(Dünkü yazının devamı)
‘Adalet ve eşitlik aynı şey midir?’
Dört hukukçuya yönelttiğim aynı soru, dört farklı yanıtı -ama gerçekte ortak ve akılcı bir hukuksal bakış açısını- ortaya çıkarmaya yetti.
E, ‘aklın yolu bir’ değil mi?
***
Şimdi bir de ‘içinden hukuk geçen’ şu gerçek hikâyeye bakalım:
Kanada’da görülen bir davada Yargıç, marketten ekmek çaldığı kanıtlanan yaşlı adama sorar:
-Neden ekmek çaldın?
-Açtım ve başka çarem yoktu Sayın Yargıç…
Yargıç yüzünü buruşturur:
-Sana 10 Kanada doları ceza veriyorum ve bu cezayı ben ödüyorum!
Sonra yargıç salondakilere döner:
-Bu adamı açlığa mahkûm ettiğiniz için hepiniz suçlusunuz. Size de 10’ar dolar ceza veriyorum!
Duruşma biterken salonda toplanan 480 doları Yargıç, ceza ödemiş avukatların ve izleyicilerin alkışları altında yaşlı adama teslim eder.
Haber, Newfoundland-Kanada’da yayımlanan The Telegram’da, 1998 yılının ocak ayında yayımlanır. Böylelikle biz de bu olaydan ve olayın baş kahramanı Yargıç Malcolm Rowe’dan haberdâr oluruz…
Şimdi; eğer bu anlatıya sadece ‘eşitlik’ açısından bakarsanız Yargıç Rowe hukuk ihlali yapmış sayılır; zira ekmek çalan adam eğer zengin bir kleptoman olsaydı kesinlikle başka bir ceza alacaktı.
Öte yandan eğer bu anlatıya ‘adalet’ açısından bakarsanız o zaman Kanadalı Yargıç dünyanın bütün hukukçularına unutulmaz bir yargı ve vicdan dersi vermiştir.
O halde en başa dönelim:
‘Adalet ve eşitlik aynı şey midir?’ diye sorduğum çok değerli hukukçu dostlarımın yanıtlarından ‘bu ikisinin tamamen aynı şey olmadıkları ama hukuksal açıdan bağlantılı ve zaman zaman birbirini besleyen, açıklayan, sınırları belirleyen, yerine göre tamamlayan veya şerh eden şeyler’ olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Bu durumda benim kafamda iki tekerlekli bir bisiklet canlanıyor. Ön tekerlek ‘adalet’; bisikleti ve üzerindekileri yönlendiren ve dengede tutan, düşmeden ilerleten şey o…
Diğer tekerlek ‘eşitlik’ ki o da arka tekerlek oluyor. Adaletle açığa çıkıyor olsa da itki gücü onda. Zincir ona bağlı. Düz zeminde veya tırmanışta o olmadan hareket sağlanamıyor. Ezici bir sınıfsal yapılanmayı önleyici bir sigorta niteliğindedir o.
O olmazsa ya yerinizde sayarsınız ya da keyfi biçimde hiçe sayılma, haksızlığa uğrama riskiyle yaşarsınız.
Ama o abartılırsa tine haksızlığa uğrayabilirsiniz.
Bakınız: Günümüz dünyasından yargı manzaraları…
***
Şimdi diyeceksiniz ki ‘Ya tek tekerlekli, üç tekerlekli bisikletler? Onlar ne oluyor?’
Hiç kıvırmadan hemen söyleyeyim: Bilmiyorum!
Biraz düşünmek lazım…
Monarşi, oligarşi, diktatorya falan filan…
Belki tek tekerlek üzerine de bir tahlil, bir açıklama oluşturulabilir.
‘Adalet ve eşitlik aynı şey midir?’
Dört hukukçuya yönelttiğim aynı soru, dört farklı yanıtı -ama gerçekte ortak ve akılcı bir hukuksal bakış açısını- ortaya çıkarmaya yetti.
E, ‘aklın yolu bir’ değil mi?
***
Şimdi bir de ‘içinden hukuk geçen’ şu gerçek hikâyeye bakalım:
Kanada’da görülen bir davada Yargıç, marketten ekmek çaldığı kanıtlanan yaşlı adama sorar:
-Neden ekmek çaldın?
-Açtım ve başka çarem yoktu Sayın Yargıç…
Yargıç yüzünü buruşturur:
-Sana 10 Kanada doları ceza veriyorum ve bu cezayı ben ödüyorum!
Sonra yargıç salondakilere döner:
-Bu adamı açlığa mahkûm ettiğiniz için hepiniz suçlusunuz. Size de 10’ar dolar ceza veriyorum!
Duruşma biterken salonda toplanan 480 doları Yargıç, ceza ödemiş avukatların ve izleyicilerin alkışları altında yaşlı adama teslim eder.
Haber, Newfoundland-Kanada’da yayımlanan The Telegram’da, 1998 yılının ocak ayında yayımlanır. Böylelikle biz de bu olaydan ve olayın baş kahramanı Yargıç Malcolm Rowe’dan haberdâr oluruz…
Şimdi; eğer bu anlatıya sadece ‘eşitlik’ açısından bakarsanız Yargıç Rowe hukuk ihlali yapmış sayılır; zira ekmek çalan adam eğer zengin bir kleptoman olsaydı kesinlikle başka bir ceza alacaktı.
Öte yandan eğer bu anlatıya ‘adalet’ açısından bakarsanız o zaman Kanadalı Yargıç dünyanın bütün hukukçularına unutulmaz bir yargı ve vicdan dersi vermiştir.
O halde en başa dönelim:
‘Adalet ve eşitlik aynı şey midir?’ diye sorduğum çok değerli hukukçu dostlarımın yanıtlarından ‘bu ikisinin tamamen aynı şey olmadıkları ama hukuksal açıdan bağlantılı ve zaman zaman birbirini besleyen, açıklayan, sınırları belirleyen, yerine göre tamamlayan veya şerh eden şeyler’ olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Bu durumda benim kafamda iki tekerlekli bir bisiklet canlanıyor. Ön tekerlek ‘adalet’; bisikleti ve üzerindekileri yönlendiren ve dengede tutan, düşmeden ilerleten şey o…
Diğer tekerlek ‘eşitlik’ ki o da arka tekerlek oluyor. Adaletle açığa çıkıyor olsa da itki gücü onda. Zincir ona bağlı. Düz zeminde veya tırmanışta o olmadan hareket sağlanamıyor. Ezici bir sınıfsal yapılanmayı önleyici bir sigorta niteliğindedir o.
O olmazsa ya yerinizde sayarsınız ya da keyfi biçimde hiçe sayılma, haksızlığa uğrama riskiyle yaşarsınız.
Ama o abartılırsa tine haksızlığa uğrayabilirsiniz.
Bakınız: Günümüz dünyasından yargı manzaraları…
***
Şimdi diyeceksiniz ki ‘Ya tek tekerlekli, üç tekerlekli bisikletler? Onlar ne oluyor?’
Hiç kıvırmadan hemen söyleyeyim: Bilmiyorum!
Biraz düşünmek lazım…
Monarşi, oligarşi, diktatorya falan filan…
Belki tek tekerlek üzerine de bir tahlil, bir açıklama oluşturulabilir.