
Yaşadıklarımızın hepsini, iyi-kötü diye ayırmaksızın, şükranla anımsayacak kadar vefakârız; yine de itiraf edelim ki 2019’da hayal edebileceğimizden çok daha fazla yorulduk.
Herkes, hepimiz…
O ‘son dirhem’ denen yere kadar direndik, çabaladık ayakta kalalım diye…
Tükenmemek, diz çökmemek, pes etmemek, namerde muhtaç olmamak için dayandık…
Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkı için…
Sevenlerimize mahcup olmamak için…
Milletimizin onurunu, haysiyetini ayaklar altına sermemek için…
Uğraşıp durduk, çok yorulduk…
Bugüne dek belki de hiç bu kadar zorlandığımız olmamıştı ama hâlâ ayaktayız ya, şükür diyelim!
Ve şimdi durum böyle iken; bitmekte olan yılın bizi nasıl yorduğunu, üzdüğünü ya da yeni yılı bu kez niye daha başka türlü özlediğimizi, Cahit Zarifoğlu'nun hazânı betimleyen güzel bir şiirinden yola çıkarak tarif edebiliriz belki.
‘Güz… Yeni yıl… Zarifoğlu… Nasıl bir ilişki kurdunuz?’ diye soruyorsunuz doğal olarak.
Gerçeği söyleyeyim: Ben de bilmiyorum.
Ama olgular arasında herkesin kolayca anlayacağı bir ilişki düşünmemiz şart mı?
Sadece ‘tezatın çarpıcı gücü’ demek bile yeterli olabilir belki.
Her neyse…
Zarifoğlu, Şiirler adıyla basılmış kitabının bir yerinde, aslında herkesin ahirvatanı sayabileceğimiz bir ülkeyi tarif eder:
‘Bu dünya soğuk
Rüzgâr genelde ters yöne eser
Limon ağaçları kurur
Bahaneler hep hazır
Günler çabuk geçer
İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi’…
***
‘Hoşçakal ülkesi’…
İşte bu harikulade, muhteşem, muazzam bir ifade.
Çok ama çok dokunaklı bir saptama. Tam Zarifoğlu tarzı…
‘Hoşçakal ülkesi’…
Ama olmak istediğimiz yer ora değil elbette!
Görüşümüz, ideolojimiz ne olursa olsun hiçbirimiz yaşadığımız yerin bir ‘Hoşçakal ülkesi’ haline gelmesini istemeyiz; buna gönlümüz razı olmaz.
Dolayısıyla ‘muhteşem’ bulduğumuz şey, şiirin ifade ettiği durum değil, durumun tasvirinde ve tarifinde erişilen olağanüstü düzey, harikulade lirizm ve dolayısıyla şiirin kendisidir.
***
Dileriz bizi üzmüş, moralimizi bozmuş, yer ile yeksan etmiş kötü bir yılın enkazı ile karışmış haldeki değerli düşlerimiz, iyi hallerimiz, başarılarımız, madalyalarımız, geleceğe dönük pırlanta değerindeki düşüncelerimiz, umutlarımız…
Bu iyi şeylerin hepsi ama hepsi buluşur, koskocaman bir kartopu gibi büyür, büyür, büyür…
Bir ‘Hoş geldin ülkesi’ olur ülkemiz.
Bir ‘Merhaba ülkesi’ olur…
‘Canımsın ülkesi’ olur…
Kucaklaşmayla ve refahla…
Barışla ve esenlikle…
Üretimle ve dayanışmayla…
İyilikle…
Safça. Biliyorum.
Çocukça. Doğru, çocukça.
Fakat çukurun dibini bulmuşken günah keçisi aramayı bırakıp, birbirimizden özür dileyip, kucaklaşıp, 2019’u hakikaten geride bırakabiliriz.
Ama nasıl?
Orası kolay; isteyelim, yürekten isteyelim, hepimiz isteyelim yeter!
Çok yaptık geçmişte, yine yaparız.
***
Tam da yıl değişiminde edebiyat arşivinden çıkarıp yazımda misafir ettiğim Cahit Zarifoğlu, Şiirler adıyla basılmış kitabının bir başka yerinde
‘Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin’
diyor ya…
Öyle olsun işte eşiğinden içeriye henüz atladığımız yıl.
İsteyelim, yürekten isteyelim, hepimiz isteyelim bunu.
Görün bakın o zaman eşiğinde dikildiğimiz şu 365 gün nasıl güzelleşecek ve ‘yeni yıl’ nasıl ‘yepyeni bir yıla’ dönüşecek.
Herkes, hepimiz…
O ‘son dirhem’ denen yere kadar direndik, çabaladık ayakta kalalım diye…
Tükenmemek, diz çökmemek, pes etmemek, namerde muhtaç olmamak için dayandık…
Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkı için…
Sevenlerimize mahcup olmamak için…
Milletimizin onurunu, haysiyetini ayaklar altına sermemek için…
Uğraşıp durduk, çok yorulduk…
Bugüne dek belki de hiç bu kadar zorlandığımız olmamıştı ama hâlâ ayaktayız ya, şükür diyelim!
Ve şimdi durum böyle iken; bitmekte olan yılın bizi nasıl yorduğunu, üzdüğünü ya da yeni yılı bu kez niye daha başka türlü özlediğimizi, Cahit Zarifoğlu'nun hazânı betimleyen güzel bir şiirinden yola çıkarak tarif edebiliriz belki.
‘Güz… Yeni yıl… Zarifoğlu… Nasıl bir ilişki kurdunuz?’ diye soruyorsunuz doğal olarak.
Gerçeği söyleyeyim: Ben de bilmiyorum.
Ama olgular arasında herkesin kolayca anlayacağı bir ilişki düşünmemiz şart mı?
Sadece ‘tezatın çarpıcı gücü’ demek bile yeterli olabilir belki.
Her neyse…
Zarifoğlu, Şiirler adıyla basılmış kitabının bir yerinde, aslında herkesin ahirvatanı sayabileceğimiz bir ülkeyi tarif eder:
‘Bu dünya soğuk
Rüzgâr genelde ters yöne eser
Limon ağaçları kurur
Bahaneler hep hazır
Günler çabuk geçer
İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi’…
***
‘Hoşçakal ülkesi’…
İşte bu harikulade, muhteşem, muazzam bir ifade.
Çok ama çok dokunaklı bir saptama. Tam Zarifoğlu tarzı…
‘Hoşçakal ülkesi’…
Ama olmak istediğimiz yer ora değil elbette!
Görüşümüz, ideolojimiz ne olursa olsun hiçbirimiz yaşadığımız yerin bir ‘Hoşçakal ülkesi’ haline gelmesini istemeyiz; buna gönlümüz razı olmaz.
Dolayısıyla ‘muhteşem’ bulduğumuz şey, şiirin ifade ettiği durum değil, durumun tasvirinde ve tarifinde erişilen olağanüstü düzey, harikulade lirizm ve dolayısıyla şiirin kendisidir.
***
Dileriz bizi üzmüş, moralimizi bozmuş, yer ile yeksan etmiş kötü bir yılın enkazı ile karışmış haldeki değerli düşlerimiz, iyi hallerimiz, başarılarımız, madalyalarımız, geleceğe dönük pırlanta değerindeki düşüncelerimiz, umutlarımız…
Bu iyi şeylerin hepsi ama hepsi buluşur, koskocaman bir kartopu gibi büyür, büyür, büyür…
Bir ‘Hoş geldin ülkesi’ olur ülkemiz.
Bir ‘Merhaba ülkesi’ olur…
‘Canımsın ülkesi’ olur…
Kucaklaşmayla ve refahla…
Barışla ve esenlikle…
Üretimle ve dayanışmayla…
İyilikle…
Safça. Biliyorum.
Çocukça. Doğru, çocukça.
Fakat çukurun dibini bulmuşken günah keçisi aramayı bırakıp, birbirimizden özür dileyip, kucaklaşıp, 2019’u hakikaten geride bırakabiliriz.
Ama nasıl?
Orası kolay; isteyelim, yürekten isteyelim, hepimiz isteyelim yeter!
Çok yaptık geçmişte, yine yaparız.
***
Tam da yıl değişiminde edebiyat arşivinden çıkarıp yazımda misafir ettiğim Cahit Zarifoğlu, Şiirler adıyla basılmış kitabının bir başka yerinde
‘Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin’
diyor ya…
Öyle olsun işte eşiğinden içeriye henüz atladığımız yıl.
İsteyelim, yürekten isteyelim, hepimiz isteyelim bunu.
Görün bakın o zaman eşiğinde dikildiğimiz şu 365 gün nasıl güzelleşecek ve ‘yeni yıl’ nasıl ‘yepyeni bir yıla’ dönüşecek.