
İnsan tek; fakat yedi milyar insanın ayrı yüzü var!
Bu dünyayı imar etmek görevi insana verilmiştir. (Hûd 61). Fakat imardan çok imhaya meyletmiş durumdasın. Bunun sebebi yaratılış gayesini unutmandır.
Rabbimizin bir ismi de El Musavvir’dir. Musavvir ifadesi; ‘tasvir etmek, şekil ve suret vermek, özellik ve nitelik kazandırmak’ anlamlarına gelmektedir.
Her varlığın iç ve dış, zahir ve batın, bütün özellikleri, El-Musavvir olan Rabbimizin, akıl ve vicdan sahibi her insanı hayrete sürükleyen, eşsiz birer harikalarıdır. Şu an yeryüzünde yedi milyardan fazla insan var, yedi milyar da insan yüzü var! Sayısını Rabbimizin bileceği kadar çok hayvan ve bitki hayata iştirak ediyor ki, her birisi şekil, renk, tat, koku vb. farklı farklı özelliklere sahiptir. Rabbimiz, öyle bir Musavvir’dir ki, yarattığı her varlık, orijinaldir; o varlığın bir benzeri olabilir; fakat tıpkısı olan ikinci bir varlık bu âlemde yoktur! Bu özellikler sadece insan, hayvan ve bitkiler için geçerli değildir, birbirinin aynısı iki tepe, iki dağ, iki yıldız, iki su kaynağı da yoktur; her türlü varlık biriciktir. Rabbimiz bu durumu Kuran’da şu şekilde açıklamaktadır:
“O Allah ki, Hâlık’tır, Bari’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr 24); “Rahimlerde sizi dilediği şekilde biçimlendiren O’dur…” (Ali Imran 6); “Ey insan! Seni yaratıp sonra düzgün ve dengeli kılan, sonra seni dilediği şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (Infitar 6-8); “..Sizi şekillendirdi ve şeklinizi güzel yaptı..” (Teğabun 3); “Andosun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin 4)… vb.
Görüyoruz ki her varlığın bir sureti ve bir de mahiyeti var… Kimi bir insan, kimi bir fil, kimi bir arslan, kimi bir kartal, kimi bir bülbül; kimi gül, kimi sümbül; kimi bulut kimi yağmur; kimi güneş, kimi ay… Her bir varlık, sıfatlarla mevsuf; her bir varlık işine göre kabiliyetle becerikli ve mutlu. Her bir varlık, El-Musavvir’le, tasvir olunmuş, bir hüviyet kazanmış. Allahü Teâlâ’nın ilmi, El-Musavvir’le siret ve surat giyinmiş; gaybî ilahi zahir olmuş; görünmeyen görülür olmuş; bilinmeyen bilinir olmuştur. Velhasıl ilim malum olmuş, El-Musavvir çeşmesiyle sulanan cennet misal bu âlem, cisim ve isim kazanmış, isim vasıfla vasf-ı âlem etmiş ki, pes!
Uzağa gitmeye gerek yok; kendimize bakalım; görevimize göre bir dizaynımız var. Yapacağımız işlere uygun bir hilkat gömleği bize giydirilmiş. Bir kuş olsaydık, Rabbimiz, sana da bana da birer kanat takardı. Fakat Rabbimiz bize iki ayak, iki El taktı; kuşa his, bize akıl verdi. Fiziki varlığımızı farklı kıldığı gibi ruhi kuvvetlerimizi de farklı kıldı. Demek her bir varlığın ayrı ayrı görevleri var. Kurdun ruhu farklı, kuzunun ruhu farklı. Bu kadar farklı varlık yaratmak ve her varlığa, fizik varlığına uygun bir his yahut bir ruh vermek; her bedeni, o hisse yahut o ruha itaat ettirmek, ancak El-Musavvir olan Rabbimizin ilmi, iradesi ve kudreti dâhilinde olup biten işler cümlesindendir.
El-Musavvir olan Allah, insan denilen harika varlığa, hayvan ve bitkiye, güneşe ve yıldızlara, koca bir kâinat yarattı; bu kâinata dünya diye bir bahçe ilave etti. Bütün canlıları dünya bahçesinde, muradı gereği, topladı. Fakat bahçesine, bahçesindeki varlıklarına ve bahçeyi kuşatan uzaya giydirdiği sıfatları tekrar etmedi, her an, her varlığına yeni bir siret ve suret vermektedir. İşte bu, gözün önündeki hayret verici işlere bak ve anla ki, Allah’ın seni ebedi olarak yerleştireceği cenneti de benzersizdir, eşsizdir.
Ey insan! Bir yol üstü kahvesinde otur, kendine bir çay söyle ve yoldan gelip geçen insanlara dikkatlice bir bak, birbirinin aynı iki insan göremezsin. Baktığın insanların hem fizik varlıkları farklıdır, hem de akılları, fikirleri, huyları, hülyaları… El-Musavvir’den sana da bir pay verilmiş. Sen de o payla bu medeniyete vücut verdin; belli ki bu da Rabbimizin bir muradıdır. Sen de tasvir yapıyorsun; icat ettiğin her bir teknolojiye sen de bir suret bir sıfat hatta bir siret kazandırıyorsun. Uçağından otomobiline, çayından çay bardağına, mobilyasından halısına, kravatından gömleğine, çorabından ayakkabısına, defterinden kalemine, bilgisayarından televizyonuna… Yaptığın müspet şeyler pek çok, müspet olmayan şeylerde yine pek çoktur.
Ancak Allahü Teâlâ, ne atom bombası ne de içki diye bir şey yaratmadı; Allah’ın yarattıkları arasında ne tank var ne de top! Edep gereği saymıyorum; fakat biliyorsun ki, senin musavvirlik gücünle vücut verdiğin fenalıklar saymakla bitmez! Bu dünyayı imar etmek görevi insana verilmiştir. (Hûd 61). Fakat imardan çok imhaya meyletmiş durumdasın. Bunun sebebi yaratılış gayesini unutmandır. Mülkün Allah’a ait olduğunu unutan insan istediği gibi tasarruf etmeye meyletmiştir; fakat ifsadı insanlığın imhasına yol açabilecektir ki, buna kıyamet denilmiştir.
O halde, Ey, El- Musavvir’e muhatap insan, ‘Hâlik-i külli şey’e bak, sen de O Yüce Yaratıcıdan öğren ve müspet hareket et, baltayı ayağına vurma!
Bir kadın çocuksuz olsa, üç gün oruç tutup Musavvir ismini okusa, Allah ona çocuk verir.
El-Musavvir: Kimin çocuğu yoksa o yedi gün oruç tutup ve bu ismi daima su üzerine okusa ve içse o dem safa bulur canı. Yedi gün bu şekilde devam edildiğinde Hak ona ilim ile izzete layık bir oğul verir.
Bu dünyayı imar etmek görevi insana verilmiştir. (Hûd 61). Fakat imardan çok imhaya meyletmiş durumdasın. Bunun sebebi yaratılış gayesini unutmandır.
Rabbimizin bir ismi de El Musavvir’dir. Musavvir ifadesi; ‘tasvir etmek, şekil ve suret vermek, özellik ve nitelik kazandırmak’ anlamlarına gelmektedir.
Her varlığın iç ve dış, zahir ve batın, bütün özellikleri, El-Musavvir olan Rabbimizin, akıl ve vicdan sahibi her insanı hayrete sürükleyen, eşsiz birer harikalarıdır. Şu an yeryüzünde yedi milyardan fazla insan var, yedi milyar da insan yüzü var! Sayısını Rabbimizin bileceği kadar çok hayvan ve bitki hayata iştirak ediyor ki, her birisi şekil, renk, tat, koku vb. farklı farklı özelliklere sahiptir. Rabbimiz, öyle bir Musavvir’dir ki, yarattığı her varlık, orijinaldir; o varlığın bir benzeri olabilir; fakat tıpkısı olan ikinci bir varlık bu âlemde yoktur! Bu özellikler sadece insan, hayvan ve bitkiler için geçerli değildir, birbirinin aynısı iki tepe, iki dağ, iki yıldız, iki su kaynağı da yoktur; her türlü varlık biriciktir. Rabbimiz bu durumu Kuran’da şu şekilde açıklamaktadır:
“O Allah ki, Hâlık’tır, Bari’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr 24); “Rahimlerde sizi dilediği şekilde biçimlendiren O’dur…” (Ali Imran 6); “Ey insan! Seni yaratıp sonra düzgün ve dengeli kılan, sonra seni dilediği şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (Infitar 6-8); “..Sizi şekillendirdi ve şeklinizi güzel yaptı..” (Teğabun 3); “Andosun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin 4)… vb.
Görüyoruz ki her varlığın bir sureti ve bir de mahiyeti var… Kimi bir insan, kimi bir fil, kimi bir arslan, kimi bir kartal, kimi bir bülbül; kimi gül, kimi sümbül; kimi bulut kimi yağmur; kimi güneş, kimi ay… Her bir varlık, sıfatlarla mevsuf; her bir varlık işine göre kabiliyetle becerikli ve mutlu. Her bir varlık, El-Musavvir’le, tasvir olunmuş, bir hüviyet kazanmış. Allahü Teâlâ’nın ilmi, El-Musavvir’le siret ve surat giyinmiş; gaybî ilahi zahir olmuş; görünmeyen görülür olmuş; bilinmeyen bilinir olmuştur. Velhasıl ilim malum olmuş, El-Musavvir çeşmesiyle sulanan cennet misal bu âlem, cisim ve isim kazanmış, isim vasıfla vasf-ı âlem etmiş ki, pes!
Uzağa gitmeye gerek yok; kendimize bakalım; görevimize göre bir dizaynımız var. Yapacağımız işlere uygun bir hilkat gömleği bize giydirilmiş. Bir kuş olsaydık, Rabbimiz, sana da bana da birer kanat takardı. Fakat Rabbimiz bize iki ayak, iki El taktı; kuşa his, bize akıl verdi. Fiziki varlığımızı farklı kıldığı gibi ruhi kuvvetlerimizi de farklı kıldı. Demek her bir varlığın ayrı ayrı görevleri var. Kurdun ruhu farklı, kuzunun ruhu farklı. Bu kadar farklı varlık yaratmak ve her varlığa, fizik varlığına uygun bir his yahut bir ruh vermek; her bedeni, o hisse yahut o ruha itaat ettirmek, ancak El-Musavvir olan Rabbimizin ilmi, iradesi ve kudreti dâhilinde olup biten işler cümlesindendir.
El-Musavvir olan Allah, insan denilen harika varlığa, hayvan ve bitkiye, güneşe ve yıldızlara, koca bir kâinat yarattı; bu kâinata dünya diye bir bahçe ilave etti. Bütün canlıları dünya bahçesinde, muradı gereği, topladı. Fakat bahçesine, bahçesindeki varlıklarına ve bahçeyi kuşatan uzaya giydirdiği sıfatları tekrar etmedi, her an, her varlığına yeni bir siret ve suret vermektedir. İşte bu, gözün önündeki hayret verici işlere bak ve anla ki, Allah’ın seni ebedi olarak yerleştireceği cenneti de benzersizdir, eşsizdir.
Ey insan! Bir yol üstü kahvesinde otur, kendine bir çay söyle ve yoldan gelip geçen insanlara dikkatlice bir bak, birbirinin aynı iki insan göremezsin. Baktığın insanların hem fizik varlıkları farklıdır, hem de akılları, fikirleri, huyları, hülyaları… El-Musavvir’den sana da bir pay verilmiş. Sen de o payla bu medeniyete vücut verdin; belli ki bu da Rabbimizin bir muradıdır. Sen de tasvir yapıyorsun; icat ettiğin her bir teknolojiye sen de bir suret bir sıfat hatta bir siret kazandırıyorsun. Uçağından otomobiline, çayından çay bardağına, mobilyasından halısına, kravatından gömleğine, çorabından ayakkabısına, defterinden kalemine, bilgisayarından televizyonuna… Yaptığın müspet şeyler pek çok, müspet olmayan şeylerde yine pek çoktur.
Ancak Allahü Teâlâ, ne atom bombası ne de içki diye bir şey yaratmadı; Allah’ın yarattıkları arasında ne tank var ne de top! Edep gereği saymıyorum; fakat biliyorsun ki, senin musavvirlik gücünle vücut verdiğin fenalıklar saymakla bitmez! Bu dünyayı imar etmek görevi insana verilmiştir. (Hûd 61). Fakat imardan çok imhaya meyletmiş durumdasın. Bunun sebebi yaratılış gayesini unutmandır. Mülkün Allah’a ait olduğunu unutan insan istediği gibi tasarruf etmeye meyletmiştir; fakat ifsadı insanlığın imhasına yol açabilecektir ki, buna kıyamet denilmiştir.
O halde, Ey, El- Musavvir’e muhatap insan, ‘Hâlik-i külli şey’e bak, sen de O Yüce Yaratıcıdan öğren ve müspet hareket et, baltayı ayağına vurma!
Bir kadın çocuksuz olsa, üç gün oruç tutup Musavvir ismini okusa, Allah ona çocuk verir.
El-Musavvir: Kimin çocuğu yoksa o yedi gün oruç tutup ve bu ismi daima su üzerine okusa ve içse o dem safa bulur canı. Yedi gün bu şekilde devam edildiğinde Hak ona ilim ile izzete layık bir oğul verir.