Aforizmalar (15)
Devrim yapmış bir ülke olarak devirdiğinin yerine ne tam olarak bütüncül bir sistem koyabilmiş ne de halkı, hiç olmazsa milli menfaatler konusunda olsun, istikamete sokabilmiş değiliz. Türk toplumu hâlâ çatal kazık bir toplumdur ve Türk atasözüdür: Çatal kazık yere girmez! İşbaşına gelen hükumetler bu kazığı sabitleyebilmek için toprağa gömmeye gayret etmişlerdir. Siyasetçileri beğenmeyen generallerimiz ise pek çok başarılı darbeyle netice almak istemişler, ancak neticede hatice varlığını daima korumuş ve darbeler sonrası tesis edilen demokratik ortamda görülmüştür ki, zorbalık çatalları iyice bilemekten öte bir işe yaramamıştır! Çatalın bir ucu din ise bir ucu da laikliktir; bir ucu sağcılıksa bir ucu solculuktur; bir ucu Cumhuriyetçilikse bir ucu Osmanlıcılıktır! Vb. İki uç, iki zihniyet… Türk siyasi tarihinde hemen her ‘vazgeçilmez sorunun’ temelinde, aslında çatalın bu iki ucu sırıtır durur! Hâl böyle olunca ne yaptığımız, nereye gittiğimiz, nasıl bir ülke olduğumuz pek de anlaşılamamaktadır. Sorunlar denizinde istikametsiz gemi gibiyizdir.
Evet, bu bir sorun! Sağcımız Solcumuz, Laikimiz İslamcımız için bu bir sorun; Alevimiz Sünnimiz için bu bir sorun; Türkümüz Kürdümüz için bu bir sorun!.. Hiziplerimiz şunca zamandır, sorun çözmekte değil, sorun üretmekte maharet kazanmışlardır. Şunu keşfetmişlerdir: ‘İdeolojinden, politikandan vaz geçme, sürekli sorun üreterek muhalif kal ki varlığın devam edebilsin!’
Bir düşünelim: Atatürkçülük sorunumuz yok, Laiklik sorunumuz yok, İslamcılık sorunumuz yok, Türkçülük sorunumuz yok, Kürtçülük sorunumuz yok, AB sorunumuz yok, Suriye sorunumuz yok, dolar sorunumuz yok! Gruplar bir araya gelmiş ve sorunlarını çözmüştür. Birileri şöyle diyecektir:
-‘Hoppala! E, şimdi biz bir sorunumuz olmadan nasıl var olacağız!’ Haklılar tabii, sorunları çözülmüş ve sorunsuz kalmış adamlar şimdi işsiz güçsüz ne yapacaklar! -Kardeşim! İnsan dediğin adamın bir işi gücü olur. Solculuktan sağcılıktan, şuculuktan buculuktan iş mi olur! Bırakalım bunları da bilim üretelim, teknoloji üretelim, milli bir paradigmamız olsun, çoluk çocuğumuzu yüksek ahlakı değerlerle donatalım, dünya üzerinde adalet ve iyilik üzere hareket eden bir devlet olmaya bakalım; Anadoluyu yeni bir medeniyet adası yapalım. Gemimizi bu rotada götürelim, biz de kazanalım insanlık da kazansın! Hemen kıyameti koparırlar: -Hayır! Sizin önerileriniz ütopyadır! Böyle öneri mi olur? İdeolojisizlik, sorunsuzluk önermek ne demektir? Hayır, bu bir tuzaktır! Sorunlarımızı çözüp nasıl sorunsuz kalırız. Amaç bizim varlığımızı ortadan kaldırmaktır…’ -Ne yapalım peki? -Biz hendek kazmaya, mitingler yapmaya, muhalif söyleme, çözümsüzlüğe, darbe teşebbüslerine devam edeceğiz!..
Zihniyetimiz bu olunca ayağımız da çamurdan çıkmıyor. Mesela PKK/HDP eksenine bakalım: Hükumet çözüm için ciddi adımlar attı, ama ne oldu, çözümsüzlükten beslenenler köprüleri atıp her yanı hendeklerle donattılar ve terörü şehirlere yaydılar. Bir başka örnek: 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası Hükumet, partiler Yenikapı’daki dev mitingde bir araya geldiler ve millete ‘Yenikapı Ruhunu’ deklere ettiler. Bu ruhla hareket edildiğinde Türkiye sorunlarından kurutulacak ve yeni bir Türkiye’ye doğru el ele gönül gönüle yürünecekti. CHP bir iki hafta sonra kendi ruhunu geri çekti ve muhalefetine (çözüm kabul etmeyen sorunlarına) avdet etti. MHP, ruhunu şartlı olarak Yenikapı’ya bağlı bıraktı. PKK/HDP çizgisi uzaktan gazel okudu.
Bunu her fırsatta görüyoruz: Türkiye’de sorunları çözmek istemeyen ve sorunlardan beslenen kesimler çoğunluktadır ve bunlar sorunsuz kaldıklarında yok olacaklarını düşünmektedirler. Bu yüzden sorunlarını aynı zamanda kutsalları hâline getirmişlerdir. Sorunları çözülse ve sorunsuz kalsalar, manevi tatminsizlikten hastalanacak belki de ölçeklerdir!
Devrim yapmış bir ülke olarak devirdiğinin yerine ne tam olarak bütüncül bir sistem koyabilmiş ne de halkı, hiç olmazsa milli menfaatler konusunda olsun, istikamete sokabilmiş değiliz. Türk toplumu hâlâ çatal kazık bir toplumdur ve Türk atasözüdür: Çatal kazık yere girmez! İşbaşına gelen hükumetler bu kazığı sabitleyebilmek için toprağa gömmeye gayret etmişlerdir. Siyasetçileri beğenmeyen generallerimiz ise pek çok başarılı darbeyle netice almak istemişler, ancak neticede hatice varlığını daima korumuş ve darbeler sonrası tesis edilen demokratik ortamda görülmüştür ki, zorbalık çatalları iyice bilemekten öte bir işe yaramamıştır! Çatalın bir ucu din ise bir ucu da laikliktir; bir ucu sağcılıksa bir ucu solculuktur; bir ucu Cumhuriyetçilikse bir ucu Osmanlıcılıktır! Vb. İki uç, iki zihniyet… Türk siyasi tarihinde hemen her ‘vazgeçilmez sorunun’ temelinde, aslında çatalın bu iki ucu sırıtır durur! Hâl böyle olunca ne yaptığımız, nereye gittiğimiz, nasıl bir ülke olduğumuz pek de anlaşılamamaktadır. Sorunlar denizinde istikametsiz gemi gibiyizdir.
Evet, bu bir sorun! Sağcımız Solcumuz, Laikimiz İslamcımız için bu bir sorun; Alevimiz Sünnimiz için bu bir sorun; Türkümüz Kürdümüz için bu bir sorun!.. Hiziplerimiz şunca zamandır, sorun çözmekte değil, sorun üretmekte maharet kazanmışlardır. Şunu keşfetmişlerdir: ‘İdeolojinden, politikandan vaz geçme, sürekli sorun üreterek muhalif kal ki varlığın devam edebilsin!’
Bir düşünelim: Atatürkçülük sorunumuz yok, Laiklik sorunumuz yok, İslamcılık sorunumuz yok, Türkçülük sorunumuz yok, Kürtçülük sorunumuz yok, AB sorunumuz yok, Suriye sorunumuz yok, dolar sorunumuz yok! Gruplar bir araya gelmiş ve sorunlarını çözmüştür. Birileri şöyle diyecektir:
-‘Hoppala! E, şimdi biz bir sorunumuz olmadan nasıl var olacağız!’ Haklılar tabii, sorunları çözülmüş ve sorunsuz kalmış adamlar şimdi işsiz güçsüz ne yapacaklar! -Kardeşim! İnsan dediğin adamın bir işi gücü olur. Solculuktan sağcılıktan, şuculuktan buculuktan iş mi olur! Bırakalım bunları da bilim üretelim, teknoloji üretelim, milli bir paradigmamız olsun, çoluk çocuğumuzu yüksek ahlakı değerlerle donatalım, dünya üzerinde adalet ve iyilik üzere hareket eden bir devlet olmaya bakalım; Anadoluyu yeni bir medeniyet adası yapalım. Gemimizi bu rotada götürelim, biz de kazanalım insanlık da kazansın! Hemen kıyameti koparırlar: -Hayır! Sizin önerileriniz ütopyadır! Böyle öneri mi olur? İdeolojisizlik, sorunsuzluk önermek ne demektir? Hayır, bu bir tuzaktır! Sorunlarımızı çözüp nasıl sorunsuz kalırız. Amaç bizim varlığımızı ortadan kaldırmaktır…’ -Ne yapalım peki? -Biz hendek kazmaya, mitingler yapmaya, muhalif söyleme, çözümsüzlüğe, darbe teşebbüslerine devam edeceğiz!..
Zihniyetimiz bu olunca ayağımız da çamurdan çıkmıyor. Mesela PKK/HDP eksenine bakalım: Hükumet çözüm için ciddi adımlar attı, ama ne oldu, çözümsüzlükten beslenenler köprüleri atıp her yanı hendeklerle donattılar ve terörü şehirlere yaydılar. Bir başka örnek: 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası Hükumet, partiler Yenikapı’daki dev mitingde bir araya geldiler ve millete ‘Yenikapı Ruhunu’ deklere ettiler. Bu ruhla hareket edildiğinde Türkiye sorunlarından kurutulacak ve yeni bir Türkiye’ye doğru el ele gönül gönüle yürünecekti. CHP bir iki hafta sonra kendi ruhunu geri çekti ve muhalefetine (çözüm kabul etmeyen sorunlarına) avdet etti. MHP, ruhunu şartlı olarak Yenikapı’ya bağlı bıraktı. PKK/HDP çizgisi uzaktan gazel okudu.
Bunu her fırsatta görüyoruz: Türkiye’de sorunları çözmek istemeyen ve sorunlardan beslenen kesimler çoğunluktadır ve bunlar sorunsuz kaldıklarında yok olacaklarını düşünmektedirler. Bu yüzden sorunlarını aynı zamanda kutsalları hâline getirmişlerdir. Sorunları çözülse ve sorunsuz kalsalar, manevi tatminsizlikten hastalanacak belki de ölçeklerdir!