
Dik durmak için Süleyman’ın asasını aradık, düşünmek için İbrahim’in mağarasını. Masum kalmak için Meryem’den tebessüm istedik… O yüzden suya benzedik gözyaşı olduk, taşa benzedik bağır olduk, saza benzedik türkü olduk…
Beyaz torbalar taşıdık siyah yollarda… Kitap, şiir, medih, sena… Düğüm atmadan hasretlere, sır taşımadan yeminlerimiz, gözlerimizi ufkun havuzları yaptık… Ne hikaye kabadayısı olduk, ne maşrapa sarhoşu… Mektup gibi ulaşsak da, maya tuttuk okunup okunup… Söz maya tuttu, vicdan haya tuttu, bulut taşıyacak gök tuttu… Ne hâkim hakîmi sakladı, ne hakîm hâkimi… Ağaç kuşa hem dal olup, hem kafes olmadı. Kuzuların tırnağına kıymık battı, Ömerlerin postu volkan gibi kanadı...
Ancak bir zaman geldi, akıl ve ruh kıyılarındaki mahrem inzibatlar sarp kayalar eridi... Dalga perçeme ulaştı, balık kavağa... Bir zamana çattık, nihayet... Çerçiler çatık kaşlara cımbız taşıdı, avuçlar yama diye dudaklara kapandı... Belli tebaalar, yeni dünya yeni insan diye bir çözüme ulaştı. Bir takım tebaalarda yeni dünya eski insan... Dünya savaşları, münya barışları derken, aslında pahallaşan kiracı aklın yada ucuzlayan sahip ruhunun, körfeze sıkışan dalgalar kadar hükmü kalmadı... Yeni bir nizam şuuru arayışının tezahürü, özlenen sendin denecek nizam bulunamadı. Nihayet, birkaç milletin bütün milletlerden üstün olması üzerine kurulan diktatoryalar doğdu. Sonrasında doğan doğana... Dokuz aylık doğan hak getire...Taklitçilikten tabiiyete, tabiiyetten ülkü senetlerine...
Haykırıp dursak da, rüzgâr sineyi soğuttu, sine eğildi, eğilenler başını taşlarla karıştırdı... Bu bizim hikâyemize benziyor mu bilmem... Kişiye, ülküye, tarihe, kitleye hikaye yazıldı durdu.
Anlatanda, dinleyende, uyduranda aynı genç babaanneydi(!)… Boş ver , sanane?!..
Oysa!...
Her akıl ruhun fedaisidir. ‘Düşünmüyor musunuz!..’ ölçüsü, muvazenede, ifadede, tavırda ve nizam soğuğunda insanı giydirir, anlam kazandırırdı. Kendine acındıran hayvanlaşmıştır, diyerek bu özeti yapmış olalım… Tabii ki senetleriyle sabunlananlar, başkaları yerine düşünenler, kader yazanlar bunu anlamaz. Hangi demokrasi, hangi hürokrasi olursa olsun gösterilen hayatla yaşatılan aynı olmadı… İnsanlık, yaşayacağı ve hak ettiğimiz hayatı değil yaşatılan ve payına düşenle yaşadı durdu . Sınıf oluşmamış ve yaşanmamış tek bir hikâyesi kaldımı bilmem… Olan ne varsa, sınıf ihtirası ve kılıfı soğumadan doldurma geleneğinde, sınıfların tahakkümünden ibaret ve yegane… Sınıflar dedik ya, kimse köre fener uzatmasın!.. Sine eğildikçe sınıf dikleşir… Hamalı eğenle, imamı eğen faklı şeylerdir. Yukarıya bakarken hayret, aşağıya bakarken ibaret görünen ne varsa, güç sınıfı, zevk sınıfı, tebessüm sınıfı, seyreden, uyuyan, pışpışlayan, sırıtan, kırıtan sınıflar, ne kadar sayarsan say…
Kökten gövdeye, dala, yaprağa, meyveye bir Tuba bütünlüğünde fikretmek zor. Zor olan tavla kutusundaki hikayeye zar atarken onu tabuta benzetememek!.. Her ihtiras şüphesiz ruh dallarımızda birer maymun… Taş atarak ne sesler kesiliyor, ne ruh ağaçlarımızdan iniyorlar. Maymunları kovacak akıl hamleleri nerdesiniz? Her aklı bir akıl kiralamış. Her akıl bir akıla uşak… İlişkiler küçük değiş tokuşlardan ibaret… Tebessüm verip, sırıtma almak türünden… Sınıf ticaretleri yani…
Yoksa kimse tok sanarak yılanlara arkasını dönmedi…
Vahşi itidal vasıfsız para gibidir. Siz akıl koyunki ruh yürek koysun… Tamam deyip yine susalım…
Vesselam
Beyaz torbalar taşıdık siyah yollarda… Kitap, şiir, medih, sena… Düğüm atmadan hasretlere, sır taşımadan yeminlerimiz, gözlerimizi ufkun havuzları yaptık… Ne hikaye kabadayısı olduk, ne maşrapa sarhoşu… Mektup gibi ulaşsak da, maya tuttuk okunup okunup… Söz maya tuttu, vicdan haya tuttu, bulut taşıyacak gök tuttu… Ne hâkim hakîmi sakladı, ne hakîm hâkimi… Ağaç kuşa hem dal olup, hem kafes olmadı. Kuzuların tırnağına kıymık battı, Ömerlerin postu volkan gibi kanadı...
Ancak bir zaman geldi, akıl ve ruh kıyılarındaki mahrem inzibatlar sarp kayalar eridi... Dalga perçeme ulaştı, balık kavağa... Bir zamana çattık, nihayet... Çerçiler çatık kaşlara cımbız taşıdı, avuçlar yama diye dudaklara kapandı... Belli tebaalar, yeni dünya yeni insan diye bir çözüme ulaştı. Bir takım tebaalarda yeni dünya eski insan... Dünya savaşları, münya barışları derken, aslında pahallaşan kiracı aklın yada ucuzlayan sahip ruhunun, körfeze sıkışan dalgalar kadar hükmü kalmadı... Yeni bir nizam şuuru arayışının tezahürü, özlenen sendin denecek nizam bulunamadı. Nihayet, birkaç milletin bütün milletlerden üstün olması üzerine kurulan diktatoryalar doğdu. Sonrasında doğan doğana... Dokuz aylık doğan hak getire...Taklitçilikten tabiiyete, tabiiyetten ülkü senetlerine...
Haykırıp dursak da, rüzgâr sineyi soğuttu, sine eğildi, eğilenler başını taşlarla karıştırdı... Bu bizim hikâyemize benziyor mu bilmem... Kişiye, ülküye, tarihe, kitleye hikaye yazıldı durdu.
Anlatanda, dinleyende, uyduranda aynı genç babaanneydi(!)… Boş ver , sanane?!..
Oysa!...
Her akıl ruhun fedaisidir. ‘Düşünmüyor musunuz!..’ ölçüsü, muvazenede, ifadede, tavırda ve nizam soğuğunda insanı giydirir, anlam kazandırırdı. Kendine acındıran hayvanlaşmıştır, diyerek bu özeti yapmış olalım… Tabii ki senetleriyle sabunlananlar, başkaları yerine düşünenler, kader yazanlar bunu anlamaz. Hangi demokrasi, hangi hürokrasi olursa olsun gösterilen hayatla yaşatılan aynı olmadı… İnsanlık, yaşayacağı ve hak ettiğimiz hayatı değil yaşatılan ve payına düşenle yaşadı durdu . Sınıf oluşmamış ve yaşanmamış tek bir hikâyesi kaldımı bilmem… Olan ne varsa, sınıf ihtirası ve kılıfı soğumadan doldurma geleneğinde, sınıfların tahakkümünden ibaret ve yegane… Sınıflar dedik ya, kimse köre fener uzatmasın!.. Sine eğildikçe sınıf dikleşir… Hamalı eğenle, imamı eğen faklı şeylerdir. Yukarıya bakarken hayret, aşağıya bakarken ibaret görünen ne varsa, güç sınıfı, zevk sınıfı, tebessüm sınıfı, seyreden, uyuyan, pışpışlayan, sırıtan, kırıtan sınıflar, ne kadar sayarsan say…
Kökten gövdeye, dala, yaprağa, meyveye bir Tuba bütünlüğünde fikretmek zor. Zor olan tavla kutusundaki hikayeye zar atarken onu tabuta benzetememek!.. Her ihtiras şüphesiz ruh dallarımızda birer maymun… Taş atarak ne sesler kesiliyor, ne ruh ağaçlarımızdan iniyorlar. Maymunları kovacak akıl hamleleri nerdesiniz? Her aklı bir akıl kiralamış. Her akıl bir akıla uşak… İlişkiler küçük değiş tokuşlardan ibaret… Tebessüm verip, sırıtma almak türünden… Sınıf ticaretleri yani…
Yoksa kimse tok sanarak yılanlara arkasını dönmedi…
Vahşi itidal vasıfsız para gibidir. Siz akıl koyunki ruh yürek koysun… Tamam deyip yine susalım…
Vesselam