
Hikâyenin 1. Bölümü: Ayasofya 360 yılında Bizans’ın en büyük kilisesi olarak İmparator İkinci Konstantin tarafından ibadete açıldı. Yüz yıllar boyunca bu hacimdeki bir mabedin ayakta kalması zordur; bu yüzden sürekli bakım ve onarım geçirdi. Osmanlı Devleti 1453 yılında İstanbul’u fethederek, Doğu Roma İmparatorluğu’nu (Bizans) sone erdirdi. İstanbul’un fatihi, Sultan Mehmet Han, 1 Haziran 1453’de, mihrap ve minber yapılan, çan ve haçları kaldırılan ve mozaiklerinin üstü kapatılan Ayasofya’da ilk Cuma namazını kılarak bu tarihi ve görkemli kiliseyi camiye çevirdi. Süreç içerisinde Ayasofya’ya gayet yakışan dört minare eklendi, çeşitli çalışmalarla bina güçlendirildi, yıkılması önlendi ve günümüze kadar geldi.
Cumhuriyet rejimi, sekiz yıl, Ayasofya’ya dokunmadı; mabet, cami olarak hizmetlerine devam etti. 1931’de Hükümet, Ayasofya Camiini ibadete kapattı. 1934 yılının 24 Kasım’ında ise, Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak açılmasına karar verildi. O gün bugündür Ayasofya’nın statüsü tartışma konusu yapılmaktadır. İslamî eğilimdeki siyaset, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını talep ederken inkılapçı çevreler bu talebe karşı çıkmaktadırlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un fethinin 567. yıl dönümü etkinlikleri bağlamında Ayasofya’da Fetih Suresi ile Kur’an-ı Kerim okunmasını sağladı ve ‘Ayasofya ibadete açılsın,’ tartışmaları yeniden alevlendi. Yunan Hükümeti bu gelişmelere tepki gösterdi. Erdoğan da onlara tepki gösterdi ve ilgili makamlara, “Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması konusunda çalışma yapın, getirin” talimatını verdi. Bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla zaten açılmış davalar vardı ve bu davaları Danıştay, Temmuz ayı içerisinde görüşüp bir karara varacak. Cumhurbaşkanı, Danıştay’ın bu kararını işaret ettiğine göre, olumlu bir gelişme beklenmektedir.
Babacan ve Davutoğlu dâhil muhalif siyasi partiler Cumhurbaşkanının Ayasofya’yı ibadete açma çabalarını manidar ve ziyadesiyle siyasi bir gelişme olarak değerlendirmeye devam ediyorlar. Hükümetin yanında sağlam durmaya devam eden MHP ise, genel başkanı vasıtasıyla, ‘çan sesi yerine ezan sesini’ tercih edeceklerini söyleyip Yunanistan’a ise haddini bilmesi ikazında bulundu.
Hikâyenin 2. Bölümü: Türkiye’nin Ayasofya gibi bir camiye aslında ihtiyacı yoktur. Nedenlerine girmeden söylersek; Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi nasıl siyasi bir karar idiyse Ayasofya’nın Camii olarak ibadete açılacak olması da yine siyasi bir karar olacaktır. Artık her fırsatı değerlendirip hükümete muhalefet eden Sn. Davutoğlu ve Sn. Babacan’ın, Sn. Erdoğan’ı bu konuda eleştirmeleri yersizdir. Sn. Erdoğan siyasi çıkar için bu adımı atıyorsa kendileri de siyasi çıkar beklentisiyle bu muhalefeti yapıyorlar! Şu an ikisi de AK Parti saflarında politika yapmaya devam etselerdi yine aynı eleştirileri yapacaklar mıydı? Hayır! Sn. Erdoğan siyaseten bu işten nemalanabilir ve ama kendileri bu karara karşı çıkarak hangi halk kesime şirin gözükmeye çalışıyorlar, Yunanlıların Türkiye’de oy kullanma hakları olmadığına göre!
Hikâyenin 3. Bölümü: Sekiz yıl kadar Cağaloğlu’nda Milli Gazete, Yeni Devir ve Yeni Asya Gazetelerinde çalıştım. Ayasofya’ya, Sultan Ahmet Camiine ve o bölgeye bir aşinalığım vardır. İstanbul’a her gittiğimde yolum bir şekilde bu semte düşmektedir. Gördüğüm manzara şudur: Şu anda, Sultanahmet Camii başta olmak üzere, Beyazıt Camiine kadarki ana güzergâh ve meydan camileri camiden çok müze görünümüne sahiptir. Sultanahmet’te beş altı kişiyle sabah namazı kıldığım, Beyazıt Camii’nde yarısı Arap turist yarım saf cemaatle yatsı namazı kıldığım çok olmuştur; hatta Fatih, Eyüp gibi bir iki semt camiini çıkarsak Sur içi camilerinin, özellikle Selatin camilerinin gerçek müşterisi turistlerdir.
Hikâyenin 4. Ve son bölümü: İslam insanımızın hayatından hızla çıkıp gidiyor; dert asıl bu derttir amma…
Cumhuriyet rejimi, sekiz yıl, Ayasofya’ya dokunmadı; mabet, cami olarak hizmetlerine devam etti. 1931’de Hükümet, Ayasofya Camiini ibadete kapattı. 1934 yılının 24 Kasım’ında ise, Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak açılmasına karar verildi. O gün bugündür Ayasofya’nın statüsü tartışma konusu yapılmaktadır. İslamî eğilimdeki siyaset, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını talep ederken inkılapçı çevreler bu talebe karşı çıkmaktadırlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un fethinin 567. yıl dönümü etkinlikleri bağlamında Ayasofya’da Fetih Suresi ile Kur’an-ı Kerim okunmasını sağladı ve ‘Ayasofya ibadete açılsın,’ tartışmaları yeniden alevlendi. Yunan Hükümeti bu gelişmelere tepki gösterdi. Erdoğan da onlara tepki gösterdi ve ilgili makamlara, “Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması konusunda çalışma yapın, getirin” talimatını verdi. Bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla zaten açılmış davalar vardı ve bu davaları Danıştay, Temmuz ayı içerisinde görüşüp bir karara varacak. Cumhurbaşkanı, Danıştay’ın bu kararını işaret ettiğine göre, olumlu bir gelişme beklenmektedir.
Babacan ve Davutoğlu dâhil muhalif siyasi partiler Cumhurbaşkanının Ayasofya’yı ibadete açma çabalarını manidar ve ziyadesiyle siyasi bir gelişme olarak değerlendirmeye devam ediyorlar. Hükümetin yanında sağlam durmaya devam eden MHP ise, genel başkanı vasıtasıyla, ‘çan sesi yerine ezan sesini’ tercih edeceklerini söyleyip Yunanistan’a ise haddini bilmesi ikazında bulundu.
Hikâyenin 2. Bölümü: Türkiye’nin Ayasofya gibi bir camiye aslında ihtiyacı yoktur. Nedenlerine girmeden söylersek; Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi nasıl siyasi bir karar idiyse Ayasofya’nın Camii olarak ibadete açılacak olması da yine siyasi bir karar olacaktır. Artık her fırsatı değerlendirip hükümete muhalefet eden Sn. Davutoğlu ve Sn. Babacan’ın, Sn. Erdoğan’ı bu konuda eleştirmeleri yersizdir. Sn. Erdoğan siyasi çıkar için bu adımı atıyorsa kendileri de siyasi çıkar beklentisiyle bu muhalefeti yapıyorlar! Şu an ikisi de AK Parti saflarında politika yapmaya devam etselerdi yine aynı eleştirileri yapacaklar mıydı? Hayır! Sn. Erdoğan siyaseten bu işten nemalanabilir ve ama kendileri bu karara karşı çıkarak hangi halk kesime şirin gözükmeye çalışıyorlar, Yunanlıların Türkiye’de oy kullanma hakları olmadığına göre!
Hikâyenin 3. Bölümü: Sekiz yıl kadar Cağaloğlu’nda Milli Gazete, Yeni Devir ve Yeni Asya Gazetelerinde çalıştım. Ayasofya’ya, Sultan Ahmet Camiine ve o bölgeye bir aşinalığım vardır. İstanbul’a her gittiğimde yolum bir şekilde bu semte düşmektedir. Gördüğüm manzara şudur: Şu anda, Sultanahmet Camii başta olmak üzere, Beyazıt Camiine kadarki ana güzergâh ve meydan camileri camiden çok müze görünümüne sahiptir. Sultanahmet’te beş altı kişiyle sabah namazı kıldığım, Beyazıt Camii’nde yarısı Arap turist yarım saf cemaatle yatsı namazı kıldığım çok olmuştur; hatta Fatih, Eyüp gibi bir iki semt camiini çıkarsak Sur içi camilerinin, özellikle Selatin camilerinin gerçek müşterisi turistlerdir.
Hikâyenin 4. Ve son bölümü: İslam insanımızın hayatından hızla çıkıp gidiyor; dert asıl bu derttir amma…