
Değerli Kardeşlerim, Ülkemiz’de maddi ve manevi her alanda çok büyük işler yapılıyor, hayırlı ve güzel gelişmeler oluyor ve çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Hatta Ülkemiz bir transformasyon-içerik değişimi yaşıyor, diyebiliriz.
Büyük değişim ve dönüşümlerin bazı özellikleri vardır. Önce değişimin yaşandığı yerde insanlar: değişimi başlatıp yürütenler, değişime destek olanlar ve direnenler olmak üzere üçe ayrılırlar. İkincisi değişim ve dönüşümün öyle kolay bir şey olmadığı bilinmelidir. Değişim ve dönüşüme ayak uyduramayanların buna direneceği, kavga ve gürültü çıkaracağı, engellemek için ellerinden gelen bütün gayretlerini sarf edeceği, gerektiğinde yalan, dolan ve iftiraya başvuracağı diğer bazı özelliklerdendir. Değişim ve dönüşümün bir diğer önemli özelliği ise, yaşandığı dönemde herkes tarafından fark edilememesidir. Evet, öyledir. Büyük değişimler, yaşandığı günlerde, o değişimlerin büyüklüğüne paralel bir şekilde görülemez ve hissedilemezler. Aradan beş-on yıl geçmesi gerekir ki, herkes tarafından görülsün ve okunsun.
Ülkemiz’de yaşadığımız bu değişim ve dönüşüm, yukarıda belirttiğimiz ikilemi ortaya çıkarmıştır. Bir yanda, 50-60 yıldır Ülkemiz’de beklenen ve arzu edilen değişim ve dönüşümü, yepyeni ve çağdaş bir anlayışla başlatıp yürüten Tayyip Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti ve onu destekleyen Büyük Türk Milleti vardır. Diğer yanda ise, bu değişim ve dönüşüme direnen, onu engellemek isteyen, engelleyemeyeceğini anlayınca da hırçınlaşan, saldıran, yalan ve iftiralarda bulunanlar vardır. Bunlar bir takım miadı dolmuş genel başkanların öncülüğündeki siyasal partilerin üst yönetimi, bir-iki tane eski solculardan kalma sendika, bazı basın yayın kuruluşları ve ne yazık ki, ahir ömründe CHP’nin o kara zihniyeti ve geçmişine eklemlenen Gülen ve topluluğunun üçüncü katında bulunan insanlardır.
Değerli kardeşlerim, şunu kendimize soralım ve cevap arayalım: Türkiye’deki asıl değişim, nedir ve neyin değişimidir? Şunu bilelim ki, bu değişimin aslı, esası şudur:
Biz millet olarak tarihte kurduğumuz bütün devletlerimizi millet egemenliği, inancı, tarihi ve kültürü esasına dayandırmışızdır. Devleti kurarken hep onu esas almışızdır. Normal olanı da budur. Ondan sonraki gelişme ve ilerlemelerimizin hepsinin temelinde, bu devlet millet kaynaşması yer almıştır. Bu ruhla bütün gelişme ve ilerlemeleri yakalamışızdır. Osmanlı hâkimiyeti de böylece tesis edilmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz kurulurken buna uyulmamış, hatta bu hassasiyet, çağdaş anlayış ve bilime ters düşme pahasına özellikle yok sayılmış, Millete ve milletin iradesine rağmen, devlet aygıtı oluşturulmuştur. Bu çelişki sebebi iledir ki, Devletimizin kuruluşu bir asra yaklaşmasına rağmen Ülkemiz çağdaş anlamda kalkınamamış ve gelişememiş, Dünyada, Milletimizin büyüklüğüne paralel bir yer edinememiştir. Teknolojide geri kalmış, ekonomisi hiç ilerleyememiş, sürekli başkalarından borç ve onun beraberinde emirler almış, Milli onurumuzu zedelemiş ve bize yakışmayan bir hayat yaşamak zorunda kalmışızdır.
Rahmetli Menderes, Özal ve Erbakan Hoca bunu değiştirmek için çok çaba harcadılar. Yeni planlar ve projeler geliştirdiler. Uygulamak için de çok gayret sarf ettiler. Ancak Özellikle demokrasiye geçildikten sonra, statükoyu elinde bulunduranlar, halktan hiçbir destek göremeyecekleri ve sistemi ellerinden kaçırma ihtimalini düşünerek devlet içinde, ‘derin yapılar’ oluşturdular. Bu derin yapılar vasıtasıyla Rahmetli Menderes’i, Özal’ı ve Erbakan’ı çalışamaz hale getirdiler, belli bir süre de olsa egemenliklerini devam ettirdiler. Ancak bu üç değerli zatın çalışmaları da boşa gitmedi. Ülkemiz’de bir yol açtılar, bir bilinç oluşturdular. Onların açtığı o kutlu yolda bu millet kendi inancı, tarihi ve kültürüne uygun bilim insanları, siyasetçiler, ekonomistler, sanayici ve iş adamları, kısaca ihtiyaç duyduğu kadroları yetiştirdi.
İşte bu milletin yetiştirdiği evlatları Ak Parti’yi kurdular. Milletin inancına, tarihine ve kültürüne tam bağlı olan bu kadrolar, ellerinde çağın bilgi ve becerileri ve 60 yıllık demokrasi mücadelemizin deneyim ve kazanımlarıyla halkımızın huzuruna çıktılar, Ülkeyi yönetmek üzere yetki istediler. Halk da ‘tam aradığım kadrolar bunlardır’ diyerek %50 civarında destek verdi. Dua ve gönülden sevgisiyle de onları besledi ve her türlü tehlikeden korudu.
12 yıldır devam eden bu süreçte, Başbakan Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti, önce devlet-millet kaynaşmasını sağladı. Devlet aygıtını, milletin hassasiyetlerine, kültürüne ve inancına saygılı olma noktasına taşıdı. Halkımız inancını rahatlıkla yaşamağa başladı. Milletimizin en temel beklentisi olan demokratikleşme ve insan hakları alanında dev adımlar atıldı. Bürokratik, basın-yayın ve yargı vesayeti boşa çıkarıldı. Gayri meşru olan derin devletin bütün yapıları ortadan kaldırılmaya yaklaşıldı. Geliştirilen büyük projelerle Ülke kalkındırıldı. Artık içeride ve dışarıda bu millet ve bu devlet, başı dik ve alnı açık hale getirildi. Böylece Yeni ve Büyük Türkiye’nin kurulma çalışmaları hızlı bir şekilde yürütülmektedir.
İşte Ülkemizdeki büyük değişim ve dönüşümün aslı esası budur. Allah’ın izni ve yardımıyla da bu millet bu hedefe ulaşacaktır.
Bu değişime direnen yapılar ise, CHP+MHP+BDP ve Gülen topluluğunun üst katındakilerdir. Bu siyasal partilerin üst kademe yöneticileri, halkımızın dünya görüşü ve devlet geleneğini içlerine sindiremedikleri ve hazmedemedikleri için 80-90 yıllık geleneği bir veri olarak kabul edip, onu aynen savunmaktadırlar. Bunlar da gerici devlet geleneği gibi kendilerini yenileyememiş ve çağın gerisine düşmüş yapılardır. Yeni Türkiye’nin kurulmasıyla beraber, kendilerinin de Eski Türkiye gibi tarihe mal olacaklarının farkındadırlar. Bu yüzden Eski Türkiye’yi candan savunmaktadırlar. Ancak boşuna çırpınıyorlar.
Gülen ve topluluğu ise, aslında onun, bu kokuşmuş yapıyla bir sorunu yoktur. Aksine o, değişmesine karşıdır ve her an onlarla beraber olabilir. Onun için önemli olan değişim ve dönüşüm değil, kimliksiz ve kişiliksiz bir şekilde devlete sızması, gerici ve çağdışı devlet anlayış ve geleneğini, aynıyla kendisinin sürdürmesidir. O ve ekibi de halkımızın dünya görüşü ve devlet geleneğini anlayamamış, içlerine sindirememiş ve onu hazmedememişlerdir. Bunların siyasal bilinçleri, gayri milli ortamlarda oluştuktan sonra topluluğu oluşturmuşlar ve de topluluğa eklemlenmişlerdir. Görünüşte İslami bir cemaat olsalar dahi, siyasal bilinçleri İslam’a zıt, solcu, materyalist, ulusalcı ve ırkçı bir anlayışla oluşmuştur.
İşte 30 Mart’ta sergilediğiniz bu muhteşem direnişle hem Yeni ve Büyük Türkiye yürüyüşümüzü engellemeye çalışan bütün dünyaya bir defa daha ders verdiniz, hem bu partilere, ‘siz kendinizi yenilemezseniz, sizi de bu kokuşmuş statüko ile beraber tarihe gömerim’, hem de Gülen ve ekibine de, ‘sen haddini aşıyor, hiç bilmediğin işlere burnunu sokuyor, şer güçlere alet oluyorsun, bir dahaki sefere, burnunu darmadağın ederim’, demiş oldunuz.
Ak Parti’ye de, ‘Sen de daha emin arkadaş ve adımlarla yoluna devam et, seninle her zaman beraberiz’, komutu verdiniz.
Böylece Yeni ve Büyük Türkiye’yi kurma yolunda önemli bir aşamayı geçmiş olduk. Ülkemiz ve Milletimiz için hayırlı uğurlu olsun. DURMAK YOK, YOLA DEVAM.
Büyük değişim ve dönüşümlerin bazı özellikleri vardır. Önce değişimin yaşandığı yerde insanlar: değişimi başlatıp yürütenler, değişime destek olanlar ve direnenler olmak üzere üçe ayrılırlar. İkincisi değişim ve dönüşümün öyle kolay bir şey olmadığı bilinmelidir. Değişim ve dönüşüme ayak uyduramayanların buna direneceği, kavga ve gürültü çıkaracağı, engellemek için ellerinden gelen bütün gayretlerini sarf edeceği, gerektiğinde yalan, dolan ve iftiraya başvuracağı diğer bazı özelliklerdendir. Değişim ve dönüşümün bir diğer önemli özelliği ise, yaşandığı dönemde herkes tarafından fark edilememesidir. Evet, öyledir. Büyük değişimler, yaşandığı günlerde, o değişimlerin büyüklüğüne paralel bir şekilde görülemez ve hissedilemezler. Aradan beş-on yıl geçmesi gerekir ki, herkes tarafından görülsün ve okunsun.
Ülkemiz’de yaşadığımız bu değişim ve dönüşüm, yukarıda belirttiğimiz ikilemi ortaya çıkarmıştır. Bir yanda, 50-60 yıldır Ülkemiz’de beklenen ve arzu edilen değişim ve dönüşümü, yepyeni ve çağdaş bir anlayışla başlatıp yürüten Tayyip Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti ve onu destekleyen Büyük Türk Milleti vardır. Diğer yanda ise, bu değişim ve dönüşüme direnen, onu engellemek isteyen, engelleyemeyeceğini anlayınca da hırçınlaşan, saldıran, yalan ve iftiralarda bulunanlar vardır. Bunlar bir takım miadı dolmuş genel başkanların öncülüğündeki siyasal partilerin üst yönetimi, bir-iki tane eski solculardan kalma sendika, bazı basın yayın kuruluşları ve ne yazık ki, ahir ömründe CHP’nin o kara zihniyeti ve geçmişine eklemlenen Gülen ve topluluğunun üçüncü katında bulunan insanlardır.
Değerli kardeşlerim, şunu kendimize soralım ve cevap arayalım: Türkiye’deki asıl değişim, nedir ve neyin değişimidir? Şunu bilelim ki, bu değişimin aslı, esası şudur:
Biz millet olarak tarihte kurduğumuz bütün devletlerimizi millet egemenliği, inancı, tarihi ve kültürü esasına dayandırmışızdır. Devleti kurarken hep onu esas almışızdır. Normal olanı da budur. Ondan sonraki gelişme ve ilerlemelerimizin hepsinin temelinde, bu devlet millet kaynaşması yer almıştır. Bu ruhla bütün gelişme ve ilerlemeleri yakalamışızdır. Osmanlı hâkimiyeti de böylece tesis edilmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz kurulurken buna uyulmamış, hatta bu hassasiyet, çağdaş anlayış ve bilime ters düşme pahasına özellikle yok sayılmış, Millete ve milletin iradesine rağmen, devlet aygıtı oluşturulmuştur. Bu çelişki sebebi iledir ki, Devletimizin kuruluşu bir asra yaklaşmasına rağmen Ülkemiz çağdaş anlamda kalkınamamış ve gelişememiş, Dünyada, Milletimizin büyüklüğüne paralel bir yer edinememiştir. Teknolojide geri kalmış, ekonomisi hiç ilerleyememiş, sürekli başkalarından borç ve onun beraberinde emirler almış, Milli onurumuzu zedelemiş ve bize yakışmayan bir hayat yaşamak zorunda kalmışızdır.
Rahmetli Menderes, Özal ve Erbakan Hoca bunu değiştirmek için çok çaba harcadılar. Yeni planlar ve projeler geliştirdiler. Uygulamak için de çok gayret sarf ettiler. Ancak Özellikle demokrasiye geçildikten sonra, statükoyu elinde bulunduranlar, halktan hiçbir destek göremeyecekleri ve sistemi ellerinden kaçırma ihtimalini düşünerek devlet içinde, ‘derin yapılar’ oluşturdular. Bu derin yapılar vasıtasıyla Rahmetli Menderes’i, Özal’ı ve Erbakan’ı çalışamaz hale getirdiler, belli bir süre de olsa egemenliklerini devam ettirdiler. Ancak bu üç değerli zatın çalışmaları da boşa gitmedi. Ülkemiz’de bir yol açtılar, bir bilinç oluşturdular. Onların açtığı o kutlu yolda bu millet kendi inancı, tarihi ve kültürüne uygun bilim insanları, siyasetçiler, ekonomistler, sanayici ve iş adamları, kısaca ihtiyaç duyduğu kadroları yetiştirdi.
İşte bu milletin yetiştirdiği evlatları Ak Parti’yi kurdular. Milletin inancına, tarihine ve kültürüne tam bağlı olan bu kadrolar, ellerinde çağın bilgi ve becerileri ve 60 yıllık demokrasi mücadelemizin deneyim ve kazanımlarıyla halkımızın huzuruna çıktılar, Ülkeyi yönetmek üzere yetki istediler. Halk da ‘tam aradığım kadrolar bunlardır’ diyerek %50 civarında destek verdi. Dua ve gönülden sevgisiyle de onları besledi ve her türlü tehlikeden korudu.
12 yıldır devam eden bu süreçte, Başbakan Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti, önce devlet-millet kaynaşmasını sağladı. Devlet aygıtını, milletin hassasiyetlerine, kültürüne ve inancına saygılı olma noktasına taşıdı. Halkımız inancını rahatlıkla yaşamağa başladı. Milletimizin en temel beklentisi olan demokratikleşme ve insan hakları alanında dev adımlar atıldı. Bürokratik, basın-yayın ve yargı vesayeti boşa çıkarıldı. Gayri meşru olan derin devletin bütün yapıları ortadan kaldırılmaya yaklaşıldı. Geliştirilen büyük projelerle Ülke kalkındırıldı. Artık içeride ve dışarıda bu millet ve bu devlet, başı dik ve alnı açık hale getirildi. Böylece Yeni ve Büyük Türkiye’nin kurulma çalışmaları hızlı bir şekilde yürütülmektedir.
İşte Ülkemizdeki büyük değişim ve dönüşümün aslı esası budur. Allah’ın izni ve yardımıyla da bu millet bu hedefe ulaşacaktır.
Bu değişime direnen yapılar ise, CHP+MHP+BDP ve Gülen topluluğunun üst katındakilerdir. Bu siyasal partilerin üst kademe yöneticileri, halkımızın dünya görüşü ve devlet geleneğini içlerine sindiremedikleri ve hazmedemedikleri için 80-90 yıllık geleneği bir veri olarak kabul edip, onu aynen savunmaktadırlar. Bunlar da gerici devlet geleneği gibi kendilerini yenileyememiş ve çağın gerisine düşmüş yapılardır. Yeni Türkiye’nin kurulmasıyla beraber, kendilerinin de Eski Türkiye gibi tarihe mal olacaklarının farkındadırlar. Bu yüzden Eski Türkiye’yi candan savunmaktadırlar. Ancak boşuna çırpınıyorlar.
Gülen ve topluluğu ise, aslında onun, bu kokuşmuş yapıyla bir sorunu yoktur. Aksine o, değişmesine karşıdır ve her an onlarla beraber olabilir. Onun için önemli olan değişim ve dönüşüm değil, kimliksiz ve kişiliksiz bir şekilde devlete sızması, gerici ve çağdışı devlet anlayış ve geleneğini, aynıyla kendisinin sürdürmesidir. O ve ekibi de halkımızın dünya görüşü ve devlet geleneğini anlayamamış, içlerine sindirememiş ve onu hazmedememişlerdir. Bunların siyasal bilinçleri, gayri milli ortamlarda oluştuktan sonra topluluğu oluşturmuşlar ve de topluluğa eklemlenmişlerdir. Görünüşte İslami bir cemaat olsalar dahi, siyasal bilinçleri İslam’a zıt, solcu, materyalist, ulusalcı ve ırkçı bir anlayışla oluşmuştur.
İşte 30 Mart’ta sergilediğiniz bu muhteşem direnişle hem Yeni ve Büyük Türkiye yürüyüşümüzü engellemeye çalışan bütün dünyaya bir defa daha ders verdiniz, hem bu partilere, ‘siz kendinizi yenilemezseniz, sizi de bu kokuşmuş statüko ile beraber tarihe gömerim’, hem de Gülen ve ekibine de, ‘sen haddini aşıyor, hiç bilmediğin işlere burnunu sokuyor, şer güçlere alet oluyorsun, bir dahaki sefere, burnunu darmadağın ederim’, demiş oldunuz.
Ak Parti’ye de, ‘Sen de daha emin arkadaş ve adımlarla yoluna devam et, seninle her zaman beraberiz’, komutu verdiniz.
Böylece Yeni ve Büyük Türkiye’yi kurma yolunda önemli bir aşamayı geçmiş olduk. Ülkemiz ve Milletimiz için hayırlı uğurlu olsun. DURMAK YOK, YOLA DEVAM.