
Varlık pek çok şeyi ifade ettiği gibi Yaratıcının iletilerine de aracılık etmektedir. İfade etmiştik, ruhun çalışma sistemleri dıştan gelen iletilere bağlı. Varlık, ilahî mesajların taşıyıcısı; ruh da mesajların çözümleyicisi. Bir diğer benzetmeyle varlık, ilahî postalar, posta alıcıları ise ruhlar. Nefs-i emmare mertebesindeki ruh, postayı alır ve bir kenara kor. Uyanmış ruh ise, posta zarfını, kolisini, gönderenin bir amaç için gönderdiğini bildiğinden, açıp içindekileri anlamaya ve istifadeye çalışır.
Varlık, Hakk’ı tanıtır, varlığı tanıyıp varlıktaki Allah’ı tanımamak uyku halidir (gaflet). Sorsak: Bu nedir? Bu, elma ağacıdır. Tamam. Peki, şu kapının önündeki nedir? Otomobil. Bu da tamam. Peki, şu gökyüzündeki? O da güneş. Tüm cevapların doğru, fakat ağacın, otomobilin, güneşin anlamı nedir? sorusunun cevabı peşine düşüldüğünde, ikinci doğumu yapmış ruh, nefis mertebelerinde ilerler.
İlerler de mesela ne olur? Uyanmış ruh, varlığın esma-i hüsna tarlasında bitip ittiğini görür. Böylece çoklukta (varlık) tekliği anlar. Gökler, yeryüzü, şunca insan, hayvan ve bitki, tabiat kuvvetleri, hepsi bütünleşmiş bir yapı, tek bir sistem ve Allah’ın fiili.
Elif harfi alfabedeki diğer harflerin aslı: hangi harf olursa olsun, kenarlarından tutulup çekilince şeklini kaybeder ve elif şeklini alır. Bir sayısı da sonsuza uzayan tüm sayıların aslıdır: beş, beş tane bir, beş trilyon beş trilyon tane Bir. Elif’te, Bir’de bir artma bir azalma meydana gelmez. Onlar sabit hakikatler olarak kalır, diğerleri değişir durur.
Bu örneklerdeki gibi Yaratıcı da değişmez bir hakikat olarak sabittir. Varlığın çokluğu, doğumları ölümlerin takip etmesi, Yaratıcı da bir artma bir azalma meydana getirmez. Zât’ı böyle olduğu gibi, sıfatları da böyledir. Denizi ve dalgaları hatırlayalım, biraz kıyıda vakit geçiren herkes görür ki, kıyıya ulaşan dalgaların eylemi sayılamayacak kadar çok tekrarlanır. Fakat bu sonsuz gibi gözüken dalga akışı (varlık) denize ne bir şey ilave eder ne de denizden bir şeyi eksiltir. Deniz sabit gerçeklik, değişen dalgalar ise denizin fiili.
Varlık Yaratıcı ile başlar Yaratıcı ile son erer. O halde uyanmış ruh, Bir’e, Elif’e, Deniz’e bakacak, ona koşacak, ona sığınacaktır. Çünkü alfabenin, sayıların, dalgaların aslı bunlardır. O halde yok olmaları mukadder olan sayılarla, harflerle, dalgalarla oyalanmanın insana çok fazla bir yararı olmaz.
İnsana neyin yararı olur?
Ruh, kendi yapıp etmelerinden yola çıkıp görür ki insanın ürettiği bütün maddi ve manevi faaliyet insanın kesretidir; insan sayılamayacak kadar çok şeye vücut veriyor, fakat tüm bunların aslı tektir: Ruh. Evrendeki varlıkların da aslı tektir: Allah. Uyanmış insan, ruhunu fiilleri üzerinden anlamış, fiillerini zahiren ruhuna, batınen de Rabbine bağlamıştır. Bu anlamları içselleştiren ruhların eşya (varlık) ile ilişkisi asıla bağlı bir ilişkidir; şefkat, merhamet ve barış eksenli bir ilişki, aynen varlıkta olduğu gibi.
Varlık, Hakk’ı tanıtır, varlığı tanıyıp varlıktaki Allah’ı tanımamak uyku halidir (gaflet). Sorsak: Bu nedir? Bu, elma ağacıdır. Tamam. Peki, şu kapının önündeki nedir? Otomobil. Bu da tamam. Peki, şu gökyüzündeki? O da güneş. Tüm cevapların doğru, fakat ağacın, otomobilin, güneşin anlamı nedir? sorusunun cevabı peşine düşüldüğünde, ikinci doğumu yapmış ruh, nefis mertebelerinde ilerler.
İlerler de mesela ne olur? Uyanmış ruh, varlığın esma-i hüsna tarlasında bitip ittiğini görür. Böylece çoklukta (varlık) tekliği anlar. Gökler, yeryüzü, şunca insan, hayvan ve bitki, tabiat kuvvetleri, hepsi bütünleşmiş bir yapı, tek bir sistem ve Allah’ın fiili.
Elif harfi alfabedeki diğer harflerin aslı: hangi harf olursa olsun, kenarlarından tutulup çekilince şeklini kaybeder ve elif şeklini alır. Bir sayısı da sonsuza uzayan tüm sayıların aslıdır: beş, beş tane bir, beş trilyon beş trilyon tane Bir. Elif’te, Bir’de bir artma bir azalma meydana gelmez. Onlar sabit hakikatler olarak kalır, diğerleri değişir durur.
Bu örneklerdeki gibi Yaratıcı da değişmez bir hakikat olarak sabittir. Varlığın çokluğu, doğumları ölümlerin takip etmesi, Yaratıcı da bir artma bir azalma meydana getirmez. Zât’ı böyle olduğu gibi, sıfatları da böyledir. Denizi ve dalgaları hatırlayalım, biraz kıyıda vakit geçiren herkes görür ki, kıyıya ulaşan dalgaların eylemi sayılamayacak kadar çok tekrarlanır. Fakat bu sonsuz gibi gözüken dalga akışı (varlık) denize ne bir şey ilave eder ne de denizden bir şeyi eksiltir. Deniz sabit gerçeklik, değişen dalgalar ise denizin fiili.
Varlık Yaratıcı ile başlar Yaratıcı ile son erer. O halde uyanmış ruh, Bir’e, Elif’e, Deniz’e bakacak, ona koşacak, ona sığınacaktır. Çünkü alfabenin, sayıların, dalgaların aslı bunlardır. O halde yok olmaları mukadder olan sayılarla, harflerle, dalgalarla oyalanmanın insana çok fazla bir yararı olmaz.
İnsana neyin yararı olur?
Ruh, kendi yapıp etmelerinden yola çıkıp görür ki insanın ürettiği bütün maddi ve manevi faaliyet insanın kesretidir; insan sayılamayacak kadar çok şeye vücut veriyor, fakat tüm bunların aslı tektir: Ruh. Evrendeki varlıkların da aslı tektir: Allah. Uyanmış insan, ruhunu fiilleri üzerinden anlamış, fiillerini zahiren ruhuna, batınen de Rabbine bağlamıştır. Bu anlamları içselleştiren ruhların eşya (varlık) ile ilişkisi asıla bağlı bir ilişkidir; şefkat, merhamet ve barış eksenli bir ilişki, aynen varlıkta olduğu gibi.