
Mümtaz Turhan Kültür Değişmeleri adlı kitabında 1942 yılında Erzurum’un Hasankale, Horasan ilçelerini ve köylerini gezerken köylülerin heyecanla, şevkle köy okulunun yapımına katkıda bulunduklarına şahit olduğunu anlatmaktadır. Turhan, altı yıl sonra halkın geçirmiş olduğu kültürel değişmeleri gözlemlemek için aynı köye gittiğinde okulun yapımında emeği olan köylülerin çocuklarını okula göndermek istemediklerine, okulun kırılan camlarını değiştirmek için para yardımında bulunmaktan kaçındıklarına şahit olduğunu, halka siz bu okulun yapımı için canla başla çalışırken ne oldu da şimdi çocuklarınızı okula göndermiyorsunuz diye sorduğunda köylülerin, köy enstitüsünden mezun olan öğretmenlerin kendilerine tepeden baktıklarını, dinleri, inançları, kültürleri ile alay ettiklerini, okulda uygunsuz hareketlerde bulunduklarını bu nedenle onların öğretmenlik yaptığı okula çocuklarını göndermek istemediklerini belirttiğini anlatmaktadır.
Turhan, bir toplumda bazı yenilikler yapılırken o yeniliklerin toplumun mevcut sistemine uygun hâle getirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Toplumun var olan sistemine uygun olmayan, insan zihninin benimsemediği yenilikler halka dayatılınca bunları insanlara kabul ettirmek çok zor olmakta ve zamanla bu baskı ve dayatmalar halkın muhayyilesinde bir travmaya dönüştürmektedir.
Yine aynı dönemlerde ezanın Türkçeleştirilmesi halkta büyük bir travma yaratmış, daha sonraki dönemlerde Türkçeyi aşağılayacak tarzda bu konu dile getirilmesiyle Türkçe büyük bir itibar kaybetmiştir. Bu olay neticesinde din dili ile Türkçe arasındaki bağ kopmuş, din dili ile halkın dili arasındaki uçurumlar derinleşmiştir.
Milyonlarca Yahudi’nin katledilmesinin Alman siyaseti ve Alman zihninde yer edinmesinden daha fazla ezanın Türkçeleştirilmesi Türk insanın zihninde ve siyasetinde yer edinmiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin şebiarus şenlikleri kapsamında Kuranıkerim’i Türkçe okutması, halkın travmasının harekete geçmesine ve halkta büyük tepkinin oluşmasına neden oldu. Halkın tepkisi, eylemin kendisine ve bunu yapan insanların niyetine olmasına rağmen bu durumdan en fazla zararı Türkçe görmüştür. Yeni yetişen gençler, bu Türkçe nasıl bir dilmiş ki bunu ibadetinde kullananlar dinden çıkıyorlar diye ailelerine sorar olmuşlardır.
Maalesef Türkçemiz genç nesillerin zihninde itibarını iyice kaybetmektedir. İtibarsızlaştırılmış bir dilin sahiplerine kültürümüzü kabul ettirmemiz, Batı’nın emperyalist tavrı karşısında kendi benliğimize ve kültürümüze ait bir zemininde onları birleştirmemiz çok zor olmaktadır. Sağlam bir dil bilincine sahip olmayan insanların sağlam bir kültürünün olması imkansızdır.
Bizi üzen de Türkçemizin siyasete alet edilmesi ve kişilerin bunun üzerinden nemalanmaya çalışmalarıdır. Bugün Türkçemiz siyasete kurban edilmektedir.
Halkın dili ile din dilinin çatışmasını İngilizler, Fransızlar, Almanlar yaklaşık üç yüz, dört yüz yıl önce Latince karşısında yaşamış, o dönemin insanları kendi dillerine karşı daha duyarlı davranarak bu süreci kısa sürede atlatmışlardır. Türkçenin bu süreci sağlıklı atlatamamasının arka planında geçmişte yapılmış olan vahim hataların etkisi vardır.
Almanya, İtalya, Fransa gibi Avrupa ülkelerini bırakın, sıradan bir Balkan ülkesinde bile insanların İncil’i kendi dillerinde okunmasına tepki göstermeleri imkansızdır. Bizler dilimizi siyasete alet ederek geleceğimizi tehlikeye atmakta, kendi kültürel değerlerimizi itibarsızlaştırmaktayız.
Bugün Kuranıkerim’in Türkçe okunmasına tepki gösterenler Kuranıkerim’in Fransızca, İngilizce veya herhangi bir dilde okumasından gurur duymaktadırlar. Maalesef yabancı milletlere ve onların diline göstermiş olduğumuz hoş görüyü, tarihin hiçbir döneminde kendi insanımıza ve kendi dilimize gösteremedik.
Türkçenin aşağılandığı, siyaset uğruna ağızlarda pis kokulu sakızlar gibi çiğnendiği bu ortamda, çocuklarımıza, öğrencilerimize Türkçenin tarihinin çok derin, kelime türetme ve cümle yapısının çok sağlam olduğunu, insanların ona ihanet etmelerine rağmen Türkçenin tarihin hiçbir döneminde Türk insanını yalnız bırakmadığını, Türkçeye gönül vermiş insanların bu dile ikinci sınıf dil muamelesi yapılmasına asla razı olmayacağını, Türkçenin Türklerin şerefi olduğunu anlatmaya devam edeceğiz.
Turhan, bir toplumda bazı yenilikler yapılırken o yeniliklerin toplumun mevcut sistemine uygun hâle getirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Toplumun var olan sistemine uygun olmayan, insan zihninin benimsemediği yenilikler halka dayatılınca bunları insanlara kabul ettirmek çok zor olmakta ve zamanla bu baskı ve dayatmalar halkın muhayyilesinde bir travmaya dönüştürmektedir.
Yine aynı dönemlerde ezanın Türkçeleştirilmesi halkta büyük bir travma yaratmış, daha sonraki dönemlerde Türkçeyi aşağılayacak tarzda bu konu dile getirilmesiyle Türkçe büyük bir itibar kaybetmiştir. Bu olay neticesinde din dili ile Türkçe arasındaki bağ kopmuş, din dili ile halkın dili arasındaki uçurumlar derinleşmiştir.
Milyonlarca Yahudi’nin katledilmesinin Alman siyaseti ve Alman zihninde yer edinmesinden daha fazla ezanın Türkçeleştirilmesi Türk insanın zihninde ve siyasetinde yer edinmiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin şebiarus şenlikleri kapsamında Kuranıkerim’i Türkçe okutması, halkın travmasının harekete geçmesine ve halkta büyük tepkinin oluşmasına neden oldu. Halkın tepkisi, eylemin kendisine ve bunu yapan insanların niyetine olmasına rağmen bu durumdan en fazla zararı Türkçe görmüştür. Yeni yetişen gençler, bu Türkçe nasıl bir dilmiş ki bunu ibadetinde kullananlar dinden çıkıyorlar diye ailelerine sorar olmuşlardır.
Maalesef Türkçemiz genç nesillerin zihninde itibarını iyice kaybetmektedir. İtibarsızlaştırılmış bir dilin sahiplerine kültürümüzü kabul ettirmemiz, Batı’nın emperyalist tavrı karşısında kendi benliğimize ve kültürümüze ait bir zemininde onları birleştirmemiz çok zor olmaktadır. Sağlam bir dil bilincine sahip olmayan insanların sağlam bir kültürünün olması imkansızdır.
Bizi üzen de Türkçemizin siyasete alet edilmesi ve kişilerin bunun üzerinden nemalanmaya çalışmalarıdır. Bugün Türkçemiz siyasete kurban edilmektedir.
Halkın dili ile din dilinin çatışmasını İngilizler, Fransızlar, Almanlar yaklaşık üç yüz, dört yüz yıl önce Latince karşısında yaşamış, o dönemin insanları kendi dillerine karşı daha duyarlı davranarak bu süreci kısa sürede atlatmışlardır. Türkçenin bu süreci sağlıklı atlatamamasının arka planında geçmişte yapılmış olan vahim hataların etkisi vardır.
Almanya, İtalya, Fransa gibi Avrupa ülkelerini bırakın, sıradan bir Balkan ülkesinde bile insanların İncil’i kendi dillerinde okunmasına tepki göstermeleri imkansızdır. Bizler dilimizi siyasete alet ederek geleceğimizi tehlikeye atmakta, kendi kültürel değerlerimizi itibarsızlaştırmaktayız.
Bugün Kuranıkerim’in Türkçe okunmasına tepki gösterenler Kuranıkerim’in Fransızca, İngilizce veya herhangi bir dilde okumasından gurur duymaktadırlar. Maalesef yabancı milletlere ve onların diline göstermiş olduğumuz hoş görüyü, tarihin hiçbir döneminde kendi insanımıza ve kendi dilimize gösteremedik.
Türkçenin aşağılandığı, siyaset uğruna ağızlarda pis kokulu sakızlar gibi çiğnendiği bu ortamda, çocuklarımıza, öğrencilerimize Türkçenin tarihinin çok derin, kelime türetme ve cümle yapısının çok sağlam olduğunu, insanların ona ihanet etmelerine rağmen Türkçenin tarihin hiçbir döneminde Türk insanını yalnız bırakmadığını, Türkçeye gönül vermiş insanların bu dile ikinci sınıf dil muamelesi yapılmasına asla razı olmayacağını, Türkçenin Türklerin şerefi olduğunu anlatmaya devam edeceğiz.