
Yılı nasıl bitiriyoruz, yeni yıla nasıl giriyoruz?
Yanıtlar görecelidir tabii...
Doğal olarak her gazeteci de kendi baktığı yerden, kendi merceğine düşeni yazar bu günlerde. Mevzu çok zaten; elinizi nereye atsanız ‘Beni gör ve işle!’ diye bir olay, bir durum, bir haber öne çıkıyor... Şiddet sağanağı altında kadınlar, çocuklar, hayvanlar; öte yanda ekonomi, eğitim, sağlık, özellikle de küresel salgın bağlamında adeta yin ve yang tablosu...
Ama ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz hafta deklare ettiği ‘Sokak hayvanlarını barınaklara sevk etme’ fikrini bugün kendi büyütecimin altına alıyorum. Yıl boyu baskın olan duyarlılığıma uysun, yılın son dokunuşu bu olsun benim köşemde:
PAWGUARD’ın Instagram’da paylaştığı çok taze habere göre “Türkiye’de 1389 belediyenin 1200’ünde hayvan bakım evi yok!
Oysa Türkiye’de 7 milyonun üzerinde sokak hayvanı olduğu tahmin ediliyor...”
Mevcut barınakların da durumu zaten ortada. İyi niyetle, cansiperane iş çıkaran barınak çalışanlarını ve ilgili belediyeleri özenle tenzih ederim; ama barınaklar genel itibariyle F tipi hayvan hapishaneleri gibi. Sivil toplum kuruluşu HAYTAP’ın ifadesiyle ‘Hayvanların gücü-kuvveti, zayıflığı-çevikliği, açlığı-tokluğu, hastalığı-sağlığı göz ardı edilerek duvarlar arasında bir arada tutulduğu yerlerdir barınaklar’...
Mevcut ekonomik koşullarda 1200 belediyenin, var olanlardan daha iyi barınaklar yapmasını, mesela açık hava bölmeli ve çiftlik tipi misafirhaneler oluşturmasını beklemek hayalcilik olur. Öyleyse suçlu olmadıkları halde sokaklardan toplanıp plansızlık içinde belirsiz yerlere götürülen, muhtemelen karanlık akıbetlere sürüklenen ya da en iyi ihtimalle hücrede mahkûm muamelesi gören sessiz kulların, sadık can dostlarımızın; kısıtlı da olsa kendi doğal koşullarında özgür yaşamaya, sahiplenilmeye, sevgiye ihtiyaçları var her şeyden önce...
Bizim de tabii onlarla güzelleşen doğal bir hayata ihtiyacımız var!
Dehşet verici pitbul hikâyelerini emsal sayarak genelleme yapıyorsanız, aklınıza çocuklara tecavüz edenleri, karısını-kızını öldüren katilleri getirin lütfen. Eğer acil çözüm duyarlılığı veya refleksi göstereceksek samimi olalım, ‘Önce insan!’ diyelim. Nüfusa oranı maalesef katil pitbullardan çok daha fazla olan aşağılık katilleri ve tecavüzcüleri ilk önce ele alalım! Kamu vicdanı rahatlasın!
Durum böyleyken belediyelerin Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadelerini muaccel talimat sayıp daha ilk günden sokaklardan sessiz dostlarımızı alelacele toplamaya başlamış olması, gönülleri hoş edecek bir girişim değil !
Öyleyse toplumsal duyarlılığın simgesine dönüşen şu hashtag’i ben de paylaşıyorum ve Cumhurbaşkanlığı makamının yeni yılda alacağı ilk gönülçelen kararlarından birinin sokaklara hayat veren ve daha iyi bir hayatı hak eden can dostlarımızla ilgili olmasını diliyorum. Geçen hafta dile getirilen ve bana göre yanlış algılanan karar, ilgili sivil toplum kuruluşlarından ve hayvanseverlerden görüş alınarak revize edilmeli:
#SokakHayvanlarıSahipsizDeğil
★★
Geçelim büyük fotoğrafa...
Genel itibariyle yaşadığımız en berbat yıllardan biri biterken…
Ve yenisinden de ne umacağımızı yine genel anlamda henüz tam kestiremiyorken…
‘Çok yoksuluz ve ihtiyaç duyduklarımızın sayısı, sahip olduklarımızın sayısından kat be kat daha fazla…’ mı diyorsunuz (?)
Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?..
Peki öyleyse, buyurunuz:
“Bilinmeyen bir zamanda, meçhul bir ülkede padişah, vezirini huzuruna çağırır ve sorar:
-Bütün bu malın, mülkün, saltanatın sahibine, bana, hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum. Nasıl olur bu? Onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim; ama onun kadar huzurum ve keyfim yok !..
Bunu işiten bilge vezir, cevap verir:
-Padişahım, siz o naçiz kulunuza ‘99 Kuralını’ uygulayın!
Padişah:
-Bu kural nedir?
diye sorar.
-Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırakalım ve üzerine de ‘Bu 100 altın sana hediyedir’ yazıp sonra kapısını çalalım, Durup olanları izleyelim.
der vezir…
Padişah hazretleri de vezirinin tavsiyesine uyarak o gece üzerine ‘Bu 100 altın sana hediyedir’ yazılı ama içinde 99 altın bulunan keseyi hizmetçinin eşiğine bıraktırır.
Hizmetçi çalınan kapıyı açar, sağına soluna bakar, kimse yoktur; sonra yerdeki keseyi fark eder ve alır. Notu okur, heyecanla altınları sayar lâkin bir tane altının eksik olduğunu görünce
-Galiba dışarıda bir yere düştü!
der.
Çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulurlar. Gece boyunca ararlar, bakmadıkları sokak yoktur. Hatta boş araziler ve sokaklardaki eşyaların altlarına bile bakarlar.
Ama nafile...
Eksik altın bulunamayınca baba çocuklarını azarlar, hatta bir ara onları hırpalayacak hâle gelir...
Ertesi gün olur…
Sabah hizmetçi fena halde düşüncelidir; çünkü bütün gece uyumamış, o kayıp altını aramıştır. Suratı asık, keyifsiz, her hâlinden şikâyetçi bir tavırla padişahın huzuruna çıkar…
Böylece Padişah 99 kuralının işlevini de çağları aşan anlamını da uygulamalı biçimde öğrenmiş olur...”
★★
Ne tuhaf, değil mi?
Kimi zaman ayaklarımızın altına serili 99 nimeti unutur, sonra hayatımızı, kayıp olduğunu düşündüğümüz o bir tek nimeti aramakla geçiririz…
Dedik ya ‘hayat böyle işte’…
Ve tuhaf olansa aslında hayatın kendisi değil, biziz elbette; insanlar!..
İyimserlikle kötümserlik arasındaki o doğru noktayı bir türlü bulamayanlar, bizler…
Yoksulluk içinde mutlu olabilenler…
Ama zenginlik içinde mutlu olamayanlar…
Yine de mutluluğu sadece parayla, zenginlikle, güçle, itibarla ilişkilendiren biz insanlar…
Muhterislikle kanaatkârlık arasında, yetinmekle doyumsuzluk arasında, itaat ile isyan arasında sürekli salınıyoruz...
Nereye kadar peki?
Yaşam boyu mu?
★★
Ama işte olanca tuhaflığımıza rağmen…
Yeni yıl; size, bize, hepimize, tüm insanlığa ve tüm canlılara; önce sağlık, sonra yepyeni umutlar, yeni yollar, yeni çıkışlar, yeni dostluklar, yeniden barış, bolluk, esenlik, uyum, anlayış, bol müzakere ve çokça uzlaşma dolu günler getirsin diliyorum…
Öfke, gürültü, patırtı, kavga, çatışma bitsin !
Yoksullaşıyorsak da kafa kafaya verip sakince, aklıselimle, birlikte çözüm arayalım buna ve çözelim…
İnşallah, hadi inşallah !..
Yanıtlar görecelidir tabii...
Doğal olarak her gazeteci de kendi baktığı yerden, kendi merceğine düşeni yazar bu günlerde. Mevzu çok zaten; elinizi nereye atsanız ‘Beni gör ve işle!’ diye bir olay, bir durum, bir haber öne çıkıyor... Şiddet sağanağı altında kadınlar, çocuklar, hayvanlar; öte yanda ekonomi, eğitim, sağlık, özellikle de küresel salgın bağlamında adeta yin ve yang tablosu...
Ama ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz hafta deklare ettiği ‘Sokak hayvanlarını barınaklara sevk etme’ fikrini bugün kendi büyütecimin altına alıyorum. Yıl boyu baskın olan duyarlılığıma uysun, yılın son dokunuşu bu olsun benim köşemde:
PAWGUARD’ın Instagram’da paylaştığı çok taze habere göre “Türkiye’de 1389 belediyenin 1200’ünde hayvan bakım evi yok!
Oysa Türkiye’de 7 milyonun üzerinde sokak hayvanı olduğu tahmin ediliyor...”
Mevcut barınakların da durumu zaten ortada. İyi niyetle, cansiperane iş çıkaran barınak çalışanlarını ve ilgili belediyeleri özenle tenzih ederim; ama barınaklar genel itibariyle F tipi hayvan hapishaneleri gibi. Sivil toplum kuruluşu HAYTAP’ın ifadesiyle ‘Hayvanların gücü-kuvveti, zayıflığı-çevikliği, açlığı-tokluğu, hastalığı-sağlığı göz ardı edilerek duvarlar arasında bir arada tutulduğu yerlerdir barınaklar’...
Mevcut ekonomik koşullarda 1200 belediyenin, var olanlardan daha iyi barınaklar yapmasını, mesela açık hava bölmeli ve çiftlik tipi misafirhaneler oluşturmasını beklemek hayalcilik olur. Öyleyse suçlu olmadıkları halde sokaklardan toplanıp plansızlık içinde belirsiz yerlere götürülen, muhtemelen karanlık akıbetlere sürüklenen ya da en iyi ihtimalle hücrede mahkûm muamelesi gören sessiz kulların, sadık can dostlarımızın; kısıtlı da olsa kendi doğal koşullarında özgür yaşamaya, sahiplenilmeye, sevgiye ihtiyaçları var her şeyden önce...
Bizim de tabii onlarla güzelleşen doğal bir hayata ihtiyacımız var!
Dehşet verici pitbul hikâyelerini emsal sayarak genelleme yapıyorsanız, aklınıza çocuklara tecavüz edenleri, karısını-kızını öldüren katilleri getirin lütfen. Eğer acil çözüm duyarlılığı veya refleksi göstereceksek samimi olalım, ‘Önce insan!’ diyelim. Nüfusa oranı maalesef katil pitbullardan çok daha fazla olan aşağılık katilleri ve tecavüzcüleri ilk önce ele alalım! Kamu vicdanı rahatlasın!
Durum böyleyken belediyelerin Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadelerini muaccel talimat sayıp daha ilk günden sokaklardan sessiz dostlarımızı alelacele toplamaya başlamış olması, gönülleri hoş edecek bir girişim değil !
Öyleyse toplumsal duyarlılığın simgesine dönüşen şu hashtag’i ben de paylaşıyorum ve Cumhurbaşkanlığı makamının yeni yılda alacağı ilk gönülçelen kararlarından birinin sokaklara hayat veren ve daha iyi bir hayatı hak eden can dostlarımızla ilgili olmasını diliyorum. Geçen hafta dile getirilen ve bana göre yanlış algılanan karar, ilgili sivil toplum kuruluşlarından ve hayvanseverlerden görüş alınarak revize edilmeli:
#SokakHayvanlarıSahipsizDeğil
★★
Geçelim büyük fotoğrafa...
Genel itibariyle yaşadığımız en berbat yıllardan biri biterken…
Ve yenisinden de ne umacağımızı yine genel anlamda henüz tam kestiremiyorken…
‘Çok yoksuluz ve ihtiyaç duyduklarımızın sayısı, sahip olduklarımızın sayısından kat be kat daha fazla…’ mı diyorsunuz (?)
Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?..
Peki öyleyse, buyurunuz:
“Bilinmeyen bir zamanda, meçhul bir ülkede padişah, vezirini huzuruna çağırır ve sorar:
-Bütün bu malın, mülkün, saltanatın sahibine, bana, hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum. Nasıl olur bu? Onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim; ama onun kadar huzurum ve keyfim yok !..
Bunu işiten bilge vezir, cevap verir:
-Padişahım, siz o naçiz kulunuza ‘99 Kuralını’ uygulayın!
Padişah:
-Bu kural nedir?
diye sorar.
-Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırakalım ve üzerine de ‘Bu 100 altın sana hediyedir’ yazıp sonra kapısını çalalım, Durup olanları izleyelim.
der vezir…
Padişah hazretleri de vezirinin tavsiyesine uyarak o gece üzerine ‘Bu 100 altın sana hediyedir’ yazılı ama içinde 99 altın bulunan keseyi hizmetçinin eşiğine bıraktırır.
Hizmetçi çalınan kapıyı açar, sağına soluna bakar, kimse yoktur; sonra yerdeki keseyi fark eder ve alır. Notu okur, heyecanla altınları sayar lâkin bir tane altının eksik olduğunu görünce
-Galiba dışarıda bir yere düştü!
der.
Çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulurlar. Gece boyunca ararlar, bakmadıkları sokak yoktur. Hatta boş araziler ve sokaklardaki eşyaların altlarına bile bakarlar.
Ama nafile...
Eksik altın bulunamayınca baba çocuklarını azarlar, hatta bir ara onları hırpalayacak hâle gelir...
Ertesi gün olur…
Sabah hizmetçi fena halde düşüncelidir; çünkü bütün gece uyumamış, o kayıp altını aramıştır. Suratı asık, keyifsiz, her hâlinden şikâyetçi bir tavırla padişahın huzuruna çıkar…
Böylece Padişah 99 kuralının işlevini de çağları aşan anlamını da uygulamalı biçimde öğrenmiş olur...”
★★
Ne tuhaf, değil mi?
Kimi zaman ayaklarımızın altına serili 99 nimeti unutur, sonra hayatımızı, kayıp olduğunu düşündüğümüz o bir tek nimeti aramakla geçiririz…
Dedik ya ‘hayat böyle işte’…
Ve tuhaf olansa aslında hayatın kendisi değil, biziz elbette; insanlar!..
İyimserlikle kötümserlik arasındaki o doğru noktayı bir türlü bulamayanlar, bizler…
Yoksulluk içinde mutlu olabilenler…
Ama zenginlik içinde mutlu olamayanlar…
Yine de mutluluğu sadece parayla, zenginlikle, güçle, itibarla ilişkilendiren biz insanlar…
Muhterislikle kanaatkârlık arasında, yetinmekle doyumsuzluk arasında, itaat ile isyan arasında sürekli salınıyoruz...
Nereye kadar peki?
Yaşam boyu mu?
★★
Ama işte olanca tuhaflığımıza rağmen…
Yeni yıl; size, bize, hepimize, tüm insanlığa ve tüm canlılara; önce sağlık, sonra yepyeni umutlar, yeni yollar, yeni çıkışlar, yeni dostluklar, yeniden barış, bolluk, esenlik, uyum, anlayış, bol müzakere ve çokça uzlaşma dolu günler getirsin diliyorum…
Öfke, gürültü, patırtı, kavga, çatışma bitsin !
Yoksullaşıyorsak da kafa kafaya verip sakince, aklıselimle, birlikte çözüm arayalım buna ve çözelim…
İnşallah, hadi inşallah !..