Bitki, hayvan, insan ve melek… türleri, özellikleri, fiziki yapıları ne olursa olsun hepsi de ‘tevhidi hayat’ etmişlerdir. Varlıkları her bakımdan birbirlerine bağlanmıştır; dikkatli bakınca aralarındaki sıkı ilişki hemen görülür.
Varlığın insanla ilişkisine bakalım: Bitkiler, hayvanlar, elma, armut, üzüm, ıspanak, tere, patlıcan, kabak; koyun, kuzu, sığır, balık, süt, yumurta, et vs. insan vücudu değil midir? İnsan eğer bunları çoğaltmaz, beslemez, ekip biçmezse hem kendi hayatı hem de bu bitki ve hayvanların hayatı tehdit altına girer.
Hayvanlar, huyları itibariyle sanki insan nefsinde cem olmuştur; nefsi istekler ve huylar kuvvetimizi, çeşitli potansiyellerimizi açığa çıkarır.
İnsan, fizik varlıktan mı ibarettir? Hayır! Salt o değil; insan, fizik varlıktaki canın (ruh) adıdır. İnsandaki melek ise, insandaki akla benzer; insan, varlıkların niteliklerini akıl yetisiyle anlar.
Demek bitki, hayvan, insan (ruh) ve melek, bu dört varlık türü, insanda tevhidi hayat etmişlerdir. İnsanın ömrü tamamlanıncaya kadar bu birliktelik devam eder.
Bitki, hayvan, melek… bunların asılları insanda olduğundan nitelikleri de insanda ortaya çıkar.
İnsan kendini anlamak isterse bu dört arkadaşın kendindeki varlığına dikkatlice bakmalıdır. Objektif şekilde kendini değerlendiren insan, bitkiye mi, hayvana mı, meleğe mi yakın olduğunu, hangisinin hayatıyla hayatını yaşadığını, hangisinin mayası ile kendini mayaladığını ve neye benzediğini anlayabilir.
Kendindeki bitki, hayvan ve melek mertebelerini değerlendirebilen insan, Allah indindeki derecesinin ne olduğunu da az çok kestirebilir.
Kişi Allah’ı anıyor, kendi varlığını ve kendi varlığında kâinat kitabını okuyor, insanların hâlini bilip söylenmeden, istenmeden onlara yardım ediyorsa, taklitten kurtulup soruşturulmuş imana ermiştir ve onun mertebesi melek mertebesi gibidir.
Bu özelliklere eren insan tevhidi hayata kavuşmuş, hayatını insan hayatı kılmıştır.
İş eğer baskıyla, emirle, azarla, rica minnetle hatta dayakla yapılırsa o insanın mertebesi at, eşek, katır, öküz gibi, sopa ve kamçı darbesiyle iş gören hayvan mertebesine benzer.
“Ant olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar; gafillerin ta kendileri bunlardır. (A’raf 179)
Eğer baskıyla, emirle, azarla, rica minnetle, dayakla da iş yapılmıyorsa o insanın derecesi derede tepede biten otun derecesine denk gelir.
Eğer senin huyun hayvan huyu ise; insan iken hayvanlığa düşmüşsün.
Kimseye faydası olmayandan, faydası açık olan, taş, ağaç ve ot üstündür!
İnsan nefsine, duygu, düşünce, tutum ve davranışlarına bakıp, huyunun bitki, hayvan ve melek, hangisine benzediğini görüp bilirse, hayatında tevhidi hayata doğru bir değişim ortaya çıkacaktır.
Demek insan doğuluyor, fakat insan olunuyor!
Bu muhasebeyi yapıyorsan sana günde yüz bin selâm olsun.
Varlığın insanla ilişkisine bakalım: Bitkiler, hayvanlar, elma, armut, üzüm, ıspanak, tere, patlıcan, kabak; koyun, kuzu, sığır, balık, süt, yumurta, et vs. insan vücudu değil midir? İnsan eğer bunları çoğaltmaz, beslemez, ekip biçmezse hem kendi hayatı hem de bu bitki ve hayvanların hayatı tehdit altına girer.
Hayvanlar, huyları itibariyle sanki insan nefsinde cem olmuştur; nefsi istekler ve huylar kuvvetimizi, çeşitli potansiyellerimizi açığa çıkarır.
İnsan, fizik varlıktan mı ibarettir? Hayır! Salt o değil; insan, fizik varlıktaki canın (ruh) adıdır. İnsandaki melek ise, insandaki akla benzer; insan, varlıkların niteliklerini akıl yetisiyle anlar.
Demek bitki, hayvan, insan (ruh) ve melek, bu dört varlık türü, insanda tevhidi hayat etmişlerdir. İnsanın ömrü tamamlanıncaya kadar bu birliktelik devam eder.
Bitki, hayvan, melek… bunların asılları insanda olduğundan nitelikleri de insanda ortaya çıkar.
İnsan kendini anlamak isterse bu dört arkadaşın kendindeki varlığına dikkatlice bakmalıdır. Objektif şekilde kendini değerlendiren insan, bitkiye mi, hayvana mı, meleğe mi yakın olduğunu, hangisinin hayatıyla hayatını yaşadığını, hangisinin mayası ile kendini mayaladığını ve neye benzediğini anlayabilir.
Kendindeki bitki, hayvan ve melek mertebelerini değerlendirebilen insan, Allah indindeki derecesinin ne olduğunu da az çok kestirebilir.
Kişi Allah’ı anıyor, kendi varlığını ve kendi varlığında kâinat kitabını okuyor, insanların hâlini bilip söylenmeden, istenmeden onlara yardım ediyorsa, taklitten kurtulup soruşturulmuş imana ermiştir ve onun mertebesi melek mertebesi gibidir.
Bu özelliklere eren insan tevhidi hayata kavuşmuş, hayatını insan hayatı kılmıştır.
İş eğer baskıyla, emirle, azarla, rica minnetle hatta dayakla yapılırsa o insanın mertebesi at, eşek, katır, öküz gibi, sopa ve kamçı darbesiyle iş gören hayvan mertebesine benzer.
“Ant olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar; gafillerin ta kendileri bunlardır. (A’raf 179)
Eğer baskıyla, emirle, azarla, rica minnetle, dayakla da iş yapılmıyorsa o insanın derecesi derede tepede biten otun derecesine denk gelir.
Eğer senin huyun hayvan huyu ise; insan iken hayvanlığa düşmüşsün.
Kimseye faydası olmayandan, faydası açık olan, taş, ağaç ve ot üstündür!
İnsan nefsine, duygu, düşünce, tutum ve davranışlarına bakıp, huyunun bitki, hayvan ve melek, hangisine benzediğini görüp bilirse, hayatında tevhidi hayata doğru bir değişim ortaya çıkacaktır.
Demek insan doğuluyor, fakat insan olunuyor!
Bu muhasebeyi yapıyorsan sana günde yüz bin selâm olsun.