
Dini yaşamak, yalnızca Allah"a olan sorumluluklarımızı yerine getirmekten ibaret değildir. Aksine din, kişiden Allah"a karşı görevlerini yaparken, bir taraftan da insanlarla ve diğer canlılarla olan ilişkilerin gözetilmesini talep eder. Nitekim insanın imtihanını anlamlı kılacak ve onun sonucunu etkileyecek en önemli hususlardan birisi de budur. Corona günlerinde, dışarı çıkamıyoruz, evlerimizde, odalarımızda adeta tek başımızayız. Bu da bizim esasen bu dünyaya yalnız gelip yalnız döneceğimizi ve hep yakınımızda ve yanımızda olanın Yüce Mevla olduğunu, diğer her şeyin bu dünya hayatının süs ve eğlencesi, meşguliyet vesilesi olduğunu görmemizi sağlıyor. Dikkat ederseniz, bütün insanlığın zorlu bir sınavdan geçtiği bu corona günlerinde, normal zamanlarda önemsemediğimiz birçok değeri yeniden keşfetme, çok önemsediğimiz ve adeta uğruna birbirimizi yediğimiz küçük ve geçici çıkarların da esasında ne kadar anlamsız olduğunu fark etme imkânı da buluyoruz. Bu vesileyle Yüce Yaradana, doğaya, kendimize, yakın çevremize, ülkemize ve bütün insanlığa karşı sorumlu davranabildiğimiz sürece insan olarak değer taşıdığımızı anladık.
Kur'an-ı Kerim zorluk ve bolluk kavramlarını kullanarak, zor ve bolluk zamanlarında Mü’minlik kıvamından bahseder. Allah’(cc) Kuranı Kerimde “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. "(Al-i İmran,134) Zor zamanlarda ümitsizliğe yer olamadığı gibi bolluk ve kolaylık zamanlarında da şımarık ve kibre yer yoktur. Zor zamanların ahlaki erdemlerimizden en fazla ön plana çıkacak ihsan, sabır, i’sar, affetme, infaktır. İşte bu erdemlerimizle toplumsal ve manevi bağışıklık sistemimizi güçlendireceğiz. Bu günler geçecek ama kalıcı olan duruşumuz olacaktır.
İslami, ahlaki görevlerimiz bu dönemlerde daha da hayati önem arz ediyor. Özellikle varlıklı kardeşlerimize daha çok görev düşüyor. Kendimiz kadar başkasını da düşünme günüdür. Günlük emeğinin karşılığını, yevmiyesiyle kazanan kardeşlerimizi, dükkânını açamadığı için kirasını ödemekte zorlanan kardeşlerimiz için İslam’ın zekât, sadaka, infak gibi müesseslerini daha da aktif hale getirmek durumundayız. Hayat devam ediyor. Ama şimdilik geçici süreyle hayat evde devam ediyor. Ev hayatımıza dünya ve ebedi ahiret hayatını sığdırabiliriz. Komşu borç içinde evine bir ekmek alamazken, bizim evimiz müslüman evi olmaktan çıkmamalı, diğer evleri de hesaba katarak evlerimizi öyle mabede çevirebiliriz. Bu süreçte ihtiyarlara sahip çıkmalıyız. İhtiyarlar toplumun hayırlısı ve seçkinleri demektir. İhtiyar varsa o evde daha çok hayır ve bereket vardır.
İnsanlık tarihinde, meydana gelen büyük felaketler, itikadı bozan kalıcı batıl inançların doğmasına zemin hazırlamıştır. Batıl inançlar, böyle zamanları sever ve kalıcı olarak ebedi hayatımızı mahveder. Manevi bağışıklık sistemimizin çökmemesi için, Corona virüsünden kaçar gibi bu batıl inanç ve söylemlerden de kaçmalıyız. Bu tür inanç meselelerinde Diyanet İşleri Başkanlığımızın söylemlerini dikkatlice takip etmeliyiz.
Bu ve benzeri olaylar, sünnetullah çerçevesinde, yani Allah’ın yeryüzünde egemen kıldığı kurallara uygun olarak yürümektedir. Çare de yine burada aranmalıdır. Müslümanlar için de doğru olan sünnetullah çerçevesinde çaba sarf ederek aklı, bilimi, insanlığın tecrübe birikimini devreye sokmak, fiili ve kavli dua desteği ile de bu ve benzer sıkıntıları çözüme kavuşturmaktır.
Bu salgının, kavramamız gereken hikmet ve ibretlik bir yönü de, yeryüzünde böbürlenerek dolaşan ve kendine tapan, özgüveni arttıkça kendini Yaratıcı’dan müstağni saymaya doğru giden insanın, yüce kudret sahibini tanıması, varoluşunu anlamlı kılması, sınırlarını tanıması ve aczini kabullenmesi amacıyla “Allah gani ve müstağnidir, sizlerse fakir ve muhtaçlarsınız.”mealindeki ayetleri bu bağlamda tekrar tekrar okumalı ve üzerinde düşünme fırsatı vermeli, hikmetine de takdirine de insan rıza göstermelidir. Tedbirlere azami derece uyup, olup bitene hikmet penceresinden bakmak bizim dini vecibemizdir. Son olarak Adem ve Havva (as) duasında “Ey yüce Rabb’imiz!” dediler, “Biz kendimize yazık ettik; şâyet bizi bağışlamaz ve bize merhamet buyurmazsan, elbette ki kaybedenlerden olacağız!”( Araf ,23)
FIKIH KÖŞEMİZ
Abdest almaya gücü yetmeyen kimse ne yapmalıdır?
Abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi de olmayan kişi, teyemmüm ederek namazlarını kılar. Teyemmüm de yapamayacak durumda ise, kendisini abdestli gibi kabul ederek, kılabildiği şekilde namazlarını kılar (İbn Nüceym, Bahru’r-Râik, Beyrut, ts. I, 148)
Kur'an-ı Kerim zorluk ve bolluk kavramlarını kullanarak, zor ve bolluk zamanlarında Mü’minlik kıvamından bahseder. Allah’(cc) Kuranı Kerimde “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. "(Al-i İmran,134) Zor zamanlarda ümitsizliğe yer olamadığı gibi bolluk ve kolaylık zamanlarında da şımarık ve kibre yer yoktur. Zor zamanların ahlaki erdemlerimizden en fazla ön plana çıkacak ihsan, sabır, i’sar, affetme, infaktır. İşte bu erdemlerimizle toplumsal ve manevi bağışıklık sistemimizi güçlendireceğiz. Bu günler geçecek ama kalıcı olan duruşumuz olacaktır.
İslami, ahlaki görevlerimiz bu dönemlerde daha da hayati önem arz ediyor. Özellikle varlıklı kardeşlerimize daha çok görev düşüyor. Kendimiz kadar başkasını da düşünme günüdür. Günlük emeğinin karşılığını, yevmiyesiyle kazanan kardeşlerimizi, dükkânını açamadığı için kirasını ödemekte zorlanan kardeşlerimiz için İslam’ın zekât, sadaka, infak gibi müesseslerini daha da aktif hale getirmek durumundayız. Hayat devam ediyor. Ama şimdilik geçici süreyle hayat evde devam ediyor. Ev hayatımıza dünya ve ebedi ahiret hayatını sığdırabiliriz. Komşu borç içinde evine bir ekmek alamazken, bizim evimiz müslüman evi olmaktan çıkmamalı, diğer evleri de hesaba katarak evlerimizi öyle mabede çevirebiliriz. Bu süreçte ihtiyarlara sahip çıkmalıyız. İhtiyarlar toplumun hayırlısı ve seçkinleri demektir. İhtiyar varsa o evde daha çok hayır ve bereket vardır.
İnsanlık tarihinde, meydana gelen büyük felaketler, itikadı bozan kalıcı batıl inançların doğmasına zemin hazırlamıştır. Batıl inançlar, böyle zamanları sever ve kalıcı olarak ebedi hayatımızı mahveder. Manevi bağışıklık sistemimizin çökmemesi için, Corona virüsünden kaçar gibi bu batıl inanç ve söylemlerden de kaçmalıyız. Bu tür inanç meselelerinde Diyanet İşleri Başkanlığımızın söylemlerini dikkatlice takip etmeliyiz.
Bu ve benzeri olaylar, sünnetullah çerçevesinde, yani Allah’ın yeryüzünde egemen kıldığı kurallara uygun olarak yürümektedir. Çare de yine burada aranmalıdır. Müslümanlar için de doğru olan sünnetullah çerçevesinde çaba sarf ederek aklı, bilimi, insanlığın tecrübe birikimini devreye sokmak, fiili ve kavli dua desteği ile de bu ve benzer sıkıntıları çözüme kavuşturmaktır.
Bu salgının, kavramamız gereken hikmet ve ibretlik bir yönü de, yeryüzünde böbürlenerek dolaşan ve kendine tapan, özgüveni arttıkça kendini Yaratıcı’dan müstağni saymaya doğru giden insanın, yüce kudret sahibini tanıması, varoluşunu anlamlı kılması, sınırlarını tanıması ve aczini kabullenmesi amacıyla “Allah gani ve müstağnidir, sizlerse fakir ve muhtaçlarsınız.”mealindeki ayetleri bu bağlamda tekrar tekrar okumalı ve üzerinde düşünme fırsatı vermeli, hikmetine de takdirine de insan rıza göstermelidir. Tedbirlere azami derece uyup, olup bitene hikmet penceresinden bakmak bizim dini vecibemizdir. Son olarak Adem ve Havva (as) duasında “Ey yüce Rabb’imiz!” dediler, “Biz kendimize yazık ettik; şâyet bizi bağışlamaz ve bize merhamet buyurmazsan, elbette ki kaybedenlerden olacağız!”( Araf ,23)
FIKIH KÖŞEMİZ
Abdest almaya gücü yetmeyen kimse ne yapmalıdır?
Abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi de olmayan kişi, teyemmüm ederek namazlarını kılar. Teyemmüm de yapamayacak durumda ise, kendisini abdestli gibi kabul ederek, kılabildiği şekilde namazlarını kılar (İbn Nüceym, Bahru’r-Râik, Beyrut, ts. I, 148)