
Ramazan ve Kurban bayramları birlik, beraberlik ve dayanışmanın en üst seviyelere çıktığı, kutsal günlerimizdi. Daha bayram gelmeden evlerde hazırlıklar başlar, bayram sabahına kadar devam ederdi. Aile büyüklerimiz alışveriş yapar, gönülleri hoş etmeye çalışırlardı. Bu alışverişlerde öncelik çocukların olur; yeni yeni elbiseler, ayakkabılar, cicili bicili şeyler alınırdı. Yakın konu komşunun içinde ihtiyacı olanlar da unutulmazdı. Mahallelerde unutulmayan birileri vardı ki onlar bütün mahallenin çocuklarıydı. Onlar için pazardan şekerler ve en büyük neşe kaynağımız olan arafalıklar alınırdı. Poşetler içerisinde ki arafalıklar evin miniği tarafından memnuniyetle taşınırdı. Arafalığın fazlaca alınmasına ve her kapıya gelen çocuğun memnun edilmesine özen gösterilirdi.
Çocuklardaki bayram heyecanı, alınan bayramlıklardan ziyade arafalığın toplanacak olmasından kaynaklanırdı. Bayramdan öncesi arefe günü iple çekilir, o günün öncesinde bin bir türlü rüyalar görülürdü. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kapılar küt küt vurulmaya, ziller hiç el çekilmeden çalınmaya başlayınca arafalık toplamanın başladığı ilan edilirdi. Elinde renk renk poşetleriyle çocuklar; mahalle aralarında kelebekler gibi uçuşarak dolaşır, akşam, edinceye kadar bu uçuşlarına devam ederlerdi. Küçüklerin ellerinden tutulur, onların da bu güzel âdete alışmasına gayret gösterilirdi. Arafalık toplamaya yakın akraba çevresinden başlanılması büyük moral kaynağı olurdu. Ne de olsa onların poşet içerisine atacakları arafalıkların miktarı fazla olurdu. Akrabalarımızdan aldığımız güçle daha da ümitlenerek diğer evlerin yolunu tutardık. Her çaldığımız kapıda güler yüzlü insanlar bizi karşılar, güçleri nispetinde poşetimize katkıda bulunurlardı. Poşetlerimize çoğu zaman fıstık bazen de fındık ve şeker katanlar olurdu. Poşetimize fazlaca katkıda bulunanları, hemen arkadaşlarımıza tembih etmede acele etmeyi de unutmazdık. “Falanca eve gidin, orada ki teyze daha fazla veriyor. Hemen koşun!”, demeye kalmadan karınca sürüsü gibi oraya hepimiz yönelirdik. Bazen de çaldığımız kapılar açılmaz, mahzun bir şekilde geri dönerdik. Evlerin çoğu; kapıları açık bir şekilde bizi bekler, bizleri görünce de başımızı okşayarak arafalıklarımızı poşete atardı, hane halkı. Gün arafe günü olduğundan analarımız, ablalarımız, teyzelerimiz kısaca bütün mahalleli kadınlar, hamur işiyle meşgul olur, bazen de tatlı sert bize kızarlardı. Hele bir de onları hamurdan birkaç kez kaldırmışsak, hele de pişen ketenin ya da böreğin altı yanmışsa oklavayla sürülmekte vardı bu işin sonunda.
Sabah başladığımız arafalık mesaimizde yorulanlar olur, poşetleriyle evlerine erkenden dönerlerdi. Bazılarımız topladığımız arafalıkları daha eve varmadan yemeye başlar, ağızlarımızı tatlandırmayı da unutmazdık. Bir iki derken poşetin içerisindeki beğendiğimiz şekerleri bitirirdik. Yorgunluk başlayınca arafalık toplamaya son verir, bu seferde topladığımız arafalıkları karşılaştırmaya başlardık. Poşeti, en fazla dolduranın kim olduğu mahalle çocukları için çok önemliydi. Bazen çocuklardan bazıları birkaç poşet doldurur, havasını bütün mahalledeki çocuklara atardı. Mahalle ortasında yapılan, arafalıkların azlığıyla çokluğu yarışımız; eve varınca tencerelerde devam ederdi. Evin birkaç arafalıkçısı varsa onlarla da mukayese yapılır, üstünlük ele geçiren gururlanırdı.
Bizim arafalıklar tencerelerde yerini alırken anne ve babalarımızın hatıraları başlardı. “Biz şu kadar toplardık, şunu yapardık.”, diye diye başlayan anılar inci gibi dizilir, onlar da tekrar geçmişi, çocukluklarını yaşayıp mutlu olurdu. Her arafalık günü onların geçmişi hatırlamasına vesile olur, geride kalanlar hayırla yâd edilirdi. Saat ilerleyince bizler de yorgunluk iyice belirir bunun üzerine bir köşeye çekilir, huzurlu ve mutlu bir şekilde uyurduk. Uykumuzda yarın ki giyeceğimiz bayramlıklar, yanı başımızda ise arafalıklarımız olurdu…
Çocuklardaki bayram heyecanı, alınan bayramlıklardan ziyade arafalığın toplanacak olmasından kaynaklanırdı. Bayramdan öncesi arefe günü iple çekilir, o günün öncesinde bin bir türlü rüyalar görülürdü. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kapılar küt küt vurulmaya, ziller hiç el çekilmeden çalınmaya başlayınca arafalık toplamanın başladığı ilan edilirdi. Elinde renk renk poşetleriyle çocuklar; mahalle aralarında kelebekler gibi uçuşarak dolaşır, akşam, edinceye kadar bu uçuşlarına devam ederlerdi. Küçüklerin ellerinden tutulur, onların da bu güzel âdete alışmasına gayret gösterilirdi. Arafalık toplamaya yakın akraba çevresinden başlanılması büyük moral kaynağı olurdu. Ne de olsa onların poşet içerisine atacakları arafalıkların miktarı fazla olurdu. Akrabalarımızdan aldığımız güçle daha da ümitlenerek diğer evlerin yolunu tutardık. Her çaldığımız kapıda güler yüzlü insanlar bizi karşılar, güçleri nispetinde poşetimize katkıda bulunurlardı. Poşetlerimize çoğu zaman fıstık bazen de fındık ve şeker katanlar olurdu. Poşetimize fazlaca katkıda bulunanları, hemen arkadaşlarımıza tembih etmede acele etmeyi de unutmazdık. “Falanca eve gidin, orada ki teyze daha fazla veriyor. Hemen koşun!”, demeye kalmadan karınca sürüsü gibi oraya hepimiz yönelirdik. Bazen de çaldığımız kapılar açılmaz, mahzun bir şekilde geri dönerdik. Evlerin çoğu; kapıları açık bir şekilde bizi bekler, bizleri görünce de başımızı okşayarak arafalıklarımızı poşete atardı, hane halkı. Gün arafe günü olduğundan analarımız, ablalarımız, teyzelerimiz kısaca bütün mahalleli kadınlar, hamur işiyle meşgul olur, bazen de tatlı sert bize kızarlardı. Hele bir de onları hamurdan birkaç kez kaldırmışsak, hele de pişen ketenin ya da böreğin altı yanmışsa oklavayla sürülmekte vardı bu işin sonunda.
Sabah başladığımız arafalık mesaimizde yorulanlar olur, poşetleriyle evlerine erkenden dönerlerdi. Bazılarımız topladığımız arafalıkları daha eve varmadan yemeye başlar, ağızlarımızı tatlandırmayı da unutmazdık. Bir iki derken poşetin içerisindeki beğendiğimiz şekerleri bitirirdik. Yorgunluk başlayınca arafalık toplamaya son verir, bu seferde topladığımız arafalıkları karşılaştırmaya başlardık. Poşeti, en fazla dolduranın kim olduğu mahalle çocukları için çok önemliydi. Bazen çocuklardan bazıları birkaç poşet doldurur, havasını bütün mahalledeki çocuklara atardı. Mahalle ortasında yapılan, arafalıkların azlığıyla çokluğu yarışımız; eve varınca tencerelerde devam ederdi. Evin birkaç arafalıkçısı varsa onlarla da mukayese yapılır, üstünlük ele geçiren gururlanırdı.
Bizim arafalıklar tencerelerde yerini alırken anne ve babalarımızın hatıraları başlardı. “Biz şu kadar toplardık, şunu yapardık.”, diye diye başlayan anılar inci gibi dizilir, onlar da tekrar geçmişi, çocukluklarını yaşayıp mutlu olurdu. Her arafalık günü onların geçmişi hatırlamasına vesile olur, geride kalanlar hayırla yâd edilirdi. Saat ilerleyince bizler de yorgunluk iyice belirir bunun üzerine bir köşeye çekilir, huzurlu ve mutlu bir şekilde uyurduk. Uykumuzda yarın ki giyeceğimiz bayramlıklar, yanı başımızda ise arafalıklarımız olurdu…