Bir’le birdir şey’ler; Bir’siz şey’ler, acep neyler! Düşünmeli: Ecnebi kimse yok âlemde; her şey tanır birbirini, anlamayan şundan bundan sanır, aldanır. Kesilse Hay’ın tecellisi bir an, şey’ler yok olur ikinci an! Görüsün anında herc ü merci, her şey olur benci, sonra kimse bilmez kim neci; gerisi feci! Şey’ler olur yabancı, ne ana kalır ne bacı, nerde hancı, nerde bankacı!
Kâinat büyük bir ev, her varlık bu evde Hay ile hayatdar; tanış, biliş, yüzde, gözde gülüş. Başlasa ecnebilik, güneş yaklaşır, şey’ler yanar; uzaklaşır, şey’ler donar. Su, coşar, ne bulsa boğar; hava, havasız kor, olurusun mor! Toprak bitirmez, tohum ona o tohuma bakar; ateş hepsini yakar! Ama onlar aynı evin çocukları, aynı sokağın komşuları; hepsi birbirine yoldaş, samimi kardeş. Toprak yardım eder tohuma, bulut su yetiştirir topağa, ısı ve ışık gönderir güneş, sonra sana denir ey ağa, haydi gir bağa! Bildinse bu hâli, ne yaparsa yapsın ahali, vardın Tur Dağı’na, oldun sanki Musa; anlamdın Tevhidî nizamı; yere atsan da fayda vermez asanı.
Bir sabah uyandın, bir haber dinledin: NASA açıkladı korkunç gerçeği; güneş dünyadan uzaklaşıyor; hayat elden kayıyor, umutlar gidiyor, hesap kitap, alış veriş bitiyor; öyle beter, değil mi ki, söz biter! Koşar herkes mabede, sarılır ibadete. Anlarlar ki, Hay bozmaya karar vermiş düzeni, gör halini o gün, kibirle, gururla yeri göğü süzeni, çalım satıp, gazap saçıp gezeni, insanlığı ezeni, sömüreni!
Hay, hayatın sahibi, kaldırmaz âlem hizbi; her şey Tevhid partili. Her şey bir kader, bir miktar, bir ölçü ile yaratıldı; alan daraltıldı. Mesela göz ayarlandı, kulak ayarlandı, dişler ayarlandı; her bir varlığın her bir şeyi, yürüyüşü, sezişi, tezişi, yiyişi, içişi, ayarlandı. Ne iş yapacaklarsa kendilerine sadece o verildi. Nizam muazzam; her yanda ilahî yasalar, e, ne bu tasalar! Yapacakları iş ne ise ona göre oldu gidiş; buna denir, Tevhidî iş.
Yoksa bilinmez ilahî nizamın künhü; görünmez göze ve akla bütünü. Mide, böbrek, el, ayak, göz, kulak gibi ruhun da var sınırı. Ne yaparsan yap; ister aklınla, bilimle, teknikle tekâmül et, ister ruhsal yapınla; büyüme yasalarından daha çok büyüyemezsin. Fiziki varlığın gibi, ruhsal varlığın da sınırlı. Ancak sana verilen armağan sana yeter, imansız çıkılmaz işin içinden, kim ne eder kendine eder yani olursun beter. Sana verilenle Yaratıcının künhünü bilmek yahut varlığının sonsuz tecellilerini kavramak ne haddine. Varlıktaki nakışı, akışı, rahmani bakışı sez, haydi tez, katıl sen de akışa, iplik ol nakışa. İradenle Tevhid et her işini; bırak şeytanî teşvişi; gelişini, gidişini ayarlayan var, çekme zar, etme dünyayı cana dar ki, sende bende, onda bunda, Canan var.
Sözüm galat bilirim, fakat cehlimden derim: Madem her şeyde can var, canda da Canan; daima Tevhid ette, de: La İlahe illallah-Muhammed Resulullah. Kalbinin dilinin ikrarı oldu mu tam, artık çekme gam, ders tamam. “Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol, Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Buna denir Tevhid, ey fani kendin de görme ki sadece ‘ehl-i tevhid’e denir, muvahhid!
Kâinat büyük bir ev, her varlık bu evde Hay ile hayatdar; tanış, biliş, yüzde, gözde gülüş. Başlasa ecnebilik, güneş yaklaşır, şey’ler yanar; uzaklaşır, şey’ler donar. Su, coşar, ne bulsa boğar; hava, havasız kor, olurusun mor! Toprak bitirmez, tohum ona o tohuma bakar; ateş hepsini yakar! Ama onlar aynı evin çocukları, aynı sokağın komşuları; hepsi birbirine yoldaş, samimi kardeş. Toprak yardım eder tohuma, bulut su yetiştirir topağa, ısı ve ışık gönderir güneş, sonra sana denir ey ağa, haydi gir bağa! Bildinse bu hâli, ne yaparsa yapsın ahali, vardın Tur Dağı’na, oldun sanki Musa; anlamdın Tevhidî nizamı; yere atsan da fayda vermez asanı.
Bir sabah uyandın, bir haber dinledin: NASA açıkladı korkunç gerçeği; güneş dünyadan uzaklaşıyor; hayat elden kayıyor, umutlar gidiyor, hesap kitap, alış veriş bitiyor; öyle beter, değil mi ki, söz biter! Koşar herkes mabede, sarılır ibadete. Anlarlar ki, Hay bozmaya karar vermiş düzeni, gör halini o gün, kibirle, gururla yeri göğü süzeni, çalım satıp, gazap saçıp gezeni, insanlığı ezeni, sömüreni!
Hay, hayatın sahibi, kaldırmaz âlem hizbi; her şey Tevhid partili. Her şey bir kader, bir miktar, bir ölçü ile yaratıldı; alan daraltıldı. Mesela göz ayarlandı, kulak ayarlandı, dişler ayarlandı; her bir varlığın her bir şeyi, yürüyüşü, sezişi, tezişi, yiyişi, içişi, ayarlandı. Ne iş yapacaklarsa kendilerine sadece o verildi. Nizam muazzam; her yanda ilahî yasalar, e, ne bu tasalar! Yapacakları iş ne ise ona göre oldu gidiş; buna denir, Tevhidî iş.
Yoksa bilinmez ilahî nizamın künhü; görünmez göze ve akla bütünü. Mide, böbrek, el, ayak, göz, kulak gibi ruhun da var sınırı. Ne yaparsan yap; ister aklınla, bilimle, teknikle tekâmül et, ister ruhsal yapınla; büyüme yasalarından daha çok büyüyemezsin. Fiziki varlığın gibi, ruhsal varlığın da sınırlı. Ancak sana verilen armağan sana yeter, imansız çıkılmaz işin içinden, kim ne eder kendine eder yani olursun beter. Sana verilenle Yaratıcının künhünü bilmek yahut varlığının sonsuz tecellilerini kavramak ne haddine. Varlıktaki nakışı, akışı, rahmani bakışı sez, haydi tez, katıl sen de akışa, iplik ol nakışa. İradenle Tevhid et her işini; bırak şeytanî teşvişi; gelişini, gidişini ayarlayan var, çekme zar, etme dünyayı cana dar ki, sende bende, onda bunda, Canan var.
Sözüm galat bilirim, fakat cehlimden derim: Madem her şeyde can var, canda da Canan; daima Tevhid ette, de: La İlahe illallah-Muhammed Resulullah. Kalbinin dilinin ikrarı oldu mu tam, artık çekme gam, ders tamam. “Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol, Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Buna denir Tevhid, ey fani kendin de görme ki sadece ‘ehl-i tevhid’e denir, muvahhid!