
Biten yılın hikâyesi şuydu bence:
Artık her yere aitiz…
Ve bundan böyle herkes hayatımızda!
Özel yaşamda…
Ya da toplumsal konularda…
Politikada…
Ekonomide…
İyi günde, kötü günde…
Düğünde dernekte ya da en mahrem anda…
‘Dijital aktivizm’ diyebilirsiniz tanık olduklarınıza…
‘Hipersosyal toplum’ diye de niteleyebilirsiniz kuşağınızı…
Uluslararası ilişkiler alanında…
Bölgesel krizlerde…
Güvenlik endişesinde…
Tabii en başta bu yeni kültürün kaynağında, ‘sosyal medyada’…
Artık her yere aitiz…
Ve bundan böyle herkes hayatımızda!
Yerine göre hayatı müthiş gösterişli kılan…
Ama yerine göre de bıktırıcı bir durum bu…
Ve de ne yazık ki sadece bir yıla, sadece 2017’ye özgü de değil bu durum. Belki yüksek hızlı ve yüksek potansiyelli enformasyonun ‘hayatımıza karışmaya başladığı’ son çeyrek yüzyılın, otuz-kırk yılın gittikçe derinleşen hikâyesi; ama şimdi, tam da hayatlarımız yeni bir eşikte, yepyeni umutlarla renklenirken 2017’nin hayatımızdan götürdüklerinin hepsine birden -eleştirellikle- ve yine 2017’nin hayatımıza eklediği bütün güzelliklere -vefa ile- değinmek çok doğal, değil mi?
***
Birbirimizle…
Yemeği değil, yemeğin fotoğrafını paylaştık 2017’de daha çok.
Merhamet duygusu artık solmuş fotoğraflardadır demek ki…
Sevdiklerimizle…
El ele tutuşmayı değil, uzaktan uzağa söyleşmeyi seçtik ve yarım yamalak iletilerle, mutlu insan imajları oluşturduk 2017’de daha çok.
Yalnızlık, artık iliklerimize işlemiş demek ki...
Zamanla…
İyi yürekli, mütevazı, anlayışlı olmaya değil de birbirimize yardımcı oluyor(muş gibi) gözükmeye meylediyoruz sanki.
Sosyal sorumluluğumuz o kadar görkemli ki !..
Belki biraz da o ihtişamı pekiştirme içgüdüsüyle, kamu huzurunda yardım ettiklerimizi (?) özçekimlerimizde yanımıza belirtisiz nesne gibi iliştirerek görüntüle(n)meye değer verdik 2017’de daha çok.
Fotoğraflar ortada…
Vicdanımız, artık ikiyüzlülüğü kanıksıyor demek ki…
Ama bütün bunlar değişebilir…
Hem de çok çabuk değişebilir…
Yemek fotoğraflarını değil, iki dilim kuru ekmeği, suyu paylaşabiliriz 2018’de, değil mi?
Paylaşanlar zaten vardı; çoğalırlar…
O zaman hiç kuşkunuz olmasın, fotoğraflardan dışarıya taşar merhametimiz, iyiliğimiz…
Uzaktan uzağa söyleşmek yerine el ele tutuşabiliriz belki, kol kola girebiliriz ya da.
Böyle yapabilen şanslılar vardı tabii ki; belki çoğalırlar…
Yalnızlığımız, belki huzur verici bir kalabalığın içinde son bulur o zaman…
Fotoğraflamadan ve fotoğraflanmadan, gösterişe kaçmadan, ‘sağ elimizin verdiğini sol elimize göstermeden’ samimi iyilikler yapabiliriz 2018’de, ah bu ne güzel olur!
Vicdanımız bembeyaz bir güvercin olup uçar, uçar, uçar bulutlara doğru o zaman…
Arınır ve yeniden göğüs kafesimizin içine döner, orada yuvalanır…
Biliyorum, biraz ütopik…
Fazlaca romantik; ama böyle şeyler denemek lazım işte.
Çünkü yeni yıla yeni hikâyeler lazım…
Çünkü yeni yıl, zaten yeni hikâyeler getirir. Biz istesek de istemesek de…
Artık her yere aitiz…
Ve bundan böyle herkes hayatımızda!
Özel yaşamda…
Ya da toplumsal konularda…
Politikada…
Ekonomide…
İyi günde, kötü günde…
Düğünde dernekte ya da en mahrem anda…
‘Dijital aktivizm’ diyebilirsiniz tanık olduklarınıza…
‘Hipersosyal toplum’ diye de niteleyebilirsiniz kuşağınızı…
Uluslararası ilişkiler alanında…
Bölgesel krizlerde…
Güvenlik endişesinde…
Tabii en başta bu yeni kültürün kaynağında, ‘sosyal medyada’…
Artık her yere aitiz…
Ve bundan böyle herkes hayatımızda!
Yerine göre hayatı müthiş gösterişli kılan…
Ama yerine göre de bıktırıcı bir durum bu…
Ve de ne yazık ki sadece bir yıla, sadece 2017’ye özgü de değil bu durum. Belki yüksek hızlı ve yüksek potansiyelli enformasyonun ‘hayatımıza karışmaya başladığı’ son çeyrek yüzyılın, otuz-kırk yılın gittikçe derinleşen hikâyesi; ama şimdi, tam da hayatlarımız yeni bir eşikte, yepyeni umutlarla renklenirken 2017’nin hayatımızdan götürdüklerinin hepsine birden -eleştirellikle- ve yine 2017’nin hayatımıza eklediği bütün güzelliklere -vefa ile- değinmek çok doğal, değil mi?
***
Birbirimizle…
Yemeği değil, yemeğin fotoğrafını paylaştık 2017’de daha çok.
Merhamet duygusu artık solmuş fotoğraflardadır demek ki…
Sevdiklerimizle…
El ele tutuşmayı değil, uzaktan uzağa söyleşmeyi seçtik ve yarım yamalak iletilerle, mutlu insan imajları oluşturduk 2017’de daha çok.
Yalnızlık, artık iliklerimize işlemiş demek ki...
Zamanla…
İyi yürekli, mütevazı, anlayışlı olmaya değil de birbirimize yardımcı oluyor(muş gibi) gözükmeye meylediyoruz sanki.
Sosyal sorumluluğumuz o kadar görkemli ki !..
Belki biraz da o ihtişamı pekiştirme içgüdüsüyle, kamu huzurunda yardım ettiklerimizi (?) özçekimlerimizde yanımıza belirtisiz nesne gibi iliştirerek görüntüle(n)meye değer verdik 2017’de daha çok.
Fotoğraflar ortada…
Vicdanımız, artık ikiyüzlülüğü kanıksıyor demek ki…
Ama bütün bunlar değişebilir…
Hem de çok çabuk değişebilir…
Yemek fotoğraflarını değil, iki dilim kuru ekmeği, suyu paylaşabiliriz 2018’de, değil mi?
Paylaşanlar zaten vardı; çoğalırlar…
O zaman hiç kuşkunuz olmasın, fotoğraflardan dışarıya taşar merhametimiz, iyiliğimiz…
Uzaktan uzağa söyleşmek yerine el ele tutuşabiliriz belki, kol kola girebiliriz ya da.
Böyle yapabilen şanslılar vardı tabii ki; belki çoğalırlar…
Yalnızlığımız, belki huzur verici bir kalabalığın içinde son bulur o zaman…
Fotoğraflamadan ve fotoğraflanmadan, gösterişe kaçmadan, ‘sağ elimizin verdiğini sol elimize göstermeden’ samimi iyilikler yapabiliriz 2018’de, ah bu ne güzel olur!
Vicdanımız bembeyaz bir güvercin olup uçar, uçar, uçar bulutlara doğru o zaman…
Arınır ve yeniden göğüs kafesimizin içine döner, orada yuvalanır…
Biliyorum, biraz ütopik…
Fazlaca romantik; ama böyle şeyler denemek lazım işte.
Çünkü yeni yıla yeni hikâyeler lazım…
Çünkü yeni yıl, zaten yeni hikâyeler getirir. Biz istesek de istemesek de…