
İnsan 1
“İnsanın üzerinden, o tarih sahnesine çıkıncaya (kadar), tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi (ki), henüz o (bu süre zarfında) anılmaya değer bir varlık bile değildi?”
Seni bir bekleyen yoktu biliyor musun?
Bu dünyaya gelsen diye…
Hoş kokulu güller dersen diye…
Çağıldayan ırmaklarda serinlesen diye bekleşip duran hiç kimse yoktu!
Şimdi etrafında pervane olanlar da neyin çevresinde dönüp duracaklarından bihaberdiler.
Kimse beklemiyordu ki seni, daha gelmezden hazırlıklar yapıp adını sözlerine katık etsinler.
Tarih seni yazmak için sabırsızca bir bekleyişin iflah olmaz çaresizliğine girmemişti. Doğum günüm dediğin gün bile adının onunla başlayacağından haberdar değildi. Umurumda da değildi elbet. Sen onunla başlayasın diye günlerin arasında bir yarışın olduğundan bahseden hiçbir belgeye rastlama ihtimalin hiç yok.
Sen çıkıp gelmeseydin dünyaya gelmen gereken gün, evrenin sensizlikten başı dönmeyecekti. Kâinatın, sen yoksun diye yerlere kapanıp bu iş buraya kadar demeyeceğini de şüphesiz bilmekteyiz.
Sen kimsenin gözlerini yollara dikip beklediği bir şey değildin. Kimse senin için gelmezse ne yaparız demek nezaketinde de bulunmadı, gelmeseydin de bulunmayacaktı zaten.
En kıymetsiz anında, kimsenin en umurunda olmadığın zamanlarda senin hatırını bir tek Sahibin saydı. Senin adını O anmasaydı anan da hiç olmayacaktı.
Anne deyip kıymetlilerinin en kıymetlisi saydığın da sen gelmesen bir başkası gelsin diye bekleyecekti.
En sevdiklerinin en önüne seni koyan baban, sen olmasan kıymetlileri listesinde yoksun diye, ne varsa kıymetsiz kabul edip, nefes almaktan vazgeçmeyecekti.
Bilmiyorlardı sen gelmeden önce senin ne biçim bir şey olduğunu. Haberleri yoktu, habersizlikleri umurları da değildi.
Kimse seni insan yerine koymazdan çok önce, seni insan sayanın hatırına insan olduğunu unutmak yakışır mı insanlığına?
Rabbin senin hatırını saymasaydı, sayılacak hatırın hiç olmayacaktı. Adın zaten hiççç anılmayacaktı.
Kaybolup, unutulup, bir kenara atılacak kadar bile okunmayacaktı esamen.
Bir nefes çekemeyecek, bir tek lokma yiyemeyecek, bir yudum su içemeyecektin. Ve hiç kimse nasipsizliğine kahredip kendini harap etmeyecekti.
Güneş yüzyıllarca yokluğuna doğduğu gibi, binyıllarca daha olmamanın üzerine doğup batacaktı.
Ay, geceleri zifir karanlık etmeyecekti sen yoksun diye.
Bir yıldız kaydığında kayan yıldıza bakıp senin yıldızın mıydı diye şüphe duyan kimse bulunmayacaktı.
Ve sen bütün bunlar olurken, neden hiçe sayıldığına küstahlaşamayacak, kimseden hesap sormaya kalkamayacaktın.
Hayat sensiz devam edebilirdi anlayacağın… Yaşamak sevdası senin koynuna girmeden de kendi âşıklarını peşinden sürükleyip durabilirdi.
Olmadı… Toprak ayaklarının altında ezilmeye rıza gösterdi… annen seni bağrına bastı… adın dillere pelesenk oldu…
Çünkü bütün bunların olmasını dileyen Sahibin vardı.
Ve sen bir goncanın gül olmasına tanıklık edesin diye…
Kara kışın bahara dönmesinden ders alasın diye…
Ayak ayak üstüne atabilesin diye kimsenin hatırında yokken hatırını O saydı.
Şimdi bunca zavallılaşıp bütün bunları aklından silerek, tarihi doğumunla başlatmak kendini bilmezliğine düşmen, reva mı hakka!
Kendini bir şey saymak istiyorsan, sana ol denmezden önce varlığına küçük bir katkın olması gerekmez miydi?
Bir şey olabilmek için önce var olman gerekmez miydi?
Ayaklarım üzerinde durabiliyorum diyebilmek için; ayaklarının hadi ondan vazgeçtik parmaklarının olmadı tırnaklarının sana ait olması gerekmez miydi?
Sen; senin hatırın sayılmazdan önce sadece koskoca bir hiçtin!
Bunu unutmak seni hiç olmaktan çıkarmıyor bilesin! Üstelik inkâr etmek hiç olmanın şerefini de alıp götürüyor senden.
Efendinin sen hiç ortada yokken saydığı hatırının hatırına nefes alıp veren gafil; unutursan yüzleri asıp kaşları çatan o günde unutulursun.
Rabbin unutunca unutulmanın ne feci bir şey olduğunu sen çok iyi biliyorsun aslında.
Hatırını saymasa, seni adam yerine koymasa en önemsiz saydıklarının bile olmayacaktın aklında.
İnsan olmak, minnet duygusunu yüreğinin bilinmezlerine kilitleyerek kibir kirine bulaşık dolaşmak değildir asla.
“Ne var ki şu (nankör) adamlar hemen şimdi ve burada olanı seviyorlar da, zor bir günü (gündemlerine almayı) erteliyorlar.”
Hatırını saymasaydı zelil olacak kadar bile kimsenin umurunda olmayacağın Efendin, nankörlüğünün seni en korkutucu günde ne duruma düşüreceğini hatırlatıyor.
Seni en çok sevenin sözüne kulak ver artık.
Seni sonsuzca sevenin merhametine ram ol.
En korkutucu günde insanlığın karşısına insan olarak çık.
Ya da kısa günün kârına kanarak, ebedi ticareti elinin tersiyle it.
Ateş olsun kazanç saydıkların ve sen kâinatın en şereflisi olarak getirildiğin hayattan, haddini bilmez bir zalim olarak göç.
Adının en anılması gereken zamanda Sahibin yüzüne bakmasın da gör bakalım unutulmak ne demekmiş?
“İnsanın üzerinden, o tarih sahnesine çıkıncaya (kadar), tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi (ki), henüz o (bu süre zarfında) anılmaya değer bir varlık bile değildi?”
Seni bir bekleyen yoktu biliyor musun?
Bu dünyaya gelsen diye…
Hoş kokulu güller dersen diye…
Çağıldayan ırmaklarda serinlesen diye bekleşip duran hiç kimse yoktu!
Şimdi etrafında pervane olanlar da neyin çevresinde dönüp duracaklarından bihaberdiler.
Kimse beklemiyordu ki seni, daha gelmezden hazırlıklar yapıp adını sözlerine katık etsinler.
Tarih seni yazmak için sabırsızca bir bekleyişin iflah olmaz çaresizliğine girmemişti. Doğum günüm dediğin gün bile adının onunla başlayacağından haberdar değildi. Umurumda da değildi elbet. Sen onunla başlayasın diye günlerin arasında bir yarışın olduğundan bahseden hiçbir belgeye rastlama ihtimalin hiç yok.
Sen çıkıp gelmeseydin dünyaya gelmen gereken gün, evrenin sensizlikten başı dönmeyecekti. Kâinatın, sen yoksun diye yerlere kapanıp bu iş buraya kadar demeyeceğini de şüphesiz bilmekteyiz.
Sen kimsenin gözlerini yollara dikip beklediği bir şey değildin. Kimse senin için gelmezse ne yaparız demek nezaketinde de bulunmadı, gelmeseydin de bulunmayacaktı zaten.
En kıymetsiz anında, kimsenin en umurunda olmadığın zamanlarda senin hatırını bir tek Sahibin saydı. Senin adını O anmasaydı anan da hiç olmayacaktı.
Anne deyip kıymetlilerinin en kıymetlisi saydığın da sen gelmesen bir başkası gelsin diye bekleyecekti.
En sevdiklerinin en önüne seni koyan baban, sen olmasan kıymetlileri listesinde yoksun diye, ne varsa kıymetsiz kabul edip, nefes almaktan vazgeçmeyecekti.
Bilmiyorlardı sen gelmeden önce senin ne biçim bir şey olduğunu. Haberleri yoktu, habersizlikleri umurları da değildi.
Kimse seni insan yerine koymazdan çok önce, seni insan sayanın hatırına insan olduğunu unutmak yakışır mı insanlığına?
Rabbin senin hatırını saymasaydı, sayılacak hatırın hiç olmayacaktı. Adın zaten hiççç anılmayacaktı.
Kaybolup, unutulup, bir kenara atılacak kadar bile okunmayacaktı esamen.
Bir nefes çekemeyecek, bir tek lokma yiyemeyecek, bir yudum su içemeyecektin. Ve hiç kimse nasipsizliğine kahredip kendini harap etmeyecekti.
Güneş yüzyıllarca yokluğuna doğduğu gibi, binyıllarca daha olmamanın üzerine doğup batacaktı.
Ay, geceleri zifir karanlık etmeyecekti sen yoksun diye.
Bir yıldız kaydığında kayan yıldıza bakıp senin yıldızın mıydı diye şüphe duyan kimse bulunmayacaktı.
Ve sen bütün bunlar olurken, neden hiçe sayıldığına küstahlaşamayacak, kimseden hesap sormaya kalkamayacaktın.
Hayat sensiz devam edebilirdi anlayacağın… Yaşamak sevdası senin koynuna girmeden de kendi âşıklarını peşinden sürükleyip durabilirdi.
Olmadı… Toprak ayaklarının altında ezilmeye rıza gösterdi… annen seni bağrına bastı… adın dillere pelesenk oldu…
Çünkü bütün bunların olmasını dileyen Sahibin vardı.
Ve sen bir goncanın gül olmasına tanıklık edesin diye…
Kara kışın bahara dönmesinden ders alasın diye…
Ayak ayak üstüne atabilesin diye kimsenin hatırında yokken hatırını O saydı.
Şimdi bunca zavallılaşıp bütün bunları aklından silerek, tarihi doğumunla başlatmak kendini bilmezliğine düşmen, reva mı hakka!
Kendini bir şey saymak istiyorsan, sana ol denmezden önce varlığına küçük bir katkın olması gerekmez miydi?
Bir şey olabilmek için önce var olman gerekmez miydi?
Ayaklarım üzerinde durabiliyorum diyebilmek için; ayaklarının hadi ondan vazgeçtik parmaklarının olmadı tırnaklarının sana ait olması gerekmez miydi?
Sen; senin hatırın sayılmazdan önce sadece koskoca bir hiçtin!
Bunu unutmak seni hiç olmaktan çıkarmıyor bilesin! Üstelik inkâr etmek hiç olmanın şerefini de alıp götürüyor senden.
Efendinin sen hiç ortada yokken saydığı hatırının hatırına nefes alıp veren gafil; unutursan yüzleri asıp kaşları çatan o günde unutulursun.
Rabbin unutunca unutulmanın ne feci bir şey olduğunu sen çok iyi biliyorsun aslında.
Hatırını saymasa, seni adam yerine koymasa en önemsiz saydıklarının bile olmayacaktın aklında.
İnsan olmak, minnet duygusunu yüreğinin bilinmezlerine kilitleyerek kibir kirine bulaşık dolaşmak değildir asla.
“Ne var ki şu (nankör) adamlar hemen şimdi ve burada olanı seviyorlar da, zor bir günü (gündemlerine almayı) erteliyorlar.”
Hatırını saymasaydı zelil olacak kadar bile kimsenin umurunda olmayacağın Efendin, nankörlüğünün seni en korkutucu günde ne duruma düşüreceğini hatırlatıyor.
Seni en çok sevenin sözüne kulak ver artık.
Seni sonsuzca sevenin merhametine ram ol.
En korkutucu günde insanlığın karşısına insan olarak çık.
Ya da kısa günün kârına kanarak, ebedi ticareti elinin tersiyle it.
Ateş olsun kazanç saydıkların ve sen kâinatın en şereflisi olarak getirildiğin hayattan, haddini bilmez bir zalim olarak göç.
Adının en anılması gereken zamanda Sahibin yüzüne bakmasın da gör bakalım unutulmak ne demekmiş?