmayacağı biçimde öğrenir’. Bunu kendi sihirli yöntemleriyle başarabilen öğretmenleri tenzih ediyorum; ama demek ki hem öğrettiklerimizle hem öğretme biçimlerimizle ilgili, zaten sağır sultanın bile işittiği sorunlar var.
Her neyse; sevgili Yasemin hoca, ilginç paylaşımında 2.Bayezid ile Leonardo da Vinci’yi yeni bir öğrenim yaklaşımıyla tarihte ikinci kez buluşturmuş. Harika bir görsel eşliğinde, Leonardo’nun yazılışından 4 ay sonra İstanbul’a ulaşabilen ve deyim yerindeyse ‘bayrama yetişmeyen kınaya dönen’ mektubundan bir bölüme yer veriyor:
“Ben kulunuz, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. (…) Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim. (…)” Dilerim ki sultan hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
Leonardo’ya o cevap maalesef hiç ulaşmaz…
Ve Yasemin hoca şimdi, olayın üzerinden 535 yıl geçtikten sonra, dosyanın üzerindeki kalın toza üfleyip Sosyomixx’in takipçilerine soruyor:
Ya yanıt yazılsaydı… Ve o mektuba yanıtı yazan sen olsaydın?
Ne yazardın?
***
Bu yazının konusu öncelikle bir mektup değil, bir hesap; ama yarım bırakmamak adına düşünelim şimdi:
Kendisine yanıt yazılacak adam:
Leonardo Da Vinci (1452-1519)
Rönesans’ın bu büyük öncüsü; Mona Lisa, Son Akşam Yemeği, Vaftizci Yahya, Bacchus, Beşaret gibi her biri paha biçilemez birer başyapıt olan eserlerini ‘Io, Leonardo (Ben, Leonardo)’ diye imzalamış. Ömrü adeta bir milatla ikiye ayrılan Leonardo, sağ kolu felç oluncaya kadar sanatla; o talihsizliğin sonrasında ise daha çok anatomi, fizyoloji ve mekanik gibi bilimlerle ilgilenmiş.
Bu ünlü sanat ve bilim dâhisinin insanlara dokunmaktan ve kendisine dokunulmasından hoşlanmadığı da kayıtlara ayrıca geçirilmiş. Leonardo Da Vinci, bu konuda “Üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır” sözünü söylemiş. Bu söz daha sonra Freud tarafından analiz edilmiş ve Psikanalizin babası, Leonardo’nun frijit olduğuna hükmetmiştir.
Özetin özeti: Gelseydi belki İstanbul’un çehresini değiştirip ardından deprem kurbanı olacak frijit bir dahi yani…
Yanıtı yazacak adam:
2.Bayezid ya da Sultan Bayezid-i Veli (1447-1512)
Osmanlı İmparatorluğu’nun sekizinci padişahı olan ve Fatih’in oğlu olmak gibi hem büyük şansla hem de büyük şanssızlıkla -aşılması neredeyse olanaksız bir çıtayla- yüzleşen 2. Bayezid, 1481’de tahta çıktı. Sultan, saltanatının 28’inci yılında kardeş kavgasının en trajik örneklerinden biri olan Cem Sultan vakasını da Memlüklülerle yaptığı savaşları da Safevilerle mücadelesini de kendisine unutturacak ‘Küçük Kıyamet’i yaşadı: Büyük İstanbul Depremi…
Farklı tarih ve bilim kaynakları, o dönemde 160 bin civarında nüfusu olan Payitahtı neredeyse haritadan silen ve 2. Bayezid’i bir süre Edirne’de yaşamak zorunda bırakan -bu nedenle halk arasında Cem Sultan’ın laneti diye de yorumlanan- depremin şiddetinin 7.9 ile 7.2 arasında olduğunu ve şiddetli artçılarının 40 gün devam ettiğini öne sürüyorlar. Aynı deprem elbette çok kısa süre öncesinde Sultan 2.Bayezid’in gündeme getirdiği Galata Köprüsü projesinin kaderini de geri dönülmez biçimde değiştirmiştir.
Özetin özeti: Önündeki çıtayı aşamamış, üstüne üstlük bir de 7 buçuk şiddetinde sarsılmış bir Sultan…
Ve bir biçimde gönderilmemiş bir yanıt var ortada…
Evet, bu durumda sen ne yazardın ya da ne yapardın?
Benim bir yanıtım var; ama özgür düşünme şansınızı kısıtlamamak için buraya yazmıyorum.
Instagram’a, Sosyomixx’e yazacağım yanıtımı…
Haydi bakalım!
#education
#kurgu
#yaraticifikirler
#yaraticifikirleratolyesi
Sergilediğimiz uyum becerisi, yaşamımızdaki en önemli şeye dönüşüyor. Diğer yetenekler, özgeçmişler, referanslar, hatta sahip olanların servetleri bile hissedilir bir hızla ‘ikinci plana’ kayıyor. Meğer onlar sandığımız kadar da önemli değillermiş!
Öğrenme algısını ve eğitim sistemlerini radikal değişimlere zorlayan bu süper hızlı geçiş sürecinde hepimiz doğal olarak önemli keşifler de yapıyoruz.
Önceki yaşamımızda belki ayda bir, haftada bir gibi ölçümlediğimiz değişimler (keşifler, yaşantımıza yeni eklenen bilgiler, yöntemler, kullanmayı ilk kez deneyimlediğimiz araçlar, donanımlar ve yazılımlar) şimdilerde ‘her gün birkaç kez’ karşımıza çıkıyor. Çok ilginç.
Ama benim için çok ilginç olan başka bir şey daha var:
Nüfusun dörtte üçünden fazlası ‘evde’ olduğu halde hayatımızı bir biçimde değiştirmeyi başaran bu inanılmaz ‘dışsal’ trafikte ben son büyük keşfimi dışarıda ve uzakta bir yerde, Instagram'ın büyüleyici platolarında yaptım: Sosyomixx
Evet, bunu yeni keşfettim!
Eğitimi, kültürel gelişimi, sosyal bilimleri ortak bağlamda ve çok ilginç uygulamalarla ele alan son derece dikkat çekici bir fikir, yöntem, buluş ve ürün paylaşım hesabı.
Aklınıza takıldığını düşündüğüm ilk detaya hemen açıklık getireyim. İnanın aynı şeye ben de takılmıştım: ‘Sondaki çift x mi?’
Yukarıdaki yazım doğru; çift x’le yazılıyor Sosyomixx…
Acemi Instagram kullanıcıları için bir de kestirme yol tarifi:
Sosyomix instagram adıyla @sosyomixx girişimine erişim mümkün.
Kullanıcı adını aratıp takip et butonuna bastıktan sonra kolayca bağlantı sağlanabiliyor…
***
Eğer henüz tanışmadıysanız ve eğer internet sizin için öğrenirken eğlenmenin, eğlenirken öğrenmenin gerçekleştiği bir yer ise…….
Bir dakika!
Niye anlatıyorum ben bunlar; biliyorum, çoğunuz ekranda veya basılı gazetede bu yazıya ‘takılırken’, diğer yandan tanıttığım hesaba -az evvel kısa yolunu tarif eder etmez- girip sağı solu ‘kurcalamaya’ başladınız bile…
Ama gerçekten çok çarpıcı, çok etkileyici, değil mi?
***
Sosyomixx’i düşleyip hayata geçiren genç ama çok deneyimli ve çok başarılı eğitim yöneticisi Yasemin Cırık, yönettiği Instagram hesabının var oluş gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Sosyal bilgiler alanında interaktif kaynaklar, diğer alanlarla karşılaştırıldığında görece az. Var olan kaynakların çoğu da güncel konuları ele almadan işin ezber yanına değiniyor.
Bundan ötürü de Sosyomixx’i düşlerken hedef kitlesini esas olarak öğretmenler ve veliler olarak belirledik. Geleneksel öğretim paradigmaları içerisinde büyümüş veliler -ki bu neredeyse hepimizi ifade ediyor- sosyal bilgiler dersinde neler işleniyor, nasıl işleniyor, bu birikim nasıl güncellenebilir, hangi yöntemle bu öğrenim süreci modernize edilebilir, bunları detaylı biçimde bilemiyorlar.
Elbette ki sosyal bilimler alanı, klasik tarih ve coğrafyadan fazlasını barındırıyor, göründüğünün aksine tarihlere ve ezber tanımlara genellikle ihtiyacınız yok. Sosyomixx’in tezi bu…
Dersin mantığını kavrarsanız ve çocuğunuzu alıp seyyah olmaya karar verirsiniz; onu sizi kaygılandırmayacak büyük toplulukla kaynaştırabilirsiniz. Öylelikle de sosyal bilimlerin, sosyalleşmenin türlü yollarıyla pekiştirildiğine tanık edersiniz. Bu inanılmaz güzel ve eğlenceli…”
Gerçekten inanılmaz güzel ve gerçekten çok eğlenceli…
Sosyomixx’in veliler ve öğrenciler kadar, hatta belki onlardan da fazla, inovasyonu bilen ve önemseyen okullara, öğretmenlere hitap ettiğini düşünüyorum…
***
Başlıktaki soruya gelelim:
Yasemin hocanın düşleyip yaşama geçirdiği Sosyomixx, ben bu yazıyı oluştururken en güncel değinilerinden biriyle bize Fatih’in oğlu Sultan 2.Bayezid ile uygarlık tarihinin kayda geçirdiği tartışmasız en büyük dâhilerden biri olan Leonardo da Vinci’nin bir düş, Galata Köprüsü’nü inşa etme düşü bağlamında mektuplaşmalarını ele alıyordu.
Biliyor muydunuz?
Yetişkin bir yurttaş, yaşamı boyunca kaba bir hesapla 3 bin saat civarında sosyal bilgiler, tarih, coğrafya ve haya bilgisi dersi alır; ama bunu veya buna benzer ilginç ayrıntıları genellikle internetten, Instagram’dan, Facebook’tan duyar; ilginç değil mi?
Ve daha ilginci, ‘bir daha hiç unutmayacağı biçimde öğrenir’. Bunu kendi sihirli yöntemleriyle başarabilen öğretmenleri tenzih ediyorum; ama demek ki hem öğrettiklerimizle hem öğretme biçimlerimizle ilgili, zaten sağır sultanın bile işittiği sorunlar var.
Her neyse; sevgili Yasemin hoca, ilginç paylaşımında 2.Bayezid ile Leonardo da Vinci’yi yeni bir öğrenim yaklaşımıyla tarihte ikinci kez buluşturmuş. Harika bir görsel eşliğinde, Leonardo’nun yazılışından 4 ay sonra İstanbul’a ulaşabilen ve deyim yerindeyse ‘bayrama yetişmeyen kınaya dönen’ mektubundan bir bölüme yer veriyor:
“Ben kulunuz, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. (…) Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim. (…)” Dilerim ki sultan hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
Leonardo’ya o cevap maalesef hiç ulaşmaz…
Ve Yasemin hoca şimdi, olayın üzerinden 535 yıl geçtikten sonra, dosyanın üzerindeki kalın toza üfleyip Sosyomixx’in takipçilerine soruyor:
Ya yanıt yazılsaydı… Ve o mektuba yanıtı yazan sen olsaydın?
Ne yazardın?
***
Bu yazının konusu öncelikle bir mektup değil, bir hesap; ama yarım bırakmamak adına düşünelim şimdi:
Kendisine yanıt yazılacak adam:
Leonardo Da Vinci (1452-1519)
Rönesans’ın bu büyük öncüsü; Mona Lisa, Son Akşam Yemeği, Vaftizci Yahya, Bacchus, Beşaret gibi her biri paha biçilemez birer başyapıt olan eserlerini ‘Io, Leonardo (Ben, Leonardo)’ diye imzalamış. Ömrü adeta bir milatla ikiye ayrılan Leonardo, sağ kolu felç oluncaya kadar sanatla; o talihsizliğin sonrasında ise daha çok anatomi, fizyoloji ve mekanik gibi bilimlerle ilgilenmiş.
Bu ünlü sanat ve bilim dâhisinin insanlara dokunmaktan ve kendisine dokunulmasından hoşlanmadığı da kayıtlara ayrıca geçirilmiş. Leonardo Da Vinci, bu konuda “Üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır” sözünü söylemiş. Bu söz daha sonra Freud tarafından analiz edilmiş ve Psikanalizin babası, Leonardo’nun frijit olduğuna hükmetmiştir.
Özetin özeti: Gelseydi belki İstanbul’un çehresini değiştirip ardından deprem kurbanı olacak frijit bir dahi yani…
Yanıtı yazacak adam:
2.Bayezid ya da Sultan Bayezid-i Veli (1447-1512)
Osmanlı İmparatorluğu’nun sekizinci padişahı olan ve Fatih’in oğlu olmak gibi hem büyük şansla hem de büyük şanssızlıkla -aşılması neredeyse olanaksız bir çıtayla- yüzleşen 2. Bayezid, 1481’de tahta çıktı. Sultan, saltanatının 28’inci yılında kardeş kavgasının en trajik örneklerinden biri olan Cem Sultan vakasını da Memlüklülerle yaptığı savaşları da Safevilerle mücadelesini de kendisine unutturacak ‘Küçük Kıyamet’i yaşadı: Büyük İstanbul Depremi…
Farklı tarih ve bilim kaynakları, o dönemde 160 bin civarında nüfusu olan Payitahtı neredeyse haritadan silen ve 2. Bayezid’i bir süre Edirne’de yaşamak zorunda bırakan -bu nedenle halk arasında Cem Sultan’ın laneti diye de yorumlanan- depremin şiddetinin 7.9 ile 7.2 arasında olduğunu ve şiddetli artçılarının 40 gün devam ettiğini öne sürüyorlar. Aynı deprem elbette çok kısa süre öncesinde Sultan 2.Bayezid’in gündeme getirdiği Galata Köprüsü projesinin kaderini de geri dönülmez biçimde değiştirmiştir.
Özetin özeti: Önündeki çıtayı aşamamış, üstüne üstlük bir de 7 buçuk şiddetinde sarsılmış bir Sultan…
Ve bir biçimde gönderilmemiş bir yanıt var ortada…
Evet, bu durumda sen ne yazardın ya da ne yapardın?
Benim bir yanıtım var; ama özgür düşünme şansınızı kısıtlamamak için buraya yazmıyorum.
Instagram’a, Sosyomixx’e yazacağım yanıtımı…
Haydi bakalım!
#education
#kurgu
#yaraticifikirler
#yaraticifikirleratolyesi