
“(Allah) Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir; O’na ibadet et ve O’na ibadette sabret. Hiç O’nun adaşını, -bir benzerini- biliyor musun?” (Meryem 65)
Ayette geçen “beynehumâ” ifadesi “iki şeyin arası, arasında,” demektir. ‘Semâvât’, ‘semâ’ sözcüğünün çoğulu, bu ifadeyi Türkçede ‘gökler’ şeklinde anlamlandırıyoruz. Biz, göklerin mahiyetini tam olarak bilmiyoruz; gök bilimciler, uzayın sadece yüzde beşini gözlemleyebildiğimizi ifade etmektedir. Ayetlerde geçen “vel-ard/yer” sözcüğü ise daima tekil gelmektedir; göklerden söz edildiği gibi, yerlerden söz edilmemektedir. Bu ilahi açıklama bize göklerde başka “yerin/canlı yaşamına uygun dünyanın/ların” olmadığına da bir kanıt olabilir.
Dünyamızdan (yeryüzünden) başımızı kaldırıp semaya baktığımızda gündüz gördüğümüz güneşli mavi bir sonsuzluk; geceleyin gördüğümüz ise parıltılı yıldızlarla dolu esrarlı lacivert bir sonsuzluktur. ‘Yer’ ise üzerinde yaşadığımız ve uzayın büyüklüğüne kıyasla küçücük ve fakat muhteşem dünyamızdır.
Ayette “beynehumâ” bölümü kapatılsa cümle, “(Allah) göklerin ve yerin Rabbidir; O’na ibadet et ve O’na ibadette sabret. Hiç O’nun adaşını, -bir benzerini- biliyor musun?” şeklinde olacaktı! Ne var ki ayet bu şekliyle inzal buyurulmamış ‘beynehumâ’ ifadesiyle, yerin ve göklerin arasındakilere dikkat çekilmiştir.
Peki, nedir yerin ve göklerin arasındakiler?
Kuran’daki diğer ilgili ayetlerin ışığında bir cevap aradığımızda şunları görmekteyiz: Yer ve gökler çeşitli varlık türleriyle doludur. Melek, insan, cin, şeytan, hayvan ve bitki gibi varlıklar…
Yeryüzü ve gökler, insanlara fayda veren imkânlarla yüklenmiştir. Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı Allah’ındır? Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur ve hepsi Ona boyun eğmiştir, yerdekilerin ve göktekilerin yardımcısı ve dostu Allah’tır.
Yerle gök arasında bekleyen bulutlar, onları sürüp götüren rüzgârlar ve Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı su, Onun ayetlerindendir. Gökler ve yer, görüneni ve görünmeyeniyle, bir hükümranlığı gösterir: “Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyla kadirdir.”
Göklerin ve yerin melekûtu vardır; O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır; gökten ve yerden insanların üzerine açılan nice bereket kapıları vardır; gökten ve yerden canlılara rızık verilmektedir; gecenin ve gündüzün ardı ardına gelmesi yerin ve göklerin nizamlarından bir nizamdır; göklerde ve yerde neler var, insan bakıp Rabbini tanımalı; göklerin ve yerin gaybı, mesela göklerin ve yerin ne zaman yıkılacağı bilgisi, Allah’a ait bir bilgidir; gökler ve yer Yaratıcıyı tanıtan delillerle doludur; bunu görmek insana farzıdır; göklerde ve yerde olanların hareketi (değişen gölgeleri) varlığın kulluğunun göstergesidir (hareket eden varsa ettiren bir kudret de vardır.)
Göklerde ve yerdekiler kiminse din de Onundur; başka din olamaz; felsefe ve ideoloji olur.
Gökten üzerimize parçalar düşmüyor, çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahmanın kuludur; Onun huzurunda bulunanlar Onu dinler, Ona ibadet ve itaat eder.
O, göklerde ve yerde kimin ne yaptığını ve ne yolda olduğunu bilir. O Allah ki, göklerin ve yerin nurudur. Göklerde ve yerde tecelli eden yüce sıfatların sahibidir. Göklerde ve yerde azamet vardır; sahibi azizdir, hakîmdir.
Göklerin ve yerin orduları vardır; sahibi Allah’tır. Göklerde ve yerde bulunan herkes, Ondan ister. O, her an yaratma halindedir.
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. Göklerin ve yerin mülkü Onundur. Bütün işler ancak Ona döndürülür.
Göklerde ve yerde olanlar Onun şanını yüceltmektedir. O, galiptir, hikmet sahibidir.
Göklerin ve yerin hazineleri vardır ve göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamaz. Allah kalplerde olanı bildiği gibi, göklerde ve yerde, gizli ve açıkta olanı da bilir.
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmez.
Sonuç: “(Resûlüm!) De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: Allah’tır. O halde de ki: O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz? De ki: Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu? Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.”
Ayette geçen “beynehumâ” ifadesi “iki şeyin arası, arasında,” demektir. ‘Semâvât’, ‘semâ’ sözcüğünün çoğulu, bu ifadeyi Türkçede ‘gökler’ şeklinde anlamlandırıyoruz. Biz, göklerin mahiyetini tam olarak bilmiyoruz; gök bilimciler, uzayın sadece yüzde beşini gözlemleyebildiğimizi ifade etmektedir. Ayetlerde geçen “vel-ard/yer” sözcüğü ise daima tekil gelmektedir; göklerden söz edildiği gibi, yerlerden söz edilmemektedir. Bu ilahi açıklama bize göklerde başka “yerin/canlı yaşamına uygun dünyanın/ların” olmadığına da bir kanıt olabilir.
Dünyamızdan (yeryüzünden) başımızı kaldırıp semaya baktığımızda gündüz gördüğümüz güneşli mavi bir sonsuzluk; geceleyin gördüğümüz ise parıltılı yıldızlarla dolu esrarlı lacivert bir sonsuzluktur. ‘Yer’ ise üzerinde yaşadığımız ve uzayın büyüklüğüne kıyasla küçücük ve fakat muhteşem dünyamızdır.
Ayette “beynehumâ” bölümü kapatılsa cümle, “(Allah) göklerin ve yerin Rabbidir; O’na ibadet et ve O’na ibadette sabret. Hiç O’nun adaşını, -bir benzerini- biliyor musun?” şeklinde olacaktı! Ne var ki ayet bu şekliyle inzal buyurulmamış ‘beynehumâ’ ifadesiyle, yerin ve göklerin arasındakilere dikkat çekilmiştir.
Peki, nedir yerin ve göklerin arasındakiler?
Kuran’daki diğer ilgili ayetlerin ışığında bir cevap aradığımızda şunları görmekteyiz: Yer ve gökler çeşitli varlık türleriyle doludur. Melek, insan, cin, şeytan, hayvan ve bitki gibi varlıklar…
Yeryüzü ve gökler, insanlara fayda veren imkânlarla yüklenmiştir. Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı Allah’ındır? Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur ve hepsi Ona boyun eğmiştir, yerdekilerin ve göktekilerin yardımcısı ve dostu Allah’tır.
Yerle gök arasında bekleyen bulutlar, onları sürüp götüren rüzgârlar ve Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı su, Onun ayetlerindendir. Gökler ve yer, görüneni ve görünmeyeniyle, bir hükümranlığı gösterir: “Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyla kadirdir.”
Göklerin ve yerin melekûtu vardır; O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır; gökten ve yerden insanların üzerine açılan nice bereket kapıları vardır; gökten ve yerden canlılara rızık verilmektedir; gecenin ve gündüzün ardı ardına gelmesi yerin ve göklerin nizamlarından bir nizamdır; göklerde ve yerde neler var, insan bakıp Rabbini tanımalı; göklerin ve yerin gaybı, mesela göklerin ve yerin ne zaman yıkılacağı bilgisi, Allah’a ait bir bilgidir; gökler ve yer Yaratıcıyı tanıtan delillerle doludur; bunu görmek insana farzıdır; göklerde ve yerde olanların hareketi (değişen gölgeleri) varlığın kulluğunun göstergesidir (hareket eden varsa ettiren bir kudret de vardır.)
Göklerde ve yerdekiler kiminse din de Onundur; başka din olamaz; felsefe ve ideoloji olur.
Gökten üzerimize parçalar düşmüyor, çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahmanın kuludur; Onun huzurunda bulunanlar Onu dinler, Ona ibadet ve itaat eder.
O, göklerde ve yerde kimin ne yaptığını ve ne yolda olduğunu bilir. O Allah ki, göklerin ve yerin nurudur. Göklerde ve yerde tecelli eden yüce sıfatların sahibidir. Göklerde ve yerde azamet vardır; sahibi azizdir, hakîmdir.
Göklerin ve yerin orduları vardır; sahibi Allah’tır. Göklerde ve yerde bulunan herkes, Ondan ister. O, her an yaratma halindedir.
Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. Göklerin ve yerin mülkü Onundur. Bütün işler ancak Ona döndürülür.
Göklerde ve yerde olanlar Onun şanını yüceltmektedir. O, galiptir, hikmet sahibidir.
Göklerin ve yerin hazineleri vardır ve göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamaz. Allah kalplerde olanı bildiği gibi, göklerde ve yerde, gizli ve açıkta olanı da bilir.
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmez.
Sonuç: “(Resûlüm!) De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: Allah’tır. O halde de ki: O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz? De ki: Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu? Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.”